arkadaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
arkadaş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Mayıs 2018 Cuma

Kardeş, arkadaş


            Uzun süredir konuşma fırsatı bulamadığım can dostum ile geçen gece 3 saati aşkın konuştuk. Fark ettim ki hayatın temposuna o kadar dalmışım insanlarla sakin bir şekilde iletişime geçtiğimde yazmam gereken bir sürü konu olduğunu fark ediyorum.
            Ruhu dolu beyni dolu insanla sığ muhabbetlere giremezsin, konu derine iner. Öyle de oldu. Kahkahalar yerini gerçeklere bıraktı.
            O eskilere daldı. Canını yakan, nankör, hayırsız insanlardan bahsetti. Hayattan, hayallerden, anılarımızdan bahsedildi ve ilişkilere geçildi. Hayatımıza aldığımız sıfatı ne olursa olsun insanlara odaklandık. İnsanların nasıl kıymet bilmez olduklarıyla ilgiliydik. “Çoğu insan gerçekten sevmiyor.” Kanısına vardık. “Beni neden seviyorsun?” diye sordu. Seni sevmem için sebebim yok dostum. Bir insan sana neden sunabiliyorsa asıl ondan şüphe et.  “O kişinin seni mutlu etmesi, iyi hissettirmesi…” tarzında bir sürü şey saydı. Bir insan seni mutlu ediyordur, huzur veriyordur ama neden olduğunu bilemezsin ya. Her daim onun yanında olmak, yeri geldiğinde beraber susmak, yeri geldiğinde aynı havayı solumak… Sebepsizce. İşte burada başlıyor gerçek.
Aşk denilen şeyin ucuza gittiği hatta sıkıya gelene kadar olduğu, arkadaş dediğinin varlığın çıkarcı, bol samimiyetsizlik için samimiyet arayan insanlarla doldu her tarz ilişki… Kırılıyorum. İçim acıyor. Yaptığım hiçbir şeye duygusuzca yaklaşamıyorum. Duyguları hiçe sayamıyor ne sözlerim ne davranışlarım. Yine de insanları sorguluyorsun yaşına her yıl 1 daha eklendikçe… Kim, neyi, neden yapmış artık o kadar bağışıklık kazanmış ki beden hemen anlayıveriyorsun. Her insanın biricik olduğunu kabul etsem de, insanoğlu bazı noktalarda istisnasız aynı davranabiliyor.
           Zarif olmayı, ince düşünüp, davranmayı aptallık sayan o kadar çok insan var ki… Değer görmek o insanlar için kendilerini üstün görmelerini sağlıyor. Peki ilişkilerimiz gerçek olsaydı nasıl olurdu? Öncelikle insanlar birbirlerine gerçekten değer verir, önemserdi.
           Bu dostum benim üniversiteden derinime biriktirdiğim kıymetli insanlardan. Gerçekten Nasılsın diyen bir insan. Laf olsun diye ne haber, nasılsın, ne yapıyorsun değil. Gerçek manada nasılsın diyerek el uzatır kalbime. Can kardeş!  Beni anlar mutluluğumu da mutsuzluğumu da ve hayatınızda gerçekten “Nasılsın?” diyen insanlar varsa gerçekten çok şanslısınız. Görüyorum kolay kolay üzüldüğümde bana yaklaşan bir el görmedim. Ama ayıp ediyorsun dediğinizi duyar gibiyim. Dürüst olmalı insan herkesten önce kendine... Bazen hafif uzandı o eller, bazen hiçbir kere…
           Sonra ona affetmekten bahsettim. İnsanların kalplerine yük olan, ruhlarını sıkıştıran olayları kabul edip, insanları affetmeleri gerektiğiydi. Herkes şimdi yanlış anlayacak yani o insanı affetmeli miyim, barışacak mıyım, hayır asla konuşmam. Allah cezasını versin vsvs. Hayır hayır hayır! Benim bahsettiğim ruhunu tutsaklıktan kurtarman. O insanla hala konuşma, görüşme, fiziksel tavrını korumak istiyorsan koru. Ama onun sana yaptıklarını, yaşattıklarını kabul et. Hayat bir oyun. Hayatında olan, hayatından çıkmış ve hayatına girecek olan herkes senin oyun arkadaşın. Herkes sana bir şeyler öğretmekle yükümlü ve sende onlara aynı şekilde. Çoğunlukla bilinçsizce gerçekleşen olaylardır. Kalbine kıran arkadaşın, seni terk eden eski sevgilin, kızdığın patronun, çenesi durmayan akraban… Örnekler çoğaltılabilir. Şimdi o kişilere teşekkür et. Seni olman gereken insana dönüştürdüler. Nasıl davranman neye dikkat etmen gerektiğini gösterdiler ve en önemlisi daha güzeli daha iyisi için hazırladılar. Affet ki bu güzel olan yeni olan her şeye ruhunu aç, minnetle…     
           Öyle uzun konuştum ki uzun zaman olmuştu bu cümleyi duymayalı “Rakı içilecek kadınsın, sen anlat böyle sabaha kadar dinlerim seni…” Ey dost, ey kardeş, can arkadaş, gerçeksin sen. Şimdi yazı bekliyoruz J  Rakıyı kalıplara sokmadan dert ortağı diyebilirim. Manalı… Ne demişler rakı aşka, derine içilir, şarap aşkla… Ouv övüldüğünü de yazıyor diye söyleyecek olanlar çok. Ancak şu bir gerçek acımasızca, kendimi  çokça hiçe sayarak, kendimi mutsuz ederek bir misyon edindim. “İnsanları mutlu etmek” gibi. Ben o insana bunları söylettirebiliyorsam mesafelere rağmen, gerçek bir insan olarak onu hissedip, anlayabiliyorsam… Benim için mutluluk bu.  Biliyorum oda benim gibi, yıllardır misyonumuz aynı. O yüzden beni en iyi anlayacak olanlardan biridir kendisi. Bu kadar çokluğun içinde bana büyük değer verir, bilirim.


E-Bana gramafon alsana.
M-Param olursa o kadar alırım
.
.
M-Ne zaman göndereceksin bana bu daktiloyu?
E-Sen ne zaman alacaksın gramafonu?
M-Ben önce söylemişim baksana 11 hafta önce yorum yazmışım… gönder bana onu.
.
.

YazarHATUN

3 Aralık 2015 Perşembe

Büyük Engel

Romantizmden gerçekliğe dönmek gerek arada.
Günlerdir aklımda olan bu konu üzerine yazmak istiyordum. İletişim kurmanın sınırları olabilir mi?
Çoğunuz evet diyecek. Bana sorarsanız sınırlardan ziyade engeller var. İletişim kurmak deyince neden insanın aklına sadece iletişim araçları ve teknolojinin getirdiği aplikasyonlar geliyor. Hayır iletişim kurmanın en büyük aracıda, özgürlüğüde, engelide "DİL" evet, aynen öyle dil...
Bugün ana dilim haricinde Ingilizce konuşmak, yazışmak için can atıyorsam var olan bir engeli kaldırmışım demektir. Kendime yabancı arkadaşlar edinmek, sohbet etmek ve gülümsememe yardımcı olmaları güzel bir şey. Yurt dışından alışveriş yapmak takıldığın konuda satıcılarla iletişim geçmek aynı şekilde var olan bir engelin kaldırılması... Arkadaşlarımdan birisi İspanyol. Bir oyun üzerinden tanıştık ve zamanla aramızdaki bağ güçlendi. Şuan whatsap denilen o yegane uygulama ile iletişime engelsiz devam ediyoruz. Yurt dışından oda arkadaşımla alışveriş yapıyoruz. Bir sıkıntısı olduğunda ben iletişime geçiyorum. Onun engellini ben kaldırıyorum yine "Dil" ile... Beğendiğim çok hoş yapılmış bir resim hakkında yabancı bir kullanıcı ile diyaloğa girebiliyorum sosyal medyada... Benim özgürlüğüm Dil'im...
Kendimi bildim bileli dillere karşı hep bir ilgim var. Değişik dillerde şarkılar dinlemeyi severim, söylemeyi de ayrıca çok severim. İngilizce, İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Arapça, Hintçe şuan için aklıma gelenler bunlar :) Bir gün hiç unutmuyorum lisede Ingilizce dersinde keyfi olarak ek dönem ödevi almıştım. 4 İngilizce, 1 Fransızca ve  1 de Korece şarkı söylemiştim... "Fools Garden-Lemon Tree", "Dido-Hunter", "Mariah Carey-My All", "Alexander Rybak-Fairytale",  Fransızca olarak "Lara Fabian-Je T'aime", "Perhaps Love" Korece yazılışını bilmiyorum "Bir ihtimal Aşk" deyip bırakalım biz :) Bazen Lemon Tree'de dans etmek Je T'aime diyip hafif hüzünlenmek...
Şu sıralar "Calvin Harris & Disciples-How Is Deep Your Love", deli gibi hem dinliyorum hem söylüyorum...
Teknoloji ile haşır neşir olan ben ve çevrem dil olmadan her şeyden geri kaldığımızın farkındayız. Tez sürecince dilin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark ettik. I. Makü Kariyer Zirvesinde Raifhan Aydın aynen şöyle demişti "Bir teknolojinin Türkçe'si çıktıysa o teknoloji eskimiştir." Evet bu söze katılıyorum.
Dilin insanlara farklı bir bakış açışı kazandırıp, farklı kültürlerle etkileşime geçirdiği düşüncesindeyim. Bir kere sizi özel kılıyor, imkansız gördüklerinizi de mümkün...

Yazar Hatun

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...