erkek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
erkek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2025 Perşembe

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerle birlikte ilişkilerin kalitesi, süresi, amacı da değişkenlik göstermeye başladı. Hepsi paralel bir düzlemde cehenneme doğru yol alıyordu.

Artık 6 aylık ilişkiler uzun ilişki, evlenip boşanmalar çocuk oyuncağına döndü. Aman yanlış anlaşılmasın mutsuz bir ilişki tabi ki de devam ettirilmemeli ancak evlenmeden önce de her anlamda geniş bir perspektiften de düşünülmeli.
Evlilikte her şeyin olabileceği; siyahları, beyazları, sıkılmaları, heyecanları, huzurları, kaosları, aşkı, tutkusu, kavgaları ve nicesinin barındığı dalgalı bir deniz. Kimin elini tutup bu yola çıkacağın çok mühim…

Şu sıralar “Prenses Erkek” kavramı türedi gitti. Kadın doğası gereği elini sımsıkı tutan, saran sarmalayan, koruyan ve kendisine yeri geldiğinde liderlik edip yol gösterecek aklı selim bir erkeğe ihtiyaç duyar. İç güdüsel olsa da bu bir gerçek…
Her prenses olmadığı iddia eden erkek bu devirde günün sonunda prenses oldu. Prenses değilmiş gibi davranırken birden taktik yapan dişil güçlere dönüştüler.
İlk adımdan tutun da bir erkek olarak doğası gereği yapmaları gereken her şeyi kadınlardan beklediler. Ya da ilk adımı attılar ta ki kadın onlara bağlanana kadar…
Trip attılar, tavır aldılar, ortadan kayboldular, naz niyaz ettiler; garip bir şekilde entrika ve manipülasyon sevdalısı olarak “güzel erkekler” oldular 😊
Biz dişi olduğumuz halde kendimiz olmaktan vazgeçmiyorken onlar ince düşünceyi bizi mutlu etmek için değil taktik için kullanmayı seçtiler. Ki biz kadınlar sufleden bile çok mutlu olan canlılar iken bir sufle olamadınız be!
(Sufledaşım hatuna buradan selamlar 😊)

Sonuç olarak;
En “özel”i olduğunuz adamları sevin,
En “derin”i en “mahrem”i en “kıymetli”si…
Seviyormuş gibi yapıp hayatının ikinci üçüncü katmanına öteleyen biriyle değil…
Sizi seven adamları sevin, sevmeyeni de sevdirmeye; sizinle aynı yolda yürüyemeyen erkeği çekiştirip aynı yolda yürütmeye çalışmayın çünkü bir kadının zorlayarak yürütmeye çalıştığı hiçbir ikili ilişki mutlu sona erememiştir.

Seven erkek mi?
O zaten kendini belli eder, gerçekten seven bir erkek saklayamaz kendini;
Lafta değil bu söylediğim, onların davranışları ve o sıcaklığı işler içinize,
Sevmeyeceğiniz varsa da sevdirebilirler kendilerini öyle bir pozitif yetenekleri olabiliyor bazı zamanlarda…
Tabi bu sunulan güzellikleri taktik için yapıp, siz bağlandıktan sonra sizden almazlar ise seviyorlardır. Geçmişte yaptıkları pozitif, güzel eylemlere takılı kalarak sevmeye devam etmeyin. An içerisinde hala aynı güzellikleri sürdürüyorlar mı ona bakın. Kısaca ne yaptıklarına odaklanarak sevin ya da bitirin. Çünkü geçmişte yaşamıyorsunuz. Zaman denilen an çizgisinden kendi zaman kavramı doğrultusunda ileri doğru gider insanlar…

Hiçbir zaman azıyla yetinmeyin, tadımız kaçmasın aman susayım demeyin. Dişil enerjiniz siz istedikçe bu bir erkekten ya da evrenden olur fark etmez çalışmaya devam edecek. İsteyin ve bırakın ama ısrarcı olmayın çünkü sizi seven bir erkek ne istediğinizi bir kere de anlayacak, anlamazsa soracak ve bir şekilde bunu olduracaktır. İsteyip de yapamayan bir erkek yoktur. Evrene gelirse sıra zaten sözler büyüdür yani Abra Kadabra (sözümle yaratırım) 😊

Dansın hayatımdaki yerini, çocukluğumdan beri beni tanıyanlar iyi bilir.
Derim ki; Tango kadın ve erkeğin büyük cümlelerinin ve gürültülü duygularının tensel olarak fısıltı şeklinde anlatılmasıdır. İki vücudun birbirine duyarlı olup, birbirini anlamaya hevesli olmasıyla başlar her şey. Bakıldığında genellikle bir erkeğin liderliğinde giden ama kadını da duyan yapıda bir danstır.
Dün ki dersimizde hocamız, bir liderin tereddütlü bir şekilde değil aksine kendinden emin bir şekilde takipçiye dans esnasında bir şeyin olmayacağının garantisini vermesi, kontrolünün kendisinde olduğunu hissettirmesi ve takipçiyi dinlemesi, dans içerisinde ne yapmak istediğini anlaması gerektiğinden bahsetti.
Gerçek hayatta da böyle değil miydi?

Bu yaşıma kadar bir erkekte hep bunu aradım. Birinin beni tüy kadar hafif, kuş kadar özgür, yuva kadar huzurlu, su kadar şeffaf ve samimi, ateş kadar sıcak hissettirmesini; yeri geldiğinde sırtımı yasladığım sert kaya, kafamı çevirdiğimde göreceğimden emin olduğum manzaram olmasını diledim.  
Böyle birinin olabileceğini düşündüğüm zamanlarda öyle olmadığını görmek hayal kırıklığımı her seferinde daha da arttırdı.

Tekrardan söylüyorum ki kadınlar kendisini dinleyen ve anlayan, bu doğrultuda bir alan yaratan ve yol gösteren bir erkeğin liderliğini istediler ve eş olarak bunu yapabilen bir erkekle birlikte olmayı seçtiler, tarih ve genetik…  

Gün sonunda birbirlerine karışıp, birbiri içerisinden gerçekten kaybolanlar çok şanslıydı çünkü bütün olmayı, kendi dillerini yaratmayı öğrenmişlerdi.
Çift olmanın keyfini iki beden tek ruh olarak deneyimleyip, dışarıdan gelen etkenlere koruyucu bir tabaka yaratmayı, dışarıya duvar örmeyi becerebilmişlerdi.

Dilerim bir gün bizde (bu yazıyı okuyan kadınlar olarak) bir yerlerde böyle bir krala denk gelip bunu deneyimleyebiliriz.  😊

#YazarHATUN

20 Eylül 2024 Cuma

Güneş'e Kırmızı...

Eleftheria Arvanitaki - Gia Ton Motion Sou To Chroma   

Yakan güneşin batışını izleyecekler birlikte, güneş geziyor tenlerinde şimdi ateşiyle…
Arkada Eleftheria Arvanitaki’den “Gia Ton Motion Sou To Chroma” çalıyordu.
Çardağa bağlanmış kırmızı tüller rüzgarla birlikte Güneş’e doğru;
Kırmızı tüller arasında kırmızı elbisesiyle kadın da adama doğru dans ediyordu.
Görüyor musun kırmızı tüllerin arasına dolanmış ahenkle dans eden o bedeni;
Peri bacaları da şahit şimdi kadının dansına,
Dimdik duruşlarının ardı sıra ruhları kapanmış kadının ayaklarına…

Gülen yüzüyle, ruhundaki aşkla dans eden o kadının ayakları şimdi birer mühür olmuş toprağa;
En nihayetinde o adamın ruhuna.
Kalçasının ahenkli kıvrımlarına, o güvercin adımları eşlik eder taşta toprakta…
Adım adım yaklaşır bedeniyle kırmızılı kadın,
Elbisesinin etekleri uçuşur güneşe karşı.
Bir iki adım ileri, sonra yavaşça kendi çevresinde döner güvercin adımlarıyla,
Elleriyle toplar saçlarını gösterir boynunu,
Okşar tenini rüzgar usulca.
Saçlarını aniden bırakıverir bir eli belinde, diğer eli hafifçe yukarı doğru toplamış eteğini
Yavaşça adamına gider kadın şimdi…

Masanın üstünde bir şişe şarap ve meyveler; batan güne hazırlık var.
Şimdi günü, Güneş’i ve aşkı kutsama vakti;
Peri bacaları şahit şimdi bu aşka…

Aşkın kılığa bürünmüş haliyle gelen kadının uçuşur kırmızı etekleri o adama…
Dolanır adamın bedeni kadına, kollarıyla sarar.
Arkasına geçer, kolları dolanır kadının beline şimdi, bedenleri birlikte ahenkle eşlik eder bu güzel şarkıya…
Yarattıkları koskoca balonun içindeler şimdi; herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği ama asla girmediği, giremediği ve girmeye cesaret edemediği;
Herkesin gördüğü, duyduğu, bildiği ancak içinde asla ne olduğunu bilmediği, bilemediği…

Yavaşça ayrılır kadının bedeni, geçer adamın karşısına ve gülerek bakar adamın gözlerinin içine.
İki geri, bir ileri yapar adımları;
Hem kaçar adamdan ama sanki hep de oradadır.
Adımların arası açılıverir;
Üç adım geri, bir ileri yapar ve koşar gider hafiften…
Elleriyle belinden kalçalarına doğru kendini severek dans ederken,
Birden elleri güneşi selamlayarak dans etmeye devam eder,
Vurur gölgesi taşa toprağa…
Adam tüm dikkatiyle izler kadını; yere vuran gölgesi, rüzgarda dalgalanan saçları, gülen yüzü, uçuşan kırmızı eteği adam için “mutluluğun resmi”dir.
Gözlerinin gördüğü en güzel manzara, kalbinin surete bürünmüş hali…

YazarHATUN

7 Eylül 2023 Perşembe

Eyvah Yine Kadın...

Bugün erkek arkadaşlarımla konuşurken fark ettiğim birşey oldu, hala kadınları sınıflandırıp bir kalıba sokuyorlardı. Ön yargılarınızla verdiğiniz kararları görüyorum ve bundan bağımsız bencillikleriniz de cabası... Fizikselliğiniz, sıfatlarınız, ayrıcalıklarınızdan sıyrıldığınızda, ruhunuz çırılçıplak kaldığınızda 'hiç' olduğunuzu fark ediyorum. ‘Gerçekte’ kimsiniz? 
Yazdıklarım bazı insanlara dokunabilir. Amacım yargı dağıtmak değil yalnızca sizi size yansıtmak. Ne kadar çok birikmiş konuşacak şeyler... 
Ne istediğini bilmeyen sizleri görüyorum. 
Beni tanıyan insanlar bilir son iki senedir dişil-eril enerji konusunda hassasiyetim mevcut. Hormon misali her iki enerjide hem kadın hem erkek kişisinde bulunurken ve her iki bireyin bunu yaşamının her yerinde deneyimlemesi gerekirken, konu hayat içerisinde aksiyon almak ve ikili ilişkilerde geldiğinde işin rengi değişir birden. İş hayatında cinsiyet fark etmeksizin bizi atmacaya çeviren eril enerji özellikle kadınlar için özel hayatımızda dişil enerjimizle birlikte yerini sakinliğe bırakması gerekirken erkek kişisinin daha dengeli bir erile dönüşmesi beklenir. Yin-Yang gibi düşünün bunu. Kendi içinde de erilini ve dişilini aktif halde kullanabilmelisin, karşındaki insan ile yine bu homojenlik de birbirine karışabilmelisin. Hem zıtlıkların hem de benzerliklerin uyumu diyelim. Ancak bunların çok uçlarda yaşanması kişiyi ya pasifize eder ya da despot ve yıkıcı hale getirir.
Eril enerji: analitik düşünce, pratik zeka, başarı tutkusu, rekabet, üretim ve organizasyon gibi konuları; Dişil enerji: zeka, sevgi, içgüdü, güven, yaratıcılık, hassasiyet, empati, denge, uyum ve sabır gibi konular kapsar. Bir gün daha detaylı anlatabilirim. 
 Şu dönemde erkeklerde gördüğüm kendi değerini bilmekten ziyade dişil enerjisi olması gerekenden yüksek, ilk adım dahil olmak üzere hemen hemen her şeyi karşı taraftan bekleyen, kararsız, şüpheci, mücadele etmeyen bir yapıda olmalarıdır. Her şeyi haddinden fazla gereksiz yere akışa bırakan, pasif alıcı, emek vermeden sonuç bekleyen erkekler türedi. Genellikle centilmenlikten bi haber kariyerine odaklı ama duygusal olarak kopuk, ihtiyaç dahilinde irtibata geçen, sürekli gel-gitleri olan, sorumluluk almaktan imtina eden, romantik ilişkilerde iletişim problemi yaşayan ya da ne istediğini bilmeyen; derin bir ilişki kurmaktan çekinip yüzeysel şeyler yaşamayı tercih eden erkekler görüyorum. Daha da detay verilebilir ancak bu kadarı yeterli olsa gerek. Bunu yalnızca ben değil uzmanlarda söylüyor. Yok Norveçli bilim adamları değil; ilişki uzmanları :)
Bu durumlar biz kadınların ilk etapta eril enerjimizi yükseltip aksiyon almamıza teşvik etse de uzun vadede akışa bırakıp karşıdan aksiyon görülmez ise o kişiden vazgeçmek ile sonuçlanıyor. Ben dahil çoğu kadının özellikle yalnız olmasının bir sebebi bu. Ne kadar özünü koruyup bunu başarsan da kadın olarak akışa da bıraksan kendini, çoğu şey karşıdaki erilde bitiyordu. Aslında var olan benliğini, özgürce seçtiğin cinsel tercihlerin sonucunda şekillendirmen söz konusu. Erkek misin gerçekten? Ona göre davran ve yaşa. Özüne dönüp varlığını gerçekleştirmeye başladığında bazı şeylerin hayatında her anlamda yerli yerine oturduğunu göreceksin.
Siz erkeklere empati ile yaklaşmaya çalışırken hayal kırıklığı ile karşılaşmaktan ne kadar yorulduğumuzu görüyorum.
Bir kısmınızın böyle olmadığını kabul edip tenzih ederek geri kalanlar içerisinde en modern(!) olanınız bile bizleri hala ikiye bölmeye devam ediyordu. Nasıl mı? 'Evlenilecek' ve 'Eğlenilecek' kavramı kadar pis bir şekilde. Suratsız ve mesafeli olduğumuz, fazla kimse ile muhatap olmadığımızda bunun doğru ancak sıkıcı bulduğunuzu; içimizdeki gerçek bizi ortaya çıkardığımızda bunun eğlenceli ancak uygunsuz bulduğunuzu dile getirmeniz bunları yazmak için iyi bir fikir oldu, bakın yalnızca bunun için size teşekkür edebilirim. Sizin yaptığınız ya da yaşadığınız şeyleri bizler yapınca, uygulamaya geçince bu yaftayı almayı reddediyorum. İçimden geldiği gibi içimden geldiği yerde kahkaha atmam da başka bir anlama gelmiyor emin olun. Dışarıdan soğuk durmam sizden beklentim olduğu anlamına gelmezken bazen tanımadığım insanlara bile selam verip geçebiliyorum. Ya da emin olun ufak bir çoğunluğumuz hariç açık giyindiğimizde kendi rahatımız; mevsim koşulları ya da öyle hoşumuza gittiği için giyiniyoruz. Kabul ediyorum bunu da o bahsettiğim ufak bir çoğunluğun teşhircilik mahiyetinde bunu yaptığını bilsek de bu geri kalanımızı emin olun kapsamıyor. Kısaca kadının kıyafeti din, siyaset malzemesi ya da cinsel obje değildir.(Siyasi&Sosyal bir not: Taciz ve tecavüze uğramamız için de bir sebep değil bunlar!) 
Çoğunuzun mantıklı olduğunu düşünürken mantıksızlığınız beni çok şaşırtıyor. 
-    Yaptığımız, yaşadığımız ve söylediğimiz şeyler kafanızda nasıl şekilleniyor acaba? 
-    Evlenilecek(!) ve eğlenilecek(!) sınıflarına girecek olmanın koşulları nelerdir? Salı, Çarşamba evlenilecek, geri kalan günler eğlenilecek moda geçeceğim de…
-    Evleneceğim insan ile eğlenemeyeceksem(bu kısım sizin hayal gücünüze ve eğlence anlayışınıza bağlı) neden hayatımı birleştireyim?
En önemli soru: Siz hangi sınıfa giriyorsunuz ki bizleri bir sınıfa sokuyorsunuz?
Belki de bizde sizi asıl öyle sınıflandırıyoruzdur, bunu bilebilir misiniz? :) 

 Devamı gelecek…

 #YazarHATUN
 
 

 

 

27 Mayıs 2017 Cumartesi

Pembiş Metrobüsler!!

        Pembe metrobüs olayı patladı gitti. Aslında bunun başlangıcı 2012 senesinde kadınlar tarafından atılmış. Bu uygulamanın ilk Malatya'da gerçekleşeceğini duymuştum. Çok tuhaf değil mi?  Kadınlar olarak ikiye ayrılıyoruz. Amaç belki aynı olabilir ama seçilen yol yanlış! Kadın ve çocuklar için ayrı olarak yola çıkması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından fizibilite çalışmaları başlamış ve sözde ismi "Pozitifbüs" olan bu pembiş araçlar bizi sözde koruyormuş gibi bir imaj çizecek ama aslında kadınların yararına hiç bir vasfı olmayacak araçlar!!!
        Çoğu kez konusu açılmış kapanmış ama Şanlıurfa 2015 yılında bunu faaliyete sokmuş. Neye yarıyor peki? Taciz, tecavüz eden pislikler akıllanıyor mu, cezalandırılıyor mu? Bir şeyler düzelip engellenebiliyor mu, bu pembiş otobüsler benim karanlık bir sokakta sıkıştırılmama engel olacak mı?
Tramvayda kalabalığı bahane edip yüklenmeye çalışan ....... çocuğuna gökten vahiyle ahlak yükler mi? Kadın şiddeti ve ölüm korkusu ile yaşayan onca kadına çare bulur da huzur verir mi? Sevgili büyüklerimiz, siz erkek kafası ile bu kendinizce mükemmel fizibilite çalışmalarını kadın gözüyle durup şöyle bir bakmalısınız. Bu kadını toplumdan sıyırmak değil de nedir?
        Bu sistemi kullanan ülkeleri incelediğinizi söylüyorsunuz. Peki sonuçları sizi alakadar etmedi mi?
     "Pembe Otobüs, ilk olarak Mexico City’de sefere konuldu ve sadece kadınların kullandığı otobüslerdi. İran, Dubai, Mısır, Endonezya gibi ülkelerde ise ‘pembe vagon’ uygulamasına rastlamak mümkün. Kadın istismarı ve tecavüz haberleriyle sık sık gündeme gelen Hindistan’da da 2009 yılından beri bazı şehirlerde ‘kadınlara özel’ vagonlar mevcut. Ancak ülkenin kadına şiddet ve cinsel saldırı vakalarında bu sayede bir gelişme yakaladığı söylenemez.
Hindistan, kadınlara yönelik taciz vakalarının toplu taşımada ‘tecrit’ uygulamalarıyla azaltılamayacağının en canlı örneği. Pembe otobüsün hiçbir işe yaramayacağının aksine kadınları yalnızlaştıracağının en büyük kanıtı daha ne olabilir?"[1]
        Şu soru çok açık "Neden erkekleri caydırıcı, engelleyici çözümler bulmak yerine; kadınlar toplumdan uzaklaştırılmalı ?"
        Durum bu kadar açık ve netken, saçma sapan girişimlerin altında yatan gerçek nedir?

YazarHATUN

_____________________________________________
[1] Pembe Otobüsün Hiç de Masum Olmayan Yüzü ve Yüksek İhtimalle Başımıza Gelecekler.(24.05.2017):
https://www.mynet.com/pembe-otobusun-hic-de-masum-olmayan-yuzu-ve-yuksek-ihtimalle-basimiza-gelecekler-1205815-mykadin adresinden alındı.

9 Ekim 2016 Pazar

Söylerim...

Penceremin kenarında oturan kuşa söyledim.
Kıyıya vuran dalgaya.
Kahvemi getiren amcaya baktım,
Gözlerimle söyledim:
                                Ben sevdim.

Kuşun kanadına sakladım.
Denizin hırçın mavisine,
Bana, mavilikteki kalbime sakladım.
Gökyüzünün mavi huzuruna:
                                Sonsuzluğu.

Gecede parlayan yalnız ay,
Boş sokaklar,
Kapıya gelen çöpçü abi söyler:
                                Yalnızlığı.

Kazım Koyuncu'nun büyülü sesi,
Güzel kadının dudağındaki rakı damlası,
Bir ebedi erkeğe sonsuza dek bakması demektir.
Rakıda saklanan koca bir sır:
                                 Aşk.

Semahta yürek açan canlar,
Canı saklayan toprak,
Avuç açtığım ellerin sahibi bilir:
                               İçimde atan Can'ı.

Bilirim bendekini,
Serdekini bilirim.
Sessiz çığlıklarım söyler.
Duymadın mı?
                                  Sen'i

YazarHATUN


20 Mayıs 2016 Cuma

Peki Ya?

öyle özledim ki seni
uykularımda çaldığım bütün kapılar seni bulmak için.
uyandığımda gözümde canlanan suret yine sen.
varlıkla yokluk arasında gelen belli belirsiz hayaletin yanımda,
yürürken yolda eşlik ediyor bana,
konuşuyorsun yine şen sesinle...
el ayak çekilmişken ortadan,
yüzüm avuçlarının içine düşüyor
ve içine çekerek öpüyorsun yine masumca...
içine basışını hissediyorum bazen,
milyonlarca kez içine basıp doyamadığın günlerdeki gibi...
bir film izliyoruz yan yana ben yine sıkılıyorum,
sana bakıyorum ve koyuyorum kafamı omzuna...
Huzur bu...
Ama fevriyim unutmadın dimi?
Çok seni arkada bırakıp gitmişliğim var.
bana yetişen o ayak sesleri sana ait biliyorum bırakmazsın beni,
ama yoksun...

bu gece birinin atan kalbinde olmak istiyorum,
can'ını bulduğu şah damarında...
ama yoksun...

bu gece gökyüzü yıldızlarını ödünç verir mi bize mesela?
aydınlatsın karanlık odamızı...
görebilir misin bedenimi?
sarılabilir misin bütün varlığınla?
öper misin kalbimi?
sarar mısın aşkınla?
peki ya aşık mısın bana?

Yazar HATUN

9 Ekim 2015 Cuma

kadınlar...

bütün kadınlar istisnasız muhtaçtır sevgiye
sevgisini hissetmediğimiz bütün insanlara zamanla sırt döneriz
bilhassa erkeklere
zor olsa da başarır kalbimiz
biz gerçekten güçlü varlıklarız.
kendi ayakları üzerinde, bir erkekten
daha iyi durabilen güzel varlıklar...
erkeklerin izlemekten, sevmekten, sevişmekten, aldatmaktan
geri kalmadığı ve bıkmadığı
kadar güzel varlıklarız
an gelir baş üstünde taşınırken
bazen buluveririz
değersizler mezarlığında kendimizi
erkeklerin benzer konulara verdiği
benzer reaksiyonlar aynı iken
biz verdiğimiz tepkilerle bile kendi içimizde
çok farklıyız.
bir kadın düşünün;
güzel, güçlü,
çalışan eli ekmek tutan
evini çekip çeviren
herkesin imrenerek baktığı bir kadın
erkeğe ihtiyacı olmayan belki de boşanmış
çoluk çoçuklu...
ne bilirsn bu kadının içini
sevgiye ne kadar aç olduğunu ne bilirsin
kendi ayakları üzerinde dimdik dururken
bir erkeğin limanında dinlenmek istemez mi
kendini koruyabilecek durumu gücü varken
bir erkeğin kanatlarının altında olmak istemez mi?
ister hemde ne ister
ama o kadının cesaretini kıranda
yine sizsiniz...
hayatına kattıkları onu kıra kıra büyüttüler işte...

Yazar Hatun

20 Ekim 2014 Pazartesi

Herkes olduğu yerde...

          Gecenlerde bir arkadaşla konuşuyorduk. Malum konu "ilişkilere" geldik. En uzun ilişkisi 8 ay sürmüş. Çok dikkatimi çekti peki "bu sekiz ay beraber olduğun kızı sevmedin mi?" dedim. "Sevdim ama aşık olmadım. Sevgiyle aşk apayrı. Herkesi sevebilirsin ama aşık oldugun zaman taparsın. Sevginin bir tık yukarısı da aşk oluyor bana göre dedi." aynen cümle bu. Sanki aklımdan geçenleri döküverdi birden... hemde  bir erkekten bunları duymak daha şaşırtıcıydı. hoşuma gitti.

          İnsan bazen sormak istiyor su erkeklere "taparcasına sevdiğiniz bir kadın" oldu mu? Ya siz gerçekten "aşık" oldunuz mu? Cevapların çoğu istisnasız "hayır" olacağından eminim. Cesaret edemiyorlar ya da cesaret edip batıp boğuluyorlar. Bazıları hoşlantıyı aşk sanıyor, en ufak bir kıpırtıda aa aşık oldum diyor. Ya söylesene kalbin gümbür gümbür çarpıyor mu? onu görmek sesini duymak... Bir şarkı, bir söz, bir resim onunla ilgili ne varsa aklına hücum edip deli edebiliyor mu seni? Bir erkek bunu yaşayabiliyor mu? Ve bir kadın sizde bütün kadınları yok edebilip silebiliyor mu, hem manen hem madden?

          Herkes olduğu yerde kalmalı. Aşk bu kadar kolayken bunu bile beceremiyorsak evet aşkın ardına saklanan, beraberinde gelecek o yükleri kaldıramaz bu bedenler...

                                                                                                                            Melis ŞAHİN

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...