Burdur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Burdur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9 Kasım 2015 Pazartesi

24/10/2015 I.Makü Kariyer Zirvesi

24.10.2015 yapılan I. Makü Kariyer Zirvesi'nde aldığım notlarımı daha yeni temize geçme
yaşadıklarımı paylaşma fırsatı buldum...
O gün o kadar güzel bir gündü ki içimdeki mutluluğu size anlatamam.
Bu zirveler beni böyle sarhoş ediyor.
Elimden geldiğince gidebildiğim zirvelerde yazıyorum.
O gün ne yaşadığımı buraya dökeceğim açık seçik.

Emrah Kozan ile basladık ilk olarak. Hepimiz az çok tanıyoruz Emrah Hocayı.
Pixel Akademi kurucusu ve bütün makünün aşina olduğu sıcak kanlı, mükemmel adam.
Bize ilk önce önerdiği kitabı size söylemek istiyorum "Dünyayı Değiştiren Beş Denklem" yazarı Michael Guillen. Bu kitabın onda değişik bir bakış acısı yarattığını, bu kitap sayesinde matematik ve fiziği sevdiğini söyledi. Kendisi daha sonra tasarımdan söz etti design process yani tasarım süreci aşamaları...
Kendi zevkinizden ziyade müşteri odaklı ve onun isteklerini göz önüne alarak çalışmamızın daha doğru olacağını bildirdi .Benim nacizane düşüncemdir bu -tasarım her yerde her konuda ve herşeyde var-. Dediği cümle şu "Tasarımın egosu olmaz o zaman sadece kendisinin beğendiği işten ibaret olur"
grafik tasarım, web tasarımı ve kurgu-animasyonda kullanılan programlardan ve Adobe'nin planladığı yeniliklerden ve değişiklerden bahsetti. Sonra araya bir isim sıkıştırdı. "Emrah Yücel" kim peki biliyor musunuz?
Size onun için dünyanın en iyi afiş tasarımcısı diyebiliriz. Hemde bir Türk...
Biliyorsunuz ki az çok hepimizin kara kalem veya benzeri çizim boyama çalışmaları olmuştur.
bunları istersek "www.behance.net" sitesine yükleyip belki freelance tarzında ufak işler çalışmalar elde edebiliriz. Telif hakkı konusunda gayet hassas bir site olduğunu öğrendik. Yani gönül rahatlığı ile kullanabilirsiniz.
Özgür, çalışanı ciddiye ve dikkate alan -dijital tasarım alanları- olduğunu da belirtti ve zaman içersinde Türkiye'nin de yavaşta olsa esnek çalışmaya ayak uydurduğunu belirtti.

Ve bende tam saat 10.40 da "Tasarım, hayallerin parmak uçlarından dünyaya dökülmesidir " dedim, geçtim.

Ardından Raifhan Aydın çıktı sahneye. Kendisi Pixel Akademi Kurucu Ortağı. Oda Emrah Hocanın aksine Yazılım kısmına değindi. Arkadaşımla benim dikkatimi çeken ilk özelliği mizah anlayışı idi. Çok konuşuyor, seri konuşuyor ama sıkılmıyorsunuz kendisinden.
Geçmişte katıldığı zirvelerden ve sempozyumlardan çıkardığı ilk yararın bilgi paylaşımı olduğunu ve esprili bir dille konuşmacılardan ziyade katılımcılarla bilgi paylaşımı içersinde olmuş olduğunu söyledi batak olsun, kaç el aldığı olsun, nerden geldiği olsun, tuttuğu takım olsun bilgi paylaşımının dibi yani :) Yazılımın evrensel olduğunu hatta günümüz, gelecek, her şey olduğunu, yazılımın her sektörde bulunduğunu ve yazılımcıların aslında pekte asosyal olmadıklarını kendisinden bir kez daha öğrenmiş olduk.
"Herkes yazılımcı olacak potansiyele sahip mesleği ve yaşı önemli değil" diyor kendisi. Doktor, mühendis hatta emekli öğrencileri varmış.
Yazılımın kullanıldığı platformlardan, çalışma düzeninden ve yazılımcıların elde ettiği ünvanlardan da ayrıca bahsetti.
Yazılım sektöründe diplomadan ziyade ne bildiğimize bakıldığını bir kez daha kesinleştirmiş olduk. Sertifikaların aslında yazılımcı için önemsiz olduğunu biliyoruz. Bu sektörde tutunmak için ilk şartın dil olduğunu da bir kez daha duyduk ve diyor ki kendisi "Bir teknolojinin Türkçe'si çıktıysa o teknoloji eskimiştir." Nitekim haklıda...
Türkiye'de yazılım mimarı yani "Architect" yokmuş. Bu kelime mimar demek evet ama bu yazılım dünyasında da geçen bir ünvan. Bu yazılım mimarının diğer manası ile devri değiştiren olması gerekiyor. Buna örnek olarak C# nın yaratıcısı Anders Hejlberg'i örnek gösterdi. "Kimse C# biliyorum demesin, bende bilmiyorum. 22 bin insanla gerçekleştirdik" demiş. Eee gerisini siz düşünün. Bize konuşmanın sonuna doğru "maddi sıkıntın olmazsa o beyin çalışır" diyerek aslında hayat telaşına kapılıp kafadaki milyonlarca düşünce ile yaratıcılığımızı nasıl öldürdüğümüzü bir kez daha fark ettirdi.

Mehmet Gözetlik ismini hiç duydunuz mu? Bende bu zirve sayesinde kendisini tanımış oldum.
Kendisi başarılı bir Designer. Belki de ona hayal gücünün vücud bulmuş hali de diyebiliriz.   Hayallere ulaşmanın cesaretten geçtiğini ilk önce uçma örneğini vererek gösterdi bizlere. Bu örnekler başta cesaret kırıcı olsa da aslında hiç birşeyin hayatta imkansız olmadığını ve sadece istememiz gerektiğinin örneklerini gördük. Mehmet Gözetlik'i anlatırken biraz mecaz yüklücem ve ona yazar diye seslenmek istiyorum. Yazar, cesareti Türkiye'nin en yüksek binası olan "Sapphire" den örnek vererek başlamış. Arkadaşıyla asansör ile 6 km/h ile 54. kata oradan da, merdivenlerle 56. kata çıkmış. Kısaca İstanbul 236 metreden izlenebilir durumdaymış. 10-15 dk durabilmişler. Fırtına gibi hissedilen rüzgar ve binanın sallanma durumu... Sonra bir video izlettirdi bize yazar. Dubai'de 413 m den Princess Tower'den atlayan gençler, 99. kattan diyorum... Adrenalin, mutluluk, korku ve coşku. Yüz ifadelerini kaydetmişler görülmesi gereken tepkiler. İnsan keşke bende onların yerlerinde olsam diyor. "Korkularınızı omuzlarınıza alıp çıkıyorsunuz oraya" aynen böyle söyledi yazar. "Public Enemies" filmini izlemedim, izleyeceğim. Ancak bu filmin fontundan özenerek kendi fontunu yaratmış insandır kendisi. Ne demiştik? Yazar, başarılı bir designer. İlk 9 saatte 5000 downland gerçekleşmiş. Ardından Universal Studiolarından bir mail. Tehditkar bir biçimde fontu cekmesini istemişler. 3 günlük yazışmadan sonra Universal Studioları font ile bir sıkıntılarının olmadığını ancak film üzerinden prim sağlayamayacağını söylemişler. Fontunun adı "Public Gothic". Daha sonra yazar değişik yerlerde ve bir filmde karşılaşıyor kendi elleriyle yaptığı fontuyla. İşte bu film "Looper" kısa bir sahnede bir binanın üzerinde görünüp kaybolması saniyeler alan bir sahnede...   Beş ay içersinde 100.000 downland edilen bir fonta dönüşüyor. Bir gün Wiley'den teklif geliyor. (Bir yayın evi) . Public Gothic'i kullanmak için izin isteniyor. Yazar istedikleri gibi indirip kullanabileceklerini söylüyor ancak Wiley'in prensipleri doğrultusunda emeğinin karşılığını vermeden kullanmak istemiyorlar. Yazarda veremeyeceklerini düşündüğü bir uçuk mebla söyleyip gönderiyor. 3 Ay sonra o mebla çek üzerinde posta ile kapısına geliyor yazarın...

Yazarın tek işi fontla sınırlı değil tabi. Filmlerde kullanılan sponsorların olduğu farklı afişler hazırlıyor ve bu afişler 52 ülkeye dağılıyor. Bunun dışında mükemmel bir reklam filmine imza atıyor. "China Town" reklam filmi. Var olan bütün markaların Çince olduğunu bir düşünsenize...
 Mehmet Gözetlik'in Kişisel Web Sitesi
bu verdiğim bağlantıdan yazarın o reklamına ve onun hakkında daha çok bilgiye ulaşabilirsiniz.
Mehmet Gözetlik'i dinlediğimde sadece şunu düşündüm; Biz kendi kabuğumuzda yaşamaya devam ederken bizim milletimizden, vatanımızdan bir insanın neler yaptığı çok aşikar değil mi? Ben şuan küçüçük bloğumda nacizane bir kadın olarak bunları yazarken, sizler bunu okurken, bizler evde oturup dururken o ise dünyayı peşine takarak neleri başarıyor.
Son olarak konuşmasını bitirirken aynen şöyle söyledi:
"Kendi Hayallerinin 99. katına çıktığında korkuların önüne dikilecekler,
korkularınıza yenik düşüp vazgeçebilirsin ya da
hayallerini sırtına alıp uçabilirsin ve bağımlılığa dönüşebilir."

Daha sonra Ali Şir Yardım sahnede yerini aldı. Kendisi Borsa İstanbul Denetim ve Gözetim Kurulu Başkanı. Borsadan ziyade insan kaynakları kısmına yöneldi. Mesleği bir yol, kariyeri taşıyıcı, sektörü iş kolu, unvanı titr olarak tanımladı. Ancak bunlardan ziyade kendi ailesinden örnekler vermesi hoşuma gitti. Bir pedagog tavsiyesi verdi. "Anne-Babanın yaşantısı en iyi eğitimdir" dedi ve açıklamasında "Ağızdan çıkan söze uygun yaşayın " diye ekledi. Kısacası öğütler gereksiz. Birine bir laf söylüyorsak ona uygun yaşamalıyız tabiki. İş hayatında direk işe alınmamızı sağlayan Mesleki Ünvan Sertifikalarından da bahsetti. CISA, CIA, CFA, CPA ve Professional Engineer. İsterseniz araştırıp açılımlarını öğrenebilirsiniz.
Bitirmesine yakın söylediği bir sözü ayrıca not ettim. "Düşünmenin etimolojisi, kendi içine düşmektir." dedi ve aslında bir çok şeyi böylece göz önüne serdi.

Peki hiç Emin Çapa ismini duydunuz mu? Kendisi CNN Türk Ekonomi Müdürü.
Bambaşka bir enerjisi var insan izlerken dinlerken ve mizah anlayışı ile yüzümüz bol gülücük ile izledik . Bizi verdiği bir bilgi ile şaşırttı öncelikle. Dünyanın sadece %2 si üniversite mezunu. Düşünebiliyor musunuz? Emin Çapa'ya göre ise Üniversite bir okul değil ufkunu açma kendini geliştirme yeri. Üniversite başlamadan bende böyle düşünüyordum ta ki sistemi görene kadar. "Entellektüel seviyeniz olmazsa liderlik yapamazsınız." Evet işte bizi bu cümleyi kullandı. Kendisi ve konuşma tarzına bakıldığında gerçekten kültürlü bir insan, istisnasız görülüyor. Kendisi bize "Görünmeyen ekonomi: Dünya gerçekte nasıl işliyor?" kitabını önerdi. Yazarları Stephen J. Dubner ve Steven Levitt. Bakıldığında bana göre de içinde bol ekonomi içeren bir kitapmış gibi geliyor olabilir. Doğal. Ancak içeriği hiçte öyle değilmiş. Hayat üzerine insanlar üzerine kendisine çok şey kattığını söyledi. Okumak gerek. Ailesinden örnekler ile anlatımını hoş bir hale getirdi. Tabi bu esprili tarafının yanında Türkiye'nin gerçeklerini reel oranlar ile ortaya döktü. 65 ülkede gerçekleşen ölçüm sonucunda 15 yaşındaki çocukların Fen Bilimleri, Matematik, Okuma yeterliliğine ve Geneli ölçülmüş. Türkiye'deki 15 yaşındaki çocuklarımız 65 ülke içinde Fen bilimlerinde 43, Matematikte 44, kendi dillerinde okuma yeterliliğinde 42 ve genelinde ise 45. olmuşlar. Buda acı gerçeklerimizden birisiydi işte. Hayatta her daim beynimizin çalışması gerektiğini, her ne kim ve ne olursa olsun sorgulamamız gerektiğini söyleyen bir insan. Veri madenciliğinin ileride önemli mesleklerden birisi olduğunu verdiği örnekler ile de gözler önüne serdi. Daha sonra dünyada gerçekleşen bilimsel ve teknoloji içeren yeniliklerden haberdar etti bizleri. Biyo Fabrikasyon bunlardan birisi. Nedir diye soracak olursanız. Farz edin ki bir organınızı yitirdiniz bu bilimsel süreç sayesinde kaybettiğiniz organınızın benzerinin üretilip yerine yerleştirilmesi süreci diyebiliriz kabaca. Sonra konu Voyager 1'e geldi. Güneş sistemi dışına çıkan insan yapımı ilk araç. Ve ordan bu aracın çekmiş olduğu görüntüleri gösterdi. Daha sonra oradaki minicicik duran dünyayı. Carl Sagan ona "Soluk Mavi Nokta" diye adlandırmış. Ayrıca Carl Sagan'ın seslendirdiği bu durum hakkında birde video mevcut.
Carl Sagan-Pale Blue Dot(Soluk Mavi Nokta)
Mutlaka izleyin derim. Liderlik örneği için bir kızı sahneye çağırıp birkaç dakika onunla dans eden Emin Çapa'yı kıskandım. Orada ben olmalıydım :)


Ve ve ve son olarak Türk Yıldızları Pilotları sahneyi devraldı. Kendileri aynı zamanda TSK Pilotları.
İlk önce ilk uçma deneyimi gerçekleştiren aslında bir çoğunun ismini bilmediğimiz insanlardan bahsettik. İbni-Firnas 9. YY, İsmail Cevheri 11.YY, Hazerfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi 17.YY ve Wright kardeşler 1903. Sonra bu şahane gösterilerin ve pilot olmanın zorluklarını sağlığa ne kadar ne şekilde etkisi olduğunu gördük. Bu meslek gerçekten müthiş bir dayanıklılık istiyor. Türk Yıldızları kendince az buçukta olsa yaşadıkları deneyimleri paylaştılar. Ne hissettim biliyor musunuz? "Türk doğmak" ne kadar onu verici bir duygu olduğunu bir kez daha ama bu sefer şiddetli bir şekilde hissettim. Slaytlar içersinde onlar kendi fotoğraflarını gösterirken, aralarında bir bayan pilotun olduğunu gördük. "Çocukta yaparım kariyerde diyen bir bayan arkadaşımız var." dedi sunum yapan karizmatik pilotumuz. Hoşuma gitti tabikide.  Feminen tarafım ağır bastı. Soru sordum. "Bunu bir kadın pilota sormak isterdim ama maalesef size soracağım. Aranızda bu denli az bayan pilotun olması sebebi nedir? Erkek fizyolojisinin kadın fizyolojisinden farklı olması sebep mi yoksa başka sebepler var mı?" diye girdim mevzuya. İçlerinden bir pilotumuz açıkladı tabiki de. Bayan pilot sayısı yadsınamaz kadar fazlaymış ve Türk Yıldız Pilotları için özel olarak seçim yapıldığını, cinsiyet ayrımcılığına gitmediklerini söyledi. Sadece hak eden olmalı mantığı...

Ve ben bir kez daha bu zirvelere katılmak ile ne kadar iyi bir iş yapmışım onu gördüm...
Ancak mühim bir sebepten ötürü ertesi gün zirvenin 2. kısmına katılamadım. Burası için ayrı üzüldüm.
Dilerim bu güzel zirvelerin devamı gelir...

Yazar Hatun


23 Ekim 2014 Perşembe

I.Ulusal Ticaret Kongresi I.Gün

                                                                                                                                  23 Ekim 2014
          Bana Swarmda ilk check-inimi attıran güzel bir kongre güzel bir gündü. I. Uluslararası Ticaret Kongresi... Arkadaşımın ısrarı üzerine katıldım, sabahın erken saatlerinde sadece bu kongre için yollara düştük ama günün sonunda sadece bir tatlı yorgunluk vardı...
          Zeliha Tolunay Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik Yüksekokulu olarak arkadaşlarımızın düzenlediği ilk olmayı amaçlayarak yola çıktığı ikinci etkinlik. Birincisi I.Ulusal Yönetim Bilişim Zirvesi idi. Türkiye'deki onlarca üniversiteye, öğrenciye ev sahipliği yaptık. Yine bugün aynı başarıyı hatta daha fazlasını gösterdik. Yönetim Bilişim Sistemleri öğrencisi olmama rağmen katılmakta fayda gördüm.  Valimiz Hasan Kürklü, okulumuzun rektörü Mustafa Saatci, Sanayi İşbirliği ve Girişimcilik müdürü aynı zamanda rektör danışmanı olan hocamız Ahmet Sarıtaş, Gümrük ve Ticaret bakan yardımcısı Fatih Metin derken sıra o mükemmel bayana geldi. Opet Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi Nurten Öztürk...


          Dün akşam kongrenin program listesine baktığımda dikkatimi çeken ilk kişi olmuştu kendileri. Hem Opet Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi olması ama en çokta 2007 yılında "Yılın İş Kadını" ödülü almış olması merakımı cekmişti. Kendisi hakkında, yaptıkları hakkında çok şey öğrenmiş oldum. Opetin ilk Türk akaryakıt şirketi olduğunu öğrendim. İsme bakılınca hiç aklınızdan geçmezdi değil mi böyle birşey... Kendisi ve eşi Fikret Öztürk ile kurmuşlar 1992 yılında başlamışlar bu işe, ikisi aynı zamanda öğretmenlermiş. Nurten Hanımın öğretmen kökenli olmasının konuşmasına, öğrencilere yaklaşımına yansıdığını hissettik. Londra'da açtıkları ilk Opet akaryakıt bürosundan sonra Koç Holding ile birleşerek bugünlere gelmişler. Nurten Hanımın Atatürk Havaalanında yaşadıgı bir olay "Temiz Tuvalet Kampanyası"nın başlangıcını oluşturmuş. Bu kampanya hakkında bir sürü öğretici niteliği taşıyan kısa filmler bu kampanyanın çok ufak bir kısmı.

Bunun haricinde "Yeşil Yol Projesi, Örnek Köy Projesi ve Tarihe Saygı Projesi" nin fikir lideri ve yöneticidir. Anlattığında etkilendiğim diğer proje ise "Tarihe Saygı Projesi" Gelibolu Yarımadasındaki Köyler, Tarihi alanlar, Milli parklar restore edilip yenilenmiş. Bazı hukuki sorunlar çıksa da bu güzel süreçte çözüme kavuşmuş. Gelibolu yarımadası ayrı bir değer kazanmış. Bize izlettirdikleri kısa film o kadar etkiledi ki beni. O filmi bulamadım ancak kısaca gösterilmiş bir videosunu sizinle paylaşmak istiyorum.
Tarihe Saygı Projesi..
Kendisinde azmin, kararlılığın ve ülkesini sevmenin bir insanı nelere sevkedebileceğini gördük... Bize Örnek olması dileğiyle...

Arkadaşlarımı ve beni etkileyen diğer konuşması... Erbakan Malkoç. Dizayn VIP Yönetim Kurulu Başkanı.
          "Bazen söylemler yetmez, eylemler gerekir" dedi ve ben orada başladım yazmaya. O bu kadar ününe ve yaptığı büyük işlere rağmen sıcak kanlı Anadolu insanı. Kendisi aslen Ardahanlı. Annesi, babası ve ablasını kaybedince küçük yaşta Istanbul'a abilerinin yanına göç etmek zorunda kalmış. Küçük yaşta olmasına rağmen çalışmak zorunda olduğunun farkındaymış ve abisinin ne olmak istersin demesiyle cevabı patlatmış. Tamirci Çırağı. Babası at arabası ile köye giderken yoldan geçen tek tük otomobilleri görüp düşünürmüş bunlar nasıl çalışıyor nasıl yapılıyor. Kısaca otomobil aşığı bir insan.
          Türk olarak övündüm onun anlattıklarıyla yaptıklarıyla... "En iyi otomobil dizayn" ödülünü  Amerikalıların elinden alıp ülkesin getirmiş insan. Diyor ki "ben otomobil dizaynında olanla değil olmayanla ilgileniyorum" hayallerindekini 110 kişilik ekibi ile yaratıyor. Arge sistemi mükemmel. Erbakan bey bir sistem geliştirmiş diyor ki "Çin'deki aracımı Türkiye'den telefonla kontrol edebiliyorum" bu bahsettiği teknolojilerinden sadece ve sadece birisi... Hayal gücünü fazla zorluyor. "Hayali olmayan insan kendine hedef koyamaz" diyor. Ne kadar haklı. Kendisi ilkokul mezunu ama dünyanın en iyi otomobil tasarımcısı.
          Mevzu bahis ülkesi olduğunda despot, kararlı, kendinden emin yapısı ortaya çıkıyor hem söyledikleri ile hemde o sesindeki tonla vurguyla. Ben Avrupa'dan arabayı alırrrr.. yaptı sesi yükseldi sonra a dan z ye değiştirir beş katına onlara satarım dedi. Ona bu hedeflediği konuma gelene kadar aşırı derece de önyargılı davranmışlar, çok zorlukla karşılaşmış. İşlerine, araba dizaynına engel olunduğu için Almanya'ya gerekli belgeleri almaya gitmiş. Ve %100 kusursuzluk belgesi alıp Avrupa'nın kapılarını ardına kadar açmış. Avrupa'nın "en iyi tasarımcı", katıldığı fuarlardan "En iyi tasarımcı şirket" ödülünü almış Türk. Bu sadece ödüllerinden bir kaçı... Googlenin Teknoloji başkasınından ödülünü alırken "Ben daha önce hiç böyle tasarım otomobil görmedim" lafını işitmiş insan. Araba tasarladığı kişilerden biri ise Kral Abdullah. Çok sayıda belge ve dökümana internetten ulaşabilirsiniz. Sadece ben değil salondaki herkesin hayran kaldığı ikinci kişi oldu bugün. Ve son olarak onunla ilgili aklımda kalan "başarının gerçek manası zorluklara karşı göğüs germektir."....
          Beni konuşması ile etkileyen işte bu mükemmel iki insan oldu. Sürç-i lisan ettiysem affola...

                                                                                                                        Melis ŞAHİN


Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...