yazarhatun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazarhatun etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2025 Perşembe

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerle birlikte ilişkilerin kalitesi, süresi, amacı da değişkenlik göstermeye başladı. Hepsi paralel bir düzlemde cehenneme doğru yol alıyordu.

Artık 6 aylık ilişkiler uzun ilişki, evlenip boşanmalar çocuk oyuncağına döndü. Aman yanlış anlaşılmasın mutsuz bir ilişki tabi ki de devam ettirilmemeli ancak evlenmeden önce de her anlamda geniş bir perspektiften de düşünülmeli.
Evlilikte her şeyin olabileceği; siyahları, beyazları, sıkılmaları, heyecanları, huzurları, kaosları, aşkı, tutkusu, kavgaları ve nicesinin barındığı dalgalı bir deniz. Kimin elini tutup bu yola çıkacağın çok mühim…

Şu sıralar “Prenses Erkek” kavramı türedi gitti. Kadın doğası gereği elini sımsıkı tutan, saran sarmalayan, koruyan ve kendisine yeri geldiğinde liderlik edip yol gösterecek aklı selim bir erkeğe ihtiyaç duyar. İç güdüsel olsa da bu bir gerçek…
Her prenses olmadığı iddia eden erkek bu devirde günün sonunda prenses oldu. Prenses değilmiş gibi davranırken birden taktik yapan dişil güçlere dönüştüler.
İlk adımdan tutun da bir erkek olarak doğası gereği yapmaları gereken her şeyi kadınlardan beklediler. Ya da ilk adımı attılar ta ki kadın onlara bağlanana kadar…
Trip attılar, tavır aldılar, ortadan kayboldular, naz niyaz ettiler; garip bir şekilde entrika ve manipülasyon sevdalısı olarak “güzel erkekler” oldular 😊
Biz dişi olduğumuz halde kendimiz olmaktan vazgeçmiyorken onlar ince düşünceyi bizi mutlu etmek için değil taktik için kullanmayı seçtiler. Ki biz kadınlar sufleden bile çok mutlu olan canlılar iken bir sufle olamadınız be!
(Sufledaşım hatuna buradan selamlar 😊)

Sonuç olarak;
En “özel”i olduğunuz adamları sevin,
En “derin”i en “mahrem”i en “kıymetli”si…
Seviyormuş gibi yapıp hayatının ikinci üçüncü katmanına öteleyen biriyle değil…
Sizi seven adamları sevin, sevmeyeni de sevdirmeye; sizinle aynı yolda yürüyemeyen erkeği çekiştirip aynı yolda yürütmeye çalışmayın çünkü bir kadının zorlayarak yürütmeye çalıştığı hiçbir ikili ilişki mutlu sona erememiştir.

Seven erkek mi?
O zaten kendini belli eder, gerçekten seven bir erkek saklayamaz kendini;
Lafta değil bu söylediğim, onların davranışları ve o sıcaklığı işler içinize,
Sevmeyeceğiniz varsa da sevdirebilirler kendilerini öyle bir pozitif yetenekleri olabiliyor bazı zamanlarda…
Tabi bu sunulan güzellikleri taktik için yapıp, siz bağlandıktan sonra sizden almazlar ise seviyorlardır. Geçmişte yaptıkları pozitif, güzel eylemlere takılı kalarak sevmeye devam etmeyin. An içerisinde hala aynı güzellikleri sürdürüyorlar mı ona bakın. Kısaca ne yaptıklarına odaklanarak sevin ya da bitirin. Çünkü geçmişte yaşamıyorsunuz. Zaman denilen an çizgisinden kendi zaman kavramı doğrultusunda ileri doğru gider insanlar…

Hiçbir zaman azıyla yetinmeyin, tadımız kaçmasın aman susayım demeyin. Dişil enerjiniz siz istedikçe bu bir erkekten ya da evrenden olur fark etmez çalışmaya devam edecek. İsteyin ve bırakın ama ısrarcı olmayın çünkü sizi seven bir erkek ne istediğinizi bir kere de anlayacak, anlamazsa soracak ve bir şekilde bunu olduracaktır. İsteyip de yapamayan bir erkek yoktur. Evrene gelirse sıra zaten sözler büyüdür yani Abra Kadabra (sözümle yaratırım) 😊

Dansın hayatımdaki yerini, çocukluğumdan beri beni tanıyanlar iyi bilir.
Derim ki; Tango kadın ve erkeğin büyük cümlelerinin ve gürültülü duygularının tensel olarak fısıltı şeklinde anlatılmasıdır. İki vücudun birbirine duyarlı olup, birbirini anlamaya hevesli olmasıyla başlar her şey. Bakıldığında genellikle bir erkeğin liderliğinde giden ama kadını da duyan yapıda bir danstır.
Dün ki dersimizde hocamız, bir liderin tereddütlü bir şekilde değil aksine kendinden emin bir şekilde takipçiye dans esnasında bir şeyin olmayacağının garantisini vermesi, kontrolünün kendisinde olduğunu hissettirmesi ve takipçiyi dinlemesi, dans içerisinde ne yapmak istediğini anlaması gerektiğinden bahsetti.
Gerçek hayatta da böyle değil miydi?

Bu yaşıma kadar bir erkekte hep bunu aradım. Birinin beni tüy kadar hafif, kuş kadar özgür, yuva kadar huzurlu, su kadar şeffaf ve samimi, ateş kadar sıcak hissettirmesini; yeri geldiğinde sırtımı yasladığım sert kaya, kafamı çevirdiğimde göreceğimden emin olduğum manzaram olmasını diledim.  
Böyle birinin olabileceğini düşündüğüm zamanlarda öyle olmadığını görmek hayal kırıklığımı her seferinde daha da arttırdı.

Tekrardan söylüyorum ki kadınlar kendisini dinleyen ve anlayan, bu doğrultuda bir alan yaratan ve yol gösteren bir erkeğin liderliğini istediler ve eş olarak bunu yapabilen bir erkekle birlikte olmayı seçtiler, tarih ve genetik…  

Gün sonunda birbirlerine karışıp, birbiri içerisinden gerçekten kaybolanlar çok şanslıydı çünkü bütün olmayı, kendi dillerini yaratmayı öğrenmişlerdi.
Çift olmanın keyfini iki beden tek ruh olarak deneyimleyip, dışarıdan gelen etkenlere koruyucu bir tabaka yaratmayı, dışarıya duvar örmeyi becerebilmişlerdi.

Dilerim bir gün bizde (bu yazıyı okuyan kadınlar olarak) bir yerlerde böyle bir krala denk gelip bunu deneyimleyebiliriz.  😊

#YazarHATUN

28 Eylül 2024 Cumartesi

Yarat!

Bazen bir adamın doğan Güneş'i, gecesini aydınlatan Ay'ı olursun.
Hayatındaki büyük resmi, biricik öznesi; ruhunun ilk gördüğü hep sen olursun.
Bir kadın olarak ruh aleminde gerçekten ne olmak istersin?
İçindeki yaratıcı gücü kullanıp kendi gerçeğini baştan yazmak nasıl geliyor kulağa?
İçindeki gücü her doğan gün yeniden keşfet.
İçindeki tanrıçayı.
Ruhundan kalbine; kalbinden zihnine; zihninden bedenine... 

Biricik ve tek olduğunu tekrar tekrar hatırla.
Sana sunulan tüm güzellikleri kimden gelirse gelsin almayı ihmal etme; Hepsi senin içindeki güzelliğe bahşedilmiş olan...
Sana ruhunda kırmızı halı serene de bak; senin için bir dokunuşu ile göğü gökkuşağına bulayana da... Yarat; yazdıklarınla, yaptıklarınla, söylediklerinle, dansınla...
Her kim olursa olsun yardım et insanlara; ses ver, gönül ver kim olursa.
En nihayetinde değer ver yarattıklarına gönülden değer verip, zaman ayıranlara...

İyi ol; kendince iyi ol ve yüreğini aç sevgiye aç olan her kim her ne varsa.
Sev bütünüyle acısıyla tatlısıyla sev ve yol gösteren ol tüm insanlara...
Onlar için gözlerinle ve sevginle yarat; yeni pencereler aç.

En çokta seni sevene güzellikler yarat.
Yine söylüyorum:
Koskoca bir balon yarat içinde yalnızca iki can'ın bir bütün olduğu;
Mahrem ve kapkalın duvarları olan...
Kalbinin üstünde bir kez daha atan o can'a bahşet sana bahşettiklerini  
Kırmızı halı mı serdi yoluna, tut onun elini yürü o yolda;
Gökkuşağına mı boyadı göğü, yasla başını onun göğsüne seyret alemi onunla...
Sen ondan denizi getirmesini iste
Aynı zamanda sun en sıcağını, en soğunu ve en derinini ona...

Herkes görsün, duysun sizleri,
Ama aslolan sizi birbirinizden başka kimse bilemesin. 

Şimdi bir adam düşün güzel kadın:
Ay'ı da sensin Güneş'i de...
Günüde sensin gecesi de...
Seni görmek için tüm suretlere kör olan bir adam bu.
Senden gelecek tek kelimeye aç,
Tüm sesleri susturmuş da kulağına çalınacak tek kelamına muhtaç.
Kollarında nefes alıp çiçek açmanı isteyen,
Tüm kalbi, ruhu, sesi, sureti, zihni, fikri, zikri sana aşık, sana bağlı...
"Her şey"i olduğun bir adam düşün, işte o senin!

Sen ise: 
Kollarında mutlak huzuru daim kılmak istediğin,
Dört bir tarafını sarmış her daim orada olduğunu bildiğin,
Herkesin gördüğü, bildiği ve horca kullanmak için istediği,
Ruhundan gelen tüm güzellikleri yalnızca ona sunabildiğin biri...

Hırstan, egodan, iki yüzlülükten, yalan ve sırlardan arınmış, samimiyet dolu bir ilişki!
Ne güzel bir yaratıcılıktır bu!

Tarih 28/09/2024'ü gösterir. 
Benden bana  gelir bu yazı.  
Ben yaratmak için yazarım.

#YazarHATUN

20 Eylül 2024 Cuma

Güneş'e Kırmızı...

Eleftheria Arvanitaki - Gia Ton Motion Sou To Chroma   

Yakan güneşin batışını izleyecekler birlikte, güneş geziyor tenlerinde şimdi ateşiyle…
Arkada Eleftheria Arvanitaki’den “Gia Ton Motion Sou To Chroma” çalıyordu.
Çardağa bağlanmış kırmızı tüller rüzgarla birlikte Güneş’e doğru;
Kırmızı tüller arasında kırmızı elbisesiyle kadın da adama doğru dans ediyordu.
Görüyor musun kırmızı tüllerin arasına dolanmış ahenkle dans eden o bedeni;
Peri bacaları da şahit şimdi kadının dansına,
Dimdik duruşlarının ardı sıra ruhları kapanmış kadının ayaklarına…

Gülen yüzüyle, ruhundaki aşkla dans eden o kadının ayakları şimdi birer mühür olmuş toprağa;
En nihayetinde o adamın ruhuna.
Kalçasının ahenkli kıvrımlarına, o güvercin adımları eşlik eder taşta toprakta…
Adım adım yaklaşır bedeniyle kırmızılı kadın,
Elbisesinin etekleri uçuşur güneşe karşı.
Bir iki adım ileri, sonra yavaşça kendi çevresinde döner güvercin adımlarıyla,
Elleriyle toplar saçlarını gösterir boynunu,
Okşar tenini rüzgar usulca.
Saçlarını aniden bırakıverir bir eli belinde, diğer eli hafifçe yukarı doğru toplamış eteğini
Yavaşça adamına gider kadın şimdi…

Masanın üstünde bir şişe şarap ve meyveler; batan güne hazırlık var.
Şimdi günü, Güneş’i ve aşkı kutsama vakti;
Peri bacaları şahit şimdi bu aşka…

Aşkın kılığa bürünmüş haliyle gelen kadının uçuşur kırmızı etekleri o adama…
Dolanır adamın bedeni kadına, kollarıyla sarar.
Arkasına geçer, kolları dolanır kadının beline şimdi, bedenleri birlikte ahenkle eşlik eder bu güzel şarkıya…
Yarattıkları koskoca balonun içindeler şimdi; herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği ama asla girmediği, giremediği ve girmeye cesaret edemediği;
Herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği ancak içinde asla ne olduğunu bilmediği, bilemediği…

Yavaşça ayrılır kadının bedeni, geçer adamın karşısına ve gülerek bakar adamın gözlerinin içine.
İki geri, bir ileri yapar adımları;
Hem kaçar adamdan ama sanki hep de oradadır.
Adımların arası açılıverir;
Üç adım geri, bir ileri yapar ve koşar gider hafiften…
Elleriyle belinden kalçalarına doğru kendini severek dans ederken,
Birden elleri güneşi selamlayarak dans etmeye devam eder,
Vurur gölgesi taşa toprağa…
Adam tüm dikkatiyle izler kadını; yere vuran gölgesi, rüzgarda dalgalanan saçları, gülen yüzü, uçuşan kırmızı eteği adam için “mutluluğun resmi”dir.
Gözlerinin gördüğü en güzel manzara, kalbinin surete bürünmüş hali…

YazarHATUN

7 Eylül 2023 Perşembe

Eyvah Yine Kadın...

Bugün erkek arkadaşlarımla konuşurken fark ettiğim birşey oldu, hala kadınları sınıflandırıp bir kalıba sokuyorlardı. Ön yargılarınızla verdiğiniz kararları görüyorum ve bundan bağımsız bencillikleriniz de cabası... Fizikselliğiniz, sıfatlarınız, ayrıcalıklarınızdan sıyrıldığınızda, ruhunuz çırılçıplak kaldığınızda 'hiç' olduğunuzu fark ediyorum. ‘Gerçekte’ kimsiniz? 
Yazdıklarım bazı insanlara dokunabilir. Amacım yargı dağıtmak değil yalnızca sizi size yansıtmak. Ne kadar çok birikmiş konuşacak şeyler... 
Ne istediğini bilmeyen sizleri görüyorum. 
Beni tanıyan insanlar bilir son iki senedir dişil-eril enerji konusunda hassasiyetim mevcut. Hormon misali her iki enerjide hem kadın hem erkek kişisinde bulunurken ve her iki bireyin bunu yaşamının her yerinde deneyimlemesi gerekirken, konu hayat içerisinde aksiyon almak ve ikili ilişkilerde geldiğinde işin rengi değişir birden. İş hayatında cinsiyet fark etmeksizin bizi atmacaya çeviren eril enerji özellikle kadınlar için özel hayatımızda dişil enerjimizle birlikte yerini sakinliğe bırakması gerekirken erkek kişisinin daha dengeli bir erile dönüşmesi beklenir. Yin-Yang gibi düşünün bunu. Kendi içinde de erilini ve dişilini aktif halde kullanabilmelisin, karşındaki insan ile yine bu homojenlik de birbirine karışabilmelisin. Hem zıtlıkların hem de benzerliklerin uyumu diyelim. Ancak bunların çok uçlarda yaşanması kişiyi ya pasifize eder ya da despot ve yıkıcı hale getirir.
Eril enerji: analitik düşünce, pratik zeka, başarı tutkusu, rekabet, üretim ve organizasyon gibi konuları; Dişil enerji: zeka, sevgi, içgüdü, güven, yaratıcılık, hassasiyet, empati, denge, uyum ve sabır gibi konular kapsar. Bir gün daha detaylı anlatabilirim. 
 Şu dönemde erkeklerde gördüğüm kendi değerini bilmekten ziyade dişil enerjisi olması gerekenden yüksek, ilk adım dahil olmak üzere hemen hemen her şeyi karşı taraftan bekleyen, kararsız, şüpheci, mücadele etmeyen bir yapıda olmalarıdır. Her şeyi haddinden fazla gereksiz yere akışa bırakan, pasif alıcı, emek vermeden sonuç bekleyen erkekler türedi. Genellikle centilmenlikten bi haber kariyerine odaklı ama duygusal olarak kopuk, ihtiyaç dahilinde irtibata geçen, sürekli gel-gitleri olan, sorumluluk almaktan imtina eden, romantik ilişkilerde iletişim problemi yaşayan ya da ne istediğini bilmeyen; derin bir ilişki kurmaktan çekinip yüzeysel şeyler yaşamayı tercih eden erkekler görüyorum. Daha da detay verilebilir ancak bu kadarı yeterli olsa gerek. Bunu yalnızca ben değil uzmanlarda söylüyor. Yok Norveçli bilim adamları değil; ilişki uzmanları :)
Bu durumlar biz kadınların ilk etapta eril enerjimizi yükseltip aksiyon almamıza teşvik etse de uzun vadede akışa bırakıp karşıdan aksiyon görülmez ise o kişiden vazgeçmek ile sonuçlanıyor. Ben dahil çoğu kadının özellikle yalnız olmasının bir sebebi bu. Ne kadar özünü koruyup bunu başarsan da kadın olarak akışa da bıraksan kendini, çoğu şey karşıdaki erilde bitiyordu. Aslında var olan benliğini, özgürce seçtiğin cinsel tercihlerin sonucunda şekillendirmen söz konusu. Erkek misin gerçekten? Ona göre davran ve yaşa. Özüne dönüp varlığını gerçekleştirmeye başladığında bazı şeylerin hayatında her anlamda yerli yerine oturduğunu göreceksin.
Siz erkeklere empati ile yaklaşmaya çalışırken hayal kırıklığı ile karşılaşmaktan ne kadar yorulduğumuzu görüyorum.
Bir kısmınızın böyle olmadığını kabul edip tenzih ederek geri kalanlar içerisinde en modern(!) olanınız bile bizleri hala ikiye bölmeye devam ediyordu. Nasıl mı? 'Evlenilecek' ve 'Eğlenilecek' kavramı kadar pis bir şekilde. Suratsız ve mesafeli olduğumuz, fazla kimse ile muhatap olmadığımızda bunun doğru ancak sıkıcı bulduğunuzu; içimizdeki gerçek bizi ortaya çıkardığımızda bunun eğlenceli ancak uygunsuz bulduğunuzu dile getirmeniz bunları yazmak için iyi bir fikir oldu, bakın yalnızca bunun için size teşekkür edebilirim. Sizin yaptığınız ya da yaşadığınız şeyleri bizler yapınca, uygulamaya geçince bu yaftayı almayı reddediyorum. İçimden geldiği gibi içimden geldiği yerde kahkaha atmam da başka bir anlama gelmiyor emin olun. Dışarıdan soğuk durmam sizden beklentim olduğu anlamına gelmezken bazen tanımadığım insanlara bile selam verip geçebiliyorum. Ya da emin olun ufak bir çoğunluğumuz hariç açık giyindiğimizde kendi rahatımız; mevsim koşulları ya da öyle hoşumuza gittiği için giyiniyoruz. Kabul ediyorum bunu da o bahsettiğim ufak bir çoğunluğun teşhircilik mahiyetinde bunu yaptığını bilsek de bu geri kalanımızı emin olun kapsamıyor. Kısaca kadının kıyafeti din, siyaset malzemesi ya da cinsel obje değildir.(Siyasi&Sosyal bir not: Taciz ve tecavüze uğramamız için de bir sebep değil bunlar!) 
Çoğunuzun mantıklı olduğunu düşünürken mantıksızlığınız beni çok şaşırtıyor. 
-    Yaptığımız, yaşadığımız ve söylediğimiz şeyler kafanızda nasıl şekilleniyor acaba? 
-    Evlenilecek(!) ve eğlenilecek(!) sınıflarına girecek olmanın koşulları nelerdir? Salı, Çarşamba evlenilecek, geri kalan günler eğlenilecek moda geçeceğim de…
-    Evleneceğim insan ile eğlenemeyeceksem(bu kısım sizin hayal gücünüze ve eğlence anlayışınıza bağlı) neden hayatımı birleştireyim?
En önemli soru: Siz hangi sınıfa giriyorsunuz ki bizleri bir sınıfa sokuyorsunuz?
Belki de bizde sizi asıl öyle sınıflandırıyoruzdur, bunu bilebilir misiniz? :) 

 Devamı gelecek…

 #YazarHATUN
 
 

 

 

22 Ocak 2023 Pazar

Ellerinde...

Hayat öyle uzun bir yol ki
Bitmeyen, tükenmeyen;
Doğumla ölüm arasında ki nefes alabildiğiniz yaşam çizgisinden çok daha fazlası.
Ne başka bedenlere girip çıkan 21 gramın tam karşılığı,
Ne de saliselerle dolu bir an parçası…

Bizler sadece tüm duyularımızla dokunduğumuz her şey ile şekillenen;
Zaman denilen ölçüsüz, anlık düzlemde hareket eden varlıklarız.
Sanki bir çemberin etrafında dönüp dönüp de başa sarıyoruz.
Bu çember üzerinde yaşadığımız her ne var ise yolumuzda bize eşlik ediyor.

Ta ki ölümü tadıp başka bir bedende doğup, yarım kalanlarla devam edene dek...

Defalarca tecrübe ettim, tesadüf denilen bir şey yoktu.
Hayatıma giren insanlar;
Yaptığım seçimlerin, düşünce tarzımın, kalbimin ve göze aldıklarımın eseriydi.
Yolumda ya öğretecekler, kazandıracaklar, sınavım olacaklar
Ya da yarım kalanı tamamlayıp benimle bu yolda ölene dek yürüyecekler.
Ama ne demiştim en son “göze aldıklarımla”…
Yaptığım seçimlerin dönütlerinde bazen mükâfatlandırıldım,
Bazen de çok mis batırdım.

Büyük konuştuğum her şeyi yaşadım beraberinde yapmam dediklerimi de yaptım.
Hiç birinden pişman olmadım,
Gün sonunda vicdanım rahat ise sorun yoktu.

Ne demiştim hayatta tesadüf yoktu,
Annemin bırakıp gittiği şehire, kalan ne varsa tamamlamaya geldim.
Burada doğdum buradan gittim, yine buraya döndüm.
Burada da öleceğim biliyorum.

Sanırım en önemli nokta: O nihai kararları hep tek başıma vermemdi.
Anlık aldığım kararların, beraberinde getirdiği ve getireceği güzelliklerin heyecanı beni teşvik ediyordu.
Ya da üzerine uzun uzun düşünüp aldığım kararlardan da aynı şevki alıyor sonucunu merakla bekliyordum.
İçinden çıkamadığım her ne varsa, geceler bana dar da gelse,
Sevdiklerimden fikir alsam bile o son karar hep bana aitti.

İyi ya da kötü sonuçlarını asla bilemeyeceğin tüm seçimlerin sorumluluğunu, tek başına üstlenmen gerekiyor.
Farz et ki hayatın bakir bir ada,
Ayak izlerin bu adaya bıraktığın, o adanın sana ait olduğunu gösteren işaretler topluluğu.
Neden başkalarına senin yerine yürümelerine izin veriyorsun?
Yaşadıklarını en iyi sen bilir, kendini en iyi sen tanırsın.
Senin yerine verilmiş bir kararı uyguladığında aldığın sonuç seni memnun etmediğinde kimseye gidip senin yüzünden diyemezsin.
“Hayat senin, seçim senin” derler ve geçerler.
Ya da onların söylediği şeyleri uygulayıp iyi bir sonuca vardığında gidip onlara sırf bu yüzden teşekkür mü edeceksin?
“Çok iyi karar verdiniz benim yerime” diyerek…

Çünkü biliyordum tecrübe denilen şey, yaşadığımız aynı olaylarda her zaman aynı sonucu vermiyordu.
Kendince tecrübe denilen yaşanmışlıklarının içine sakladıkların, seni korur mu sanıyorsun?
Daha mı az acır canın?
Ya da her daim mantık dediğin maskenin altına sığınarak huzurlu olduğunu mu sanıyorsun?

“Her insan çok farklıdır birbirinden” önce bunu öğren.
Herkes değişir, sen bile!
Fikirler değişir, düşünceler uçuşur.
Geçmişe dönüp bakmaktan korkma, kimse aynı değil.
Her hikaye aynı sonla bitmiyor.

Bir gün düşler kurarsın kendince,
Zaman akar, gün be gün kayıp giderler ellerinden…
Asıl gerçekten cesaret edip geriye dönüp baktığın da en büyük pişmanlığın yapamadıkların olacak.
Yapıp da kaybettiklerinden daha çok yakar canını pişmanlık,
Keşkelerine özneler arayıp cümleler kurma boş yere.

Son olarak bu hayatın içindeki tek gerçek:
Sözler büyüdür!
“Abrakadabra”
Söylediğim gibi yaratacağım”

Güzel söylediğin ve cesaret ettiğin kadar var olacak düşlerin…

#YazarHATUN








21 Ağustos 2022 Pazar

Yazıyorum!

“Yazıyorum çünkü içimde susturamadığım bir ses var.” Sylvia Plath

Yazdım bugüne kadar milyonlarca kelime, binlerce cümle.
Var ettim benliğimi, duygularıma düşüncelerime hücum ederek.
Tutku, bu hayatta yaptığım her şeye bağlılık duymama tek sebep.

Mizacımın tutku ile bütünleşmesi öyle güzel ki,
Hissederek yaşamak her şeyi…
Dans ederken bir figürü, yediğin lokmayı hatta öperken bile sevdiğin birini…
Öyle güzel ki tutkuyu içimde hissetmek.

Ancak…
Kalem benim;
Kağıdım benim.
Okuduğunuzda ne anladığınız ve nasıl düşünmek istediğiniz sizin!
Haricimde herkesin fikri ve tepkileri o kadar önemsiz ki…
Hoşunuza mı gitmiyor? Okumayın.
Hoşunuza mı gitmiyor? Görmesin gözleriniz beni.
Duymak mı istemiyorsunuz? Aramayın beni;
O vakit tıkayın topuğumun ve yüksek perdeden çıkan o sesime kulaklarınızı…
Kendi şarkımı hürce söylemeye,
Hissederek dans etmeye devam edeceğim.
Seveceğim gözüme gönlüme güzel gelen tüm detayları,
Susmuyor içimdeki, dökülüyor parmaklarımdan.
Zihnimin içindeki sürekli konuşup duruyor benimle,
Anlayamazsınız.

O kadar yoruldum ki yaptığım yazdığım her şeyin yanlış anlaşılmasından, bana sorulmamasından…
Herkes püripak sanki benim tek yanlış.
Kafanızda kurup yaşadıklarınız,
Baktığınızda göremedikleriniz,
Siz insan evlatları; evet evet siz!
Anlamak için çaba harcamayan zihinlerinizle,
Empati yoksunu benliklerinizle,
Farkında olmadığınız bencilliğinizle,
Aşar yazdıklarım, ağır gelir bünyenize.

Hür’üm !
Kadınım!
Varlığımın, ruhumun farkındayım.
Biriciğim, özelim ve narinim…
Kendimi koruduğum dışı dikenlerle çevrili, mis kokulu yaseminlerle dolu bir bahçem;
İçinde herkesin her zaman göremeyeceği güzelliklerle bir dolu bir kalem var.
Sıfatınız hiç mühim olmamakla beraber;
Arkadaş, aile ne fark eder!
Sahip olduğunuz tüm kıymetli varlıklarınızın üzerine ettiğiniz ve tuttuğunuz yeminler;
Yaşattığınız naif gerçeklerle kalemin kapısından girebilir;
Duyumsadığım yaseminlerimin o hoş kokusuna ancak o vakit layık olabilirsiniz.
Yoksa dikenlerimin batışından mesul değilim!

#YazarHATUN

15 Ağustos 2022 Pazartesi

Kadın Olmak !

 “Sen olduğunu topuk tıkırtılarından anlıyorum…” demişti.
Güzeldi bunu işitmek…
Düşünsenize sırf bunu duyduğu için siz olduğunuzu bilerek yüzlerini size çevirip bakan,
Topuk seslerinin sahibi siz misiniz, emin olmak isteyen insanlar var.
İnsanların kafasına kazıdığınız bir izlenim…
Sonra bir gün geçmişte kendim hakkımda bulunduğum ön görülerimi okudum.
Fark ettim ki umduğum ile olduğum insan hem aynıydı hem de farklılıkları vardı.
Ancak şu konuda eminim;
Yaşım kaç olursa olsun hep 19 kalacağım.
Ne 18 kadar toy ne de başına 2 rakamını almış kadar büyük…
Bir sürü hata yapacağım, milyonlarca kez kendimi affedeceğim.
“…Mesela dişilik abidesi, her günü topuklular üstünde geçen, wamp kadınlardan olmucam…” demişim yıllar önce...
Ayakkabısının en az 5 cm ökçesi olmaz ise rahat edemeyen bir ben var artık.
Az ya da çok topuklu; ayağımı vursun ya da vurmasınlar hiç mühim değil; onları seviyorum, seveceğim.
Wamp ve dişi olmanın birbirinden çok farklı olduğunu öğrendim.
Dişi olmanın bambaşka bir dünya olduğunu, bunun ruhtan geldiğini biliyorum.
Yaydığın enerji, gösterdiğin davranış, bakışların, sözlerin hepsinin bir bütün ve özel olduğu bir durum “dişi” ve “kadın” olmak.
Bir gülüşte, bazen bir dansın figüründe gizlenmiştir bu olgular, tutku dolu bir hal...
Kanında dolaşır durur "kadınlığın haklı gururu".
İçinde hem “küçük bir kız” hem de “koca bir kadın” taşımakmış dişi olmak.
Hem “şımarmak” hem de “kendi ayaklarının üzerinde dimdik durabilmek” kadın olmak.
Hem narin kalabilmeyi yeri geldiğinde dağ olmayı bilmekmiş...
Eee ne demiştik:
“…Hep hayallerim olacak bıkmadan sıkılmadan kurmaya devam ettiğim... Benim gülüşlerim olacak aldığım her darbeden sonra tekrar ortaya çıkan...”
İşte dünya üzerinde “Kadın” olmak böyle güçlü ve zarif bir duruş!

#YazarHATUN

Yaşım 19 :)

9 Mayıs 2022 Pazartesi

Labirent

Ruhum karanlık bir labirentin içinde çıkış yolu ararken kendine,
Kapkara elbisesiyle ışığını arayan küçük bir kızım şimdi.
Gökyüzü bana ağlayıp bana üzülüyor.
Hem üzülüp hem kıyıyor ıslata ıslata…
Gök gürlüyor.
Bağırıyor, akıtıyor içindeki kinini…
“Yanlışlar içinde doğruyu nasıl bulacaksın?” derken,
Bir yandan çakıyor şimşekler kalbimin en derin yerinde.
Kendini bilmez bulutlar yine çok konuştular.
Hem koruyup hem konuştular…

Soğuğa çalan hava, ruhumu üşütürken kendine döndürüyordu, buza çeviriyordu bedenimi.
Labiretin dikenlerle dolu köşesine çöküp kaldığımda,
Nefes nefese kaldığımda çaresizce,
Tenime batan diken değil; gerçeklerdi.
Labiretin taş duvarları dayanağım değildi,
Aksine olmam gereken yeri gösteriyordu tüm gerçekler.

Uzaklarda gökyüzünü kırmızıya çalan ateşi görüyordu gözlerim.
Ne beni ısıtacak kadar yakın ne de bana yaklaşması mümkündü.
Ya benim yağmurum onun ateşini söndürür ya da onun ateşi beni yakar kül ederdi.

Küçük bir kız uyandı uykusundan bitti o güzel rüyalar…

#YazarHATUN

16 Haziran 2021 Çarşamba

Bu şarkı...

Bir günü bitirmenin şerefine,
Karanlıkta oturup baş başa içilecek bir kadeh şarap hatırına,
Kalbine sindire sindire dinle.
Etrafımızdaki mumların sarı ışığıyla,
Birbirimizi daha iyi görmek adına,
Büyüyecek göz bebeklerimizin karanlık şerefine defalarca dinle bu şarkıyı...
Karışırken kısık seslerimiz geceye,
Bile isteye saklayacağız mahremiyeti mum ışığında...
Sen ki bile isteye daha iyi duymak için yaklaşacaksın bana karış karış,
Sadece karışmak için ruhuma...
Sonra yavaşça gömeceksin kafanı boynuma,
Duyumsamak isteyeceksin kokumu çünkü
Sen bende tek olmak istersin, değil mi?
Senin olanı hissederek ruhunda katmerlemek...
Ve sen 'çocuk' hayatta kaybetmekten korkarken kaybetmek için çabalarsın.
Gidişi görmek sana acı verse de sorun olmaz.
Çünkü sen bir zamanlar yalnız kadının yalnız adamıydın.
Öyle değil mi?

#YazarHATUN

8 Haziran 2021 Salı

Bilir

Gözler görmese de, kulaklar duymasa da ruh anlar, hisseder.
Bir yalanın kendini nasıl yaralayacağını,
Nasıl geri dönülmez yollara sokacağını ruh bilir.
Ansızın kuşkuya düşer ruh.
Artık bitmiştir her şey.

Yalanlarınızla kandırmaya çalıştığınız ruhlar;
Onlardan çalıp başkalarına verdiğiniz vakitten,
Dış kapının dış mandalına sunup onlara vermediğiniz şefkatten,
Herkese efor sarf edip onlara sunmadığınız ilgiden,
Başkalarına çözümler sunarken onlara sunduğunuz bahanelerden,
Kandırdığınızı sanıp sadece kendinizi inandırdığınız yalanlardan,
Hani pembesinden, beyazından tutun da siyahına kadar renkler verip kendinizi oyaladığınız cinsten…
Kat be kat daha kıymetliler…

Sakladığınızı sanmaya devam edin.
Hayat koca bir döngüden ibaret yaşattıklarını yaşayacaksınız,
Hiç şüphesiz pişman olacaksınız...
Hayatınızda rast gitmeyen şeyler olduğunda,
Es verip geriye dönüp bir bakın,
Kimden ah aldım.
Dil söylemez, ruhlar ah eder.

O çöp ağzınız bir kapansın!
Vicdanınızı rahat ettirmek adına kendinize de yalanlar söyleyip durmayın.
Asla işe yaramayacak.
Çünkü bu kendine saygısı olmayanların başkalarına yaptığı saygısızlık!
Üzülmelisiniz kaybettiğiniz
Sıcak bir kalp,
Masum bir güven,
Derin bir inanç için…
Ancak ben asla canımı yakan birinin, canının yanmasına üzülmedim.
Bu gördüğünüz “sizin eseriniz”

#YazarHATUN

25 Mayıs 2021 Salı

Yalnız Gözlerimiz

Milyonlarca kez seviştik seninle,
Milyonlarca kere hem fikirdik her bakışımızda birbirimize,
Ve emindik baktığımız o gözlerden en derine indiğimize…

Her gece sarıldı bedenlerimiz birbirlerine,
Kalplerimiz aynı ritimden bir şarkı tutturdu kendilerince bize benzer…
Biz bilmesek de bildi ruhlar.

Bilmedi ötekimiz, her gece bedenini diğer yarısı ile paylaştığını…
İnlemeleri ruhlarımız duydu biz duymadık.
İsimlerimizi zikrettik birbirimize nefes nefese,
Yine birbirimizden habersiz yakarken ruhlarımız birbirlerini gün ağarırken.
Duymadı kulaklar dökülen hem şefkate hem şehvete bulanıp birbiri içinde çözülmüş cümleleri…
Ve defalarca fısıldadık birbirimize ne kadar çok sevdiğimizi,
En büyük sırrı belki de en samimi yemini söylercesine…

Ve biz her gece birbirinden uzak iki ayrı beden olarak yine birlikte uyuduk.
Sen ki rüyalarında, kırmızının siyaha bulanmış alacalı vakitlerinde,
Bu hayattaki en sıcak beyazlıkla ılık ılık akarken kasıklarıma, büyük bir savaşı kazanmış kahramandın…
En nihayetinde terli bedenlerimizi bıraktık yatağımızda,
Her sabah bu dünyaya “yalnız gözlerimiz”i açarken…

Günün en yoğun vakitlerinde aniden “yalnız gözlerimiz” daldı boşluğa,
Hayallerimizin mavili beyazlı coşkulu yerlerinde defalarca özlem giderdik geceyi beklemeden…
Yine görmedi gözlerimiz birbirlerini.
Sen orada sarıldın bana, çepeçevre sardı aşkın bedenimi;
“Kadınım” dedin, işledi içime fısıltın;
Bir kadına ait olan erkeğin, hissettiği haklı gururunu hissettirdin…
Bir dize döküldü dudaklarından, bir kez daha bildim yönümü.
Tüm kapılar sana açılsın diye yollarımı bir etmiş bir adam vardı karşımda.
Sen orada bana baktın, gördüm kendimi en derininde…  

Gün bitti.
Yine pamuk şeker tadında pembe hayallere dalmaya söz vererek,
Yumduk “yalnız gözlerimiz”i geceye.
Yine birbirimizden habersiz...

YazarHATUN

2 Aralık 2020 Çarşamba

parça'm - II

Elimi avuçlarından alırken, bir parçamı onda bıraktım.
Beni "buz gibi soğuk" hatırlasın istedim.
Şöyle Söylemişti:
"Sevgilim ya da eşim olsan, o soğukluğu bütün gün izlerdim..."
Evet evet tam olarak böyle hatırlasın istedim.
Avuçlarını birbirine her bastırdığında soğuksa elleri bilhassa beni hatırlasın,
Ondan bıraktığım parçayı hissetsin istedim.
Soğuk olan her şeyi, soğuk hissettiği her an'ı benimle bağdaştırsın istedim.
Gördüğü tüm sıcak yanlarımı silsin kafasından,
Sadece "soğuktu, beni çok üşüttü." desin istedim.
Son kez gülerek baktım, zamanında parmaklarımla yavaşça gezindiğim yüzüne...
Ama son kez soğuk tarafımı verdim ona.
Bana ait her şeyi silsin istedim, sıcak olan gülüşümü bile.

Ben kim miyim?
:Sadece Soğuk Kadın!

YazarHATUN

1 Aralık 2020 Salı

parça'm

Bir parçam kaldı sende...
Bir parçamı bıraktım avuçlarına bir kez daha...
Kalbimi bıraktım belki de, benden habersiz yeşeren umutlarımı...
Doğmamış çocuğumu bıraktım sana.
Bir fısıltımı bıraktım içinde isminin olduğu...
Bir damla da gözyaşımı akıttım,
Ruhum bas bas bağırırken dışarıda can bulan bir damla yaş...
Şimdi parmaklarım döküyor sana ait ne varsa...
Hissediyorum hissetmemek adına direndiğim ne varsa hücum ediyorlar bedenimden dışarıya...
Titriyorum,
Yalnız vaad edilmiş bir sarılmanın verdiği bir titreme değil bu;
Aksine yağan yağmurun altında tek başına üşümek bu...
Söylüyorum ruhuna... konuşuyorum ruhunla.
Sen bilmesen de duyuyor beni...
Diğerleri gibi olmalıydın sende, diğerlerini bırakıp geçtiğim yerde kalmalıydın.
Gönlüm el vermedi her bıraktığım da tuttum seni.
Onların yanına koydum da, her koyduğum anda çekti aldı ellerim...
Bitmeyecek ruhundan ruhuma işlenen yoğunluk...
Devam ediyor.
Daha iyi olabilmek adına durduk.
Ancak her gün sayıklıyor ruhum.
Sen bana aitsin, bende sana.
Sabret.

YazarHATUN

6 Kasım 2020 Cuma

Masum

Içimdeki masum haykırıyordu ona,
O ise bana sağır,
Yalnızca kendi konuştuklarını duyuyordu.
Gözümün içine baktığında içimi görmüyordu,
Sadece bir çift kahverengi göz vardı karşısında…
Ona adım adım yaklaşırken,
Üzerimdeki soğuk kadın örtüsü, yavaş yavaş aşağıya doğru kayıp gidiyordu.
Önce gözlerimi emanet etmiştim gözlerine,
Varmam gereken hedefi hatırlatandı onunkiler,
Karanlıkta bana yol gösteren.
Çırılçıplak kaldım.
En nihayetinde bu yol bunu gerektiriyordu.
Bedenim kimseye boyun eğmemeye hep yeminli

Ruhum diz çöküp bileklerini ona uzatmıştı çoktan
Başı önde, örtmüş saçları yüzünü, omuzlarını onun çok sevdiği boynunu
İnceden ağlıyordu…

Bedenim geçip giderken, sürükleniyordu içindeki ruh, haykırıyordu…
Çığlıkları yalnızca benim kulağımda…
Onun ruhu da duymuyordu…

Ben ruhumu emanet etmiştim ona,
Elleriyle ölüsünü teslim etti bana...

YazarHATUN


14 Ekim 2020 Çarşamba

Kendinizi Bilmez misiniz?

13.10.2020-14.10.2020

Sonunu getirdiğini düşündüğün kısa bir yolda olduğunu sanan bir kendini bilmezsin!
Şarkılara hapsedilmiş, göz bebeklerime hapsedilmiş tertemiz olansın…
Siyahımın ve beyazımın netliğinde araya gizlice sakladığım ey grim!
Gökkuşağımdan rengini alıp hani maviye boyayacaktın gri olan her şeyi?
Ellerinle dokunacaktın senin için saklanmış en ufak bir noktaya bile…
Sen ki gardımı indirip çırılçıplak sırtımı teslim ettiğimsin!
Sessizliğe bürünmek seninle, huzur bulmak yakınımda olmanın belli belirsiz sıcaklığıyla
Gurur duymak olmuş, olabilecek ve olan her şeye…
Sessizce sarılmak tarafınca bazen kollarınla, bazen gözlerinle, bazen sesinle…
Teslim olmak düşünmeden, bırakmak kendini dibini görmediğin derin denize!
Henüz tanıştırmamıştım içimdekiyle ama bilirler beni ‘Derin’ diye,
Ancak geldim sığ oldum sana, kıyı oldum. Fark ettin mi?
Kolay oldum zor bildiğin her ne varsa…
Yalvardığım her bir kelime oldun.
Ama dimdik durdum.
Hem de hiç acı çekmeden, tek damla akmadı o gözlerden.
Ruhuma fısıldanan tek cümleyi bir bilsen, ben gibi cesurdun şimdiden sende…
İçim öyle huzurla dolu ki…
Bunu asla okumayacak, asla bilmeyeceksin.
Bilebilme ihtimalini kaldırıyorum her yerden…
Bir insan en kısa sürede kime bırakır kendini?
Bıraktığın insana ne denir?
Seni sıfatsız…
Seni tek… hem de ilk kez…
Boşver…

Konuşuyorum seninle duymuyorsun.
Ruhumdan sesleniyorum sana
Gözlerimle konuşuyorum.
Gözlerimizle sevişirdik.
Korktun mu derinlikten, bir daha sevişmekten?
Korkmuyorum ister kalabalıkların içerisinde ya da bir çift gözünle baş başa kalmışken karşılıklı.
Gözlerinle seviş, gözlerinle konuş, gözlerinle sustur, gözlerinle güldür.
En büyük sırsın ruhuma üflenen…
Boynuma gömebilmek seni o ince ama ruhuma en yakın yerden…
Boynumun sol tarafına doğru minik bir ben var.
Onun yanına gömmek seni, ancak yaklaşırsan görebilirsin.
Oyun bunlar, kurmaca… Katıl bana.
Yaklaş ruhuma, ruhunu kaybettiğini sandığın anda yaklaş…
Ne hissettiğimin bir önemi yok!
Seni bir sıfata, kalıba asla sokmadım.
İzin ver, yazmalıyım!
Sana susamışçasına yazmalıyım.
Hep varmışçasına… sadece yazmalıyım.

 

Neden beklettin bu kadar? Ellerinle hayatıma ne kadar güzel dokundun asla bilemezsin.
Neleri kaldırıp attım seninle…

Seni görüyorum, bizi görüyor musun sende?
Koskocaman yeşil bir düzlüğün ortasında bulunan tek ağacın altındayız,
Her yer göz alabildiğine boş.
Biz varız rengarenk olan…
Dayanmışsın kollarına izliyorsun ileriyi, bir şey arıyormuşçasına gözlerin,
Koymuşum başımı dizlerine, gözlerim yüzünde geziniyor.
Yavaşça yüzünü çevirirken bana doğru,
Gözlerimiz buluşuyor yine, dudakların bükülüyor yukarı doğru…
Ellerin saçlarımı okşarken, yüzüme doğru kayıyor ve usulca kapanıyor gözlerim.
Sonra birden şimşek çakıyor. Yağmur yağmaya başlıyor tüm hiddetiyle…
Korkuyorum,
Bu gürültü, bu yavan ıslaklık mutlu etmiyor.
Sana sığınacağım.
Ellerim tam bacaklarına uzanacakken sadece bir örtüye dokunduğumu hissediyorum.
Gözlerimi açıp doğruluyorum. Dağılmışım. Yoksun.
Neredesin? Nereye gittin?

 Yazar HATUN

3 Kasım 2019 Pazar

Karalar...

Yüzüme bakan gözler görüyorum,
Gözlerimden derinime bakan göz bebekleri,
Söylediklerimi dinleyen kulaklar,
Bilhassa hakkımda konuşan ağızlar
O ağızların içinde dönen pis diller biliyorum.
Mesafeleriniz öyle önemsiz ki
Kötü cümlelerinizi tenimde hissediyorum
Öyle kötü ki kalpleriniz nihayetinde insansınız, şaşırmıyorum.
Her biriniz öyle sorular yöneltiyor,
Öyle laf yumakları döndürüyorsunuz ki söylediklerimi de içine katarak,
Herkese yayarak...
Beyninizin olması gereken yerde olmadığına öyle eminim ki
Her cevabımı koşulsuz kabul ederken siz,
Çizdiğim yolumdan uzaklaştırıyorum sizleri.
Gerçeklerimi kendime saklıyorum,
Yeri geldiğinde sadece sahiplerine sunabilirim.
Size hakkınız olmadığını bildiğim halde yorum yapma hakkı tanıyorum, lütfen sevinin.
Ancak kalbinizin ve beyninizin boşluğundan köşe bucak kaçıyorum.
Susuz, karanlık bir kuyu hayal edin, sizlere bakınca sadece bunu görüyorum.
Hiç mi yorulmuyor, hiç mi tiksinmiyorsunuz o çirkin gülüşmeleriniz içerisinde, herkesin gördüğü kara dillerinizden...
Sizlerden çok tanıdım ve tanımaya devam edeceğim, bilirim.
Size benzemeyenlerle aramı bozacak kadar dalacaksınız insan ilişkilerime...
Sadece izleyeceğim, söz !
Çünkü kalbimin düğmelerinden birkaç tanesini çözüp gösterebilmişsem o insanlara,
O insanlardaki aklın varlığından eminsem, yapacaklarınız başarısız kalacaktır eminim.
İnsanlarla arama sadece ben duvar örebilirim, bu görevi size vermedim.
Bulandırdığınız beyinlerle, benden uzaklaştırabildikleriniz yanınıza kar kalsın.
Zafer kabul edip buna da sevinin.
Size karşı rahatlığım, sizi rahatsız edecektir.
Bilirim siyahınız asla bulaşmayacak beyazıma !

#YazarHATUN

24 Mart 2019 Pazar

Kutup Yıldızı


İnsanlara ışık olun, mutluluk olun, yol gösterici olun kutup yıldızı misali...
Ancak kendi ışığınızı tüketmeden.
Gözyaşlarınız, tercihleriniz, sevmedikleriniz, tutkularınız öğretici olsun.
En önemlisi kendiniz olun.

Gerçek olun...
Toz olmayın birisi üstünüze bastığında uçup gidecek, tüy olmayın birisi elinin tersiyle savurduğunda uçup gidecek...
Adımlarınız yere sağlam bassın, kimse olmasa da herkes gitse de yine siz varsınız size yetecek...

#YazarHATUN

6 Mart 2019 Çarşamba

Bencil Ol!

Başlar.
Fark etmezsin
Tarihi yoktur, an'ı vardır.
Hissi vardır.
O sen misin diye sorarken içinden
Ruh denizinde boğulurken bulursun kendini
Gözlerinin önünden geçen siluetlerin şekillerinden ve renklerinden ziyade
Gözlerini ışıldatacak bir his ararsın.
Hissettiğimin peşinden giden oldum, gördüğümün değil.
Korkmadım.
Bana verilmiş olan nadir bir his, bir güzel an,
Belki bir daha böyle hissetmeyeceğim.
Belki de bu son, yakında öleceğim.
Çarpan kalbim, ölümden daha büyük daha derin...
Üstünden milyonlarca kez geçen sıvının renginden daha sıcak...
Gel buraya.
Dinle, kulak ver bana.
Şimdi koş.
Hissettiğinin peşinden, hissedebildiğin kadar, daha fazlası için kalbini büyüterek...
Tutup çek kendine güzellikleri.
Güzel histe bencil ol.
Yarışa girmek isterse ruhun, bedenin
Güzel sevmekle başlayabilirsin.
Çabalamakta ve göstermekte kendini
Kaçamak bakışları sonlandırıp, birlikte gülmek için çabaladığın anları arttırmanın bir yolunu bulmalısın.
Kaybedebileceğin bir şey yok.
Ölüm, üflenen ruhundan büyük değil ama daha acımasız.
Bunu sakın unutma.
Herkesin bu kadar birbirine benzemek için çabaladığı bir yerde
Ruhun farklı ve özeli arıyorsa
Kalbin çarpıyorsa hala
Gözlerin parıldıyorsa bir bakışta, bir isimde, uzaktan geçen bir siluette gerçekten yaşıyorsun işte...
Gördüğün gözlerin güzelliği burada işte,
Ne renkte ne şekilde sadece ufak bir ışıltıda...
Unutma bir insanın gülüşü güzel değildir, sadece içinizi başka ısıtır
Farklı bakmaz sana, gözlerinin sana bakarken aldığı haldir seni heyecanlandıran
Dediğim gibi güzel histe bencil ol ama kazandığın hisleri elinin altında bilip nankör olma
Bir sabah kalbin atmaz olur
Ya ölüm gelip almıştır ruhunu, ya kalbin feragat etmiştir hislerinden...

YazarHATUN





6 Ocak 2019 Pazar

Şarabi




02.01.2019
I.
Yıllar önce Antalya’da içilmiş bir kadeh şaraba gitti aklım.
Okuyacaksın biliyorum.
Aniden kalk gidiyoruz derken kışın soğuğu pek tesir etmemişti bize belli ki…
O gece seni andım önce, gülümsedim. Selam olsun sana ey dost…
Kadehi elime her alışımda içmeden önce hafifçe salladım
Gözümün önünden geçti birer birer güzel olan ne varsa
Sihirli küre gibi düşün her titreşimde saçtı büyüsünü ve ışıklarını…
Kalbim yerinden fırlayacak gibiydi.
Kalbim benden çok konuşur hiç söylemiş miydim sana…
Yolda yürürken, müzik dinlerken, aniden insanların içinde, yollarda, yolculuklarda…
Bazen ise bir sarılışta.
Elimde kağıt kalem olmadığı zamanlarda yapıyor bilhassa sonra pis pis gülümsüyor.
Ses kaydı mı yapsam diyorum,
İnan ki ağzımdan da elimden de kalbimin söyledikleri tam akmıyor.
İçimdeki yol öyle uzun öyle derin ki...
Kalbim, zihnimin kapısını çalıyor, akıtıyor içindekileri.
Zihnim koşarak dudaklarıma, dilime hücum ediyor
Ancak öyle yorulmuş ki çoğu söyleyeceğini unutuyor.
Bu yazı uzun olacak belli ki…
Neydi, ne denilirdi, şarap aşkla mı içilirdi?
Boğazımdan akıp giderken ruhuma yayılan gülümsemeyi görmeni isterdim.
Soracaksın “rakıya ne oldu?” diye.
Olmadı bir şey. Hem o hem de beraber içilenlerin bendeki yeri hep özel hep derin…
Kolay kolay herkes ile içilemez o…
Ama o gece şarap olmalıydı. Kırmızısına ihtiyacım vardı.
O geceden birkaç gün önce o kadar çok şey öğrendi ki kalbim,
Buna rağmen o dakikalar devrimdi ruhumda
“Çok az bir zaman kaldı.” dedi kalbim
“Vücud bulmuş halimle karşındayım.”
Ruhu dans eder mi insanın, ruhum gökkuşağı silsilesi…
Birbirimizi görmek için pek sabırsızız.
Yolumuz taşlı, virajlı, bir hayli uzun ama onlara engebe demem.
Üstüm başım toz olabilir,
Saçım başım dağılabilir,
Topuğum kırılabilir eee ama uzun dedik yol…





II.
Belime dolanıp kendine çekecek bir kalp bu
Müziğin ritmine dalacak kulakları
Tangoda kaybolacak benimle
Kan kırmızısı, şarabi renklerde…
Koskocaman salonun koyu bordo olduğunu görüyorum.
Herkes varken artık yoklar bizim için…
Öyle büyük, öyle derin, öyle kuvvetliydi ki hislerim
Korktum kendimden, istemeden de olsa ondan…
Cesaret dolu, her adım atışında dans etmiyordu sanki
Rüşdünü ispat edip, “ben geldim, kabul et” dercesine korkularıma savaş açan bir adam vardı karşımda.
Beni benden daha iyi tanıyan…
Ve sanki yıllar önce öğretmişti bana kendini, tanıdığım her surette onu aramış gözlerim.
Büyük boşluklar bırakmışız da bilerek, beklemişiz birbirimizi dolsun diye
Her defasında ellerini bırakıp salonda salınırken,
Beni izleyip adım adım takip eden,
Gelip daha sıkı sarılan bir adam vardı karşımda.
Gözlerini kapayıp sokulmuş yanaklarımla boynum arasında bir yere, tarif edemediğim bir sıcaklıkla
Susarak hasret gideriyordu. Susarak söylüyordu hislerini, hissediyordum.
Bacaklarımız birbirini incitmeden zarif bir şekilde birbirlerine dolanıp çözülüyordu
Ne incitmek istiyordu ne de kopmak…
Ayakları ile ruhu hem orantılı hem bağımsızdı, görünen başkaydı hissettiği bambaşka.
Kafasını kaldırdığında,
Gözlerini açıp bana baktığında, koca salonu arşınlarken artık daha hızlı adımlarla,
Ben kendimden vazgeçsem de benden vazgeçmeyecek kadar gözü kara olduğunu gördüm.
Aşkında ısrarcı, inatçı…
Beni döndürüp, hızlıca yere doğru eğdirirken başımı, düşmeme mahal vermeden daha sıkı tutan oydu,
Korkma ben varım dercesine.
Tango aşkın dansıydı koreografiye gerek yoktu.
Ruhu vardı karşımda, beni tutuşu dans etmek isteğinden ziyade kaybetme korkusu gibiydi.
Tüm maskelerinden sıyrılıp, en saf haliyle karşımda dikilen,
Tüm zayıflığını bana döken, kendini teslim ederken ona zarar vermemem için dua edendi.
Ne farkım var ki senden…
Bedenin yok senin. Ruhtan ibaretsin
Bedenin yok senin. Sadece duygu denilen olgu ile sevip, sevişebilensin…
Bir beden ihtiyacın yok senin…
Bir nedene ise asla…




III.
Onu beklerken koca salonda kendi başıma dans ediyorum.
Şen’im. Ben dönüyorum, ruhum dönüyor.
Var olan suretine bürünmek adına zaman sayıyor.
Bir fısıltı gibi varlığı yakın, sıcak ve derin
Her sabah ruhuma ona uyanmam için üflenen
Tekrar tekrar doğduğum.
Kalp atışımı dinlemek için yola düşen;
Elinde boya kovası ile gökkuşağımdan rengini alan;
Tüm grileri, maviye boyayıp geçen bir güçten bahsediyoruz.
Bazen çocukça; masumiyet dolu
Bazen duvar gibi sert; kötü ve acımasız olan ne varsa göğüs geren…
Dedim ya nedene ihtiyacı yok onun, nedensizce sever.
Sevmek için sebepler bulmaya çalışanlara istinaden.
Anlattıklarım korkutmasın seni dostum.
Merak etme, tek başına yaşamanın gücü, keyfi hala benimle.
Her şeye tek başına göğüs gerebilirim.
Bir an ağlarsam bil ki birazdan susar, yola devam ederim.
Ama unutma hayat derin deniz
Rüzgarla uçuşan kumlar çarparken yüzümüze, cüsselerine rağmen yine de can yakarlar.
O kumların üzerindeki ayak izleri ise resmidir geçip gittiğimiz hayatların
Bir insanın hayatından geçip gitmek istemiyorum.
Ya da bir iz olarak kalmak istemiyorum sinesinde…
Yoluma yoldaş arıyorum belli belirsiz beklenmedik anda çıkıp gelecek.
İnsan yorulduğu anda, hayallerinin yolunda onunla beraber yürüyen, kendi kaldığı yerden devam eden birini istiyor; hayallerini kendi hayalleri gibi benimseyen.
İçmeden dut oldun dimi, “neden bu kadar karmakarışık her şey?”
Şöyle ki; Herkes kendinden bir parça bulsun diye
Hem İnsanların sadece bedenlerinden ibaret olmadıklarını,
Bedendeki reaksiyonların, ruhta hissedilen tarifsiz tüm duyguların vücud bulmuş hali olduklarını da bilsinler diye...
Son olarak kabuklarımı açmamak için.
“Bu bahsedilen sen değil misin?” Dediğini duyar gibiyim.
Benim ama hangi ben?
Nerden bilinebilir hangi zamandayım; 5 sene öncesi, belki 2 yıl sonrası belki iki hafta öncesi, bilemedin 1 ay sonrası
Kim bu bahsettiklerim, biz kaç kişiyiz, ya sizler?
Açılmış görünen şu cümleler benim labirentimin köşelerinden koparılan satırlar
Kopuk oldukları halde ahenkliler.
Kadehteki şarapta yüzen bir ben düşün, kırmızısında derinlere dalmışım…

YazarHATUN


9 Kasım 2018 Cuma

Rüzgar


Rüzgarda yazılmış şiirler sunabilirim
Yerlere saçılmış kağıtlarım, şahidim
Masaya bulanmış mürekkebim gözyaşımla karışmış, biraz tuzlu
Ruhumun şeklini almış sözlerim,
kağıda döşenmiş elime özgü şekilde, teker teker
İnanır mıydın göstersem yüreğimde uçuşan karalanmış kağıtlarımı
Sen farkında olmadın, fısıldadım sözlerimi
Susuyorum sandın, ben seninle günlerce gecelerce konuştum
Birer birer yazdım seni, bilemezsin
Ellerime de bulaşmış mürekkebim.
Bittikçe başa sarmışım, rengarenk
Biraz siyah biraz kırmızı biraz mavi…
Dokunsam yüreğine temizler misin beyazınla beni…
Yorgun, bir o kadar da suskunsun
Konuşsan dinlerim seni
Döşerim cümlelerini kalbime
Anlarım anlaşılmanın bu denli uçsuz bucaksız olduğu şehrinde
Anlarım ama derinine ellemem asla
Bozulur büyü, kaçar uykular.
Bölmek istemem tatlı rüyalarını
Bil istemem derinliğimin büyüklüğünü
Ve derinliğimden ilk kez söz ediyorum sana
“geliyorum” diyecek oluyorum
Sonra bir adım geriye çekiliyorum
Sonra bir adım daha…
Duvarlarına çarptığımı hissediyorum
Sonra susup seyretmeye geçiyorum
Anlıyorum şehrin kalabalık bir o kadar karanlık
Kaybolmaktan korkuyorum bu yüzden derinine dokunmayacağım
Ama derinini anlatmaya cesaret edersen… dinlerim
Derinine bakar sadece gözlerim.
Bilemezsin…

YazarHATUN




Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...