15 Ocak 2017 Pazar

Istanbul

Istanbul'u benimle karış karış keşfeden bir adam tanıyorum.
Dolaşıyoruz el ele bilmediğimiz semtleri
Bazen Turgut oluyor benim gözümde
Ben yanında sevdiği kadın Tomris.
Bazen Sabahattin Ali gibi mahsunlaşıyor, gözlerimin içine bakarak
Ben deli dolu Maria...
Hayattaki tek emelim kalbini kalbime payidar kılmak
Uyuyorum yanımda o adam
Uyanıyorum güneşi bir damla odamıza sokmuyoruz.
Bir loşlukta sarıyor kollarını bana
Bakıyorum gözlerine görüyorum karşımda Cemal Süreya
Yollardayız deli divane
Dilimde Orhan Veli'den "Istanbul'u dinliyorum"...
Pierre Loti'ye çıkıyoruz hafif bir yağmur var.
Gelişimizin şerefine koyuveriyor gözyaşlarını
Ipıslak olmuş üzerimiz, İstanbul'u izliyoruz.
Bir çay içiyoruz, yağmurla karışık.
Gidiyor elim ellerine.
Huzur mu? bu işte.
Karlar yağıyor yüzümüze çarpa çarpa...
Ben ki Sultan Ahmet'te uçuşan bir kuş misali
Pek mutlu, pek neşeli.
Park lambasına dolanıyor gözlerim
Geçiyorum önüne,
Şimdi kar daha parlak düşüyor siyah saçlarıma.
Kıştan beyazlaşmış buğday tenim daha bir pak şimdi.
Çeviyorum gözlerimi o adama
Sanki daha da güzel bakıyor bana.
Karaköy'den Kadıköy'e geçmeye çalışıyoruz akşamın kalabalığında
Sarılıyor belime sanki bütün kalabalıktan korumak istercesine
Birileri şarkı söylüyor ağızlarında
"...Ayrılık ayrılık aman ayrılık
Her bir dertten ala yaman ayrılık..."
Bakıyorum yüzüne... Daha bir sıkı sarılıyorum.
Ardından Drama köprüsü çalınmaya başlıyor.
Istanbul seviyor beni, ben onu daha çok...
Karlı bir akşamda bir medreseye giriyoruz.
Bambaşka bir hayat keşfediyorum.
Eski bir kubbenin içindeyiz.
Beyler, amcalar fokur fokur tüttürüyorlar nargilelerini
Hem bir sükun hakim ortalıkta.
Kimse ses etmiyor varlığıma
Pek hanım hanımcık oturuyorum o adamın karşısına
Bir tavla atıp bir acı kahve içip, yanıya geçiyorum usulca.
Kırk yıl daha ekliyoruz hatrımıza.
Hatır gönül bilmemezlik yapmayız biz.
Özlüyorum arada Gülhane'de yaz havasını
Çınlatıyorum o adama...
İstiyor arada gönül, bir daha Galata'ya çıkmayı
Bir ihtimal korka korka İstiklal caddesini.
Kız kulesine karşı çay içmeyi de unutmayalım...
Hepsi birer söz diğer gelişime sakladığımız.
Istanbul'un rüzgarı, soğukta bıçak gibi kesermiş insanı
Gözlerimi çeviriyorum gökyüzüne
martılar uçuşuyor hürce, çığlık çığlığa
Çok açıkmışız paylaşmak istesemde gevreğimi yapamadım
Yedim bir soğukta soğuyan çayımla.
Karşıda görüyorum Haydar Paşa garını...
Haykırıyorum gökyüzüne sessizce; bir çocuk sevdim...
Gider ayak bir müzeye götürüyor bu adam beni.
Mükemmel büyük...
Sanki ruhumu hediye ediyor bana.
Yüzümden gülücükler düşmüyor hiç.
Otomobiller görüyorum geçmişte bindiğim.
At arabaları görüyorum, ben önceden Sındırella
Savaş uçakları görüyorum,
İngiliz trenleri...
Gemiler görüyorum, sevdiğimi yolluyorum
Gün sayıyıyorum gelsin diye.
Denizaltına giriyoruz savaşta yaşamış o adam orada
O denizaltının kokusu gülümsetiyor onu.
İçindeki tutkuyu sessizce hissediyorum.
Onun en yakını benim.
Duvarsızı, sınırsızı...
Aile yadigarı olan bu müzede sonra Ata'ma ait parçalar buluyorum.
Gazi Mustafa Kemal'in mühürleri
Kıyafetleri, kullandığı fincana kadar,
Ve daha nicesi dile dökemediğim...
Bir adam beni benimle yaşamayı severken
Keşfetmeyi severken benimle bilinmezlikleri
Ben nasıl seni sevemem diyebilirim ki...
Ve ben ki,
Her keşfettiğim yerde, buluyorum kendimi.
Ben Istanbul'un kırklarının sonu, ellilerinin ortası, altmışlarının başıyım.
Ben yaşamışım o eski evlerde eski Istanbul'u
Ben yazıp, ben söylemişim.
Ben en güzel, en çetrefilli aşkları yaşayıp
Dillerine dolandırmışım herkesin.
Şimdi ise yaşadıklarımı okuyorum birer birer.
Ne de güzel yazmışım...
Ruhum pek güzel...

YazarHATUN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...