sevgili etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sevgili etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mayıs 2021 Salı

Yalnız Gözlerimiz

Milyonlarca kez seviştik seninle,
Milyonlarca kere hem fikirdik her bakışımızda birbirimize,
Ve emindik baktığımız o gözlerden en derine indiğimize…

Her gece sarıldı bedenlerimiz birbirlerine,
Kalplerimiz aynı ritimden bir şarkı tutturdu kendilerince bize benzer…
Biz bilmesek de bildi ruhlar.

Bilmedi ötekimiz, her gece bedenini diğer yarısı ile paylaştığını…
İnlemeleri ruhlarımız duydu biz duymadık.
İsimlerimizi zikrettik birbirimize nefes nefese,
Yine birbirimizden habersiz yakarken ruhlarımız birbirlerini gün ağarırken.
Duymadı kulaklar dökülen hem şefkate hem şehvete bulanıp birbiri içinde çözülmüş cümleleri…
Ve defalarca fısıldadık birbirimize ne kadar çok sevdiğimizi,
En büyük sırrı belki de en samimi yemini söylercesine…

Ve biz her gece birbirinden uzak iki ayrı beden olarak yine birlikte uyuduk.
Sen ki rüyalarında, kırmızının siyaha bulanmış alacalı vakitlerinde,
Bu hayattaki en sıcak beyazlıkla ılık ılık akarken kasıklarıma, büyük bir savaşı kazanmış kahramandın…
En nihayetinde terli bedenlerimizi bıraktık yatağımızda,
Her sabah bu dünyaya “yalnız gözlerimiz”i açarken…

Günün en yoğun vakitlerinde aniden “yalnız gözlerimiz” daldı boşluğa,
Hayallerimizin mavili beyazlı coşkulu yerlerinde defalarca özlem giderdik geceyi beklemeden…
Yine görmedi gözlerimiz birbirlerini.
Sen orada sarıldın bana, çepeçevre sardı aşkın bedenimi;
“Kadınım” dedin, işledi içime fısıltın;
Bir kadına ait olan erkeğin, hissettiği haklı gururunu hissettirdin…
Bir dize döküldü dudaklarından, bir kez daha bildim yönümü.
Tüm kapılar sana açılsın diye yollarımı bir etmiş bir adam vardı karşımda.
Sen orada bana baktın, gördüm kendimi en derininde…  

Gün bitti.
Yine pamuk şeker tadında pembe hayallere dalmaya söz vererek,
Yumduk “yalnız gözlerimiz”i geceye.
Yine birbirimizden habersiz...

YazarHATUN

2 Aralık 2020 Çarşamba

parça'm - II

Elimi avuçlarından alırken, bir parçamı onda bıraktım.
Beni "buz gibi soğuk" hatırlasın istedim.
Şöyle Söylemişti:
"Sevgilim ya da eşim olsan, o soğukluğu bütün gün izlerdim..."
Evet evet tam olarak böyle hatırlasın istedim.
Avuçlarını birbirine her bastırdığında soğuksa elleri bilhassa beni hatırlasın,
Ondan bıraktığım parçayı hissetsin istedim.
Soğuk olan her şeyi, soğuk hissettiği her an'ı benimle bağdaştırsın istedim.
Gördüğü tüm sıcak yanlarımı silsin kafasından,
Sadece "soğuktu, beni çok üşüttü." desin istedim.
Son kez gülerek baktım, zamanında parmaklarımla yavaşça gezindiğim yüzüne...
Ama son kez soğuk tarafımı verdim ona.
Bana ait her şeyi silsin istedim, sıcak olan gülüşümü bile.

Ben kim miyim?
:Sadece Soğuk Kadın!

YazarHATUN

6 Kasım 2020 Cuma

Masum

Içimdeki masum haykırıyordu ona,
O ise bana sağır,
Yalnızca kendi konuştuklarını duyuyordu.
Gözümün içine baktığında içimi görmüyordu,
Sadece bir çift kahverengi göz vardı karşısında…
Ona adım adım yaklaşırken,
Üzerimdeki soğuk kadın örtüsü, yavaş yavaş aşağıya doğru kayıp gidiyordu.
Önce gözlerimi emanet etmiştim gözlerine,
Varmam gereken hedefi hatırlatandı onunkiler,
Karanlıkta bana yol gösteren.
Çırılçıplak kaldım.
En nihayetinde bu yol bunu gerektiriyordu.
Bedenim kimseye boyun eğmemeye hep yeminli

Ruhum diz çöküp bileklerini ona uzatmıştı çoktan
Başı önde, örtmüş saçları yüzünü, omuzlarını onun çok sevdiği boynunu
İnceden ağlıyordu…

Bedenim geçip giderken, sürükleniyordu içindeki ruh, haykırıyordu…
Çığlıkları yalnızca benim kulağımda…
Onun ruhu da duymuyordu…

Ben ruhumu emanet etmiştim ona,
Elleriyle ölüsünü teslim etti bana...

YazarHATUN


6 Ocak 2019 Pazar

Şarabi




02.01.2019
I.
Yıllar önce Antalya’da içilmiş bir kadeh şaraba gitti aklım.
Okuyacaksın biliyorum.
Aniden kalk gidiyoruz derken kışın soğuğu pek tesir etmemişti bize belli ki…
O gece seni andım önce, gülümsedim. Selam olsun sana ey dost…
Kadehi elime her alışımda içmeden önce hafifçe salladım
Gözümün önünden geçti birer birer güzel olan ne varsa
Sihirli küre gibi düşün her titreşimde saçtı büyüsünü ve ışıklarını…
Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.
Kalbim benden çok konuşur hiç söylemiş miydim sana…
Yolda yürürken, müzik dinlerken, aniden insanların içinde, yollarda, yolculuklarda…
Bazen ise bir sarılışta.
Elimde kağıt kalem olmadığı zamanlarda yapıyor bilhassa sonra pis pis gülümsüyor.
Ses kaydı mı yapsam diyorum,
İnan ki ağzımdan da elimden de kalbimin söyledikleri tam akmıyor.
İçimdeki yol öyle uzun öyle derin ki...
Kalbim, zihnimin kapısını çalıyor, akıtıyor içindekileri.
Zihnim koşarak dudaklarıma, dilime hücum ediyor
Ancak öyle yorulmuş ki çoğu söyleyeceğini unutuyor.
Bu yazı uzun olacak belli ki…
Neydi, ne denilirdi, şarap aşkla mı içilirdi?
Boğazımdan akıp giderken ruhuma yayılan gülümsemeyi görmeni isterdim.
Soracaksın “rakıya ne oldu?” diye.
Olmadı bir şey. Hem o hem de beraber içilenlerin bendeki yeri hep özel hep derin…
Kolay kolay herkes ile içilemez o…
Ama o gece şarap olmalıydı. Kırmızısına ihtiyacım vardı.
O geceden birkaç gün önce o kadar çok şey öğrendi ki kalbim,
Buna rağmen o dakikalar devrimdi ruhumda
“Çok az bir zaman kaldı.” dedi kalbim
“Vücud bulmuş halimle karşındayım.”
Ruhu dans eder mi insanın, ruhum gökkuşağı silsilesi…
Birbirimizi görmek için pek sabırsızız.
Yolumuz taşlı, virajlı, bir hayli uzun ama onlara engebe demem.
Üstüm başım toz olabilir,
Saçım başım dağılabilir,
Topuğum kırılabilir eee ama uzun dedik yol…





II.
Belime dolanıp kendine çekecek bir kalp bu
Müziğin ritmine dalacak kulakları
Tangoda kaybolacak benimle
Kan kırmızısı, şarabi renklerde…
Koskocaman salonun koyu bordo olduğunu görüyorum.
Herkes varken artık yoklar bizim için…
Öyle büyük, öyle derin, öyle kuvvetliydi ki hislerim
Korktum kendimden, istemeden de olsa ondan…
Cesaret dolu, her adım atışında dans etmiyordu sanki
Rüşdünü ispat edip, “ben geldim, kabul et” dercesine korkularıma savaş açan bir adam vardı karşımda.
Beni benden daha iyi tanıyan…
Ve sanki yıllar önce öğretmişti bana kendini, tanıdığım her surette onu aramış gözlerim.
Büyük boşluklar bırakmışız da bilerek, beklemişiz birbirimizi dolsun diye
Her defasında ellerini bırakıp salonda salınırken,
Beni izleyip adım adım takip eden,
Gelip daha sıkı sarılan bir adam vardı karşımda.
Gözlerini kapayıp sokulmuş yanaklarımla boynum arasında bir yere, tarif edemediğim bir sıcaklıkla
Susarak hasret gideriyordu. Susarak söylüyordu hislerini, hissediyordum.
Bacaklarımız birbirini incitmeden zarif bir şekilde birbirlerine dolanıp çözülüyordu
Ne incitmek istiyordu ne de kopmak…
Ayakları ile ruhu hem orantılı hem bağımsızdı, görünen başkaydı hissettiği bambaşka.
Kafasını kaldırdığında,
Gözlerini açıp bana baktığında, koca salonu arşınlarken artık daha hızlı adımlarla,
Ben kendimden vazgeçsem de benden vazgeçmeyecek kadar gözü kara olduğunu gördüm.
Aşkında ısrarcı, inatçı…
Beni döndürüp, hızlıca yere doğru eğdirirken başımı, düşmeme mahal vermeden daha sıkı tutan oydu,
Korkma ben varım dercesine.
Tango aşkın dansıydı koreografiye gerek yoktu.
Ruhu vardı karşımda, beni tutuşu dans etmek isteğinden ziyade kaybetme korkusu gibiydi.
Tüm maskelerinden sıyrılıp, en saf haliyle karşımda dikilen,
Tüm zayıflığını bana döken, kendini teslim ederken ona zarar vermemem için dua edendi.
Ne farkım var ki senden…
Bedenin yok senin. Ruhtan ibaretsin
Bedenin yok senin. Sadece duygu denilen olgu ile sevip, sevişebilensin…
Bir beden ihtiyacın yok senin…
Bir nedene ise asla…




III.
Onu beklerken koca salonda kendi başıma dans ediyorum.
Şen’im. Ben dönüyorum, ruhum dönüyor.
Var olan suretine bürünmek adına zaman sayıyor.
Bir fısıltı gibi varlığı yakın, sıcak ve derin
Her sabah ruhuma ona uyanmam için üflenen
Tekrar tekrar doğduğum.
Kalp atışımı dinlemek için yola düşen;
Elinde boya kovası ile gökkuşağımdan rengini alan;
Tüm grileri, maviye boyayıp geçen bir güçten bahsediyoruz.
Bazen çocukça; masumiyet dolu
Bazen duvar gibi sert; kötü ve acımasız olan ne varsa göğüs geren…
Dedim ya nedene ihtiyacı yok onun, nedensizce sever.
Sevmek için sebepler bulmaya çalışanlara istinaden.
Anlattıklarım korkutmasın seni dostum.
Merak etme, tek başına yaşamanın gücü, keyfi hala benimle.
Her şeye tek başına göğüs gerebilirim.
Bir an ağlarsam bil ki birazdan susar, yola devam ederim.
Ama unutma hayat derin deniz
Rüzgarla uçuşan kumlar çarparken yüzümüze, cüsselerine rağmen yine de can yakarlar.
O kumların üzerindeki ayak izleri ise resmidir geçip gittiğimiz hayatların
Bir insanın hayatından geçip gitmek istemiyorum.
Ya da bir iz olarak kalmak istemiyorum sinesinde…
Yoluma yoldaş arıyorum belli belirsiz beklenmedik anda çıkıp gelecek.
İnsan yorulduğu anda, hayallerinin yolunda onunla beraber yürüyen, kendi kaldığı yerden devam eden birini istiyor; hayallerini kendi hayalleri gibi benimseyen.
İçmeden dut oldun dimi, “neden bu kadar karmakarışık her şey?”
Şöyle ki; Herkes kendinden bir parça bulsun diye
Hem İnsanların sadece bedenlerinden ibaret olmadıklarını,
Bedendeki reaksiyonların, ruhta hissedilen tarifsiz tüm duyguların vücud bulmuş hali olduklarını da bilsinler diye...
Son olarak kabuklarımı açmamak için.
“Bu bahsedilen sen değil misin?” Dediğini duyar gibiyim.
Benim ama hangi ben?
Nerden bilinebilir hangi zamandayım; 5 sene öncesi, belki 2 yıl sonrası belki iki hafta öncesi, bilemedin 1 ay sonrası
Kim bu bahsettiklerim, biz kaç kişiyiz, ya sizler?
Açılmış görünen şu cümleler benim labirentimin köşelerinden koparılan satırlar
Kopuk oldukları halde ahenkliler.
Kadehteki şarapta yüzen bir ben düşün, kırmızısında derinlere dalmışım…

YazarHATUN


11 Nisan 2017 Salı

Aşk mı?

09.

Ben mi? Yüceleştiğim biricik gece bu...
Değiştim diyen gökyüzünün, denizin, insanların ıssız batışlarını gördüm.
Haktan hukuktan bahseden insanların;
hakkı hukuku bilmeden kendi menfaatleri için
Ruhlarını, yaşanmışlıklarını, sattıkları geceye,
sizde buyurun hoş geldiniz!
Ben mi? gereksiz öz güvene ihtiyaç duymayan,
Ego yapmayan insan bu gece büyüklendim.
Beni tanıyan insanlara önce nasıl sevildiğini öğretmişim,
Defalarca tecrübe ettim
İşte bu yüzden büyüklendim.
Ne güzel şeyler bırakmışım kötü kalplerinizde
Bir insanla anlaşamamak onu kötü yapmaz yanlış olmasın
Derinliğinden gelen bir şeydir.
Konuşmasından anlarsın; çaresizliğinde seçtiği yola bakarsın.
Ağzından çıkan cümleler ele verir yakayı.
Derinliği olmayan insanda derin'i ne ararsın.

İnsan hak ettiği devirde hak ettiğini yaşarmış.
Herkes layığıyla eşleşince anladım
Bir kadının sevişlerini de anlarsınız;
Zamanla nefretiyle mutlu olup yaşayışlarını da.
Bazıları kadınlara ilaç gelir;
Kadın kötüyken yapışır. iyi olunca atıp kaçar.
Bazıları su gibi gelir;
Kadın sevdiğine dört elle sımsıkı sarılır.
Ben mi? İmgelerin kraliçesi biricik Yazar HATUN
Herkes kendince yer bulur, benden habersiz krallığımda.
Kapının önünü krallık içi bilen soytarılarda vardır
Kendini önemli sanıp; kapıdan gelene geçene laf sallarlar.

Aşk nedir biliyor musunuz?
Ansızın gelir öncesi ve sonrası fark etmez.
Onu bambaşka bir boyutta yaşarsın
Beraberinde gelenlerle ise
Kurduğun hayalleri, farklı suretlerde devamlılığını sağlarsın.
Birbirlerini tamamlaması için çalışırsın.
Yaşayanları gördüm.
Uykularını bölmek istedim ama uyanmadılar.
Boşluktan sarışları gördüm
Son çare bilip tutunuşları
Yarasına bez yapanları gördüm Aşk'ı
Aşkı siz çok yanlış anlamışsınız
Derinliği olmayan bomboş insanlar aşkı nasıl yaşar?
Masumiyeti çiğdeniz mi sevişmelerde?
Kaç bedeni birbirine çarptınız, makul bir sonuç çıktı mı sayılarınızda?
Ruhsuz kadeh kaldırışlarda peki...
Rakının beyazı temizlemez artık sizleri
Ağzınıza yakışmaz bir kere...
İnanın o kadar kirlisiniz ki
Girdiğiniz deniz kirlenir.
Gökyüzü utanır da suretinize bir damla yağmur yağdırmaz...


Bazı kadınları büyütür aşk
Bazı erkekleri adam eder
Bazı erkekleri de...
Her neyse.
...
Milletin ağzına laçka olanı bıraktım kenara
Hatalarınızla yalpanışlarınızda görmek sizleri
Ben insanım insan!
Hayat, doğrultmazsan kendini daha çok çökertir seni
Çamurdan lağıma düşersin.
İnsanlar gittiklerinde izler bırakırlarmış
Bıraktığım beyaz izlerin üstü kir pas içinde
Bir parmak kir tutmuş kalbinin üstü
Beyninin dışı
Herkes kendini bir halt sanar olmuş
Büyümek mi? Kendini tanımayan insan büyümezmiş.
Neyi neden yaptığını bilmeli insan.
İçim o kadar huzurlu şimdi
O kadar hür ki kalbim...
O kadar şanslıymışım ki ben
Bir dansın hürriyetine kapıldım.

Bazı hatalar vardır, ben yapmadım.
Ben doğru olanı yaptım şartların gerekliliğini yaptım
İtenlerin, itildiğini gördüm
Kıymet bilmeyenlerin, acı çektiğini
Üzüldüklerime acıyorum şimdi.
Sonsuz huzur nedir biliyor musun?
Aşkın en güzelini tatmış olmak.
Önünde bembeyaz bir sayfanın olması
Seni kurtarması için birilerine itibar etmemek.
Seni seven, seninle beraber, senin yolunda yürüyor olur şüphesiz
Hayallerimi gerçekleştirecek güce sahibim.
Ben bir aşkın fotoğrafta nasıl resmedildiğini de gördüm
Milyon tane fotoğrafım var benim kime göstersem parmakla gösterdiği
Ancak kalbi güzel olanlar görür güzelliği
Aşkı hileyle hurdayla yaşamayanlar bilir
Herkesi ben mi sandınız
Feleğin çemberinden milyon kere geçirirler sizi ruhunuz duymaz
Sizin gibiler soytarıları hak eder.

YazarHATUN

13 Aralık 2016 Salı

AHDE VEFA - II


İnsanın mümkün birleşiminin ya da çokça bir arada durmalarının yine aynı mümküniyette sebepleri olmalıydı. Keskin mevzu bahisi buydu. Şu karşıdan el ele tutuşmuş çiftin bir arada olmasının sebebi neydi? Bakıldığında birbirlerine en azından dış görünüş olarak uygunlardı. Ama ne çok yakışıklı ne de çok güzeldi her ikisi de. Belki de yalnızlık bir olmaya itmiş olabilirdi. Evet, çokça ilişkinin biricik sebebi buydu. Kısaca günümüzdeki ilişkilerin sebebi buydu. Yalnızlığın getirdiği sıcak kucaklaşma... Yaranı saracak birini mi arıyorsun;  zaman öldürecek, gezip, eğlenebileceğin birini ya da yatağını dolduracak birini? Yalnızlık öyle bir olgudur ki kaybetme korkusunu da hisseder insan, kendini aşık hissetme ayrıca bir arada olma istek ve hissiyatını arttırır. Aşık olup olmadığını keskin bitişlerde anlar insan.
Sadece üstüne bir soğuk yel değmesi gerekir. Başka birini bulamazsam korkusuyla elindekine sarılır insan. Saçma olarak son şansım düşüncesine kapılabilir. O kişi gözünde değer kazanır böylece. Aslında ortada bir aşktan ziyade beyin oyunu vardır. Nöronlarının kuklası olur insan. Psikolojik olarak orada tutacağı bir elin varlığını bildikçe insan rahatlar.
Birde mantıkçı takımı vardır. Yüzde ellisi o büyük aşklarını yaşamıştır. Diğer yüzdelik kısım ise aşkı bulamadığı ve yaşları yavaştan
kemale erme durumunda olduğu belki de erdiği için kendilerince oluşturdukları istek listesine göre buldukları biriyle ilişkilerini devam ettirme durumunda  olurlar.
Sevdiği insanla birlikte olan takımı var birde. Bunların sayısı da yadsınamaz kadar fazla. Sevdiği diyorum işte sadece sevdiği ama aşık olduğu değil. Huzur bulduğu, değer verdiği belki de sadece sevmek değil çokça sevmek içinde bulunduğu sıcak bir çift kol. Aşk yok, sadece huzur var. Senin seven birinin olduğunu bilmenin verdiği mutluluk denilebilir buna.
Derin, belki de bu yüzden yalnızdı. Sahte gülüşmelerin öpüşlerin ve dokunuşların kurbanı olmamak adına kalbini kendince camdan bir fanusa koymuştu. Herkes o kalbi görüyordu. Herkes Derin'e kendince yaklaşmak istiyordu. Derin kalbiyle oradaydı ama kimse o kalbi almaya yanaşmıyordu.
Çünkü sorumluluk ister gerçek aşk. Kırılırsa o fanus, alınırsa o kalp toparlanamazdı bir daha gerçekler. Derine sevmek ya da çok sevmekte yetmezdi. Derin derinliğinde boğulacak cesur bir kalp arıyordu. Derin'in ölümüne sevmekti bütün arzusu, her ne olursa olsun ölümüne sevilmek.
Son olarak Derin'in cephesinde en şanslı bulduğu birbirlerine aşık olduğu için birlikte olan insanlar vardı. Bir insanı çok sevmenin ötesindeki -farklı bir şekilde çok- kavramıyla sevmek. Delice, kalben bağlanmak demekti bu ilişki. Aşk cesaret isteyen; zaman, mekan, ayrım tanımayan bir sonsuzluktu. İnsanlar canlarını verebilirdi birlikte olmak için. İstisnasız bir elmanın iki yarısı olma hali denilebilirdi. Derin böyle sevebileceğini adı gibi biliyordu depderin sevebilirdi.
Ama bu yaşına kadar kimseden karşılığını bulamadı. Kimse elini taşın altına koyacak kadar babayiğit olmadı bugüne kadar.
Derinden bir of çekip denizi izlemeye devam etti. Aşk herkesin ağzına alabileceği kadar ucuz, yanlış kişilere kurban gidebilecek kadar alalede olmamalıydı. Masumiyetle başlamalıydı. Aşk, oyunlara gelebilecek bir olguda değildi, biliyordu. Bir damla yaş geldi gözünden. Kalbinde öldürdüğü herkese bir duaydı bu gözyaşı... Kalbinde şekillenmeye başlarken intihar etmiş,
bazen de şekillenmiş ama vefat etmişlere gelsin. Hepsi sırayla olması gereken Derin'i yarattılar. Can yaka yaka... Bunlardan biri de Murat'tı. Esra ile olan laubali birliktelikleri, Derin her ne kadar bunu görmek istemese bile Murat'a yakışır şekildeydi. "Peh, bir adam yedisinde neyse yetmişinde de odur!" dedi yüksek bir sesle. En son alışveriş merkezindeki olaylı görüşmelerinden sonra bir daha iletişime geçmemişlerdi.
Derin sinirlendikçe denizin dalgaları arttı. Saatlerce oturup hırçın denizi izleyebilirdi nasıl olsa kendi gibiydi denizde. Dertleşiyorlardı sessizce. Yorgunluklarını denize dökerken, deniz ise hırçın dalgaları ile uzak sulara sürüklüyordu dertleri. Kafasına gökyüzüne çevirdi sonra, nasılda huzur veriyordu insana. Güneş parlaktı. İzmir'in iç ısıtan güneşi, rahatlattı Derin'in bedenini.
An’ı durdurdu kalbinde, anıları birer birer geçirdi beyninden. Gözleri denize hipnoz olmuşçasına bakıyordu. “Neyim ya da ben kimim? İsmim sadece Derin. Peki dokunduğum kimin kalbi ben kadar derin…” devamı geldi. Susmak bilmedi ruhu.
“İsterdim içinden geçenleri bilmek
Her gece fısıldadıklarını uykuya dalarken
Kalbini bilmek isterdim kuytu bir köşede
Bir köşede yine karşılaşmak seninle
Vedalaşmak bir köşe başında sıcak bir öpüşünle
Belki yağmurlu bir Kanunuevvel akşamında
Maamafih uykuya dalıyoruz her gece,
Filhakika çıkıyorsun yine bir köşede,
Beyaz bir silüetle…
Olsun varsın bilirim bekleyiştedir kudret,
Salınırken kuru yaprak gibi bir soğukta.
Kudret sükun etmiş bir kalpte,
Bütün gerçekler dilde,
Kudretle beklerken bir köşede;
Kanunuevvelin on yedisinde
Bahsedeceğim, bulabileceğim her köşeye.
Öncelikle uyan aç gözlerini
Gör gerçekleri,
Etrafın ne yaptığını bilmeyen insancıklarla dolu.
Uyan... Bu senin son şansın değil.
Uyan...”
Bunu dile getirip Murat’a da söylemeliydi.

...

18 Ekim 2016 Salı

Yolcu

Elinde valiziyle bekler,
Bir yolcudur o yabancı şehirlere.
Yolcudur, kalamaz nefesinin son damlasına kadar.
Gitmek zorundadır; istemez bu şehri.
Gitmek ister; özlemiştir bir şehri.
Belki çok mutlu;
Belki payidar kalacak bir mutsuzlukla terk etmek,
Memleket bellediğin o hırçın şehri.
An gelir arşınlarsın yolları tek bir insana.
Arşınlarsın kalbinle geçip gittiğin,
Onun için terkettiğin şehirleri
Değer...
O'na değer...
-Sol'un derin mabedine- el sürmek için gidilir yollar.
Peki ya defalarca ağlayarak ayrıldığın bir yerse o koca şehir...
Yüzeyi küçük, anlamı büyük!
İçindeki o tek insanın kalbi kadar temiz ise o şehir,
Memleket bellenmez mi hiç!
Bazense son veda demektir yolculuk,
Son kez arşınlamak bir şehri.
Türkülerle özlemek.
Gözlerden akması demektir,
Kalpten gelen derin damlaların...
Tek suçlusu türküdür, türkü...
Milyonlarca söz verilir kalbe "bir gün gideceğim o şehre..."
Avunsun cenan...
Bilir yürek milyonlarca şehirde tek bir kapı vardır çalınacak.
Yemini vardır bir gün çalacak!
Sokaklar, caddeler, yüzler değişebilir ama gidilecek
Ev tektir...
Sadece o eve gönderilir özlem mektupları.
Sadece o mektup için saklanır en güzel kağıtlar.
Sadece o kağıt için tutulur kalem, dökülür kelam;
En güzelinden...
Ve ben bir yolcuyum yolunda
Arşınlarım kalbini milyonlarca kez
Geceler benimdir
Dayarım canımı gözlerinin kahvesine
İzlerim dünyayı gözlerinden...

YazarHATUN


16 Ekim 2016 Pazar

Yaşadığım...

Bir sır gibi yaşarım seni içimde
Dokunduğum ellerim belki benden sonra dokunacak eller bilemez
Sendekini,
Bendeki seni...
Milyonlarca yüzler geçecek belki çehrelerimizden.
Milyonlarca el tutacak sıkacak avuçlarımızı.
Herkes hayallerimizin ucundan girmeye  çalışacak geleceğimize
Belki yanlış insanların kurbanı olacağız
Karanlıkta bir sokak arasında
Umutlarımızla hayallerimizle terk edileceğiz
O zaman beni hatırla
Gökyüzündeki ayda olurum sana
Üstüne yağan yağmurda
Işıtırım geceni yıldızlarla
Belki her gece başka kollara sığınacağız yalnızlığımızdan
Sarıldığımız insanlarda zamanla unutturmaya çalıştırsa bile birbirimizi
Eminim bir gece yarısı ansızın çalacağım kalbini
Kendimizi unutmak için baskaşının acısını sarıp yalnızlığına ortak olacağız
En büyük gayemiz belki mutlu etmek olacak
Aniden beyninin içine dolacağım bir akşamüstü
Bir gün ufak bir göz yaşın benim için akacak gözlerinden
O zaman yanacak canın, canım...
Mutlu olabilirsin ya da sanabilirsin kendini
Unutma her mutlulukta bir acı
Her mutlulukta bir sahte gülüş vardır
Bir yerden burnuna çalınırsa kokum beni hatırla
Bir yasemine sığın belki bir menekşe yaprağına...
Gülüşlerimi hatırla.
Sana sarılışlarımı seni çok sevişlerimi hatırla
Benim sevdiğim gibi sevilmeyeceğini...
Ayna ararsan kendine görmek istersen sıcak bir kalp
Ben kalbinde olacağım
Sol'un benim.
Şimdi ise sımsıkı sarılma vakti
Aşka sarılma
Bu kötü ihtimallerden sıyrılma
Sevgiye sığınma vakti
Sıcaklığınla gel bana
Aralığın ortalarında
Veyahut bir bahar akşamı uçuşurken saçlarım rüzgarda
Gel, dolan belime yeniden...
İstanbul anlatsın bizi...
Her gün aşık olalım.
Her gün sevelim can içinde ki canı...
İstanbul sokaklarında...

YazarHATUN

26 Ağustos 2016 Cuma

Yerim seni Stalker !

Bunu hayatımda ikinci kez sorguluyorum.
"Eski sevgilimin sevgilileri neden beni takip eder?"
Yani modern zamanın stalk olayı...
Bloğumdan ne ister?
Amacı ne olabilir mesela?
Çok mu dile dolandım, çok mu anlatıldım ki sana
Kulağın, hasetin benimle doldu.
Bil ki kalpte iyi yere kazınmışım.
Merak etme payidar kalacak.
Çok mu sevmişim.
Benim gibi asla sevemeyeceksin,
Yoksa bundan mıdır telaşın?
Belki "gözüm üzerinde bilesin" imajı çizmek istiyorsun.
Komik.
Eğer böyleyse üslubumda zerre değişim yok.
İçimden geleni yazarım.
Edepsizleşir kalpte kırarım.
Ancak seviye düşürmeden yaparım ;)
Ayrıca baktığını gördükçe mutlu oluyorum.
Ruhumu okşuyorsun inceden :)
Ne olduğumu bana bir kez daha hatırlattığın için teşekkür ederim.
Biliyorum, hep değerli kalacak olan benim.
Hep böyle gir e mi!
Öğrenmek istediğin bir şey olursa sor çekinme,
Bende ne güzel anılar var neler neler...
Yazarım hepsini burda teker teker.
Korkutmuyor varlığın inan beni hiç
Senden beterini gördüm ne yalancı, ne düzenbaz
Beni değersizleştirmeye çalışan.
Beni bilen bilir,
Hatta kalbimin içine kadar.
Ama ben senin yerinde olsam
(Tamam keyiflendiriyorsun ama beni...)
Böyle küçük düşürmezdim kendimi.
Bana bakmaktan ilişikini yaşayamaz hale gelebilirsin.
Bence sen ilişkine odaklan, bana değil.
Ama şayet dersen "Ben mazoşistim, illa bakmak istiyorum."
Hay-hay, bloğumun linki her zaman sana açık. :)
(İstersen twitter hesabımın kullancını ismimi yazabilirim bu arada. )

Anladın mı?
Ses gelmedi. Her neyse.

YazarHATUN

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...