kadın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kadın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2025 Perşembe

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerle birlikte ilişkilerin kalitesi, süresi, amacı da değişkenlik göstermeye başladı. Hepsi paralel bir düzlemde cehenneme doğru yol alıyordu.

Artık 6 aylık ilişkiler uzun ilişki, evlenip boşanmalar çocuk oyuncağına döndü. Aman yanlış anlaşılmasın mutsuz bir ilişki tabi ki de devam ettirilmemeli ancak evlenmeden önce de her anlamda geniş bir perspektiften de düşünülmeli.
Evlilikte her şeyin olabileceği; siyahları, beyazları, sıkılmaları, heyecanları, huzurları, kaosları, aşkı, tutkusu, kavgaları ve nicesinin barındığı dalgalı bir deniz. Kimin elini tutup bu yola çıkacağın çok mühim…

Şu sıralar “Prenses Erkek” kavramı türedi gitti. Kadın doğası gereği elini sımsıkı tutan, saran sarmalayan, koruyan ve kendisine yeri geldiğinde liderlik edip yol gösterecek aklı selim bir erkeğe ihtiyaç duyar. İç güdüsel olsa da bu bir gerçek…
Her prenses olmadığı iddia eden erkek bu devirde günün sonunda prenses oldu. Prenses değilmiş gibi davranırken birden taktik yapan dişil güçlere dönüştüler.
İlk adımdan tutun da bir erkek olarak doğası gereği yapmaları gereken her şeyi kadınlardan beklediler. Ya da ilk adımı attılar ta ki kadın onlara bağlanana kadar…
Trip attılar, tavır aldılar, ortadan kayboldular, naz niyaz ettiler; garip bir şekilde entrika ve manipülasyon sevdalısı olarak “güzel erkekler” oldular 😊
Biz dişi olduğumuz halde kendimiz olmaktan vazgeçmiyorken onlar ince düşünceyi bizi mutlu etmek için değil taktik için kullanmayı seçtiler. Ki biz kadınlar sufleden bile çok mutlu olan canlılar iken bir sufle olamadınız be!
(Sufledaşım hatuna buradan selamlar 😊)

Sonuç olarak;
En “özel”i olduğunuz adamları sevin,
En “derin”i en “mahrem”i en “kıymetli”si…
Seviyormuş gibi yapıp hayatının ikinci üçüncü katmanına öteleyen biriyle değil…
Sizi seven adamları sevin, sevmeyeni de sevdirmeye; sizinle aynı yolda yürüyemeyen erkeği çekiştirip aynı yolda yürütmeye çalışmayın çünkü bir kadının zorlayarak yürütmeye çalıştığı hiçbir ikili ilişki mutlu sona erememiştir.

Seven erkek mi?
O zaten kendini belli eder, gerçekten seven bir erkek saklayamaz kendini;
Lafta değil bu söylediğim, onların davranışları ve o sıcaklığı işler içinize,
Sevmeyeceğiniz varsa da sevdirebilirler kendilerini öyle bir pozitif yetenekleri olabiliyor bazı zamanlarda…
Tabi bu sunulan güzellikleri taktik için yapıp, siz bağlandıktan sonra sizden almazlar ise seviyorlardır. Geçmişte yaptıkları pozitif, güzel eylemlere takılı kalarak sevmeye devam etmeyin. An içerisinde hala aynı güzellikleri sürdürüyorlar mı ona bakın. Kısaca ne yaptıklarına odaklanarak sevin ya da bitirin. Çünkü geçmişte yaşamıyorsunuz. Zaman denilen an çizgisinden kendi zaman kavramı doğrultusunda ileri doğru gider insanlar…

Hiçbir zaman azıyla yetinmeyin, tadımız kaçmasın aman susayım demeyin. Dişil enerjiniz siz istedikçe bu bir erkekten ya da evrenden olur fark etmez çalışmaya devam edecek. İsteyin ve bırakın ama ısrarcı olmayın çünkü sizi seven bir erkek ne istediğinizi bir kere de anlayacak, anlamazsa soracak ve bir şekilde bunu olduracaktır. İsteyip de yapamayan bir erkek yoktur. Evrene gelirse sıra zaten sözler büyüdür yani Abra Kadabra (sözümle yaratırım) 😊

Dansın hayatımdaki yerini, çocukluğumdan beri beni tanıyanlar iyi bilir.
Derim ki; Tango kadın ve erkeğin büyük cümlelerinin ve gürültülü duygularının tensel olarak fısıltı şeklinde anlatılmasıdır. İki vücudun birbirine duyarlı olup, birbirini anlamaya hevesli olmasıyla başlar her şey. Bakıldığında genellikle bir erkeğin liderliğinde giden ama kadını da duyan yapıda bir danstır.
Dün ki dersimizde hocamız, bir liderin tereddütlü bir şekilde değil aksine kendinden emin bir şekilde takipçiye dans esnasında bir şeyin olmayacağının garantisini vermesi, kontrolünün kendisinde olduğunu hissettirmesi ve takipçiyi dinlemesi, dans içerisinde ne yapmak istediğini anlaması gerektiğinden bahsetti.
Gerçek hayatta da böyle değil miydi?

Bu yaşıma kadar bir erkekte hep bunu aradım. Birinin beni tüy kadar hafif, kuş kadar özgür, yuva kadar huzurlu, su kadar şeffaf ve samimi, ateş kadar sıcak hissettirmesini; yeri geldiğinde sırtımı yasladığım sert kaya, kafamı çevirdiğimde göreceğimden emin olduğum manzaram olmasını diledim.  
Böyle birinin olabileceğini düşündüğüm zamanlarda öyle olmadığını görmek hayal kırıklığımı her seferinde daha da arttırdı.

Tekrardan söylüyorum ki kadınlar kendisini dinleyen ve anlayan, bu doğrultuda bir alan yaratan ve yol gösteren bir erkeğin liderliğini istediler ve eş olarak bunu yapabilen bir erkekle birlikte olmayı seçtiler, tarih ve genetik…  

Gün sonunda birbirlerine karışıp, birbiri içerisinden gerçekten kaybolanlar çok şanslıydı çünkü bütün olmayı, kendi dillerini yaratmayı öğrenmişlerdi.
Çift olmanın keyfini iki beden tek ruh olarak deneyimleyip, dışarıdan gelen etkenlere koruyucu bir tabaka yaratmayı, dışarıya duvar örmeyi becerebilmişlerdi.

Dilerim bir gün bizde (bu yazıyı okuyan kadınlar olarak) bir yerlerde böyle bir krala denk gelip bunu deneyimleyebiliriz.  😊

#YazarHATUN

28 Eylül 2024 Cumartesi

Yarat!

Bazen bir adamın doğan Güneş'i, gecesini aydınlatan Ay'ı olursun.
Hayatındaki büyük resmi, biricik öznesi; ruhunun ilk gördüğü hep sen olursun.
Bir kadın olarak ruh aleminde gerçekten ne olmak istersin?
İçindeki yaratıcı gücü kullanıp kendi gerçeğini baştan yazmak nasıl geliyor kulağa?
İçindeki gücü her doğan gün yeniden keşfet.
İçindeki tanrıçayı.
Ruhundan kalbine; kalbinden zihnine; zihninden bedenine... 

Biricik ve tek olduğunu tekrar tekrar hatırla.
Sana sunulan tüm güzellikleri kimden gelirse gelsin almayı ihmal etme; Hepsi senin içindeki güzelliğe bahşedilmiş olan...
Sana ruhunda kırmızı halı serene de bak; senin için bir dokunuşu ile göğü gökkuşağına bulayana da... Yarat; yazdıklarınla, yaptıklarınla, söylediklerinle, dansınla...
Her kim olursa olsun yardım et insanlara; ses ver, gönül ver kim olursa.
En nihayetinde değer ver yarattıklarına gönülden değer verip, zaman ayıranlara...

İyi ol; kendince iyi ol ve yüreğini aç sevgiye aç olan her kim her ne varsa.
Sev bütünüyle acısıyla tatlısıyla sev ve yol gösteren ol tüm insanlara...
Onlar için gözlerinle ve sevginle yarat; yeni pencereler aç.

En çokta seni sevene güzellikler yarat.
Yine söylüyorum:
Koskoca bir balon yarat içinde yalnızca iki can'ın bir bütün olduğu;
Mahrem ve kapkalın duvarları olan...
Kalbinin üstünde bir kez daha atan o can'a bahşet sana bahşettiklerini  
Kırmızı halı mı serdi yoluna, tut onun elini yürü o yolda;
Gökkuşağına mı boyadı göğü, yasla başını onun göğsüne seyret alemi onunla...
Sen ondan denizi getirmesini iste
Aynı zamanda sun en sıcağını, en soğunu ve en derinini ona...

Herkes görsün, duysun sizleri,
Ama aslolan sizi birbirinizden başka kimse bilemesin. 

Şimdi bir adam düşün güzel kadın:
Ay'ı da sensin Güneş'i de...
Günüde sensin gecesi de...
Seni görmek için tüm suretlere kör olan bir adam bu.
Senden gelecek tek kelimeye aç,
Tüm sesleri susturmuş da kulağına çalınacak tek kelamına muhtaç.
Kollarında nefes alıp çiçek açmanı isteyen,
Tüm kalbi, ruhu, sesi, sureti, zihni, fikri, zikri sana aşık, sana bağlı...
"Her şey"i olduğun bir adam düşün, işte o senin!

Sen ise: 
Kollarında mutlak huzuru daim kılmak istediğin,
Dört bir tarafını sarmış her daim orada olduğunu bildiğin,
Herkesin gördüğü, bildiği ve horca kullanmak için istediği,
Ruhundan gelen tüm güzellikleri yalnızca ona sunabildiğin biri...

Hırstan, egodan, iki yüzlülükten, yalan ve sırlardan arınmış, samimiyet dolu bir ilişki!
Ne güzel bir yaratıcılıktır bu!

Tarih 28/09/2024'ü gösterir. 
Benden bana  gelir bu yazı.  
Ben yaratmak için yazarım.

#YazarHATUN

20 Eylül 2024 Cuma

Güneş'e Kırmızı...

Eleftheria Arvanitaki - Gia Ton Motion Sou To Chroma   

Yakan güneşin batışını izleyecekler birlikte, güneş geziyor tenlerinde şimdi ateşiyle…
Arkada Eleftheria Arvanitaki’den “Gia Ton Motion Sou To Chroma” çalıyordu.
Çardağa bağlanmış kırmızı tüller rüzgarla birlikte Güneş’e doğru;
Kırmızı tüller arasında kırmızı elbisesiyle kadın da adama doğru dans ediyordu.
Görüyor musun kırmızı tüllerin arasına dolanmış ahenkle dans eden o bedeni;
Peri bacaları da şahit şimdi kadının dansına,
Dimdik duruşlarının ardı sıra ruhları kapanmış kadının ayaklarına…

Gülen yüzüyle, ruhundaki aşkla dans eden o kadının ayakları şimdi birer mühür olmuş toprağa;
En nihayetinde o adamın ruhuna.
Kalçasının ahenkli kıvrımlarına, o güvercin adımları eşlik eder taşta toprakta…
Adım adım yaklaşır bedeniyle kırmızılı kadın,
Elbisesinin etekleri uçuşur güneşe karşı.
Bir iki adım ileri, sonra yavaşça kendi çevresinde döner güvercin adımlarıyla,
Elleriyle toplar saçlarını gösterir boynunu,
Okşar tenini rüzgar usulca.
Saçlarını aniden bırakıverir bir eli belinde, diğer eli hafifçe yukarı doğru toplamış eteğini
Yavaşça adamına gider kadın şimdi…

Masanın üstünde bir şişe şarap ve meyveler; batan güne hazırlık var.
Şimdi günü, Güneş’i ve aşkı kutsama vakti;
Peri bacaları şahit şimdi bu aşka…

Aşkın kılığa bürünmüş haliyle gelen kadının uçuşur kırmızı etekleri o adama…
Dolanır adamın bedeni kadına, kollarıyla sarar.
Arkasına geçer, kolları dolanır kadının beline şimdi, bedenleri birlikte ahenkle eşlik eder bu güzel şarkıya…
Yarattıkları koskoca balonun içindeler şimdi; herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği ama asla girmediği, giremediği ve girmeye cesaret edemediği;
Herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği ancak içinde asla ne olduğunu bilmediği, bilemediği…

Yavaşça ayrılır kadının bedeni, geçer adamın karşısına ve gülerek bakar adamın gözlerinin içine.
İki geri, bir ileri yapar adımları;
Hem kaçar adamdan ama sanki hep de oradadır.
Adımların arası açılıverir;
Üç adım geri, bir ileri yapar ve koşar gider hafiften…
Elleriyle belinden kalçalarına doğru kendini severek dans ederken,
Birden elleri güneşi selamlayarak dans etmeye devam eder,
Vurur gölgesi taşa toprağa…
Adam tüm dikkatiyle izler kadını; yere vuran gölgesi, rüzgarda dalgalanan saçları, gülen yüzü, uçuşan kırmızı eteği adam için “mutluluğun resmi”dir.
Gözlerinin gördüğü en güzel manzara, kalbinin surete bürünmüş hali…

YazarHATUN

7 Eylül 2023 Perşembe

Eyvah Yine Kadın...

Bugün erkek arkadaşlarımla konuşurken fark ettiğim birşey oldu, hala kadınları sınıflandırıp bir kalıba sokuyorlardı. Ön yargılarınızla verdiğiniz kararları görüyorum ve bundan bağımsız bencillikleriniz de cabası... Fizikselliğiniz, sıfatlarınız, ayrıcalıklarınızdan sıyrıldığınızda, ruhunuz çırılçıplak kaldığınızda 'hiç' olduğunuzu fark ediyorum. ‘Gerçekte’ kimsiniz? 
Yazdıklarım bazı insanlara dokunabilir. Amacım yargı dağıtmak değil yalnızca sizi size yansıtmak. Ne kadar çok birikmiş konuşacak şeyler... 
Ne istediğini bilmeyen sizleri görüyorum. 
Beni tanıyan insanlar bilir son iki senedir dişil-eril enerji konusunda hassasiyetim mevcut. Hormon misali her iki enerjide hem kadın hem erkek kişisinde bulunurken ve her iki bireyin bunu yaşamının her yerinde deneyimlemesi gerekirken, konu hayat içerisinde aksiyon almak ve ikili ilişkilerde geldiğinde işin rengi değişir birden. İş hayatında cinsiyet fark etmeksizin bizi atmacaya çeviren eril enerji özellikle kadınlar için özel hayatımızda dişil enerjimizle birlikte yerini sakinliğe bırakması gerekirken erkek kişisinin daha dengeli bir erile dönüşmesi beklenir. Yin-Yang gibi düşünün bunu. Kendi içinde de erilini ve dişilini aktif halde kullanabilmelisin, karşındaki insan ile yine bu homojenlik de birbirine karışabilmelisin. Hem zıtlıkların hem de benzerliklerin uyumu diyelim. Ancak bunların çok uçlarda yaşanması kişiyi ya pasifize eder ya da despot ve yıkıcı hale getirir.
Eril enerji: analitik düşünce, pratik zeka, başarı tutkusu, rekabet, üretim ve organizasyon gibi konuları; Dişil enerji: zeka, sevgi, içgüdü, güven, yaratıcılık, hassasiyet, empati, denge, uyum ve sabır gibi konular kapsar. Bir gün daha detaylı anlatabilirim. 
 Şu dönemde erkeklerde gördüğüm kendi değerini bilmekten ziyade dişil enerjisi olması gerekenden yüksek, ilk adım dahil olmak üzere hemen hemen her şeyi karşı taraftan bekleyen, kararsız, şüpheci, mücadele etmeyen bir yapıda olmalarıdır. Her şeyi haddinden fazla gereksiz yere akışa bırakan, pasif alıcı, emek vermeden sonuç bekleyen erkekler türedi. Genellikle centilmenlikten bi haber kariyerine odaklı ama duygusal olarak kopuk, ihtiyaç dahilinde irtibata geçen, sürekli gel-gitleri olan, sorumluluk almaktan imtina eden, romantik ilişkilerde iletişim problemi yaşayan ya da ne istediğini bilmeyen; derin bir ilişki kurmaktan çekinip yüzeysel şeyler yaşamayı tercih eden erkekler görüyorum. Daha da detay verilebilir ancak bu kadarı yeterli olsa gerek. Bunu yalnızca ben değil uzmanlarda söylüyor. Yok Norveçli bilim adamları değil; ilişki uzmanları :)
Bu durumlar biz kadınların ilk etapta eril enerjimizi yükseltip aksiyon almamıza teşvik etse de uzun vadede akışa bırakıp karşıdan aksiyon görülmez ise o kişiden vazgeçmek ile sonuçlanıyor. Ben dahil çoğu kadının özellikle yalnız olmasının bir sebebi bu. Ne kadar özünü koruyup bunu başarsan da kadın olarak akışa da bıraksan kendini, çoğu şey karşıdaki erilde bitiyordu. Aslında var olan benliğini, özgürce seçtiğin cinsel tercihlerin sonucunda şekillendirmen söz konusu. Erkek misin gerçekten? Ona göre davran ve yaşa. Özüne dönüp varlığını gerçekleştirmeye başladığında bazı şeylerin hayatında her anlamda yerli yerine oturduğunu göreceksin.
Siz erkeklere empati ile yaklaşmaya çalışırken hayal kırıklığı ile karşılaşmaktan ne kadar yorulduğumuzu görüyorum.
Bir kısmınızın böyle olmadığını kabul edip tenzih ederek geri kalanlar içerisinde en modern(!) olanınız bile bizleri hala ikiye bölmeye devam ediyordu. Nasıl mı? 'Evlenilecek' ve 'Eğlenilecek' kavramı kadar pis bir şekilde. Suratsız ve mesafeli olduğumuz, fazla kimse ile muhatap olmadığımızda bunun doğru ancak sıkıcı bulduğunuzu; içimizdeki gerçek bizi ortaya çıkardığımızda bunun eğlenceli ancak uygunsuz bulduğunuzu dile getirmeniz bunları yazmak için iyi bir fikir oldu, bakın yalnızca bunun için size teşekkür edebilirim. Sizin yaptığınız ya da yaşadığınız şeyleri bizler yapınca, uygulamaya geçince bu yaftayı almayı reddediyorum. İçimden geldiği gibi içimden geldiği yerde kahkaha atmam da başka bir anlama gelmiyor emin olun. Dışarıdan soğuk durmam sizden beklentim olduğu anlamına gelmezken bazen tanımadığım insanlara bile selam verip geçebiliyorum. Ya da emin olun ufak bir çoğunluğumuz hariç açık giyindiğimizde kendi rahatımız; mevsim koşulları ya da öyle hoşumuza gittiği için giyiniyoruz. Kabul ediyorum bunu da o bahsettiğim ufak bir çoğunluğun teşhircilik mahiyetinde bunu yaptığını bilsek de bu geri kalanımızı emin olun kapsamıyor. Kısaca kadının kıyafeti din, siyaset malzemesi ya da cinsel obje değildir.(Siyasi&Sosyal bir not: Taciz ve tecavüze uğramamız için de bir sebep değil bunlar!) 
Çoğunuzun mantıklı olduğunu düşünürken mantıksızlığınız beni çok şaşırtıyor. 
-    Yaptığımız, yaşadığımız ve söylediğimiz şeyler kafanızda nasıl şekilleniyor acaba? 
-    Evlenilecek(!) ve eğlenilecek(!) sınıflarına girecek olmanın koşulları nelerdir? Salı, Çarşamba evlenilecek, geri kalan günler eğlenilecek moda geçeceğim de…
-    Evleneceğim insan ile eğlenemeyeceksem(bu kısım sizin hayal gücünüze ve eğlence anlayışınıza bağlı) neden hayatımı birleştireyim?
En önemli soru: Siz hangi sınıfa giriyorsunuz ki bizleri bir sınıfa sokuyorsunuz?
Belki de bizde sizi asıl öyle sınıflandırıyoruzdur, bunu bilebilir misiniz? :) 

 Devamı gelecek…

 #YazarHATUN
 
 

 

 

21 Ağustos 2022 Pazar

Yazıyorum!

“Yazıyorum çünkü içimde susturamadığım bir ses var.” Sylvia Plath

Yazdım bugüne kadar milyonlarca kelime, binlerce cümle.
Var ettim benliğimi, duygularıma düşüncelerime hücum ederek.
Tutku, bu hayatta yaptığım her şeye bağlılık duymama tek sebep.

Mizacımın tutku ile bütünleşmesi öyle güzel ki,
Hissederek yaşamak her şeyi…
Dans ederken bir figürü, yediğin lokmayı hatta öperken bile sevdiğin birini…
Öyle güzel ki tutkuyu içimde hissetmek.

Ancak…
Kalem benim;
Kağıdım benim.
Okuduğunuzda ne anladığınız ve nasıl düşünmek istediğiniz sizin!
Haricimde herkesin fikri ve tepkileri o kadar önemsiz ki…
Hoşunuza mı gitmiyor? Okumayın.
Hoşunuza mı gitmiyor? Görmesin gözleriniz beni.
Duymak mı istemiyorsunuz? Aramayın beni;
O vakit tıkayın topuğumun ve yüksek perdeden çıkan o sesime kulaklarınızı…
Kendi şarkımı hürce söylemeye,
Hissederek dans etmeye devam edeceğim.
Seveceğim gözüme gönlüme güzel gelen tüm detayları,
Susmuyor içimdeki, dökülüyor parmaklarımdan.
Zihnimin içindeki sürekli konuşup duruyor benimle,
Anlayamazsınız.

O kadar yoruldum ki yaptığım yazdığım her şeyin yanlış anlaşılmasından, bana sorulmamasından…
Herkes püripak sanki benim tek yanlış.
Kafanızda kurup yaşadıklarınız,
Baktığınızda göremedikleriniz,
Siz insan evlatları; evet evet siz!
Anlamak için çaba harcamayan zihinlerinizle,
Empati yoksunu benliklerinizle,
Farkında olmadığınız bencilliğinizle,
Aşar yazdıklarım, ağır gelir bünyenize.

Hür’üm !
Kadınım!
Varlığımın, ruhumun farkındayım.
Biriciğim, özelim ve narinim…
Kendimi koruduğum dışı dikenlerle çevrili, mis kokulu yaseminlerle dolu bir bahçem;
İçinde herkesin her zaman göremeyeceği güzelliklerle bir dolu bir kalem var.
Sıfatınız hiç mühim olmamakla beraber;
Arkadaş, aile ne fark eder!
Sahip olduğunuz tüm kıymetli varlıklarınızın üzerine ettiğiniz ve tuttuğunuz yeminler;
Yaşattığınız naif gerçeklerle kalemin kapısından girebilir;
Duyumsadığım yaseminlerimin o hoş kokusuna ancak o vakit layık olabilirsiniz.
Yoksa dikenlerimin batışından mesul değilim!

#YazarHATUN

15 Ağustos 2022 Pazartesi

Kadın Olmak !

 “Sen olduğunu topuk tıkırtılarından anlıyorum…” demişti.
Güzeldi bunu işitmek…
Düşünsenize sırf bunu duyduğu için siz olduğunuzu bilerek yüzlerini size çevirip bakan,
Topuk seslerinin sahibi siz misiniz, emin olmak isteyen insanlar var.
İnsanların kafasına kazıdığınız bir izlenim…
Sonra bir gün geçmişte kendim hakkımda bulunduğum ön görülerimi okudum.
Fark ettim ki umduğum ile olduğum insan hem aynıydı hem de farklılıkları vardı.
Ancak şu konuda eminim;
Yaşım kaç olursa olsun hep 19 kalacağım.
Ne 18 kadar toy ne de başına 2 rakamını almış kadar büyük…
Bir sürü hata yapacağım, milyonlarca kez kendimi affedeceğim.
“…Mesela dişilik abidesi, her günü topuklular üstünde geçen, wamp kadınlardan olmucam…” demişim yıllar önce...
Ayakkabısının en az 5 cm ökçesi olmaz ise rahat edemeyen bir ben var artık.
Az ya da çok topuklu; ayağımı vursun ya da vurmasınlar hiç mühim değil; onları seviyorum, seveceğim.
Wamp ve dişi olmanın birbirinden çok farklı olduğunu öğrendim.
Dişi olmanın bambaşka bir dünya olduğunu, bunun ruhtan geldiğini biliyorum.
Yaydığın enerji, gösterdiğin davranış, bakışların, sözlerin hepsinin bir bütün ve özel olduğu bir durum “dişi” ve “kadın” olmak.
Bir gülüşte, bazen bir dansın figüründe gizlenmiştir bu olgular, tutku dolu bir hal...
Kanında dolaşır durur "kadınlığın haklı gururu".
İçinde hem “küçük bir kız” hem de “koca bir kadın” taşımakmış dişi olmak.
Hem “şımarmak” hem de “kendi ayaklarının üzerinde dimdik durabilmek” kadın olmak.
Hem narin kalabilmeyi yeri geldiğinde dağ olmayı bilmekmiş...
Eee ne demiştik:
“…Hep hayallerim olacak bıkmadan sıkılmadan kurmaya devam ettiğim... Benim gülüşlerim olacak aldığım her darbeden sonra tekrar ortaya çıkan...”
İşte dünya üzerinde “Kadın” olmak böyle güçlü ve zarif bir duruş!

#YazarHATUN

Yaşım 19 :)

16 Haziran 2021 Çarşamba

Bu şarkı...

Bir günü bitirmenin şerefine,
Karanlıkta oturup baş başa içilecek bir kadeh şarap hatırına,
Kalbine sindire sindire dinle.
Etrafımızdaki mumların sarı ışığıyla,
Birbirimizi daha iyi görmek adına,
Büyüyecek göz bebeklerimizin karanlık şerefine defalarca dinle bu şarkıyı...
Karışırken kısık seslerimiz geceye,
Bile isteye saklayacağız mahremiyeti mum ışığında...
Sen ki bile isteye daha iyi duymak için yaklaşacaksın bana karış karış,
Sadece karışmak için ruhuma...
Sonra yavaşça gömeceksin kafanı boynuma,
Duyumsamak isteyeceksin kokumu çünkü
Sen bende tek olmak istersin, değil mi?
Senin olanı hissederek ruhunda katmerlemek...
Ve sen 'çocuk' hayatta kaybetmekten korkarken kaybetmek için çabalarsın.
Gidişi görmek sana acı verse de sorun olmaz.
Çünkü sen bir zamanlar yalnız kadının yalnız adamıydın.
Öyle değil mi?

#YazarHATUN

25 Mayıs 2021 Salı

Yalnız Gözlerimiz

Milyonlarca kez seviştik seninle,
Milyonlarca kere hem fikirdik her bakışımızda birbirimize,
Ve emindik baktığımız o gözlerden en derine indiğimize…

Her gece sarıldı bedenlerimiz birbirlerine,
Kalplerimiz aynı ritimden bir şarkı tutturdu kendilerince bize benzer…
Biz bilmesek de bildi ruhlar.

Bilmedi ötekimiz, her gece bedenini diğer yarısı ile paylaştığını…
İnlemeleri ruhlarımız duydu biz duymadık.
İsimlerimizi zikrettik birbirimize nefes nefese,
Yine birbirimizden habersiz yakarken ruhlarımız birbirlerini gün ağarırken.
Duymadı kulaklar dökülen hem şefkate hem şehvete bulanıp birbiri içinde çözülmüş cümleleri…
Ve defalarca fısıldadık birbirimize ne kadar çok sevdiğimizi,
En büyük sırrı belki de en samimi yemini söylercesine…

Ve biz her gece birbirinden uzak iki ayrı beden olarak yine birlikte uyuduk.
Sen ki rüyalarında, kırmızının siyaha bulanmış alacalı vakitlerinde,
Bu hayattaki en sıcak beyazlıkla ılık ılık akarken kasıklarıma, büyük bir savaşı kazanmış kahramandın…
En nihayetinde terli bedenlerimizi bıraktık yatağımızda,
Her sabah bu dünyaya “yalnız gözlerimiz”i açarken…

Günün en yoğun vakitlerinde aniden “yalnız gözlerimiz” daldı boşluğa,
Hayallerimizin mavili beyazlı coşkulu yerlerinde defalarca özlem giderdik geceyi beklemeden…
Yine görmedi gözlerimiz birbirlerini.
Sen orada sarıldın bana, çepeçevre sardı aşkın bedenimi;
“Kadınım” dedin, işledi içime fısıltın;
Bir kadına ait olan erkeğin, hissettiği haklı gururunu hissettirdin…
Bir dize döküldü dudaklarından, bir kez daha bildim yönümü.
Tüm kapılar sana açılsın diye yollarımı bir etmiş bir adam vardı karşımda.
Sen orada bana baktın, gördüm kendimi en derininde…  

Gün bitti.
Yine pamuk şeker tadında pembe hayallere dalmaya söz vererek,
Yumduk “yalnız gözlerimiz”i geceye.
Yine birbirimizden habersiz...

YazarHATUN

15 Haziran 2018 Cuma

Güçlü Kadın-I


13.06.2018 Çarşamba

             Bizim dönemimizden mi kaynaklı bilmemekle beraber bir yıl fazla bir yıl az hepimiz aynı karakter ve davranışta kızlardık. Belki de ben bilhassa öylelerini çektim kendime. Mizacımız genelde soğuk, kendi ayakları üzerinde bir şekilde durabilen, kendine yetebilen arkadaşlardık. Türkiye’nin dört bir yanında benim canlarım...
            Hayat bize üzerek ağlatarak kafamıza vura vura bazı gerçekleri önümüze sermişti. Kimimiz küçük yasta babasını kaybetti, kimimiz annesini; kimimiz evlendi boşandı bir çocuğu ile döndü baba evine; kimimiz üniversiteyi yeni bitirdi is arıyor; kimimiz evlenmek üzere; kimimiz ilişkisini rayına oturtmaya çalışıyor; kimimiz isini değiştirmek için depar atıyor; kimimiz doğru insan için kalbine kulak veriyor.
            Simdi öyle bir haldeyiz ki birbirimizin dertlerini direkt ya da dolaylı duydukça, kendimize dönüp baktıkça, her düşüşümüzde birbirimize el verir olduk. Şayet düşen sensen çoktan ayağa kalkmış olman gerek zaten! Dilerim düşmene sebep topukluların değildir bebek :) Eğer öyleyse geçir ayağa devam et yola, çünkü etrafında düşüşünden zevk alan insanlarda olacak. O güzel ellerine basıp geçmek isteyecekler, yeri gelecek saçından tutup çekecekler, gözünü dört açmazsan ayağından tutup sürükleyecekler yalan yanlış her şeye...
             Gerçek yüzümüzü sadece yakınlarımız bilebilirdi. Neden bilmiyorum?  Bu davranış bazı akıllarda farklı bir imaja hatta ikiyüzlülük ile bağdaştırılsa da bence böylesi daha iyi. Hem ben çığlık çığlığa gülerken herkesin görmesi pek hoş olmazdı dimi :)
           Koskocaman bir kalp atfedilmiş bize. Yoo övmüyorum, gerçeği söylüyorum. Hayır, Hayır megaloman değiliz!  Hayata bakış açımızdan kaynaklanıyor. Güzel bakmaya çalışıyoruz. Acıyı da aşkı da sevgiyi de derinden hissediyoruz. Belki de bu yüzden... Ne demiştim kendine yetebilen kızlardık artık genç kadınlarız. Bazen öyle bir yetiyoruz ki bazen birbirimize yer kalmadığı anlar yanlış olmasın sadece an'lar olabiliyor. Terbiye etmişiz kendimizi.
           Siz bazen buna güçlü kadın dersiniz ama zamanla ne kadar dominant, efendime şöyleyim her şeyini hallediyor bana ihtiyacı yok, başka an geliyor erkek gibi!  Evet, bu lafları da işittik. Evet, kabul bizde bazen tökezliyoruz dedim ya düşebiliyoruz. Ve siz öyle bir imaj yaratmışsınız kafanızda, düştüğümüzde bile yaklaşmaya cesaretiniz yok. Korkuyorsunuz. Bazı şeyler sizi aşıyor devasa geliyor. Kontrolü elinizde olmayan hiç birşeye istediğiniz olmuyor. Kontrolü elinize almanız gereken yerlerde de zaten yoksunuz. Ben görmedim hiç güçlü bir kadının karsısında güçlü olan ve güçlü kalan bir erkek. Ya düşerse deyip elinizi belinden çekmeden aynı yolu beraber yürümeye cesaretiniz yok ki o kadının eli zaten sizin belinizi sarmıştır. Ama şunun bilincindeyim ki; güçlü bir kadını el üstünde tutmaya cesaretiniz olmadığı gibi aciz davranan size muhtaç olan sizi kullanan zayıf kadınları tercih ediyorsunuz. Erkeklik gücünüzü hissedebilmek adına zayıfı tercih ediyorsunuz. Zoru seçip kendinizi aşmak varken... Bizde maalesef ki rol yapmayı beceremeyen kadınlarız. Korkunuzdan kaçıp gitmek istediğinizde "dur, gitme, kal" derken size muhtaç değildik bilakis sizi seviyor ve sizin aslında ne kadar güçlü olduğunuzu size göstermek istiyorduk. En azından inancımız bu yöndeydi.
Bazılarınız bu süreçte yalpaladı. Kendini değerli bir çiğ tanesi sandı belki bulunmaz bir Hint kumaşı :) bak bu süreci izlemekte çok zevkliydi. Bizi zayıf kalmayı tercih edenlerle karşılaştırmanız eğlenceliydi. Ta ki oyunun sonuna gelene kadar. Bitti! Ben genelde terk edilmeyi bile isteye tercih eden tarafım. Kafamda soru işareti olmasın isterim. Ki biliyorum giden hep pişman!  :)
Güçlüyü zayıfta ararsanız şaşkına dönersiniz böyle...
            Güçlü kadın ağlaya ağlaya dik durabilen; zorluklar karşısında başarma gücünü kendinde gören; tek başına tüm duygu ve düşünceleriyle kendine yetebilen; duygularının arkasında durup savunabilen; kaçak oynamayıp kendine öne atan kadındır.
            Her yerde onlara rastlamanız mümkün tabi görmeye ve onları yaşamaya cesaretiniz varsa. Tanımasakta birbirimizi sayımız yadsınamayacak kadar fazla...

YazarHATUN

23 Nisan 2018 Pazartesi

Oyun


23.04.2018 00.58

Hayat oyununda her rolü benimsemek lazım,
İyi bir kız, kötü bir kadın
Her daim öğretildiği gibi şeytan topuklu giyerdi.
Kız ruhunun kapılarını kapatır ayağına topuklularını geçirir kadın oluverirdi
Gülümserdi,
Açılan her kapıya gülümserdi.
Gördüğü her yüze gülümserdi.
Ve gözlere gözlerini değdirirdi.
Bilerek…
Bazen severek bazen can yakmak için
Anlatabilmek için düşündüklerini.
Gözlerinde insanların gerçeklerini görebilmek
Kalplerinden dökebilmek için…
Bilirsin sadece bazıları görebilir içindeki derini.
Susmak gerekirdi,
Çünkü anlatırdı yazılmış kelimeler,  bin bir duygu ile kurulmuş cümleler
Bir dokunuş anlatırdı yıllarca içinde büyüttüklerini
Bir şimşek çarpardı ruhta
Zihin karşı çıkar, beden geri çekilirdi.
Ruhuyla hareket edenler daha küçük bir kız şimdi
Zihnini topuklarının tıkırtısına bırakanlar için açılan kapılar hissizdi.
Bedeniyle yürüyüp gidenler ise rüzgara bırakıp başkalarının yoluna köle olanlardı
Başkalarının hayallerine yardımcı olup hayat denilen oyunda figüran olmayı tercih ederlerdi.
Kendini deneyimlemeyi öğrenmeli küçük bir kız.
Figüran olursan bir hayatta ne hissedersin?
Zihninle hareket edip bütün duygularını hiçe sayarsan mutlu olur musun?
Duygularınla hareket edip kendini yaşayınca acı çeker misin küçüğüm…

                                                                                              #YazarHATUN




27 Mayıs 2017 Cumartesi

Pembiş Metrobüsler!!

        Pembe metrobüs olayı patladı gitti. Aslında bunun başlangıcı 2012 senesinde kadınlar tarafından atılmış. Bu uygulamanın ilk Malatya'da gerçekleşeceğini duymuştum. Çok tuhaf değil mi?  Kadınlar olarak ikiye ayrılıyoruz. Amaç belki aynı olabilir ama seçilen yol yanlış! Kadın ve çocuklar için ayrı olarak yola çıkması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından fizibilite çalışmaları başlamış ve sözde ismi "Pozitifbüs" olan bu pembiş araçlar bizi sözde koruyormuş gibi bir imaj çizecek ama aslında kadınların yararına hiç bir vasfı olmayacak araçlar!!!
        Çoğu kez konusu açılmış kapanmış ama Şanlıurfa 2015 yılında bunu faaliyete sokmuş. Neye yarıyor peki? Taciz, tecavüz eden pislikler akıllanıyor mu, cezalandırılıyor mu? Bir şeyler düzelip engellenebiliyor mu, bu pembiş otobüsler benim karanlık bir sokakta sıkıştırılmama engel olacak mı?
Tramvayda kalabalığı bahane edip yüklenmeye çalışan ....... çocuğuna gökten vahiyle ahlak yükler mi? Kadın şiddeti ve ölüm korkusu ile yaşayan onca kadına çare bulur da huzur verir mi? Sevgili büyüklerimiz, siz erkek kafası ile bu kendinizce mükemmel fizibilite çalışmalarını kadın gözüyle durup şöyle bir bakmalısınız. Bu kadını toplumdan sıyırmak değil de nedir?
        Bu sistemi kullanan ülkeleri incelediğinizi söylüyorsunuz. Peki sonuçları sizi alakadar etmedi mi?
     "Pembe Otobüs, ilk olarak Mexico City’de sefere konuldu ve sadece kadınların kullandığı otobüslerdi. İran, Dubai, Mısır, Endonezya gibi ülkelerde ise ‘pembe vagon’ uygulamasına rastlamak mümkün. Kadın istismarı ve tecavüz haberleriyle sık sık gündeme gelen Hindistan’da da 2009 yılından beri bazı şehirlerde ‘kadınlara özel’ vagonlar mevcut. Ancak ülkenin kadına şiddet ve cinsel saldırı vakalarında bu sayede bir gelişme yakaladığı söylenemez.
Hindistan, kadınlara yönelik taciz vakalarının toplu taşımada ‘tecrit’ uygulamalarıyla azaltılamayacağının en canlı örneği. Pembe otobüsün hiçbir işe yaramayacağının aksine kadınları yalnızlaştıracağının en büyük kanıtı daha ne olabilir?"[1]
        Şu soru çok açık "Neden erkekleri caydırıcı, engelleyici çözümler bulmak yerine; kadınlar toplumdan uzaklaştırılmalı ?"
        Durum bu kadar açık ve netken, saçma sapan girişimlerin altında yatan gerçek nedir?

YazarHATUN

_____________________________________________
[1] Pembe Otobüsün Hiç de Masum Olmayan Yüzü ve Yüksek İhtimalle Başımıza Gelecekler.(24.05.2017):
https://www.mynet.com/pembe-otobusun-hic-de-masum-olmayan-yuzu-ve-yuksek-ihtimalle-basimiza-gelecekler-1205815-mykadin adresinden alındı.

9 Ekim 2016 Pazar

Söylerim...

Penceremin kenarında oturan kuşa söyledim.
Kıyıya vuran dalgaya.
Kahvemi getiren amcaya baktım,
Gözlerimle söyledim:
                                Ben sevdim.

Kuşun kanadına sakladım.
Denizin hırçın mavisine,
Bana, mavilikteki kalbime sakladım.
Gökyüzünün mavi huzuruna:
                                Sonsuzluğu.

Gecede parlayan yalnız ay,
Boş sokaklar,
Kapıya gelen çöpçü abi söyler:
                                Yalnızlığı.

Kazım Koyuncu'nun büyülü sesi,
Güzel kadının dudağındaki rakı damlası,
Bir ebedi erkeğe sonsuza dek bakması demektir.
Rakıda saklanan koca bir sır:
                                 Aşk.

Semahta yürek açan canlar,
Canı saklayan toprak,
Avuç açtığım ellerin sahibi bilir:
                               İçimde atan Can'ı.

Bilirim bendekini,
Serdekini bilirim.
Sessiz çığlıklarım söyler.
Duymadın mı?
                                  Sen'i

YazarHATUN


20 Mayıs 2016 Cuma

Peki Ya?

öyle özledim ki seni
uykularımda çaldığım bütün kapılar seni bulmak için.
uyandığımda gözümde canlanan suret yine sen.
varlıkla yokluk arasında gelen belli belirsiz hayaletin yanımda,
yürürken yolda eşlik ediyor bana,
konuşuyorsun yine şen sesinle...
el ayak çekilmişken ortadan,
yüzüm avuçlarının içine düşüyor
ve içine çekerek öpüyorsun yine masumca...
içine basışını hissediyorum bazen,
milyonlarca kez içine basıp doyamadığın günlerdeki gibi...
bir film izliyoruz yan yana ben yine sıkılıyorum,
sana bakıyorum ve koyuyorum kafamı omzuna...
Huzur bu...
Ama fevriyim unutmadın dimi?
Çok seni arkada bırakıp gitmişliğim var.
bana yetişen o ayak sesleri sana ait biliyorum bırakmazsın beni,
ama yoksun...

bu gece birinin atan kalbinde olmak istiyorum,
can'ını bulduğu şah damarında...
ama yoksun...

bu gece gökyüzü yıldızlarını ödünç verir mi bize mesela?
aydınlatsın karanlık odamızı...
görebilir misin bedenimi?
sarılabilir misin bütün varlığınla?
öper misin kalbimi?
sarar mısın aşkınla?
peki ya aşık mısın bana?

Yazar HATUN

23 Nisan 2016 Cumartesi

Kadın!


*Kadın olmak...
-Ama nasıl bir kadın?
*Birinin kadını olmak...
-Anlat bana nasıl?

Unutulmaz aşklar yaşatıp, 
kazınmak bilhassa kalplerinin en derin yerine
unutma sen derin olansın !
Milyonlarca sıfata, söze, şarkıya iliştirilmeli ad'ın
sevdikçe sevilmelisin...
boynunu, boynundaki fuları
saçlarını, saçına bağladığın bandanayı,
belki iliştirdiğin narin bir yasemini,
hatta dudağının kenarından akan bir damla rakıyı bile
taparcasına sevebilmeli,
o adam. 
söylediğin bir söz,
dokunduğun bir yüz,
kaç yıl saklanabilir?
o adamda bulabilirsin cevabını
seninle ya da sensiz
nefesin teninde ya da bilinmez bir yerde
bir rüyada...
belki sadece kilometrelerce uzakta...
öyle bir kadın olmalısın ki
seni aradığı kollarda,
yollarda karanlığa düşüp;
seni benzettiği bin bir türlü yüzde, sözde, davranışta
aslında hiç birinin,
"sen gibi olamayacağını" milyonlarca kez fark ettiğinde,
öldürmeli yokluğun...
Olmaman düşüncesi delirtmeli adamı.
Ayrıldıktan dakikalar sonra delice özlemek
Aşk bu işte !
Dedirtebilmek sevdiğin adama  "o bambaşka"
açtığın yarayla,
sardığın aşkla,
ona her sımsıkı sarılışında...
bitişinde başlangıcında...
en büyük sırlarını dudaklarında saklamalı
ya da milim milim öptüğü sırtında..
bir adamın "herşey"i olmaktır aşk
unutulmaz olmak gibi bir kaygın olmamalı
delice sevmelisin
canını vere vere
öz'ünle...
Korkma,
Dokunduğun her aşkta sonsuz olan sen'sin...

'Yazar HATUN'


25 Mart 2016 Cuma

Tek Yer!


Gecenin O En Derin Yerine Hapsettiğin Kadın’ın
Boynunda Saklayabilirsin Bütün Anıları,
Fısıldadığında Tenine Değen Sırlarını...
O Kadın'ın Boynunda Yaşayabilirsin En Unutulmaz Geceleri.
Gözyaşlarınla Bezeli Acılarınla Sığınırsın,
Gömer Tenine Seni, Sinersin Kalbine...
İnceliğinde Gizlidir Narinliği
Huzur Bulduğun,
Onun Boynunda Sadece Senin İçin Sakladığı
Son’dur Kokusu
Şarap İçerken Dikkatlice İzle Onun Boynunu
O Şarabın Boğazından Geçişini Görebilirsin;
Kırmızı.
Biliyorum...
Olmak İstediğin Tek Yer Orası…


Yazar Hatun

9 Ekim 2015 Cuma

kadınlar...

bütün kadınlar istisnasız muhtaçtır sevgiye
sevgisini hissetmediğimiz bütün insanlara zamanla sırt döneriz
bilhassa erkeklere
zor olsa da başarır kalbimiz
biz gerçekten güçlü varlıklarız.
kendi ayakları üzerinde, bir erkekten
daha iyi durabilen güzel varlıklar...
erkeklerin izlemekten, sevmekten, sevişmekten, aldatmaktan
geri kalmadığı ve bıkmadığı
kadar güzel varlıklarız
an gelir baş üstünde taşınırken
bazen buluveririz
değersizler mezarlığında kendimizi
erkeklerin benzer konulara verdiği
benzer reaksiyonlar aynı iken
biz verdiğimiz tepkilerle bile kendi içimizde
çok farklıyız.
bir kadın düşünün;
güzel, güçlü,
çalışan eli ekmek tutan
evini çekip çeviren
herkesin imrenerek baktığı bir kadın
erkeğe ihtiyacı olmayan belki de boşanmış
çoluk çoçuklu...
ne bilirsn bu kadının içini
sevgiye ne kadar aç olduğunu ne bilirsin
kendi ayakları üzerinde dimdik dururken
bir erkeğin limanında dinlenmek istemez mi
kendini koruyabilecek durumu gücü varken
bir erkeğin kanatlarının altında olmak istemez mi?
ister hemde ne ister
ama o kadının cesaretini kıranda
yine sizsiniz...
hayatına kattıkları onu kıra kıra büyüttüler işte...

Yazar Hatun

14 Şubat 2015 Cumartesi

Kadına Şiddete Dur De...

     Mersin'in Tarsus İlçesi’nde Çağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü 1. sınıfta okuyan Özgecan Aslan(20), 11 Şubat Çarşamba günü okuldan çıktıktan sonra bir alışveriş merkezinde arkadaşıyla gezdi, ardından evine dönmek üzere minibüse bindi. Nerden bilebilirdi katilleri ile aynı araca bineceğini... 
     Ben çok geçte olsa Özgecan'ın ağzından şunları söylüyorum. "Benim suçum neydi, hayatıma bu 3 şerefsiz tarafından son verilmeyi hakettim mi? Sadece arkadaşım ile gezdim ve akşama doğru evime dönmek istedim. Suçum o arabaya binmek miydi? "  
     Ve diyorum ki bize ne giyeceğimizi öğretmeye kalkmayın, oğullarınıza tecavüz etmemeyi öğretin çünkü sorun oğullarınızda ey kadınlar... hem cinslerinizi katleden oğullarınızın zihniyetindeki erkeklerde... Ataerkil diye övündüğünüz toplum bu mu? Erkek hegomanyası mı? Ne bir erkeğin korumasına ihtiyacımız var ne de ikinci sınıf insan muamelesi görme isteğimiz.
      Tecavüz insanlık suçudur, ey kendini dünyanın efendisi sayan erkekler... Hangi hakla siz bir kızın ırzını, hayatını elinden alabilirsiniz. Siz kimsiniz !!! Küçücük beyninizle önünüzdeki o et parçası ile dünyanın merkezine el attığınızı düşünen küçük beyinlilersiniz. Size insan demiyorum, diyemiyorum. Sizi hayvan sınıfına da koyamıyorum onlar bile sizden kat be kat haysiyetliler. Nefretimi tarif edemiyorum. Tabi bu ölümde Özgecan’ın suçu değil mi? Otobüste tek kalması, belki dar giyinmiştir o üç şerefsiz hayvan tahrik olmuştur değil mi? Simdi buda Özge’nin sucu... Hep böyledir erkek yapsa da yapmasa da hep kızdır suçlu olan hep kadındır suçlu olan sizlerle aynı havayı soluduğum için o kadar üzülüyorum. Siz ve sizin gibilerden nefret ediyorum... Dilerim Özge’nin ve daha nicesinin ailelerinin yaşadığı acının y kat be kat fazlasını yaşarsınız.
     Korkusuzca yaşamak istiyoruz bu ülkede… Ölüm, dayak, taciz, tecavüz olmadan… İnsanca…
Kadınlarımız sizin anneleriniz, ablalarınız, kardeşleriniz belki arkadaşlarınız. Yar diye bağrınızda bastıklarınız. Nasıl böyle suskun kalabiliyorsunuz, neden DUR diyemiyorsunuz!!!
Ama unutmuşum bu ülkede KADIN olmak SUÇtu değil mi?

Melis ŞAHİN


3 Ocak 2015 Cumartesi

Dünyası olmak...

Birinin bütün dünyası olmak istiyorum,
Çarpan kalbi, gülen gözleri...
Birinin bütün dünyası olmak istiyorum,
Elleriyle tuttuğu yüz, baktığı bir çift göz...
Birinin bütün dünyası olmak istiyorum,
Huzurlu, mutlu cenneti,
Üzülüp kahrolduğu alev alev yandığı cehennemi...
Birinin bütün dünyası olmak istiyorum,
Bakmaya, sevmeye doyamadığı...
Ben bir adamın,
Ama adam gibi adamın kadını olmak istiyorum.

Melis ŞAHİN

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...