hayal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayal etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2023 Pazar

Ellerinde...

Hayat öyle uzun bir yol ki
Bitmeyen, tükenmeyen;
Doğumla ölüm arasında ki nefes alabildiğiniz yaşam çizgisinden çok daha fazlası.
Ne başka bedenlere girip çıkan 21 gramın tam karşılığı,
Ne de saliselerle dolu bir an parçası…

Bizler sadece tüm duyularımızla dokunduğumuz her şey ile şekillenen;
Zaman denilen ölçüsüz, anlık düzlemde hareket eden varlıklarız.
Sanki bir çemberin etrafında dönüp dönüp de başa sarıyoruz.
Bu çember üzerinde yaşadığımız her ne var ise yolumuzda bize eşlik ediyor.

Ta ki ölümü tadıp başka bir bedende doğup, yarım kalanlarla devam edene dek...

Defalarca tecrübe ettim, tesadüf denilen bir şey yoktu.
Hayatıma giren insanlar;
Yaptığım seçimlerin, düşünce tarzımın, kalbimin ve göze aldıklarımın eseriydi.
Yolumda ya öğretecekler, kazandıracaklar, sınavım olacaklar
Ya da yarım kalanı tamamlayıp benimle bu yolda ölene dek yürüyecekler.
Ama ne demiştim en son “göze aldıklarımla”…
Yaptığım seçimlerin dönütlerinde bazen mükâfatlandırıldım,
Bazen de çok mis batırdım.

Büyük konuştuğum her şeyi yaşadım beraberinde yapmam dediklerimi de yaptım.
Hiç birinden pişman olmadım,
Gün sonunda vicdanım rahat ise sorun yoktu.

Ne demiştim hayatta tesadüf yoktu,
Annemin bırakıp gittiği şehire, kalan ne varsa tamamlamaya geldim.
Burada doğdum buradan gittim, yine buraya döndüm.
Burada da öleceğim biliyorum.

Sanırım en önemli nokta: O nihai kararları hep tek başıma vermemdi.
Anlık aldığım kararların, beraberinde getirdiği ve getireceği güzelliklerin heyecanı beni teşvik ediyordu.
Ya da üzerine uzun uzun düşünüp aldığım kararlardan da aynı şevki alıyor sonucunu merakla bekliyordum.
İçinden çıkamadığım her ne varsa, geceler bana dar da gelse,
Sevdiklerimden fikir alsam bile o son karar hep bana aitti.

İyi ya da kötü sonuçlarını asla bilemeyeceğin tüm seçimlerin sorumluluğunu, tek başına üstlenmen gerekiyor.
Farz et ki hayatın bakir bir ada,
Ayak izlerin bu adaya bıraktığın, o adanın sana ait olduğunu gösteren işaretler topluluğu.
Neden başkalarına senin yerine yürümelerine izin veriyorsun?
Yaşadıklarını en iyi sen bilir, kendini en iyi sen tanırsın.
Senin yerine verilmiş bir kararı uyguladığında aldığın sonuç seni memnun etmediğinde kimseye gidip senin yüzünden diyemezsin.
“Hayat senin, seçim senin” derler ve geçerler.
Ya da onların söylediği şeyleri uygulayıp iyi bir sonuca vardığında gidip onlara sırf bu yüzden teşekkür mü edeceksin?
“Çok iyi karar verdiniz benim yerime” diyerek…

Çünkü biliyordum tecrübe denilen şey, yaşadığımız aynı olaylarda her zaman aynı sonucu vermiyordu.
Kendince tecrübe denilen yaşanmışlıklarının içine sakladıkların, seni korur mu sanıyorsun?
Daha mı az acır canın?
Ya da her daim mantık dediğin maskenin altına sığınarak huzurlu olduğunu mu sanıyorsun?

“Her insan çok farklıdır birbirinden” önce bunu öğren.
Herkes değişir, sen bile!
Fikirler değişir, düşünceler uçuşur.
Geçmişe dönüp bakmaktan korkma, kimse aynı değil.
Her hikaye aynı sonla bitmiyor.

Bir gün düşler kurarsın kendince,
Zaman akar, gün be gün kayıp giderler ellerinden…
Asıl gerçekten cesaret edip geriye dönüp baktığın da en büyük pişmanlığın yapamadıkların olacak.
Yapıp da kaybettiklerinden daha çok yakar canını pişmanlık,
Keşkelerine özneler arayıp cümleler kurma boş yere.

Son olarak bu hayatın içindeki tek gerçek:
Sözler büyüdür!
“Abrakadabra”
Söylediğim gibi yaratacağım”

Güzel söylediğin ve cesaret ettiğin kadar var olacak düşlerin…

#YazarHATUN








24 Mart 2019 Pazar

Kutup Yıldızı


İnsanlara ışık olun, mutluluk olun, yol gösterici olun kutup yıldızı misali...
Ancak kendi ışığınızı tüketmeden.
Gözyaşlarınız, tercihleriniz, sevmedikleriniz, tutkularınız öğretici olsun.
En önemlisi kendiniz olun.

Gerçek olun...
Toz olmayın birisi üstünüze bastığında uçup gidecek, tüy olmayın birisi elinin tersiyle savurduğunda uçup gidecek...
Adımlarınız yere sağlam bassın, kimse olmasa da herkes gitse de yine siz varsınız size yetecek...

#YazarHATUN

6 Mart 2019 Çarşamba

Bencil Ol!

Başlar.
Fark etmezsin
Tarihi yoktur, an'ı vardır.
Hissi vardır.
O sen misin diye sorarken içinden
Ruh denizinde boğulurken bulursun kendini
Gözlerinin önünden geçen siluetlerin şekillerinden ve renklerinden ziyade
Gözlerini ışıldatacak bir his ararsın.
Hissettiğimin peşinden giden oldum, gördüğümün değil.
Korkmadım.
Bana verilmiş olan nadir bir his, bir güzel an,
Belki bir daha böyle hissetmeyeceğim.
Belki de bu son, yakında öleceğim.
Çarpan kalbim, ölümden daha büyük daha derin...
Üstünden milyonlarca kez geçen sıvının renginden daha sıcak...
Gel buraya.
Dinle, kulak ver bana.
Şimdi koş.
Hissettiğinin peşinden, hissedebildiğin kadar, daha fazlası için kalbini büyüterek...
Tutup çek kendine güzellikleri.
Güzel histe bencil ol.
Yarışa girmek isterse ruhun, bedenin
Güzel sevmekle başlayabilirsin.
Çabalamakta ve göstermekte kendini
Kaçamak bakışları sonlandırıp, birlikte gülmek için çabaladığın anları arttırmanın bir yolunu bulmalısın.
Kaybedebileceğin bir şey yok.
Ölüm, üflenen ruhundan büyük değil ama daha acımasız.
Bunu sakın unutma.
Herkesin bu kadar birbirine benzemek için çabaladığı bir yerde
Ruhun farklı ve özeli arıyorsa
Kalbin çarpıyorsa hala
Gözlerin parıldıyorsa bir bakışta, bir isimde, uzaktan geçen bir siluette gerçekten yaşıyorsun işte...
Gördüğün gözlerin güzelliği burada işte,
Ne renkte ne şekilde sadece ufak bir ışıltıda...
Unutma bir insanın gülüşü güzel değildir, sadece içinizi başka ısıtır
Farklı bakmaz sana, gözlerinin sana bakarken aldığı haldir seni heyecanlandıran
Dediğim gibi güzel histe bencil ol ama kazandığın hisleri elinin altında bilip nankör olma
Bir sabah kalbin atmaz olur
Ya ölüm gelip almıştır ruhunu, ya kalbin feragat etmiştir hislerinden...

YazarHATUN





6 Ocak 2019 Pazar

Şarabi




02.01.2019
I.
Yıllar önce Antalya’da içilmiş bir kadeh şaraba gitti aklım.
Okuyacaksın biliyorum.
Aniden kalk gidiyoruz derken kışın soğuğu pek tesir etmemişti bize belli ki…
O gece seni andım önce, gülümsedim. Selam olsun sana ey dost…
Kadehi elime her alışımda içmeden önce hafifçe salladım
Gözümün önünden geçti birer birer güzel olan ne varsa
Sihirli küre gibi düşün her titreşimde saçtı büyüsünü ve ışıklarını…
Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.
Kalbim benden çok konuşur hiç söylemiş miydim sana…
Yolda yürürken, müzik dinlerken, aniden insanların içinde, yollarda, yolculuklarda…
Bazen ise bir sarılışta.
Elimde kağıt kalem olmadığı zamanlarda yapıyor bilhassa sonra pis pis gülümsüyor.
Ses kaydı mı yapsam diyorum,
İnan ki ağzımdan da elimden de kalbimin söyledikleri tam akmıyor.
İçimdeki yol öyle uzun öyle derin ki...
Kalbim, zihnimin kapısını çalıyor, akıtıyor içindekileri.
Zihnim koşarak dudaklarıma, dilime hücum ediyor
Ancak öyle yorulmuş ki çoğu söyleyeceğini unutuyor.
Bu yazı uzun olacak belli ki…
Neydi, ne denilirdi, şarap aşkla mı içilirdi?
Boğazımdan akıp giderken ruhuma yayılan gülümsemeyi görmeni isterdim.
Soracaksın “rakıya ne oldu?” diye.
Olmadı bir şey. Hem o hem de beraber içilenlerin bendeki yeri hep özel hep derin…
Kolay kolay herkes ile içilemez o…
Ama o gece şarap olmalıydı. Kırmızısına ihtiyacım vardı.
O geceden birkaç gün önce o kadar çok şey öğrendi ki kalbim,
Buna rağmen o dakikalar devrimdi ruhumda
“Çok az bir zaman kaldı.” dedi kalbim
“Vücud bulmuş halimle karşındayım.”
Ruhu dans eder mi insanın, ruhum gökkuşağı silsilesi…
Birbirimizi görmek için pek sabırsızız.
Yolumuz taşlı, virajlı, bir hayli uzun ama onlara engebe demem.
Üstüm başım toz olabilir,
Saçım başım dağılabilir,
Topuğum kırılabilir eee ama uzun dedik yol…





II.
Belime dolanıp kendine çekecek bir kalp bu
Müziğin ritmine dalacak kulakları
Tangoda kaybolacak benimle
Kan kırmızısı, şarabi renklerde…
Koskocaman salonun koyu bordo olduğunu görüyorum.
Herkes varken artık yoklar bizim için…
Öyle büyük, öyle derin, öyle kuvvetliydi ki hislerim
Korktum kendimden, istemeden de olsa ondan…
Cesaret dolu, her adım atışında dans etmiyordu sanki
Rüşdünü ispat edip, “ben geldim, kabul et” dercesine korkularıma savaş açan bir adam vardı karşımda.
Beni benden daha iyi tanıyan…
Ve sanki yıllar önce öğretmişti bana kendini, tanıdığım her surette onu aramış gözlerim.
Büyük boşluklar bırakmışız da bilerek, beklemişiz birbirimizi dolsun diye
Her defasında ellerini bırakıp salonda salınırken,
Beni izleyip adım adım takip eden,
Gelip daha sıkı sarılan bir adam vardı karşımda.
Gözlerini kapayıp sokulmuş yanaklarımla boynum arasında bir yere, tarif edemediğim bir sıcaklıkla
Susarak hasret gideriyordu. Susarak söylüyordu hislerini, hissediyordum.
Bacaklarımız birbirini incitmeden zarif bir şekilde birbirlerine dolanıp çözülüyordu
Ne incitmek istiyordu ne de kopmak…
Ayakları ile ruhu hem orantılı hem bağımsızdı, görünen başkaydı hissettiği bambaşka.
Kafasını kaldırdığında,
Gözlerini açıp bana baktığında, koca salonu arşınlarken artık daha hızlı adımlarla,
Ben kendimden vazgeçsem de benden vazgeçmeyecek kadar gözü kara olduğunu gördüm.
Aşkında ısrarcı, inatçı…
Beni döndürüp, hızlıca yere doğru eğdirirken başımı, düşmeme mahal vermeden daha sıkı tutan oydu,
Korkma ben varım dercesine.
Tango aşkın dansıydı koreografiye gerek yoktu.
Ruhu vardı karşımda, beni tutuşu dans etmek isteğinden ziyade kaybetme korkusu gibiydi.
Tüm maskelerinden sıyrılıp, en saf haliyle karşımda dikilen,
Tüm zayıflığını bana döken, kendini teslim ederken ona zarar vermemem için dua edendi.
Ne farkım var ki senden…
Bedenin yok senin. Ruhtan ibaretsin
Bedenin yok senin. Sadece duygu denilen olgu ile sevip, sevişebilensin…
Bir beden ihtiyacın yok senin…
Bir nedene ise asla…




III.
Onu beklerken koca salonda kendi başıma dans ediyorum.
Şen’im. Ben dönüyorum, ruhum dönüyor.
Var olan suretine bürünmek adına zaman sayıyor.
Bir fısıltı gibi varlığı yakın, sıcak ve derin
Her sabah ruhuma ona uyanmam için üflenen
Tekrar tekrar doğduğum.
Kalp atışımı dinlemek için yola düşen;
Elinde boya kovası ile gökkuşağımdan rengini alan;
Tüm grileri, maviye boyayıp geçen bir güçten bahsediyoruz.
Bazen çocukça; masumiyet dolu
Bazen duvar gibi sert; kötü ve acımasız olan ne varsa göğüs geren…
Dedim ya nedene ihtiyacı yok onun, nedensizce sever.
Sevmek için sebepler bulmaya çalışanlara istinaden.
Anlattıklarım korkutmasın seni dostum.
Merak etme, tek başına yaşamanın gücü, keyfi hala benimle.
Her şeye tek başına göğüs gerebilirim.
Bir an ağlarsam bil ki birazdan susar, yola devam ederim.
Ama unutma hayat derin deniz
Rüzgarla uçuşan kumlar çarparken yüzümüze, cüsselerine rağmen yine de can yakarlar.
O kumların üzerindeki ayak izleri ise resmidir geçip gittiğimiz hayatların
Bir insanın hayatından geçip gitmek istemiyorum.
Ya da bir iz olarak kalmak istemiyorum sinesinde…
Yoluma yoldaş arıyorum belli belirsiz beklenmedik anda çıkıp gelecek.
İnsan yorulduğu anda, hayallerinin yolunda onunla beraber yürüyen, kendi kaldığı yerden devam eden birini istiyor; hayallerini kendi hayalleri gibi benimseyen.
İçmeden dut oldun dimi, “neden bu kadar karmakarışık her şey?”
Şöyle ki; Herkes kendinden bir parça bulsun diye
Hem İnsanların sadece bedenlerinden ibaret olmadıklarını,
Bedendeki reaksiyonların, ruhta hissedilen tarifsiz tüm duyguların vücud bulmuş hali olduklarını da bilsinler diye...
Son olarak kabuklarımı açmamak için.
“Bu bahsedilen sen değil misin?” Dediğini duyar gibiyim.
Benim ama hangi ben?
Nerden bilinebilir hangi zamandayım; 5 sene öncesi, belki 2 yıl sonrası belki iki hafta öncesi, bilemedin 1 ay sonrası
Kim bu bahsettiklerim, biz kaç kişiyiz, ya sizler?
Açılmış görünen şu cümleler benim labirentimin köşelerinden koparılan satırlar
Kopuk oldukları halde ahenkliler.
Kadehteki şarapta yüzen bir ben düşün, kırmızısında derinlere dalmışım…

YazarHATUN


15 Haziran 2018 Cuma

Güçlü Kadın-I


13.06.2018 Çarşamba

             Bizim dönemimizden mi kaynaklı bilmemekle beraber bir yıl fazla bir yıl az hepimiz aynı karakter ve davranışta kızlardık. Belki de ben bilhassa öylelerini çektim kendime. Mizacımız genelde soğuk, kendi ayakları üzerinde bir şekilde durabilen, kendine yetebilen arkadaşlardık. Türkiye’nin dört bir yanında benim canlarım...
            Hayat bize üzerek ağlatarak kafamıza vura vura bazı gerçekleri önümüze sermişti. Kimimiz küçük yasta babasını kaybetti, kimimiz annesini; kimimiz evlendi boşandı bir çocuğu ile döndü baba evine; kimimiz üniversiteyi yeni bitirdi is arıyor; kimimiz evlenmek üzere; kimimiz ilişkisini rayına oturtmaya çalışıyor; kimimiz isini değiştirmek için depar atıyor; kimimiz doğru insan için kalbine kulak veriyor.
            Simdi öyle bir haldeyiz ki birbirimizin dertlerini direkt ya da dolaylı duydukça, kendimize dönüp baktıkça, her düşüşümüzde birbirimize el verir olduk. Şayet düşen sensen çoktan ayağa kalkmış olman gerek zaten! Dilerim düşmene sebep topukluların değildir bebek :) Eğer öyleyse geçir ayağa devam et yola, çünkü etrafında düşüşünden zevk alan insanlarda olacak. O güzel ellerine basıp geçmek isteyecekler, yeri gelecek saçından tutup çekecekler, gözünü dört açmazsan ayağından tutup sürükleyecekler yalan yanlış her şeye...
             Gerçek yüzümüzü sadece yakınlarımız bilebilirdi. Neden bilmiyorum?  Bu davranış bazı akıllarda farklı bir imaja hatta ikiyüzlülük ile bağdaştırılsa da bence böylesi daha iyi. Hem ben çığlık çığlığa gülerken herkesin görmesi pek hoş olmazdı dimi :)
           Koskocaman bir kalp atfedilmiş bize. Yoo övmüyorum, gerçeği söylüyorum. Hayır, Hayır megaloman değiliz!  Hayata bakış açımızdan kaynaklanıyor. Güzel bakmaya çalışıyoruz. Acıyı da aşkı da sevgiyi de derinden hissediyoruz. Belki de bu yüzden... Ne demiştim kendine yetebilen kızlardık artık genç kadınlarız. Bazen öyle bir yetiyoruz ki bazen birbirimize yer kalmadığı anlar yanlış olmasın sadece an'lar olabiliyor. Terbiye etmişiz kendimizi.
           Siz bazen buna güçlü kadın dersiniz ama zamanla ne kadar dominant, efendime şöyleyim her şeyini hallediyor bana ihtiyacı yok, başka an geliyor erkek gibi!  Evet, bu lafları da işittik. Evet, kabul bizde bazen tökezliyoruz dedim ya düşebiliyoruz. Ve siz öyle bir imaj yaratmışsınız kafanızda, düştüğümüzde bile yaklaşmaya cesaretiniz yok. Korkuyorsunuz. Bazı şeyler sizi aşıyor devasa geliyor. Kontrolü elinizde olmayan hiç birşeye istediğiniz olmuyor. Kontrolü elinize almanız gereken yerlerde de zaten yoksunuz. Ben görmedim hiç güçlü bir kadının karsısında güçlü olan ve güçlü kalan bir erkek. Ya düşerse deyip elinizi belinden çekmeden aynı yolu beraber yürümeye cesaretiniz yok ki o kadının eli zaten sizin belinizi sarmıştır. Ama şunun bilincindeyim ki; güçlü bir kadını el üstünde tutmaya cesaretiniz olmadığı gibi aciz davranan size muhtaç olan sizi kullanan zayıf kadınları tercih ediyorsunuz. Erkeklik gücünüzü hissedebilmek adına zayıfı tercih ediyorsunuz. Zoru seçip kendinizi aşmak varken... Bizde maalesef ki rol yapmayı beceremeyen kadınlarız. Korkunuzdan kaçıp gitmek istediğinizde "dur, gitme, kal" derken size muhtaç değildik bilakis sizi seviyor ve sizin aslında ne kadar güçlü olduğunuzu size göstermek istiyorduk. En azından inancımız bu yöndeydi.
Bazılarınız bu süreçte yalpaladı. Kendini değerli bir çiğ tanesi sandı belki bulunmaz bir Hint kumaşı :) bak bu süreci izlemekte çok zevkliydi. Bizi zayıf kalmayı tercih edenlerle karşılaştırmanız eğlenceliydi. Ta ki oyunun sonuna gelene kadar. Bitti! Ben genelde terk edilmeyi bile isteye tercih eden tarafım. Kafamda soru işareti olmasın isterim. Ki biliyorum giden hep pişman!  :)
Güçlüyü zayıfta ararsanız şaşkına dönersiniz böyle...
            Güçlü kadın ağlaya ağlaya dik durabilen; zorluklar karşısında başarma gücünü kendinde gören; tek başına tüm duygu ve düşünceleriyle kendine yetebilen; duygularının arkasında durup savunabilen; kaçak oynamayıp kendine öne atan kadındır.
            Her yerde onlara rastlamanız mümkün tabi görmeye ve onları yaşamaya cesaretiniz varsa. Tanımasakta birbirimizi sayımız yadsınamayacak kadar fazla...

YazarHATUN

25 Mayıs 2018 Cuma

Kardeş, arkadaş


            Uzun süredir konuşma fırsatı bulamadığım can dostum ile geçen gece 3 saati aşkın konuştuk. Fark ettim ki hayatın temposuna o kadar dalmışım insanlarla sakin bir şekilde iletişime geçtiğimde yazmam gereken bir sürü konu olduğunu fark ediyorum.
            Ruhu dolu beyni dolu insanla sığ muhabbetlere giremezsin, konu derine iner. Öyle de oldu. Kahkahalar yerini gerçeklere bıraktı.
            O eskilere daldı. Canını yakan, nankör, hayırsız insanlardan bahsetti. Hayattan, hayallerden, anılarımızdan bahsedildi ve ilişkilere geçildi. Hayatımıza aldığımız sıfatı ne olursa olsun insanlara odaklandık. İnsanların nasıl kıymet bilmez olduklarıyla ilgiliydik. “Çoğu insan gerçekten sevmiyor.” Kanısına vardık. “Beni neden seviyorsun?” diye sordu. Seni sevmem için sebebim yok dostum. Bir insan sana neden sunabiliyorsa asıl ondan şüphe et.  “O kişinin seni mutlu etmesi, iyi hissettirmesi…” tarzında bir sürü şey saydı. Bir insan seni mutlu ediyordur, huzur veriyordur ama neden olduğunu bilemezsin ya. Her daim onun yanında olmak, yeri geldiğinde beraber susmak, yeri geldiğinde aynı havayı solumak… Sebepsizce. İşte burada başlıyor gerçek.
Aşk denilen şeyin ucuza gittiği hatta sıkıya gelene kadar olduğu, arkadaş dediğinin varlığın çıkarcı, bol samimiyetsizlik için samimiyet arayan insanlarla doldu her tarz ilişki… Kırılıyorum. İçim acıyor. Yaptığım hiçbir şeye duygusuzca yaklaşamıyorum. Duyguları hiçe sayamıyor ne sözlerim ne davranışlarım. Yine de insanları sorguluyorsun yaşına her yıl 1 daha eklendikçe… Kim, neyi, neden yapmış artık o kadar bağışıklık kazanmış ki beden hemen anlayıveriyorsun. Her insanın biricik olduğunu kabul etsem de, insanoğlu bazı noktalarda istisnasız aynı davranabiliyor.
           Zarif olmayı, ince düşünüp, davranmayı aptallık sayan o kadar çok insan var ki… Değer görmek o insanlar için kendilerini üstün görmelerini sağlıyor. Peki ilişkilerimiz gerçek olsaydı nasıl olurdu? Öncelikle insanlar birbirlerine gerçekten değer verir, önemserdi.
           Bu dostum benim üniversiteden derinime biriktirdiğim kıymetli insanlardan. Gerçekten Nasılsın diyen bir insan. Laf olsun diye ne haber, nasılsın, ne yapıyorsun değil. Gerçek manada nasılsın diyerek el uzatır kalbime. Can kardeş!  Beni anlar mutluluğumu da mutsuzluğumu da ve hayatınızda gerçekten “Nasılsın?” diyen insanlar varsa gerçekten çok şanslısınız. Görüyorum kolay kolay üzüldüğümde bana yaklaşan bir el görmedim. Ama ayıp ediyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Dürüst olmalı insan herkesten önce kendine... Bazen hafif uzandı o eller, bazen hiçbir kere…
           Sonra ona affetmekten bahsettim. İnsanların kalplerine yük olan, ruhlarını sıkıştıran olayları kabul edip, insanları affetmeleri gerektiğiydi. Herkes şimdi yanlış anlayacak yani o insanı affetmeli miyim, barışacak mıyım, hayır asla konuşmam. Allah cezasını versin vsvs. Hayır hayır hayır! Benim bahsettiğim ruhunu tutsaklıktan kurtarman. O insanla hala konuşma, görüşme, fiziksel tavrını korumak istiyorsan koru. Ama onun sana yaptıklarını, yaşattıklarını kabul et. Hayat bir oyun. Hayatında olan, hayatından çıkmış ve hayatına girecek olan herkes senin oyun arkadaşın. Herkes sana bir şeyler öğretmekle yükümlü ve sende onlara aynı şekilde. Çoğunlukla bilinçsizce gerçekleşen olaylardır. Kalbine kıran arkadaşın, seni terk eden eski sevgilin, kızdığın patronun, çenesi durmayan akraban… Örnekler çoğaltılabilir. Şimdi o kişilere teşekkür et. Seni olman gereken insana dönüştürdüler. Nasıl davranman neye dikkat etmen gerektiğini gösterdiler ve en önemlisi daha güzeli daha iyisi için hazırladılar. Affet ki bu güzel olan yeni olan her şeye ruhunu aç, minnetle…     
           Öyle uzun konuştum ki uzun zaman olmuştu bu cümleyi duymayalı “Rakı içilecek kadınsın, sen anlat böyle sabaha kadar dinlerim seni…” Ey dost, ey kardeş, can arkadaş, gerçeksin sen. Şimdi yazı bekliyoruz J  Rakıyı kalıplara sokmadan dert ortağı diyebilirim. Manalı… Ne demişler rakı aşka, derine içilir, şarap aşkla… Ouv övüldüğünü de yazıyor diye söyleyecek olanlar çok. Ancak şu bir gerçek acımasızca, kendimi  çokça hiçe sayarak, kendimi mutsuz ederek bir misyon edindim. “İnsanları mutlu etmek” gibi. Ben o insana bunları söylettirebiliyorsam mesafelere rağmen, gerçek bir insan olarak onu hissedip, anlayabiliyorsam… Benim için mutluluk bu.  Biliyorum oda benim gibi, yıllardır misyonumuz aynı. O yüzden beni en iyi anlayacak olanlardan biridir kendisi. Bu kadar çokluğun içinde bana büyük değer verir, bilirim.


E-Bana gramafon alsana.
M-Param olursa o kadar alırım
.
.
M-Ne zaman göndereceksin bana bu daktiloyu?
E-Sen ne zaman alacaksın gramafonu?
M-Ben önce söylemişim baksana 11 hafta önce yorum yazmışım… gönder bana onu.
.
.

YazarHATUN

16 Mayıs 2018 Çarşamba

Kara.

Bazen insanların öyle yalnızlıkları olur
Delip geçmek istersin
Onlarda açmaya meyillidir kapılarını
Ancak kimse cesaret edemez tam manasıyla içeri buyurmayı
İşte öyle bir yerdeyim ki...
Bir insanın hissettiklerini istisnasız hissedebilmek
Bazen konuşmadan anlamak
Bazen birlikte susup oturmak
Bir insanın canı acıdığında hissedebiliyor musunuz canınızda?
Ne dile dökülür daha fazlası
Ne isim konulabilir hislere
Sadece iki üç cümle sığar beyaz bir sayfaya
O anlayamaz. Ruhunu kapatır derininden gelen seslere
Bazen istese de anlatmak kaçar, susar.
İnsanoğlu nasıl korkar ayağının yere değmediği derin denizden,
Kolay kolay kimse cesaret edemez deli deli yüzmeye
Aynı o şekilde derin olan her şey ürkütür bazılarını.
Ne yaşayacağını kestiremediğin şey merakta uyandırır
Sonra seversin işte korka korka...Bilhassa sessizce.
Korkuyor musun?

Derdine derman olmak amacım...
Diğerlerine yaptığım gibi değil...
Bazılarına yol gösterirsin.
Bazılarının ellerinden tutar yollarında ne olduğunu bilmeden yoldaş olursun.
Yol ayrımında oturuyorsun.
Sessizce izliyorum.
Derinin yolunu bulamazsa, sakın korkuya kapılma!
Gel beraber yürüyelim yolumda...
Ya da çizelim baştan.

Göz gezdir sadece yüzümde değil gözlerimde
Ordan dal yollarıma...
Belki kesiştiği bir nokta bulabilirsin.
Kendime sözüm var.
Susup bekleyeceğim.
Gelmek istersen bir gün,
Gitmezsem başka diyarlara... Görüşürüz kara gözlü.

YazarHATUN

23 Nisan 2018 Pazartesi

Oyun


23.04.2018 00.58

Hayat oyununda her rolü benimsemek lazım,
İyi bir kız, kötü bir kadın
Her daim öğretildiği gibi şeytan topuklu giyerdi.
Kız ruhunun kapılarını kapatır ayağına topuklularını geçirir kadın oluverirdi
Gülümserdi,
Açılan her kapıya gülümserdi.
Gördüğü her yüze gülümserdi.
Ve gözlere gözlerini değdirirdi.
Bilerek…
Bazen severek bazen can yakmak için
Anlatabilmek için düşündüklerini.
Gözlerinde insanların gerçeklerini görebilmek
Kalplerinden dökebilmek için…
Bilirsin sadece bazıları görebilir içindeki derini.
Susmak gerekirdi,
Çünkü anlatırdı yazılmış kelimeler,  bin bir duygu ile kurulmuş cümleler
Bir dokunuş anlatırdı yıllarca içinde büyüttüklerini
Bir şimşek çarpardı ruhta
Zihin karşı çıkar, beden geri çekilirdi.
Ruhuyla hareket edenler daha küçük bir kız şimdi
Zihnini topuklarının tıkırtısına bırakanlar için açılan kapılar hissizdi.
Bedeniyle yürüyüp gidenler ise rüzgara bırakıp başkalarının yoluna köle olanlardı
Başkalarının hayallerine yardımcı olup hayat denilen oyunda figüran olmayı tercih ederlerdi.
Kendini deneyimlemeyi öğrenmeli küçük bir kız.
Figüran olursan bir hayatta ne hissedersin?
Zihninle hareket edip bütün duygularını hiçe sayarsan mutlu olur musun?
Duygularınla hareket edip kendini yaşayınca acı çeker misin küçüğüm…

                                                                                              #YazarHATUN




3 Eylül 2017 Pazar

O

Ben kışın bıçak gibi kesen soğuğunda
gecenin bir yarısı tuttuğum o elleri özledim
otogarın penceresinden titreyerek dısarıyı seyredip
susup karanlığa kendimi bıraktığım geceleri özledim
ayaklarım yürüyemez hale gelene kadar sessiz sokaklarda dolanıp
kosarak girdiğim yatağımda onu hayal ederek uyumayı özledim
onunla üşüyüp onunla ısınmak
varlığıyla düşüncesiyle ruhuyla bir olmak...
masumiyet denilen olgunun çara çura harcandığı şu günlerde
yabanilerin sokağında tek başına duran çocuktu o
ayakları müziğin ritmine kapıldığı o akşam onu buldum ben
ismini koyamadığım hislerin her daim peşine düşen o kız ben..
hissiyatın dili; benim ise geçmiş ya da gelecek olgum yok...
an'a dalmayı an'da yaşamayı düşüncesizse konuşmayı onunla sevdim ben
dilimden çıkan cümleleri harap etmedi
bana taşıdığı en ufak bir duyguyu
bir kızgınlık damlası olsa bile yalana bulamadı
teşekkür ederim

gecenin dört buçuğunda dilime nerden gelir,
elimde nasıl şekillenir cümleler?
unutmuştum, şimdi hatırladım.
Şimdi İstanbul serindir gecenin bu saatlerinde
Küsmüş ben gibi soğuk
Antalya deli gibi sıcak
Ya deli gibi sevişmiş veyahut ağlamaktan yüzü kıpkırmızı
onunla ağlamayı özledim
onunla gülmeyi
bunları uzaktaki tek yakın olarak değil
gözlerinin içine bakarak yaşamayı özledim
kelimelerimiz susar bazen
cümleler dökülmez kalpten
bazen suskunluğumu sever
Suskun olduğum vakitlerde yüzümü çevirdiğimde karşımda belirdiği için
Ölüm isterken ruhum,
Tutup onu gökkuşağına çaldığı için
Bembeyaz karlarda içimdeki masumu hatırlattığı için
Teşekkür ederim...
Harcadığı kalbi,
Biriktirdiği yolları,
Bana döktüğü dilleri için
Minnettarım...
Bana huzurun kıymetini
Bir gülümsemenin bin yürek ısıtabileceği gösterdi.
Bilirim aramıza yollar, insanlar, sebepler girse de
Kapını çaldığımda bulacağım tek masum o...
İşte bu gece bu yüzden ömrümü emanet ediyorum.
...

YazarHATUN

27 Ağustos 2017 Pazar

İkili

Bazen susarsınız
Susarsınız çünkü sessizliğinizin büyüklüğünü ölçmek isterseniz,
susarsınız çünkü sessizliğinize koşup gelenleri görmek ister gözleriniz...
Susuş, şimdi dopdolu bir bedende kısık bir isyan
susuşlar ki hiç dile dökülmeyenleri bağıra çağıra anlatmaktır...

sürekli kağıtlara bir şeyler yazıp çizerken görüyorum kendimi
anlatıyorum başkalarına kağıtlarla kendimi
bazen tasvir ediyorum yüzümü
gösteriyorum hislerimi yüzümde, gözlerimde;
bazen öyle bir susuş ki hislerimde,
bir kelime yazıyor ellerim tek bir kağıda
bir kelime ki her şeyim oluyor yoklukta...

Yoruldum dile döktüklerimin ağırlığında ezilmekten
Bir beden, bir kelime, bin his...
Payidar kalacağını sandıklarımın,
Akıp gidişini hissediyorum kalbimden
Yoruldum diğerlerinden
İşte sırf bu yüzden yalnızlığın parlak yüzünü tercih ediyorum...
Hayatta yalnız, hayallerde yalnızlık, kalabalıklarda yalnız
işte bu yüzden iki yüzüm var.
Dilimin durmadığı hiç susmadığı herkesin bildiğini anlatıp döken;
Öyle biri var ki içimde kimsenin bilmediğini, hissettmediğini, yaşamadığını;
Bilen, hisseden ve gören...

Bir duvar ki kalın,
Herkesi sokmam kalbime;
Bir duvar ki belli belirsiz,
Bazıları ha var ha yok...

YazarHATUN



16 Ağustos 2017 Çarşamba

Yavaştan

Bazen derinden hissedilenleri
yavaş yavaş yaşamayı tercih edersiniz
bitmeyen bir ömür varcasına
ölseniz bile yeniden doğarcasına
bu his mi?
Çok güzel...
Öyle ki, sıcak kumlardan serin sulara
buz gibi havada büründüğün, seni sımsıkı saran bir çift kola
en keyifsiz anında neşelendiren tatlı bir söze benzer
Deli gibi özlemini çektiğin
Kaybettiğini sandığın hatta bir daha bulamayacağını korktuğun o his varya
işte şimdi orada o noktada onun için varım
kaybettim sandığımı buldum
şimdi yavaşça yaşıyorum
yudum yudum içiyorum
karıştırıyorum kanıma her bir zerresini...
Kim duyar kim bilebilir ki
Bir anın bir yerin bir tarihin her şeyi değiştirebileceğini
basamaklarını koşturtarak çıkartan o his var ya...
Hayatın hayalin geleceğin ta kendisi
Kim hissedebilirdi ki...
Peki cesaretimiz olmadığı için mi yarıda kesilir başlangıçlar?
Sevincin bütün adımları yarı yolda mı kalır?
Cesaretim var.
Neye, neden, neleri göze aldığımı bilmeden
Ben gidiyorum koşar adım
bazen ara sokaklara saklanıyorum ki fark etmesin beni...
hissediyor kalbim yavaşça
artık kaybedebileceğim bir şeyim yok...
acele etmiyorum belli belirsiz korkulara ayak uydurupta...
Ruhumu yanında hissediyorum
Bazen sırtına dolamışım kollarımı
dinliyorum deli gibi...
diyorum sonra Sen konuş sen söyle
Bazen koymuşum kafamı sol yanına
Geleceğe açılan bir saat misali tiktaklarını dinliyorum can'ının
Sen gül, gül ki açılsın gölge dolu yüzün
dağılsın kara bulutlar
Gülmek istediğin zaman
Gül yüzünü göstermek istediğinde ben buradayım...
Kalbim bembeyaz..


YazarHATUN

5 Temmuz 2017 Çarşamba

herkes farklı...

her insan gibi kendime özgü ve diğerlerine göre farklı olmayı seviyorum.
bir müziğin beni insanlara bağlamasını,
bir fotoğrafın, resmin ya da bir tablonun yeni ufuklar açmasını,
bir dansın düşüncelerimi yansıtmasını hatta yeni başlangıçlar doğurmasını,
bir kelimenin, cümlenin kazındığı zihinlerin varlığını,
yazılarımdan etkilenmiş binlerce sözler ve paragraflar olmasını seviyorum.

çünkü bu düzen ki benim kurduğum;
bu sistemin görüntüde kibar,
ancak manada derin getirileri,
benim için ise büyük kazanımlarıydı...

biliyorum ki hiç kimse dinlediğim müzikleri,
benim dinlediğim hassasiyetle dinleyemez.
bir fotoğrafa benim baktığım derinlikte inceleyemez.
Kimse benim gibi dans edemez hissederek,
duygularını bütün bedenine nüfus ettirip, dansla ahenkle sevişerek...
kimse benim yaşadıklarımı bilse de benim gibi dökemez yazıya.
cümlelerim, kelimelerim sadece beni en derinden yaralar,
etrafımdaki leşlerime rağmen...
ve bilirim etrafımda kurulan cümleleri,
cümlelerin dizilişini,
paragrafların sıralanışından tutun da, kullanılan kelimelere kadar...
hangi yazımın, ne kadar okunduğunu bilirim.
Büyüklenmelerim yoktur benim
herkes kendi nezdinde benzersizdir...

YazarHATUN

27 Haziran 2017 Salı

hürriyet

gözlerinin yaşları damlasın omzuma
unutma bir hürriyettir yaşamak, yanındayım.

kuşların kanat çırpsın dur duraksız gökyüzünde
unutma bir hürriyettir yaşamak, haydi izleyelim.

geri dönmek istediğin kapıları hızlı çarpma
unutma bir hürriyettir yaşamak, gidelim

ben ki tane tane kalbinin kesesinde güzellik biriktiren
o kadın...
uyandığında biliyorum aklındayım
unutma bir hürriyettir yaşamak, sarılalım

hayat uzun bir yoldur
hayallerin ise cebinde birer bozukluk...
giderken yolunda,
saç hepsini, ver gördüğün her küçüğe
zamanla hafifleyeceksin.
unutma bir hürriyettir yaşamak, mutluyum.

YazarHATUN

23 Haziran 2017 Cuma

ben-cil

Gizlice ateşlendi fitiller
Hoş görü ile açtığım kapıları birer birer hızlıca çarptım suratlarına
Nefretimle sinirimin içimden büyüdüğünü hissediyorum
İyilikle iyilikleri, keyifleri için huzurları için kalıplara sokarken şekil almaya çalışırken sessizce
Kendimi ihmal ettiğimi fark ettim
Ben o gece sadece giden emeklerime ağlamadım, yoluma engel koyduğunuz için de ağladım
Güzeli hoşluğu elimden kendi bencilliğiniz ile aldığınız da yorulmuştum... Bittim.
Ailen yok hayatında, arkadaşların yok ve bir sevgilin de yok yoluna yoldaşlık edecek.
Yol senin, karar senin. Hayatın ellerinde...
Senin haricinde herkes figüran hayatında.
Yolunu çiz, gelmek isteyen tutsun elinden yürüsün yolundan
Beğenmeyen soldaki durakta bekleyebilir. Geldiği yere baka baka dönebilir.
Anladım ki herkes keyfince davranıyor...
Beni sıkıştırıyorlar dört duvara üstüme üstüme geliyor her şey.
Şimdi umrumda değil sizin söyledikleriniz, sizin hayatlarınız, yaşadıklarınız
Bencilliklerinizden sıkıldım
Bencilliğim ile artık karşınızdayım.
Bugüne kadar nadirdir kendi derdimi kendi derdi sayan
Maksatım yalnızlığı somut olarak göz önüne sermek
Yoksa tek başıma da baş ediyorum dertlerimle
Yalan yere şefkate bulamayın kaskatı tutmuş ruhunuzu...

#YazarHATUN

8 Haziran 2017 Perşembe

gül-ümse

geçen yazın içinde var olmuş bir günde
bir deniz kenarında otururken
dalgaların bacaklarıma vuruşları
çocuk gibi gülümsetmişti beni
sonrasında böyle masumca neye gülümsediğimi hatırlamıyorum
büyüdük ve kirlendi dünya deniyor ya...
hayır biz büyüdüğümüz için bu denli kirli görüyor
Ve yaşıyoruz her şeyi
masumca sevmek mi?
elimde olsaydı yapabilseydim.
ruhumdaki kötülüğü silmek isterdim.
her insanın ruhunda az ya da çok
bir kısmı kötüye bulanmış bir parçası vardır
bazılarında yaşları büyüdükçe karalığın kapladığı yer büyür
bazısı her şeye rağmen,
herkese rağmen durdurur karasının ruhuna yayılışını...

şimdi bir deniz kıyısında olmak istiyor,
kumlara oturup denizi izlemek istiyorum
büyük gibi düşünmek bencilce
büyük gibi sevmek çıkarcı
büyük gibi sevişmek sadece zevkine
bunları bir kenara bırakıp, masumca sevmek istiyorum.
çocuk edasıyla art niyetsiz yaklaşmak herkese
elimi uzattığım insanın,
en önemlisi sırtıma hançeri saplamayacağından emin olmam lazım
dokunulan yüzüm bile olsa çıkar aramamalı bakışlar
bazen içinizdeki karanlığı durdurup, acılarınızla kamçılanır
koskoca bir kadın ya da erkek oluverirsiniz ya
o koskocaman insan bir çift kolda masum olmak ister...
herkese dağ o adama deniz;
herkese dağ o kadına deniz...

şimdilerde masumca gülümsemek öyle güzel ki...

YazarHATUN

6 Haziran 2017 Salı

maske

             Her gün insanların durum ve duygularına göre milyon tane maske takarsın suratına. Hatta bazen mutsuzken bile mutluluk maskesi takıp kalplerde çiçek açtırmak için yollara düşersin iyi niyetin ile... Maskelerini hürce indirebildiğin insan sayısı azdır. Gün gelir maske çıkardıklarının yanında bile maske takmak zorunda kalabilirsin. O maskeyi hangi yakın bildiklerine yanında takarsın biliyor musun? Yardıma ihtiyacın olduğunda senden kaçanlara; kalbini kırıp, dönüp bakmayanlara; çok yalnızken daha da yalnızlaştıranlara; derdini anlattığında, dinleyip oralı olmayanlara hatta bundan memnun olanlara... 
            Yaş büyüdükçe elersin birer birer. Sonra kendi kendine yetmeyi öğrenirsin. En başta öğrenerek başlaman gereken dersi, seni harcaya harcaya öğretirler. Anlam denizde boğulursun birazcık anlaşılmak için. Tek başına geçmeyecek yaralarınla seni baş başa bırakırlar. Seni dinlerler ama tek kelam etmezler hepsi beyin denilen haznede gizlidir. 
            İste benimde size verebileceğim sadece dört duvarım var artık... 

YazarHATUN


18 Nisan 2017 Salı

Özce Çöp

"Gönlü çöplük gibi, ateşe verince kötü kokular saçıyor."
Pis ellerini kendi vücudunda dolaştır,
Sahibi sensin.
"Satılmış ruhunu hapsettiğin karanlık  bedenin..."

Her insan kendi hayatına ya ışık tutar ya zifiriye gömer.
Sen sadece kendi hayatını değil;
Elinin değdiği her hayatı karartırken
Yaşaman pek lüzum değil.

İnsanlarının çoğunun içi pek karanlık.
Gönlü temiz, dili pak kaç kişi kaldık...
Parmakla gösterilirken artık birer birer
Sizlerin arasında birer ışık gibi parlıyoruz.

Gönlü çöplük olanların yüz binlerce yüzü var belli belirsiz,
Safi nefislerine ve bencil geleceklerine tecelli ettikleri.
Siz sadece insanları belli belirsiz milyonlarca yüzünüzle
Karşı karşıya bırakmayı sevensiniz.

Sizlerden tanıdım bolca
Ve karşıma çıkmaya devam edeceksiniz her surette, biliyorum.
Ruhumu beyaza eş ettim.
Işık tuttum yarınlara.
Yanından geçip bir şeyler atmaya tenezzül etmediğim bir çöplüksünüz sadece.
İçini boşaltsan bile kokusu kiri değdiği yerde kalan.

YazarHATUN

13 Nisan 2017 Perşembe

Zamanla...

Zamanla kabullenir insan her şeyi
Büyüyorsun.
Büyütüyorlar.
Sen görevini tamamlamışsın.
Simdi büyüdüğünü sanan sen,
Daha büyümemişsin daha bitmemiş işim.
Şimdi benim geçtiğim yollardan geç.
Durduğum hanlarda konakla.
Soluduğum havayı solu.
Beni yaşayacak, beni anlayacak,
Kalbimi daha derinden tanıyacaksın.
Kıymet bilmeyi öğrenecek,
Gözlerini daha iyi açacaksın.
Daha iyi tanıyacaksın insanları.
Herkes ben gibi sanma.
Herkes ben gibi yumuşak olmayacak sana.
İlk önce canını acıtanların peşinden gideceksin.
Yaş ilerleyince canını sevenlerin kıymetini anlayacaksın.
Dürüstlüğün ne büyük bir erdem olduğunu,
Herkeste olmadığını göreceksin.
O erdemi aramak için düşeceksin bu sefer yollara.
Gerçek olan her şey şeffaftır.
Bunu tatmak isteyeceksin.
Zamanla sen koşacaksın,
Yüzlerdeki maskeleri sökmek için düşmelerini beklemeden…

Haksızlık etmemeyi öğreneceksin,
Bilhassa insan olma sanatını.
Can yakmamak için kaçacaksın insanlardan.
Her ahin bir bedeli vardır elbet bilirsin.
Haksızlık edilecek milyonlarca kez sana,
Emeğinin hiçe harcandığını,
Olmayacak insanlara emek verdiğini…
Ahların olacak senin de
Yani iç çekişlerin, pişmanlıkların.
Ben sana insanların gerçek yüzünü gösteremedim.
Ben sadece -ben-i gösterdim.
-Ben-i öğrettim.
Sen her vardığın kapıyı ben sandın.
Çok yanıldın.
İyi niyetini suistimal etmezler sandın.
Simdi yolum yolundur,  ben artık farklı bir sapaktayım.
Hak ettiğim yerdeyim.
Sen layığını ararken çıkmaz sokaklarda kaybolma sakın!
Harcarlar.                        

Simdi her ınsan birdir senin icin.
Onların ıcınde onlar gibi olmaya devam et.
Kırıntılarla yetinip soytarılarla şekillere girmeye.
Umarım bir gun kalbinin kötülüğünü silip perdesini indirirsin.
Gerçekler gerçek insanlara yakışır.

YazarHATUN

4 Nisan 2017 Salı

Ayva

Planlı yazabilen bir insan değilim ben
Perilerim ansızın gelir.
Bana her şey aniden gelir,
Her şeye ani karar verip, ani işleme koyarım.
Arada otokontrol devreye girerse paçayı kurtardım sayılır,
Yoksa af edersiniz ayvayı yerim.
Olmayacak şeyler yapabilirim, aniden her şeyi söyleyebilirim.
Emek emek işlediğimi bir anda çöpe atabilirim.
Kapıları çarpıp vazgeçmişliğim çoktur.
Ancak önce inat eder üstüne giderim.
Çekiştiririm sağından solundan
tersini düz eder kendime uygun bir şekle getiririm.
Hayatta kalben istenilen her şey çabalamaya değer
Sevdiğim ve istediğim her şey için çabalarım.
Dört elle sarılmam ben öyle kol kanat gere gere sarılırım
Kokum isteklerime sinmeli,
Benliğim kabul etmeli onu.
Bugüne kadar kalben isteyip de, alamadığım hiç bir şey olmadı
Gerçekten kalbimi ortaya sürmem gerek.
Bazen kendime en yakın olduğum zamanlar,
Benliğimle konuştuğum zamanlardır.
Üstünde durduğum konuya karşı bakış açımı sorgularım.
Gerçekten istiyor muyum?
Neden istiyorum?
İstekler amaçların birer araçlarıdır.
Küçükken bilinçsizce ister insan,
Farketmez, hayaller kurar.
Önceden her yatağa yattığımda hayaller kurardım çeşit çeşit renk renk
Bütün sevdiklerimle koca bir evde yaşadığımı hayal ederdim.
Hep mutlu olduğumuzu, dans ettiğimi, bolca yüzdüğümü... çocukluk işte.
Sonra insanları tanıdıkça, evimde hayal ettiklerimi dışarda tanımaz oldum.
Hayaller yaşla birlikte büyür ve değişir
Ufak bir parçasını yaşadım
Bakıyorsun hayaller gerçekleşse de
Devamlılığı olmayınca vazgeçiyorsun zamanla.
Şimdi yatar yatmaz uyur oldum, nadirdir artık kurduğum hayaller.
Artık gerçeklere bakıyorum
Sözlere kanmıyorum, gördüğümü yaşıyorum.
İnsanın niyetini davranışları gösterir.
Seven gelir, seven sabreder, seven çabalar.
Gidenler korkaklardır, gidenler sevmeyenlerdir
Gidenler hayallerine kol kanat geremeyenlerdir.
Önceden dizlerimiz kanasa öpülünce geçecek sandığımız yaralarımız,
Bu düşüncenin meydana gelmesine sebebiyet veren masumiyet,
Hayatın getirdikleriyle kayboluyor zamanla...
Dizlerimizin yaraları geçeli çok oldu
Aksine en çok kalbim yara aldı benim
Yanaklarımda çizikler, ellerimde bıçak kesikleri
Dudağımın kanı durmaz,
Boynumdaki parmak,
Kollarımda kalın sicim izleri
Ve sırtımda hançer...
Hepsi birer geçmiş
Ne dikiş tutar, ne su paklar.
Ne de izi geçer dokunulmuş hayatımdan.


Demem o ki;
İnsan sadece inancı olduğuna çabalar.
Yıkıyorlarsa başkaları bütün umutları, bütün şevki,
Koca aşkı, emsalsiz sevgiyi;
Geriye kalan koca bir harabe
Ve sönmüş muma benzeyen hayaller...

YazarHATUN



28 Mart 2017 Salı

Kırmızı Fular


Uzun bir düştür insan ömrü.
Gelmiş geçmiş en görkemli ziyafetlerin,
En matemli, kalabalık ölüm törenlerinin meskenidir ruh.
Yüz binlerce kez, 
Yüz binlerce insan, 
Yüz binlerce mezarlığa gömülüdür.
Dilsizdir ruh her şeyini dökmez ortaya
Masa başına aldığı yüce konuğunu, 
Diğer misafirlerin önünde acımasızca katledebilir.
Yine bir kölesini alıp başının tacıda yapabilir.
Sınırlara göre değişir sıfatlar.
El bildiğin can,
Dost bildiğin düşman oluverir.

Deniz kenarında elimden kaçıp, 
Gökyüzüne uçup giden,
Hür ve kırmızı fularım hatırlatır bana,
Özgürleşmenin bir çift kanada ait olmadığını...
Gökyüzü güneşli ve parlak
Gözlerimi kapatıp, başımı yukarı kaldırıyorum. 
Yüzümden sebepsiz bir gülümseme...
Ben mutluyum; uçup giden bir fular, 
Kıyıya çarpan bir dalga,
Uzaklara kaçıp giden bir insan gibi...
Korku en büyük düşman hayatta.
Korkunu geri de bıraktığın kadar özgür ruhun,
Düşünceleri kenara bırakabildiğin sürece cesur!

21 gram gitmeden farkına varmak lazım her şeyin bir son olduğunu...
Zamanı geldiğinde mutlaka gidecektir 21 gram 
Ya gökyüzüne ya birinin kalbine doğru. 
Ölmek mi istiyorsun?
Öl! birisinin aşkı için öl. 
Ama yanlış insana kurban gitme.
Öleceksen bir kere öl.
Kendini öldü sayıp her seferinde sekteye uğramasın kalbin...
Ha öldüysen şayet kendini diriltmeye uğraşma.
Üstünde geçmişin tozu toprağı varken 
Dikiş tutar sanma.
Yaşadığın sadece geçmişin gölgesi olur.
Bulabildiğin parçaları birleştirip, üstüne hayalleri ekleyip,
olmadık şeyler yaşar; kırılırsın.
21 gramı gökyüzüne göndermeden, dağıtma yersiz yere sağa sola 
Bazen sadece 21 gramı yerinde tutup, bir fular olmak gerekir.
Ölmeden, sadece olmuş olmak için olmak...

YazarHATUN


Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...