ahdevefa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ahdevefa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Aralık 2016 Salı

AHDE VEFA - II


İnsanın mümkün birleşiminin ya da çokça bir arada durmalarının yine aynı mümküniyette sebepleri olmalıydı. Keskin mevzu bahisi buydu. Şu karşıdan el ele tutuşmuş çiftin bir arada olmasının sebebi neydi? Bakıldığında birbirlerine en azından dış görünüş olarak uygunlardı. Ama ne çok yakışıklı ne de çok güzeldi her ikisi de. Belki de yalnızlık bir olmaya itmiş olabilirdi. Evet, çokça ilişkinin biricik sebebi buydu. Kısaca günümüzdeki ilişkilerin sebebi buydu. Yalnızlığın getirdiği sıcak kucaklaşma... Yaranı saracak birini mi arıyorsun;  zaman öldürecek, gezip, eğlenebileceğin birini ya da yatağını dolduracak birini? Yalnızlık öyle bir olgudur ki kaybetme korkusunu da hisseder insan, kendini aşık hissetme ayrıca bir arada olma istek ve hissiyatını arttırır. Aşık olup olmadığını keskin bitişlerde anlar insan.
Sadece üstüne bir soğuk yel değmesi gerekir. Başka birini bulamazsam korkusuyla elindekine sarılır insan. Saçma olarak son şansım düşüncesine kapılabilir. O kişi gözünde değer kazanır böylece. Aslında ortada bir aşktan ziyade beyin oyunu vardır. Nöronlarının kuklası olur insan. Psikolojik olarak orada tutacağı bir elin varlığını bildikçe insan rahatlar.
Birde mantıkçı takımı vardır. Yüzde ellisi o büyük aşklarını yaşamıştır. Diğer yüzdelik kısım ise aşkı bulamadığı ve yaşları yavaştan
kemale erme durumunda olduğu belki de erdiği için kendilerince oluşturdukları istek listesine göre buldukları biriyle ilişkilerini devam ettirme durumunda  olurlar.
Sevdiği insanla birlikte olan takımı var birde. Bunların sayısı da yadsınamaz kadar fazla. Sevdiği diyorum işte sadece sevdiği ama aşık olduğu değil. Huzur bulduğu, değer verdiği belki de sadece sevmek değil çokça sevmek içinde bulunduğu sıcak bir çift kol. Aşk yok, sadece huzur var. Senin seven birinin olduğunu bilmenin verdiği mutluluk denilebilir buna.
Derin, belki de bu yüzden yalnızdı. Sahte gülüşmelerin öpüşlerin ve dokunuşların kurbanı olmamak adına kalbini kendince camdan bir fanusa koymuştu. Herkes o kalbi görüyordu. Herkes Derin'e kendince yaklaşmak istiyordu. Derin kalbiyle oradaydı ama kimse o kalbi almaya yanaşmıyordu.
Çünkü sorumluluk ister gerçek aşk. Kırılırsa o fanus, alınırsa o kalp toparlanamazdı bir daha gerçekler. Derine sevmek ya da çok sevmekte yetmezdi. Derin derinliğinde boğulacak cesur bir kalp arıyordu. Derin'in ölümüne sevmekti bütün arzusu, her ne olursa olsun ölümüne sevilmek.
Son olarak Derin'in cephesinde en şanslı bulduğu birbirlerine aşık olduğu için birlikte olan insanlar vardı. Bir insanı çok sevmenin ötesindeki -farklı bir şekilde çok- kavramıyla sevmek. Delice, kalben bağlanmak demekti bu ilişki. Aşk cesaret isteyen; zaman, mekan, ayrım tanımayan bir sonsuzluktu. İnsanlar canlarını verebilirdi birlikte olmak için. İstisnasız bir elmanın iki yarısı olma hali denilebilirdi. Derin böyle sevebileceğini adı gibi biliyordu depderin sevebilirdi.
Ama bu yaşına kadar kimseden karşılığını bulamadı. Kimse elini taşın altına koyacak kadar babayiğit olmadı bugüne kadar.
Derinden bir of çekip denizi izlemeye devam etti. Aşk herkesin ağzına alabileceği kadar ucuz, yanlış kişilere kurban gidebilecek kadar alalede olmamalıydı. Masumiyetle başlamalıydı. Aşk, oyunlara gelebilecek bir olguda değildi, biliyordu. Bir damla yaş geldi gözünden. Kalbinde öldürdüğü herkese bir duaydı bu gözyaşı... Kalbinde şekillenmeye başlarken intihar etmiş,
bazen de şekillenmiş ama vefat etmişlere gelsin. Hepsi sırayla olması gereken Derin'i yarattılar. Can yaka yaka... Bunlardan biri de Murat'tı. Esra ile olan laubali birliktelikleri, Derin her ne kadar bunu görmek istemese bile Murat'a yakışır şekildeydi. "Peh, bir adam yedisinde neyse yetmişinde de odur!" dedi yüksek bir sesle. En son alışveriş merkezindeki olaylı görüşmelerinden sonra bir daha iletişime geçmemişlerdi.
Derin sinirlendikçe denizin dalgaları arttı. Saatlerce oturup hırçın denizi izleyebilirdi nasıl olsa kendi gibiydi denizde. Dertleşiyorlardı sessizce. Yorgunluklarını denize dökerken, deniz ise hırçın dalgaları ile uzak sulara sürüklüyordu dertleri. Kafasına gökyüzüne çevirdi sonra, nasılda huzur veriyordu insana. Güneş parlaktı. İzmir'in iç ısıtan güneşi, rahatlattı Derin'in bedenini.
An’ı durdurdu kalbinde, anıları birer birer geçirdi beyninden. Gözleri denize hipnoz olmuşçasına bakıyordu. “Neyim ya da ben kimim? İsmim sadece Derin. Peki dokunduğum kimin kalbi ben kadar derin…” devamı geldi. Susmak bilmedi ruhu.
“İsterdim içinden geçenleri bilmek
Her gece fısıldadıklarını uykuya dalarken
Kalbini bilmek isterdim kuytu bir köşede
Bir köşede yine karşılaşmak seninle
Vedalaşmak bir köşe başında sıcak bir öpüşünle
Belki yağmurlu bir Kanunuevvel akşamında
Maamafih uykuya dalıyoruz her gece,
Filhakika çıkıyorsun yine bir köşede,
Beyaz bir silüetle…
Olsun varsın bilirim bekleyiştedir kudret,
Salınırken kuru yaprak gibi bir soğukta.
Kudret sükun etmiş bir kalpte,
Bütün gerçekler dilde,
Kudretle beklerken bir köşede;
Kanunuevvelin on yedisinde
Bahsedeceğim, bulabileceğim her köşeye.
Öncelikle uyan aç gözlerini
Gör gerçekleri,
Etrafın ne yaptığını bilmeyen insancıklarla dolu.
Uyan... Bu senin son şansın değil.
Uyan...”
Bunu dile getirip Murat’a da söylemeliydi.

...

1 Aralık 2016 Perşembe

AHDE VEFA - I


Derin, Tarık'ın kapısını tıkladı hemen ardından kapıyı açmaya yeltendi. Kapı kilitliydi. Kapının yanındaki duvara yaslandı ve incelemeye başladı.  Gün ışığını içeri süzen giriş kapısına gözleri arada kayıyordu. Birden karşıdan Tarık'ın geldiğini fark etti. Belli belirsiz gülümsedi kendince, Derin için kurtarıcı gelmişti diyebiliriz. Tarık, her daim dertlerini dinleyen, yol gösteren ve mesleğinden ziyade arkadaş gibi gördüğü biriydi.     
Tarık'ın her seferinde daha dün görmüşçesine takındığı doğal tavrı Derin’in her odaya girişinde rahatlamasını sağlıyordu. Ceketini çıkardı, masanın önünde her zamanki yerine oturdu. Hal hatır ettikten sonra; Tarık, Derin’e önceki gelişinden daha iyi göründüğünü söyledi.  Evet, öncekine göre kendini iyi hissediyor olabilirdi ama aslında iyi değildi. Hiç bir zaman iyi değildi.
Derin’in kafasında cirit atan, kuyrukları birbirine değmeyen bin bir tilki ve milyonlarca soruyla; beraberinde hep aynı cümleleri, benzer kelimeleri telaffuz ediyordu. Arada kendini anlatıp arada Tarık ile sohbet ediyordu. Kendi içinde çeliştiği, kendisi dahil dörtlükten, sağı solu dahil edip, eh birazda zorlarsak altıdan kendini alamıyordu. Maç yapmaya dört kişi kalmıştı.
Rüyada görülenlerin malum olmasından, belki de aynısını birebir yaşamaktan yorulmuştu. Gördüğü yüzler hakkında duyulan gerçekler günlük yaşantıyı şüphesiz etkiliyordu. Hayatı bir denklemdi, zordu. Tabi ki her insanın dayanma sınırı farklıydı bunu da biliyordu. Ancak Derin’e dillendirdiği ve içine gömdüğü bütün sorunlar bir yük gibi binmişti omuzlarına ve bütün sırlarını sadece kendi biliyordu. Tarık bir kısmına erişmiş olsa da insan sadece kendisi ile yüzleşirmiş. Bedenin hissettiğini kalp bilirmiş. Gözün gördüklerini ise beyin... Ama beynin içindekini de kalpte atanları da bir Allah bir de insanın kendi bilirmiş. Sırlarının bir kısmına daha Tarık'ı ortak etti. Tarık'ın iyiliğini düşündüğünü bilirdi. Bunca hukukları Tarık’ın ona yol gösterici taleplerde bulunmasına engel değildi. Derin’den bir rica da bulundu. Mektup yazmasını istedi.  Geçmişini, mutluluklarını, üzüntülerini, kızgınlıklarını, pişmanlıklarını birer birer yazmasını, rahatlamasını istemişti. Mektup yazmak bilhassa Derin için çok kolaydı ama sebepsiz olmazdı. Düşündü, yazmaktan vazgeçti. Önce kabul ettiği, ikna olduğu bir mevzuyu hem de içini bu kadar dökmek isterken; susmayı yeğledi. Bilinmez bir adresi bulmak, bir postaya evde bulduğu geçmişten kalan bir zarfı yollamak kolaydı. Ama yazmaya beynin sinirleri ve kalbin damarları dayanmaz, isyan edebilirdi.
Tarık başka bir yol gösterdi. Karşısında Tarık’ın her lafına bir cevabı olan Derin’in masum bir çocuk gibi sorgusuz sualsiz kabul edişi, onun kurtuluşu için son çareydi. Artık Derin ona bir vad verdi.  Ahde vefa olmalıydı…


YazarHATUN






































Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...