İnsanın mümkün birleşiminin ya da çokça bir arada durmalarının yine aynı
mümküniyette sebepleri olmalıydı. Keskin mevzu bahisi buydu. Şu karşıdan el ele
tutuşmuş çiftin bir arada olmasının sebebi neydi? Bakıldığında birbirlerine en
azından dış görünüş olarak uygunlardı. Ama ne çok yakışıklı ne de çok güzeldi
her ikisi de. Belki de yalnızlık bir olmaya itmiş olabilirdi. Evet, çokça
ilişkinin biricik sebebi buydu. Kısaca günümüzdeki ilişkilerin sebebi buydu. Yalnızlığın
getirdiği sıcak kucaklaşma... Yaranı saracak birini mi arıyorsun; zaman öldürecek, gezip, eğlenebileceğin birini
ya da yatağını dolduracak birini? Yalnızlık öyle bir olgudur ki kaybetme korkusunu
da hisseder insan, kendini aşık hissetme ayrıca bir arada olma istek ve hissiyatını
arttırır. Aşık olup olmadığını keskin bitişlerde anlar insan.
Sadece üstüne bir soğuk yel değmesi gerekir. Başka birini bulamazsam
korkusuyla elindekine sarılır insan. Saçma olarak son şansım düşüncesine
kapılabilir. O kişi gözünde değer kazanır böylece. Aslında ortada bir aşktan
ziyade beyin oyunu vardır. Nöronlarının kuklası olur insan. Psikolojik olarak
orada tutacağı bir elin varlığını bildikçe insan rahatlar.
Birde mantıkçı takımı vardır. Yüzde ellisi o büyük aşklarını yaşamıştır. Diğer
yüzdelik kısım ise aşkı bulamadığı ve yaşları yavaştan
kemale erme durumunda olduğu belki de erdiği için kendilerince oluşturdukları istek listesine göre buldukları biriyle ilişkilerini devam ettirme durumunda olurlar.
Sevdiği insanla birlikte olan takımı var birde. Bunların sayısı da
yadsınamaz kadar fazla. Sevdiği diyorum işte sadece sevdiği ama aşık olduğu
değil. Huzur bulduğu, değer verdiği belki de sadece sevmek değil çokça sevmek
içinde bulunduğu sıcak bir çift kol. Aşk yok, sadece huzur var. Senin seven
birinin olduğunu bilmenin verdiği mutluluk denilebilir buna.
Derin, belki de bu yüzden yalnızdı. Sahte gülüşmelerin öpüşlerin ve dokunuşların
kurbanı olmamak adına kalbini kendince camdan bir fanusa koymuştu. Herkes o
kalbi görüyordu. Herkes Derin'e kendince yaklaşmak istiyordu. Derin kalbiyle
oradaydı ama kimse o kalbi almaya yanaşmıyordu.
Çünkü sorumluluk ister gerçek aşk. Kırılırsa o fanus, alınırsa o kalp
toparlanamazdı bir daha gerçekler. Derine sevmek ya da çok sevmekte yetmezdi. Derin
derinliğinde boğulacak cesur bir kalp arıyordu. Derin'in ölümüne sevmekti bütün
arzusu, her ne olursa olsun ölümüne sevilmek.
Son olarak Derin'in cephesinde en şanslı bulduğu birbirlerine aşık olduğu
için birlikte olan insanlar vardı. Bir insanı çok sevmenin ötesindeki -farklı
bir şekilde çok- kavramıyla sevmek. Delice, kalben bağlanmak demekti bu ilişki. Aşk
cesaret isteyen; zaman, mekan, ayrım tanımayan bir sonsuzluktu. İnsanlar
canlarını verebilirdi birlikte olmak için. İstisnasız bir elmanın iki yarısı
olma hali denilebilirdi. Derin böyle sevebileceğini adı gibi biliyordu depderin
sevebilirdi.
Ama bu yaşına kadar kimseden karşılığını bulamadı. Kimse elini taşın altına
koyacak kadar babayiğit olmadı bugüne kadar.
Derinden bir of çekip denizi izlemeye devam etti. Aşk herkesin ağzına
alabileceği kadar ucuz, yanlış kişilere kurban gidebilecek kadar alalede
olmamalıydı. Masumiyetle başlamalıydı. Aşk, oyunlara gelebilecek bir olguda
değildi, biliyordu. Bir damla yaş geldi gözünden. Kalbinde
öldürdüğü herkese bir duaydı bu gözyaşı... Kalbinde şekillenmeye başlarken
intihar etmiş,
bazen de şekillenmiş ama vefat etmişlere gelsin. Hepsi sırayla olması gereken
Derin'i yarattılar. Can yaka yaka... Bunlardan biri de Murat'tı. Esra ile olan
laubali birliktelikleri, Derin her ne kadar bunu görmek istemese bile Murat'a
yakışır şekildeydi. "Peh, bir adam yedisinde neyse yetmişinde de
odur!" dedi yüksek bir sesle. En son alışveriş merkezindeki olaylı
görüşmelerinden sonra bir daha iletişime geçmemişlerdi.
Derin sinirlendikçe denizin dalgaları arttı. Saatlerce oturup hırçın denizi
izleyebilirdi nasıl olsa kendi gibiydi denizde. Dertleşiyorlardı sessizce. Yorgunluklarını
denize dökerken, deniz ise hırçın dalgaları ile uzak sulara sürüklüyordu
dertleri. Kafasına gökyüzüne çevirdi sonra, nasılda huzur veriyordu insana. Güneş
parlaktı. İzmir'in iç ısıtan güneşi, rahatlattı Derin'in bedenini.
An’ı durdurdu kalbinde, anıları birer birer geçirdi beyninden. Gözleri
denize hipnoz olmuşçasına bakıyordu. “Neyim ya da ben kimim? İsmim sadece Derin.
Peki dokunduğum kimin kalbi ben kadar derin…” devamı geldi. Susmak bilmedi
ruhu.
“İsterdim içinden geçenleri bilmek
Her gece fısıldadıklarını uykuya dalarken
Kalbini bilmek isterdim kuytu bir köşede
Bir köşede yine karşılaşmak seninle
Vedalaşmak bir köşe başında sıcak bir öpüşünle
Belki yağmurlu bir Kanunuevvel akşamında
Maamafih uykuya dalıyoruz her gece,
Filhakika çıkıyorsun yine bir köşede,
Beyaz bir silüetle…
Olsun varsın bilirim bekleyiştedir kudret,
Salınırken kuru yaprak gibi bir soğukta.
Kudret sükun etmiş bir kalpte,
Bütün gerçekler dilde,
Kudretle beklerken bir köşede;
Kanunuevvelin on yedisinde
Bahsedeceğim, bulabileceğim her köşeye.
Öncelikle uyan aç gözlerini
Gör gerçekleri,
Etrafın ne yaptığını bilmeyen insancıklarla dolu.
Uyan... Bu senin son şansın değil.
Uyan...”
Bunu dile getirip Murat’a da söylemeliydi.
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder