kırmızı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kırmızı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Eylül 2024 Cuma

Güneş'e Kırmızı...

Eleftheria Arvanitaki - Gia Ton Motion Sou To Chroma   

Yakan güneşin batışını izleyecekler birlikte, güneş geziyor tenlerinde şimdi ateşiyle…
Arkada Eleftheria Arvanitaki’den “Gia Ton Motion Sou To Chroma” çalıyordu.
Çardağa bağlanmış kırmızı tüller rüzgarla birlikte Güneş’e doğru;
Kırmızı tüller arasında kırmızı elbisesiyle kadın da adama doğru dans ediyordu.
Görüyor musun kırmızı tüllerin arasına dolanmış ahenkle dans eden o bedeni;
Peri bacaları da şahit şimdi kadının dansına,
Dimdik duruşlarının ardı sıra ruhları kapanmış kadının ayaklarına…

Gülen yüzüyle, ruhundaki aşkla dans eden o kadının ayakları şimdi birer mühür olmuş toprağa;
En nihayetinde o adamın ruhuna.
Kalçasının ahenkli kıvrımlarına, o güvercin adımları eşlik eder taşta toprakta…
Adım adım yaklaşır bedeniyle kırmızılı kadın,
Elbisesinin etekleri uçuşur güneşe karşı.
Bir iki adım ileri, sonra yavaşça kendi çevresinde döner güvercin adımlarıyla,
Elleriyle toplar saçlarını gösterir boynunu,
Okşar tenini rüzgar usulca.
Saçlarını aniden bırakıverir bir eli belinde, diğer eli hafifçe yukarı doğru toplamış eteğini
Yavaşça adamına gider kadın şimdi…

Masanın üstünde bir şişe şarap ve meyveler; batan güne hazırlık var.
Şimdi günü, Güneş’i ve aşkı kutsama vakti;
Peri bacaları şahit şimdi bu aşka…

Aşkın kılığa bürünmüş haliyle gelen kadının uçuşur kırmızı etekleri o adama…
Dolanır adamın bedeni kadına, kollarıyla sarar.
Arkasına geçer, kolları dolanır kadının beline şimdi, bedenleri birlikte ahenkle eşlik eder bu güzel şarkıya…
Yarattıkları koskoca balonun içindeler şimdi; herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği ama asla girmediği, giremediği ve girmeye cesaret edemediği;
Herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği ancak içinde asla ne olduğunu bilmediği, bilemediği…

Yavaşça ayrılır kadının bedeni, geçer adamın karşısına ve gülerek bakar adamın gözlerinin içine.
İki geri, bir ileri yapar adımları;
Hem kaçar adamdan ama sanki hep de oradadır.
Adımların arası açılıverir;
Üç adım geri, bir ileri yapar ve koşar gider hafiften…
Elleriyle belinden kalçalarına doğru kendini severek dans ederken,
Birden elleri güneşi selamlayarak dans etmeye devam eder,
Vurur gölgesi taşa toprağa…
Adam tüm dikkatiyle izler kadını; yere vuran gölgesi, rüzgarda dalgalanan saçları, gülen yüzü, uçuşan kırmızı eteği adam için “mutluluğun resmi”dir.
Gözlerinin gördüğü en güzel manzara, kalbinin surete bürünmüş hali…

YazarHATUN

6 Ocak 2019 Pazar

Şarabi




02.01.2019
I.
Yıllar önce Antalya’da içilmiş bir kadeh şaraba gitti aklım.
Okuyacaksın biliyorum.
Aniden kalk gidiyoruz derken kışın soğuğu pek tesir etmemişti bize belli ki…
O gece seni andım önce, gülümsedim. Selam olsun sana ey dost…
Kadehi elime her alışımda içmeden önce hafifçe salladım
Gözümün önünden geçti birer birer güzel olan ne varsa
Sihirli küre gibi düşün her titreşimde saçtı büyüsünü ve ışıklarını…
Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.
Kalbim benden çok konuşur hiç söylemiş miydim sana…
Yolda yürürken, müzik dinlerken, aniden insanların içinde, yollarda, yolculuklarda…
Bazen ise bir sarılışta.
Elimde kağıt kalem olmadığı zamanlarda yapıyor bilhassa sonra pis pis gülümsüyor.
Ses kaydı mı yapsam diyorum,
İnan ki ağzımdan da elimden de kalbimin söyledikleri tam akmıyor.
İçimdeki yol öyle uzun öyle derin ki...
Kalbim, zihnimin kapısını çalıyor, akıtıyor içindekileri.
Zihnim koşarak dudaklarıma, dilime hücum ediyor
Ancak öyle yorulmuş ki çoğu söyleyeceğini unutuyor.
Bu yazı uzun olacak belli ki…
Neydi, ne denilirdi, şarap aşkla mı içilirdi?
Boğazımdan akıp giderken ruhuma yayılan gülümsemeyi görmeni isterdim.
Soracaksın “rakıya ne oldu?” diye.
Olmadı bir şey. Hem o hem de beraber içilenlerin bendeki yeri hep özel hep derin…
Kolay kolay herkes ile içilemez o…
Ama o gece şarap olmalıydı. Kırmızısına ihtiyacım vardı.
O geceden birkaç gün önce o kadar çok şey öğrendi ki kalbim,
Buna rağmen o dakikalar devrimdi ruhumda
“Çok az bir zaman kaldı.” dedi kalbim
“Vücud bulmuş halimle karşındayım.”
Ruhu dans eder mi insanın, ruhum gökkuşağı silsilesi…
Birbirimizi görmek için pek sabırsızız.
Yolumuz taşlı, virajlı, bir hayli uzun ama onlara engebe demem.
Üstüm başım toz olabilir,
Saçım başım dağılabilir,
Topuğum kırılabilir eee ama uzun dedik yol…





II.
Belime dolanıp kendine çekecek bir kalp bu
Müziğin ritmine dalacak kulakları
Tangoda kaybolacak benimle
Kan kırmızısı, şarabi renklerde…
Koskocaman salonun koyu bordo olduğunu görüyorum.
Herkes varken artık yoklar bizim için…
Öyle büyük, öyle derin, öyle kuvvetliydi ki hislerim
Korktum kendimden, istemeden de olsa ondan…
Cesaret dolu, her adım atışında dans etmiyordu sanki
Rüşdünü ispat edip, “ben geldim, kabul et” dercesine korkularıma savaş açan bir adam vardı karşımda.
Beni benden daha iyi tanıyan…
Ve sanki yıllar önce öğretmişti bana kendini, tanıdığım her surette onu aramış gözlerim.
Büyük boşluklar bırakmışız da bilerek, beklemişiz birbirimizi dolsun diye
Her defasında ellerini bırakıp salonda salınırken,
Beni izleyip adım adım takip eden,
Gelip daha sıkı sarılan bir adam vardı karşımda.
Gözlerini kapayıp sokulmuş yanaklarımla boynum arasında bir yere, tarif edemediğim bir sıcaklıkla
Susarak hasret gideriyordu. Susarak söylüyordu hislerini, hissediyordum.
Bacaklarımız birbirini incitmeden zarif bir şekilde birbirlerine dolanıp çözülüyordu
Ne incitmek istiyordu ne de kopmak…
Ayakları ile ruhu hem orantılı hem bağımsızdı, görünen başkaydı hissettiği bambaşka.
Kafasını kaldırdığında,
Gözlerini açıp bana baktığında, koca salonu arşınlarken artık daha hızlı adımlarla,
Ben kendimden vazgeçsem de benden vazgeçmeyecek kadar gözü kara olduğunu gördüm.
Aşkında ısrarcı, inatçı…
Beni döndürüp, hızlıca yere doğru eğdirirken başımı, düşmeme mahal vermeden daha sıkı tutan oydu,
Korkma ben varım dercesine.
Tango aşkın dansıydı koreografiye gerek yoktu.
Ruhu vardı karşımda, beni tutuşu dans etmek isteğinden ziyade kaybetme korkusu gibiydi.
Tüm maskelerinden sıyrılıp, en saf haliyle karşımda dikilen,
Tüm zayıflığını bana döken, kendini teslim ederken ona zarar vermemem için dua edendi.
Ne farkım var ki senden…
Bedenin yok senin. Ruhtan ibaretsin
Bedenin yok senin. Sadece duygu denilen olgu ile sevip, sevişebilensin…
Bir beden ihtiyacın yok senin…
Bir nedene ise asla…




III.
Onu beklerken koca salonda kendi başıma dans ediyorum.
Şen’im. Ben dönüyorum, ruhum dönüyor.
Var olan suretine bürünmek adına zaman sayıyor.
Bir fısıltı gibi varlığı yakın, sıcak ve derin
Her sabah ruhuma ona uyanmam için üflenen
Tekrar tekrar doğduğum.
Kalp atışımı dinlemek için yola düşen;
Elinde boya kovası ile gökkuşağımdan rengini alan;
Tüm grileri, maviye boyayıp geçen bir güçten bahsediyoruz.
Bazen çocukça; masumiyet dolu
Bazen duvar gibi sert; kötü ve acımasız olan ne varsa göğüs geren…
Dedim ya nedene ihtiyacı yok onun, nedensizce sever.
Sevmek için sebepler bulmaya çalışanlara istinaden.
Anlattıklarım korkutmasın seni dostum.
Merak etme, tek başına yaşamanın gücü, keyfi hala benimle.
Her şeye tek başına göğüs gerebilirim.
Bir an ağlarsam bil ki birazdan susar, yola devam ederim.
Ama unutma hayat derin deniz
Rüzgarla uçuşan kumlar çarparken yüzümüze, cüsselerine rağmen yine de can yakarlar.
O kumların üzerindeki ayak izleri ise resmidir geçip gittiğimiz hayatların
Bir insanın hayatından geçip gitmek istemiyorum.
Ya da bir iz olarak kalmak istemiyorum sinesinde…
Yoluma yoldaş arıyorum belli belirsiz beklenmedik anda çıkıp gelecek.
İnsan yorulduğu anda, hayallerinin yolunda onunla beraber yürüyen, kendi kaldığı yerden devam eden birini istiyor; hayallerini kendi hayalleri gibi benimseyen.
İçmeden dut oldun dimi, “neden bu kadar karmakarışık her şey?”
Şöyle ki; Herkes kendinden bir parça bulsun diye
Hem İnsanların sadece bedenlerinden ibaret olmadıklarını,
Bedendeki reaksiyonların, ruhta hissedilen tarifsiz tüm duyguların vücud bulmuş hali olduklarını da bilsinler diye...
Son olarak kabuklarımı açmamak için.
“Bu bahsedilen sen değil misin?” Dediğini duyar gibiyim.
Benim ama hangi ben?
Nerden bilinebilir hangi zamandayım; 5 sene öncesi, belki 2 yıl sonrası belki iki hafta öncesi, bilemedin 1 ay sonrası
Kim bu bahsettiklerim, biz kaç kişiyiz, ya sizler?
Açılmış görünen şu cümleler benim labirentimin köşelerinden koparılan satırlar
Kopuk oldukları halde ahenkliler.
Kadehteki şarapta yüzen bir ben düşün, kırmızısında derinlere dalmışım…

YazarHATUN


28 Mart 2017 Salı

Kırmızı Fular


Uzun bir düştür insan ömrü.
Gelmiş geçmiş en görkemli ziyafetlerin,
En matemli, kalabalık ölüm törenlerinin meskenidir ruh.
Yüz binlerce kez, 
Yüz binlerce insan, 
Yüz binlerce mezarlığa gömülüdür.
Dilsizdir ruh her şeyini dökmez ortaya
Masa başına aldığı yüce konuğunu, 
Diğer misafirlerin önünde acımasızca katledebilir.
Yine bir kölesini alıp başının tacıda yapabilir.
Sınırlara göre değişir sıfatlar.
El bildiğin can,
Dost bildiğin düşman oluverir.

Deniz kenarında elimden kaçıp, 
Gökyüzüne uçup giden,
Hür ve kırmızı fularım hatırlatır bana,
Özgürleşmenin bir çift kanada ait olmadığını...
Gökyüzü güneşli ve parlak
Gözlerimi kapatıp, başımı yukarı kaldırıyorum. 
Yüzümden sebepsiz bir gülümseme...
Ben mutluyum; uçup giden bir fular, 
Kıyıya çarpan bir dalga,
Uzaklara kaçıp giden bir insan gibi...
Korku en büyük düşman hayatta.
Korkunu geri de bıraktığın kadar özgür ruhun,
Düşünceleri kenara bırakabildiğin sürece cesur!

21 gram gitmeden farkına varmak lazım her şeyin bir son olduğunu...
Zamanı geldiğinde mutlaka gidecektir 21 gram 
Ya gökyüzüne ya birinin kalbine doğru. 
Ölmek mi istiyorsun?
Öl! birisinin aşkı için öl. 
Ama yanlış insana kurban gitme.
Öleceksen bir kere öl.
Kendini öldü sayıp her seferinde sekteye uğramasın kalbin...
Ha öldüysen şayet kendini diriltmeye uğraşma.
Üstünde geçmişin tozu toprağı varken 
Dikiş tutar sanma.
Yaşadığın sadece geçmişin gölgesi olur.
Bulabildiğin parçaları birleştirip, üstüne hayalleri ekleyip,
olmadık şeyler yaşar; kırılırsın.
21 gramı gökyüzüne göndermeden, dağıtma yersiz yere sağa sola 
Bazen sadece 21 gramı yerinde tutup, bir fular olmak gerekir.
Ölmeden, sadece olmuş olmak için olmak...

YazarHATUN


25 Mart 2016 Cuma

Tek Yer!


Gecenin O En Derin Yerine Hapsettiğin Kadın’ın
Boynunda Saklayabilirsin Bütün Anıları,
Fısıldadığında Tenine Değen Sırlarını...
O Kadın'ın Boynunda Yaşayabilirsin En Unutulmaz Geceleri.
Gözyaşlarınla Bezeli Acılarınla Sığınırsın,
Gömer Tenine Seni, Sinersin Kalbine...
İnceliğinde Gizlidir Narinliği
Huzur Bulduğun,
Onun Boynunda Sadece Senin İçin Sakladığı
Son’dur Kokusu
Şarap İçerken Dikkatlice İzle Onun Boynunu
O Şarabın Boğazından Geçişini Görebilirsin;
Kırmızı.
Biliyorum...
Olmak İstediğin Tek Yer Orası…


Yazar Hatun

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...