15 Mayıs 2025 Perşembe

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerle birlikte ilişkilerin kalitesi, süresi, amacı da değişkenlik göstermeye başladı. Hepsi paralel bir düzlemde cehenneme doğru yol alıyordu.

Artık 6 aylık ilişkiler uzun ilişki, evlenip boşanmalar çocuk oyuncağına döndü. Aman yanlış anlaşılmasın mutsuz bir ilişki tabi ki de devam ettirilmemeli ancak evlenmeden önce de her anlamda geniş bir perspektiften de düşünülmeli.
Evlilikte her şeyin olabileceği; siyahları, beyazları, sıkılmaları, heyecanları, huzurları, kaosları, aşkı, tutkusu, kavgaları ve nicesinin barındığı dalgalı bir deniz. Kimin elini tutup bu yola çıkacağın çok mühim…

Şu sıralar “Prenses Erkek” kavramı türedi gitti. Kadın doğası gereği elini sımsıkı tutan, saran sarmalayan, koruyan ve kendisine yeri geldiğinde liderlik edip yol gösterecek aklı selim bir erkeğe ihtiyaç duyar. İç güdüsel olsa da bu bir gerçek…
Her prenses olmadığı iddia eden erkek bu devirde günün sonunda prenses oldu. Prenses değilmiş gibi davranırken birden taktik yapan dişil güçlere dönüştüler.
İlk adımdan tutun da bir erkek olarak doğası gereği yapmaları gereken her şeyi kadınlardan beklediler. Ya da ilk adımı attılar ta ki kadın onlara bağlanana kadar…
Trip attılar, tavır aldılar, ortadan kayboldular, naz niyaz ettiler; garip bir şekilde entrika ve manipülasyon sevdalısı olarak “güzel erkekler” oldular 😊
Biz dişi olduğumuz halde kendimiz olmaktan vazgeçmiyorken onlar ince düşünceyi bizi mutlu etmek için değil taktik için kullanmayı seçtiler. Ki biz kadınlar sufleden bile çok mutlu olan canlılar iken bir sufle olamadınız be!
(Sufledaşım hatuna buradan selamlar 😊)

Sonuç olarak;
En “özel”i olduğunuz adamları sevin,
En “derin”i en “mahrem”i en “kıymetli”si…
Seviyormuş gibi yapıp hayatının ikinci üçüncü katmanına öteleyen biriyle değil…
Sizi seven adamları sevin, sevmeyeni de sevdirmeye; sizinle aynı yolda yürüyemeyen erkeği çekiştirip aynı yolda yürütmeye çalışmayın çünkü bir kadının zorlayarak yürütmeye çalıştığı hiçbir ikili ilişki mutlu sona erememiştir.

Seven erkek mi?
O zaten kendini belli eder, gerçekten seven bir erkek saklayamaz kendini;
Lafta değil bu söylediğim, onların davranışları ve o sıcaklığı işler içinize,
Sevmeyeceğiniz varsa da sevdirebilirler kendilerini öyle bir pozitif yetenekleri olabiliyor bazı zamanlarda…
Tabi bu sunulan güzellikleri taktik için yapıp, siz bağlandıktan sonra sizden almazlar ise seviyorlardır. Geçmişte yaptıkları pozitif, güzel eylemlere takılı kalarak sevmeye devam etmeyin. An içerisinde hala aynı güzellikleri sürdürüyorlar mı ona bakın. Kısaca ne yaptıklarına odaklanarak sevin ya da bitirin. Çünkü geçmişte yaşamıyorsunuz. Zaman denilen an çizgisinden kendi zaman kavramı doğrultusunda ileri doğru gider insanlar…

Hiçbir zaman azıyla yetinmeyin, tadımız kaçmasın aman susayım demeyin. Dişil enerjiniz siz istedikçe bu bir erkekten ya da evrenden olur fark etmez çalışmaya devam edecek. İsteyin ve bırakın ama ısrarcı olmayın çünkü sizi seven bir erkek ne istediğinizi bir kere de anlayacak, anlamazsa soracak ve bir şekilde bunu olduracaktır. İsteyip de yapamayan bir erkek yoktur. Evrene gelirse sıra zaten sözler büyüdür yani Abra Kadabra (sözümle yaratırım) 😊

Dansın hayatımdaki yerini, çocukluğumdan beri beni tanıyanlar iyi bilir.
Derim ki; Tango kadın ve erkeğin büyük cümlelerinin ve gürültülü duygularının tensel olarak fısıltı şeklinde anlatılmasıdır. İki vücudun birbirine duyarlı olup, birbirini anlamaya hevesli olmasıyla başlar her şey. Bakıldığında genellikle bir erkeğin liderliğinde giden ama kadını da duyan yapıda bir danstır.
Dün ki dersimizde hocamız, bir liderin tereddütlü bir şekilde değil aksine kendinden emin bir şekilde takipçiye dans esnasında bir şeyin olmayacağının garantisini vermesi, kontrolünün kendisinde olduğunu hissettirmesi ve takipçiyi dinlemesi, dans içerisinde ne yapmak istediğini anlaması gerektiğinden bahsetti.
Gerçek hayatta da böyle değil miydi?

Bu yaşıma kadar bir erkekte hep bunu aradım. Birinin beni tüy kadar hafif, kuş kadar özgür, yuva kadar huzurlu, su kadar şeffaf ve samimi, ateş kadar sıcak hissettirmesini; yeri geldiğinde sırtımı yasladığım sert kaya, kafamı çevirdiğimde göreceğimden emin olduğum manzaram olmasını diledim.  
Böyle birinin olabileceğini düşündüğüm zamanlarda öyle olmadığını görmek hayal kırıklığımı her seferinde daha da arttırdı.

Tekrardan söylüyorum ki kadınlar kendisini dinleyen ve anlayan, bu doğrultuda bir alan yaratan ve yol gösteren bir erkeğin liderliğini istediler ve eş olarak bunu yapabilen bir erkekle birlikte olmayı seçtiler, tarih ve genetik…  

Gün sonunda birbirlerine karışıp, birbiri içerisinden gerçekten kaybolanlar çok şanslıydı çünkü bütün olmayı, kendi dillerini yaratmayı öğrenmişlerdi.
Çift olmanın keyfini iki beden tek ruh olarak deneyimleyip, dışarıdan gelen etkenlere koruyucu bir tabaka yaratmayı, dışarıya duvar örmeyi becerebilmişlerdi.

Dilerim bir gün bizde (bu yazıyı okuyan kadınlar olarak) bir yerlerde böyle bir krala denk gelip bunu deneyimleyebiliriz.  😊

#YazarHATUN

28 Eylül 2024 Cumartesi

Yarat!

Bazen bir adamın doğan Güneş'i, gecesini aydınlatan Ay'ı olursun.
Hayatındaki büyük resmi, biricik öznesi; ruhunun ilk gördüğü hep sen olursun.
Bir kadın olarak ruh aleminde gerçekten ne olmak istersin?
İçindeki yaratıcı gücü kullanıp kendi gerçeğini baştan yazmak nasıl geliyor kulağa?
İçindeki gücü her doğan gün yeniden keşfet.
İçindeki tanrıçayı.
Ruhundan kalbine; kalbinden zihnine; zihninden bedenine... 

Biricik ve tek olduğunu tekrar tekrar hatırla.
Sana sunulan tüm güzellikleri kimden gelirse gelsin almayı ihmal etme; Hepsi senin içindeki güzelliğe bahşedilmiş olan...
Sana ruhunda kırmızı halı serene de bak; senin için bir dokunuşu ile göğü gökkuşağına bulayana da... Yarat; yazdıklarınla, yaptıklarınla, söylediklerinle, dansınla...
Her kim olursa olsun yardım et insanlara; ses ver, gönül ver kim olursa.
En nihayetinde değer ver yarattıklarına gönülden değer verip, zaman ayıranlara...

İyi ol; kendince iyi ol ve yüreğini aç sevgiye aç olan her kim her ne varsa.
Sev bütünüyle acısıyla tatlısıyla sev ve yol gösteren ol tüm insanlara...
Onlar için gözlerinle ve sevginle yarat; yeni pencereler aç.

En çokta seni sevene güzellikler yarat.
Yine söylüyorum:
Koskoca bir balon yarat içinde yalnızca iki can'ın bir bütün olduğu;
Mahrem ve kapkalın duvarları olan...
Kalbinin üstünde bir kez daha atan o can'a bahşet sana bahşettiklerini  
Kırmızı halı mı serdi yoluna, tut onun elini yürü o yolda;
Gökkuşağına mı boyadı göğü, yasla başını onun göğsüne seyret alemi onunla...
Sen ondan denizi getirmesini iste
Aynı zamanda sun en sıcağını, en soğunu ve en derinini ona...

Herkes görsün, duysun sizleri,
Ama aslolan sizi birbirinizden başka kimse bilemesin. 

Şimdi bir adam düşün güzel kadın:
Ay'ı da sensin Güneş'i de...
Günüde sensin gecesi de...
Seni görmek için tüm suretlere kör olan bir adam bu.
Senden gelecek tek kelimeye aç,
Tüm sesleri susturmuş da kulağına çalınacak tek kelamına muhtaç.
Kollarında nefes alıp çiçek açmanı isteyen,
Tüm kalbi, ruhu, sesi, sureti, zihni, fikri, zikri sana aşık, sana bağlı...
"Her şey"i olduğun bir adam düşün, işte o senin!

Sen ise: 
Kollarında mutlak huzuru daim kılmak istediğin,
Dört bir tarafını sarmış her daim orada olduğunu bildiğin,
Herkesin gördüğü, bildiği ve horca kullanmak için istediği,
Ruhundan gelen tüm güzellikleri yalnızca ona sunabildiğin biri...

Hırstan, egodan, iki yüzlülükten, yalan ve sırlardan arınmış, samimiyet dolu bir ilişki!
Ne güzel bir yaratıcılıktır bu!

Tarih 28/09/2024'ü gösterir. 
Benden bana  gelir bu yazı.  
Ben yaratmak için yazarım.

#YazarHATUN

20 Eylül 2024 Cuma

Güneş'e Kırmızı...

Eleftheria Arvanitaki - Gia Ton Motion Sou To Chroma   

Yakan güneşin batışını izleyecekler birlikte, güneş geziyor tenlerinde şimdi ateşiyle…
Arkada Eleftheria Arvanitaki’den “Gia Ton Motion Sou To Chroma” çalıyordu.
Çardağa bağlanmış kırmızı tüller rüzgarla birlikte Güneş’e doğru;
Kırmızı tüller arasında kırmızı elbisesiyle kadın da adama doğru dans ediyordu.
Görüyor musun kırmızı tüllerin arasına dolanmış ahenkle dans eden o bedeni;
Peri bacaları da şahit şimdi kadının dansına,
Dimdik duruşlarının ardı sıra ruhları kapanmış kadının ayaklarına…

Gülen yüzüyle, ruhundaki aşkla dans eden o kadının ayakları şimdi birer mühür olmuş toprağa;
En nihayetinde o adamın ruhuna.
Kalçasının ahenkli kıvrımlarına, o güvercin adımları eşlik eder taşta toprakta…
Adım adım yaklaşır bedeniyle kırmızılı kadın,
Elbisesinin etekleri uçuşur güneşe karşı.
Bir iki adım ileri, sonra yavaşça kendi çevresinde döner güvercin adımlarıyla,
Elleriyle toplar saçlarını gösterir boynunu,
Okşar tenini rüzgar usulca.
Saçlarını aniden bırakıverir bir eli belinde, diğer eli hafifçe yukarı doğru toplamış eteğini
Yavaşça adamına gider kadın şimdi…

Masanın üstünde bir şişe şarap ve meyveler; batan güne hazırlık var.
Şimdi günü, Güneş’i ve aşkı kutsama vakti;
Peri bacaları şahit şimdi bu aşka…

Aşkın kılığa bürünmüş haliyle gelen kadının uçuşur kırmızı etekleri o adama…
Dolanır adamın bedeni kadına, kollarıyla sarar.
Arkasına geçer, kolları dolanır kadının beline şimdi, bedenleri birlikte ahenkle eşlik eder bu güzel şarkıya…
Yarattıkları koskoca balonun içindeler şimdi; herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği ama asla girmediği, giremediği ve girmeye cesaret edemediği;
Herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği ancak içinde asla ne olduğunu bilmediği, bilemediği…

Yavaşça ayrılır kadının bedeni, geçer adamın karşısına ve gülerek bakar adamın gözlerinin içine.
İki geri, bir ileri yapar adımları;
Hem kaçar adamdan ama sanki hep de oradadır.
Adımların arası açılıverir;
Üç adım geri, bir ileri yapar ve koşar gider hafiften…
Elleriyle belinden kalçalarına doğru kendini severek dans ederken,
Birden elleri güneşi selamlayarak dans etmeye devam eder,
Vurur gölgesi taşa toprağa…
Adam tüm dikkatiyle izler kadını; yere vuran gölgesi, rüzgarda dalgalanan saçları, gülen yüzü, uçuşan kırmızı eteği adam için “mutluluğun resmi”dir.
Gözlerinin gördüğü en güzel manzara, kalbinin surete bürünmüş hali…

YazarHATUN

7 Eylül 2023 Perşembe

Eyvah Yine Kadın...

Bugün erkek arkadaşlarımla konuşurken fark ettiğim birşey oldu, hala kadınları sınıflandırıp bir kalıba sokuyorlardı. Ön yargılarınızla verdiğiniz kararları görüyorum ve bundan bağımsız bencillikleriniz de cabası... Fizikselliğiniz, sıfatlarınız, ayrıcalıklarınızdan sıyrıldığınızda, ruhunuz çırılçıplak kaldığınızda 'hiç' olduğunuzu fark ediyorum. ‘Gerçekte’ kimsiniz? 
Yazdıklarım bazı insanlara dokunabilir. Amacım yargı dağıtmak değil yalnızca sizi size yansıtmak. Ne kadar çok birikmiş konuşacak şeyler... 
Ne istediğini bilmeyen sizleri görüyorum. 
Beni tanıyan insanlar bilir son iki senedir dişil-eril enerji konusunda hassasiyetim mevcut. Hormon misali her iki enerjide hem kadın hem erkek kişisinde bulunurken ve her iki bireyin bunu yaşamının her yerinde deneyimlemesi gerekirken, konu hayat içerisinde aksiyon almak ve ikili ilişkilerde geldiğinde işin rengi değişir birden. İş hayatında cinsiyet fark etmeksizin bizi atmacaya çeviren eril enerji özellikle kadınlar için özel hayatımızda dişil enerjimizle birlikte yerini sakinliğe bırakması gerekirken erkek kişisinin daha dengeli bir erile dönüşmesi beklenir. Yin-Yang gibi düşünün bunu. Kendi içinde de erilini ve dişilini aktif halde kullanabilmelisin, karşındaki insan ile yine bu homojenlik de birbirine karışabilmelisin. Hem zıtlıkların hem de benzerliklerin uyumu diyelim. Ancak bunların çok uçlarda yaşanması kişiyi ya pasifize eder ya da despot ve yıkıcı hale getirir.
Eril enerji: analitik düşünce, pratik zeka, başarı tutkusu, rekabet, üretim ve organizasyon gibi konuları; Dişil enerji: zeka, sevgi, içgüdü, güven, yaratıcılık, hassasiyet, empati, denge, uyum ve sabır gibi konular kapsar. Bir gün daha detaylı anlatabilirim. 
 Şu dönemde erkeklerde gördüğüm kendi değerini bilmekten ziyade dişil enerjisi olması gerekenden yüksek, ilk adım dahil olmak üzere hemen hemen her şeyi karşı taraftan bekleyen, kararsız, şüpheci, mücadele etmeyen bir yapıda olmalarıdır. Her şeyi haddinden fazla gereksiz yere akışa bırakan, pasif alıcı, emek vermeden sonuç bekleyen erkekler türedi. Genellikle centilmenlikten bi haber kariyerine odaklı ama duygusal olarak kopuk, ihtiyaç dahilinde irtibata geçen, sürekli gel-gitleri olan, sorumluluk almaktan imtina eden, romantik ilişkilerde iletişim problemi yaşayan ya da ne istediğini bilmeyen; derin bir ilişki kurmaktan çekinip yüzeysel şeyler yaşamayı tercih eden erkekler görüyorum. Daha da detay verilebilir ancak bu kadarı yeterli olsa gerek. Bunu yalnızca ben değil uzmanlarda söylüyor. Yok Norveçli bilim adamları değil; ilişki uzmanları :)
Bu durumlar biz kadınların ilk etapta eril enerjimizi yükseltip aksiyon almamıza teşvik etse de uzun vadede akışa bırakıp karşıdan aksiyon görülmez ise o kişiden vazgeçmek ile sonuçlanıyor. Ben dahil çoğu kadının özellikle yalnız olmasının bir sebebi bu. Ne kadar özünü koruyup bunu başarsan da kadın olarak akışa da bıraksan kendini, çoğu şey karşıdaki erilde bitiyordu. Aslında var olan benliğini, özgürce seçtiğin cinsel tercihlerin sonucunda şekillendirmen söz konusu. Erkek misin gerçekten? Ona göre davran ve yaşa. Özüne dönüp varlığını gerçekleştirmeye başladığında bazı şeylerin hayatında her anlamda yerli yerine oturduğunu göreceksin.
Siz erkeklere empati ile yaklaşmaya çalışırken hayal kırıklığı ile karşılaşmaktan ne kadar yorulduğumuzu görüyorum.
Bir kısmınızın böyle olmadığını kabul edip tenzih ederek geri kalanlar içerisinde en modern(!) olanınız bile bizleri hala ikiye bölmeye devam ediyordu. Nasıl mı? 'Evlenilecek' ve 'Eğlenilecek' kavramı kadar pis bir şekilde. Suratsız ve mesafeli olduğumuz, fazla kimse ile muhatap olmadığımızda bunun doğru ancak sıkıcı bulduğunuzu; içimizdeki gerçek bizi ortaya çıkardığımızda bunun eğlenceli ancak uygunsuz bulduğunuzu dile getirmeniz bunları yazmak için iyi bir fikir oldu, bakın yalnızca bunun için size teşekkür edebilirim. Sizin yaptığınız ya da yaşadığınız şeyleri bizler yapınca, uygulamaya geçince bu yaftayı almayı reddediyorum. İçimden geldiği gibi içimden geldiği yerde kahkaha atmam da başka bir anlama gelmiyor emin olun. Dışarıdan soğuk durmam sizden beklentim olduğu anlamına gelmezken bazen tanımadığım insanlara bile selam verip geçebiliyorum. Ya da emin olun ufak bir çoğunluğumuz hariç açık giyindiğimizde kendi rahatımız; mevsim koşulları ya da öyle hoşumuza gittiği için giyiniyoruz. Kabul ediyorum bunu da o bahsettiğim ufak bir çoğunluğun teşhircilik mahiyetinde bunu yaptığını bilsek de bu geri kalanımızı emin olun kapsamıyor. Kısaca kadının kıyafeti din, siyaset malzemesi ya da cinsel obje değildir.(Siyasi&Sosyal bir not: Taciz ve tecavüze uğramamız için de bir sebep değil bunlar!) 
Çoğunuzun mantıklı olduğunu düşünürken mantıksızlığınız beni çok şaşırtıyor. 
-    Yaptığımız, yaşadığımız ve söylediğimiz şeyler kafanızda nasıl şekilleniyor acaba? 
-    Evlenilecek(!) ve eğlenilecek(!) sınıflarına girecek olmanın koşulları nelerdir? Salı, Çarşamba evlenilecek, geri kalan günler eğlenilecek moda geçeceğim de…
-    Evleneceğim insan ile eğlenemeyeceksem(bu kısım sizin hayal gücünüze ve eğlence anlayışınıza bağlı) neden hayatımı birleştireyim?
En önemli soru: Siz hangi sınıfa giriyorsunuz ki bizleri bir sınıfa sokuyorsunuz?
Belki de bizde sizi asıl öyle sınıflandırıyoruzdur, bunu bilebilir misiniz? :) 

 Devamı gelecek…

 #YazarHATUN
 
 

 

 

22 Ocak 2023 Pazar

Ellerinde...

Hayat öyle uzun bir yol ki
Bitmeyen, tükenmeyen;
Doğumla ölüm arasında ki nefes alabildiğiniz yaşam çizgisinden çok daha fazlası.
Ne başka bedenlere girip çıkan 21 gramın tam karşılığı,
Ne de saliselerle dolu bir an parçası…

Bizler sadece tüm duyularımızla dokunduğumuz her şey ile şekillenen;
Zaman denilen ölçüsüz, anlık düzlemde hareket eden varlıklarız.
Sanki bir çemberin etrafında dönüp dönüp de başa sarıyoruz.
Bu çember üzerinde yaşadığımız her ne var ise yolumuzda bize eşlik ediyor.

Ta ki ölümü tadıp başka bir bedende doğup, yarım kalanlarla devam edene dek...

Defalarca tecrübe ettim, tesadüf denilen bir şey yoktu.
Hayatıma giren insanlar;
Yaptığım seçimlerin, düşünce tarzımın, kalbimin ve göze aldıklarımın eseriydi.
Yolumda ya öğretecekler, kazandıracaklar, sınavım olacaklar
Ya da yarım kalanı tamamlayıp benimle bu yolda ölene dek yürüyecekler.
Ama ne demiştim en son “göze aldıklarımla”…
Yaptığım seçimlerin dönütlerinde bazen mükâfatlandırıldım,
Bazen de çok mis batırdım.

Büyük konuştuğum her şeyi yaşadım beraberinde yapmam dediklerimi de yaptım.
Hiç birinden pişman olmadım,
Gün sonunda vicdanım rahat ise sorun yoktu.

Ne demiştim hayatta tesadüf yoktu,
Annemin bırakıp gittiği şehire, kalan ne varsa tamamlamaya geldim.
Burada doğdum buradan gittim, yine buraya döndüm.
Burada da öleceğim biliyorum.

Sanırım en önemli nokta: O nihai kararları hep tek başıma vermemdi.
Anlık aldığım kararların, beraberinde getirdiği ve getireceği güzelliklerin heyecanı beni teşvik ediyordu.
Ya da üzerine uzun uzun düşünüp aldığım kararlardan da aynı şevki alıyor sonucunu merakla bekliyordum.
İçinden çıkamadığım her ne varsa, geceler bana dar da gelse,
Sevdiklerimden fikir alsam bile o son karar hep bana aitti.

İyi ya da kötü sonuçlarını asla bilemeyeceğin tüm seçimlerin sorumluluğunu, tek başına üstlenmen gerekiyor.
Farz et ki hayatın bakir bir ada,
Ayak izlerin bu adaya bıraktığın, o adanın sana ait olduğunu gösteren işaretler topluluğu.
Neden başkalarına senin yerine yürümelerine izin veriyorsun?
Yaşadıklarını en iyi sen bilir, kendini en iyi sen tanırsın.
Senin yerine verilmiş bir kararı uyguladığında aldığın sonuç seni memnun etmediğinde kimseye gidip senin yüzünden diyemezsin.
“Hayat senin, seçim senin” derler ve geçerler.
Ya da onların söylediği şeyleri uygulayıp iyi bir sonuca vardığında gidip onlara sırf bu yüzden teşekkür mü edeceksin?
“Çok iyi karar verdiniz benim yerime” diyerek…

Çünkü biliyordum tecrübe denilen şey, yaşadığımız aynı olaylarda her zaman aynı sonucu vermiyordu.
Kendince tecrübe denilen yaşanmışlıklarının içine sakladıkların, seni korur mu sanıyorsun?
Daha mı az acır canın?
Ya da her daim mantık dediğin maskenin altına sığınarak huzurlu olduğunu mu sanıyorsun?

“Her insan çok farklıdır birbirinden” önce bunu öğren.
Herkes değişir, sen bile!
Fikirler değişir, düşünceler uçuşur.
Geçmişe dönüp bakmaktan korkma, kimse aynı değil.
Her hikaye aynı sonla bitmiyor.

Bir gün düşler kurarsın kendince,
Zaman akar, gün be gün kayıp giderler ellerinden…
Asıl gerçekten cesaret edip geriye dönüp baktığın da en büyük pişmanlığın yapamadıkların olacak.
Yapıp da kaybettiklerinden daha çok yakar canını pişmanlık,
Keşkelerine özneler arayıp cümleler kurma boş yere.

Son olarak bu hayatın içindeki tek gerçek:
Sözler büyüdür!
“Abrakadabra”
Söylediğim gibi yaratacağım”

Güzel söylediğin ve cesaret ettiğin kadar var olacak düşlerin…

#YazarHATUN








21 Ağustos 2022 Pazar

Yazıyorum!

“Yazıyorum çünkü içimde susturamadığım bir ses var.” Sylvia Plath

Yazdım bugüne kadar milyonlarca kelime, binlerce cümle.
Var ettim benliğimi, duygularıma düşüncelerime hücum ederek.
Tutku, bu hayatta yaptığım her şeye bağlılık duymama tek sebep.

Mizacımın tutku ile bütünleşmesi öyle güzel ki,
Hissederek yaşamak her şeyi…
Dans ederken bir figürü, yediğin lokmayı hatta öperken bile sevdiğin birini…
Öyle güzel ki tutkuyu içimde hissetmek.

Ancak…
Kalem benim;
Kağıdım benim.
Okuduğunuzda ne anladığınız ve nasıl düşünmek istediğiniz sizin!
Haricimde herkesin fikri ve tepkileri o kadar önemsiz ki…
Hoşunuza mı gitmiyor? Okumayın.
Hoşunuza mı gitmiyor? Görmesin gözleriniz beni.
Duymak mı istemiyorsunuz? Aramayın beni;
O vakit tıkayın topuğumun ve yüksek perdeden çıkan o sesime kulaklarınızı…
Kendi şarkımı hürce söylemeye,
Hissederek dans etmeye devam edeceğim.
Seveceğim gözüme gönlüme güzel gelen tüm detayları,
Susmuyor içimdeki, dökülüyor parmaklarımdan.
Zihnimin içindeki sürekli konuşup duruyor benimle,
Anlayamazsınız.

O kadar yoruldum ki yaptığım yazdığım her şeyin yanlış anlaşılmasından, bana sorulmamasından…
Herkes püripak sanki benim tek yanlış.
Kafanızda kurup yaşadıklarınız,
Baktığınızda göremedikleriniz,
Siz insan evlatları; evet evet siz!
Anlamak için çaba harcamayan zihinlerinizle,
Empati yoksunu benliklerinizle,
Farkında olmadığınız bencilliğinizle,
Aşar yazdıklarım, ağır gelir bünyenize.

Hür’üm !
Kadınım!
Varlığımın, ruhumun farkındayım.
Biriciğim, özelim ve narinim…
Kendimi koruduğum dışı dikenlerle çevrili, mis kokulu yaseminlerle dolu bir bahçem;
İçinde herkesin her zaman göremeyeceği güzelliklerle bir dolu bir kalem var.
Sıfatınız hiç mühim olmamakla beraber;
Arkadaş, aile ne fark eder!
Sahip olduğunuz tüm kıymetli varlıklarınızın üzerine ettiğiniz ve tuttuğunuz yeminler;
Yaşattığınız naif gerçeklerle kalemin kapısından girebilir;
Duyumsadığım yaseminlerimin o hoş kokusuna ancak o vakit layık olabilirsiniz.
Yoksa dikenlerimin batışından mesul değilim!

#YazarHATUN

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...