6 Kasım 2014 Perşembe

Kabus.

İnsan hep ister. İhtiyaç duyar. İnsan bir kahveye ihtiyaç duyar, bir müziğe, bir fotoğrafa, bir sese, bazen bir yüze, belki sana ihtiyaç duyar...
Bazen bir kahveye ihtiyaç duyar ki 40 yıl hatırı olsun diye, bazen bir müziğe ihtiyaç duyar ki anılarını saklayabilsin diye bazen birinin deklanşöre basmasına ihtiyaç duyar. Anı ölümsüzleştirmek için belki son gülüş, belki son bakış, belki birlikte yasanacak en son an; o dakikadan o saniyeden hatta o saliseden ibarettir.
Düştü sandalyeden yere karşıma yığıldı. O kocaman gülümsemesi ile karşıma yığılı verdi son kahveydi beraber içilen, dinlenen son şarkıydı "hoşçakal" ve ben basmıştım deklanşöre hemde son kez. Onun kahkasını ölümsüzleştirmek için.
Acil servisi aradım hemen. Apar topar hastaneye sonra... "kalp krizi. "  2 kelime 4 hece. hayat bize en ağır şakasını yaptı. En eşeğinden en koyusundan. Canımı benden aldı. Ne demeliydim şimdi ailesine ne diyecektim? Ben yapamam dedim. Doktor bey aradı, söyledi. Gelenler, bağıranlar, ağlayanlar benim gibi pusup kenara köseye çekilenler... Evet çok garip kendimden zerre bu denli soğuk kanlılık beklemezdim. Sindim köşeme canımın içinin... yazması bile çok zor canımın içinin gidişini izledim. beden orada o beden onun ama konuşmuyor, gözleri kapalı. Gidip yanına onu sarsmak uyan demek istiyorum. Uyan yasanacak çok şey var, uyan bu kadar çabuk nasıl pes ettin? Önümüzde yaşanacak uzunca seneler var her anımı görmeni hep yanımda olmanı istiyorum. Daha bundan bir kaç saat öncesine kadar beni kızdıran, sinirlendirip karşıma geçip kakır kakır gülen sen değil miydin? Bu sefer fazla kızdım çoook kızdım tarif edilemez bir şekilde... uyan artık bak bu şakaya gülmedim.

Ama ben uyandım. Kabusun doktora yapmış hali. Kanter içinde kalmışım. Direk telefona yapıştım. saat yanlış hatırlamıyorsam 4 buçuk suları... "Alo.." yine o sevimli ses. "İyi misin?" dedim  "Nasıl iyi miyim?" dedi "Kabus gördüm çok korktum iyi misin?" dedim. "İyiyim canım benim" dedi. "Yarın konuşuruz." dedim. güzel dilekler tatlı rüyalar dileyerek kapadık telefonları. Dost. Kardeşim o benim. 8.yılın içersindeyiz. Meleğim benim. Dert ortağım, sırdaşım. Zıt kutupların mükemmel uyumu bizdeki...  Sen hep benimle kal. Kedili teyzeler olarak yaşlanmak istiyorum seninle. Hişt sarışın ! ;)

                                                                                      Melis ŞAHİN

1 Kasım 2014 Cumartesi

Kader ve gelecek...

Ucu açık bir konu olmuştur hep "kader". Nice tartışmalar yapılmıştır üstüne. Düşüncelerimiz için ne çok kırmışızdır insanları, bazen ise ne çok kırılmışızdır. Ben hep bu konudaki zıt düşüncelerin orta yolunda kalmışımdır. Ne herşey Allah'ın elinde deyip çaresiz yaşamayı tercih etmişimdir ne de herşey benim elimde deyip sağa sola atlamışımdır. Bana göre bazı şeyler insanın kendi elindedir. Kaderinde seninde payın vardır hemde her zaman. Ben Allah'ın bize her zaman iki seçenek sunduğunu ve aldığımız karardan sonra kaderimizin geri kalanının ona göre şekillenip devam ettiğini düşünürüm. Hayatta hep iki seçenek vardır. Şimdi gözüne mükemmel görünen bir karar belki ilerde kaderini çok şiddetli bir biçimde kötüye sürükleyecek ya da şimdi kötü gelen bir kararı keşke alsaydım, yapsaydım diye hayıflanıp hayatının geri kalanını vazgeçtiklerin için üzülüp duracaksın. Ama tam tersi de olabilir. Hayat seçtiklerin ile mükemmel olabilir ve pişmanlıkların olmaz.
İnsan oğlu meraklıdır. Öğrenmek ister hep ilerisini. Bilebilsek, ona göre davransak keşke bilsek de daha iyi hale getirebilsek geleceği.
Aslında körü körüne herşey Allah'ın elinde diyen insan bile kurar yarının planını; şunu yapacağım, bu bitince bu olacak, sonra buna geçeceğim falan... geleceği kesinleştirme, olacağına inanma içgüdüsü hepimizde var :)
Denemek gerek bunu, kaderin yanına ek plan kurmak gerek. Belki çizdiğimiz yolda sağa sola şaşmaksızın yürüyüp, kendimize koyduğumuz her hedefi, kurduğumuz her hayali gerçekleştirebiliriz neden olmasın. Gelecek şaşırtsa bile insanı, getirdikleri çok güzel... :)

                                                                                                      Melis ŞAHİN

Varsın, yoksun..

Gün içinde bir sürü insanla konuşursun. Bazıları sana diğerlerinden daha yakın olur. Her biri seni bambaşka tanır, farklı tasvir eder, her birinin gözleri farklı bakar ; sana, gözlerinin içine.
Şeker kız bulan da olur seni evimizin kızı modu, bazıları ise asi. An geliyor hissetmiyorlar mesafeni bazen aynı kişiden gelgitlerinin yüzüme çarpmışlığı var lafını bile duyabiliyorsun. Duvarlarını hissediyorum Melis, seninle konuşuyorum ama duvarlarını hissediyorum.
Ne kadar tuhaf. Sen ise kendini basit görürsün sıradan bir insan. Onlar söylemese fark etmezsin bile ne olduğunu insanlara neler yaptığını. İnsanlara neler kattığını bilemezsin... Hayatından onların hayatlarına neler aktardığını kestiremezsin. Kestiremiyorum, sadece yaşıyorum hayatımı. Sakin, hareketli... Onlara öğretirken kendinde öğrenirsin istemeden, yine fark etmeden.
Her insan öyle değil midir? Fark eder mi insanlar, neler kattıklarını neleri değiştirdiklerini? Egoları tavan değilse hayır :)
Her bireyin belki de bir geliş amacı vardır hayata. En azından ben öyle düşünüyorum. Varsam birilerinin hayatında sıfatım hiç önemli değil; doğrudan ya da dolaylı yoldan birşeyler öğretiyorum onlara. Ya kalıyorum hayatlarında ya da çıkıp gidiyorum. Hayatın dengesi bu belki de. Bazen olursun bazen gidersin. Bir varmışım bir yokmuşum... Bu kadar basit.

                                                                                                Melis ŞAHİN

                 
                                                                                                                   

27 Ekim 2014 Pazartesi

hala..

Ya bu insana bu mevzuda hayranım. bak yine işte aynısını yaptı. kafamdakileri okudu döktü ortaya ve dedi ki "bir insan bana göre 1 kere aşık olur hayatı boyunca sadece bir kere tabi gerçek aşksa, çünkü aşk mükemmelliyetcidir en uç noktadır." evet öyle. zirveye çıktıysan bir kere aşağıdakiler pek mutlu etmez seni...
Zirveye kimle çıkacağımızı seçemiyoruz. Ansızın doluyor içimize o karabasan...
Bazıları zirveleri yok sayar. Hiç yaşanmamış gibi, olmamış gibi, dokunmamış gibi... Hiç söylememiş gibi bazen gözlerini kaçırarak arkalarına bakmadan yürümeye devam eder. Sordum yine o insana ne yapmamız gerek, "seven insan gider mi?" dedi. O zaman aklıma işte o söz geldi: "Beni seven insanlar var, beni sevdiğini söyleyen insanlar var."
Evet durduraksızsa aşkın odak noktası bambaşka olur insanın. Herkes sevemez, sevdiğini sanırsın birde dönüp var olan duruma bakarsın ve dersin ki ben seviyor muyum? Bence bunu sormalısın. Kendinde Boşluklar Yaratmışsın.
Bir dön bak oraya? Atıyor muyum gümbür gümbür hala...

                                                                                                           Melis ŞAHİN



24 Ekim 2014 Cuma

İncir Reçeli 2

          Kongreyi yarıda bırakıp kendimizi sinemada bulduk. "İncir reçeli2" merak konumuzdu ilk çıktığından beri. Ancak tek kelime ile benim için fiyaskoydu. Yanımdaki arkadaşım ne kadar etkilense de bende birinci filmin yarattığı etkiyi vermedi. Birincisini 3 kere izledim. 3 kere ağladım. Ya bunda insanın hiç mi gözleri dolmaz ya zerre dolmadı. Aksine kızdım. Arkadaşımla ikimiz ilişkilerimizde benzer durumları yaşamış olsak bile ciddi derece de filme verdiğimiz tepkiler bambaşkaydı. Nitekim bu filmde de tesadüfler peşimi bırakmadı. Kendimden bir parça bulmasam şaşarım.
          Beğendiğim yanları olmadı mı tabiki de oldu. İlk başta Gizem. Tuttuğunu koparan asi yapısı, inatçı tavrı adamı çekip çevirmeye yetti, kendine katmaya yetti. Replikler aynı şekilde öyle. Resmen ses kaydı yapmak istedim o an.
"herkesin bir hikayesi vardır. kimi kağıda yazar hikayesini kimi etine. kağıt yanınca et gömülünce biter hikaye" bu repliği çek istediğin yere... ölünce sevmek biter mi, yeni birini sevmek kolay mı? bu kafada filmi izledim resmen hem hoşuma gitti replik ince düşününce darmadağın oldu aklımda.
Ölmek eylemi. bir insan nasıl ölür? ölmesi için illaki toprağa mı gömülmesi gerekir?

"onu 40 yıl beklersin ve hayat bazen özür dileyecek 5 saniyeyi çok görür sana  " deyip herşeye herkese geç kalmak mı lazım? Bazen insanların birşeyleri anlayabilmeleri için geç kalmaları ya da sonsuza dek kaybetmeleri gerekir.

"zaten eksiğiz, ne kadar azalabiliriz" deyip yaramıza yarası eş birini mi bulmak gerek? Ya da başkalarının sözlerinde gözlerinde öleni mi aramak gerek?

"en çok arkadaşlar acıtır... daha fazla kanamasın diye ellerini yaraya her bastıklarında acıtırlar" Belki de arkadaş dediğimizi sevmeye başlamalıyız. Nitekim bu repliğin geçtiği sahne bunu verdi bize. Arkadaştan sevgili olurmuş. Bunu yapacak çok insan tanıyorum. Önemli olan belki de şu ortada dolaşan mutlak güven duygusudur...

Kendime ders çıkarmalı mıyım şimdi o filmden? Bir insan aynı anda iki kişiyi sevebilir mi? Benimle aynı şeyleri yaşamış bir insanı mı hayatıma katmalıyım... Yarama yarası denk olan birini mi... Şimdi Metin, Gizem ile huzura mı erdi yoksa kendine yara bandı mı yaptı? Yoksa Duygu'yu mu yaşatıyor?

Bana göre seviyorsan birini, ister toprağın altında olsun ister yeryüzünde isterse cehennemin dibinde seviyorsan tek o vardır. Bu film sadece saçmalamış...
                                                                                                                       Melis ŞAHİN


23 Ekim 2014 Perşembe

I.Ulusal Ticaret Kongresi I.Gün

                                                                                                                                  23 Ekim 2014
          Bana Swarmda ilk check-inimi attıran güzel bir kongre güzel bir gündü. I. Uluslararası Ticaret Kongresi... Arkadaşımın ısrarı üzerine katıldım, sabahın erken saatlerinde sadece bu kongre için yollara düştük ama günün sonunda sadece bir tatlı yorgunluk vardı...
          Zeliha Tolunay Uygulamalı Teknoloji ve İşletmecilik Yüksekokulu olarak arkadaşlarımızın düzenlediği ilk olmayı amaçlayarak yola çıktığı ikinci etkinlik. Birincisi I.Ulusal Yönetim Bilişim Zirvesi idi. Türkiye'deki onlarca üniversiteye, öğrenciye ev sahipliği yaptık. Yine bugün aynı başarıyı hatta daha fazlasını gösterdik. Yönetim Bilişim Sistemleri öğrencisi olmama rağmen katılmakta fayda gördüm.  Valimiz Hasan Kürklü, okulumuzun rektörü Mustafa Saatci, Sanayi İşbirliği ve Girişimcilik müdürü aynı zamanda rektör danışmanı olan hocamız Ahmet Sarıtaş, Gümrük ve Ticaret bakan yardımcısı Fatih Metin derken sıra o mükemmel bayana geldi. Opet Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi Nurten Öztürk...


          Dün akşam kongrenin program listesine baktığımda dikkatimi çeken ilk kişi olmuştu kendileri. Hem Opet Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi olması ama en çokta 2007 yılında "Yılın İş Kadını" ödülü almış olması merakımı cekmişti. Kendisi hakkında, yaptıkları hakkında çok şey öğrenmiş oldum. Opetin ilk Türk akaryakıt şirketi olduğunu öğrendim. İsme bakılınca hiç aklınızdan geçmezdi değil mi böyle birşey... Kendisi ve eşi Fikret Öztürk ile kurmuşlar 1992 yılında başlamışlar bu işe, ikisi aynı zamanda öğretmenlermiş. Nurten Hanımın öğretmen kökenli olmasının konuşmasına, öğrencilere yaklaşımına yansıdığını hissettik. Londra'da açtıkları ilk Opet akaryakıt bürosundan sonra Koç Holding ile birleşerek bugünlere gelmişler. Nurten Hanımın Atatürk Havaalanında yaşadıgı bir olay "Temiz Tuvalet Kampanyası"nın başlangıcını oluşturmuş. Bu kampanya hakkında bir sürü öğretici niteliği taşıyan kısa filmler bu kampanyanın çok ufak bir kısmı.

Bunun haricinde "Yeşil Yol Projesi, Örnek Köy Projesi ve Tarihe Saygı Projesi" nin fikir lideri ve yöneticidir. Anlattığında etkilendiğim diğer proje ise "Tarihe Saygı Projesi" Gelibolu Yarımadasındaki Köyler, Tarihi alanlar, Milli parklar restore edilip yenilenmiş. Bazı hukuki sorunlar çıksa da bu güzel süreçte çözüme kavuşmuş. Gelibolu yarımadası ayrı bir değer kazanmış. Bize izlettirdikleri kısa film o kadar etkiledi ki beni. O filmi bulamadım ancak kısaca gösterilmiş bir videosunu sizinle paylaşmak istiyorum.
Tarihe Saygı Projesi..
Kendisinde azmin, kararlılığın ve ülkesini sevmenin bir insanı nelere sevkedebileceğini gördük... Bize Örnek olması dileğiyle...

Arkadaşlarımı ve beni etkileyen diğer konuşması... Erbakan Malkoç. Dizayn VIP Yönetim Kurulu Başkanı.
          "Bazen söylemler yetmez, eylemler gerekir" dedi ve ben orada başladım yazmaya. O bu kadar ününe ve yaptığı büyük işlere rağmen sıcak kanlı Anadolu insanı. Kendisi aslen Ardahanlı. Annesi, babası ve ablasını kaybedince küçük yaşta Istanbul'a abilerinin yanına göç etmek zorunda kalmış. Küçük yaşta olmasına rağmen çalışmak zorunda olduğunun farkındaymış ve abisinin ne olmak istersin demesiyle cevabı patlatmış. Tamirci Çırağı. Babası at arabası ile köye giderken yoldan geçen tek tük otomobilleri görüp düşünürmüş bunlar nasıl çalışıyor nasıl yapılıyor. Kısaca otomobil aşığı bir insan.
          Türk olarak övündüm onun anlattıklarıyla yaptıklarıyla... "En iyi otomobil dizayn" ödülünü  Amerikalıların elinden alıp ülkesin getirmiş insan. Diyor ki "ben otomobil dizaynında olanla değil olmayanla ilgileniyorum" hayallerindekini 110 kişilik ekibi ile yaratıyor. Arge sistemi mükemmel. Erbakan bey bir sistem geliştirmiş diyor ki "Çin'deki aracımı Türkiye'den telefonla kontrol edebiliyorum" bu bahsettiği teknolojilerinden sadece ve sadece birisi... Hayal gücünü fazla zorluyor. "Hayali olmayan insan kendine hedef koyamaz" diyor. Ne kadar haklı. Kendisi ilkokul mezunu ama dünyanın en iyi otomobil tasarımcısı.
          Mevzu bahis ülkesi olduğunda despot, kararlı, kendinden emin yapısı ortaya çıkıyor hem söyledikleri ile hemde o sesindeki tonla vurguyla. Ben Avrupa'dan arabayı alırrrr.. yaptı sesi yükseldi sonra a dan z ye değiştirir beş katına onlara satarım dedi. Ona bu hedeflediği konuma gelene kadar aşırı derece de önyargılı davranmışlar, çok zorlukla karşılaşmış. İşlerine, araba dizaynına engel olunduğu için Almanya'ya gerekli belgeleri almaya gitmiş. Ve %100 kusursuzluk belgesi alıp Avrupa'nın kapılarını ardına kadar açmış. Avrupa'nın "en iyi tasarımcı", katıldığı fuarlardan "En iyi tasarımcı şirket" ödülünü almış Türk. Bu sadece ödüllerinden bir kaçı... Googlenin Teknoloji başkasınından ödülünü alırken "Ben daha önce hiç böyle tasarım otomobil görmedim" lafını işitmiş insan. Araba tasarladığı kişilerden biri ise Kral Abdullah. Çok sayıda belge ve dökümana internetten ulaşabilirsiniz. Sadece ben değil salondaki herkesin hayran kaldığı ikinci kişi oldu bugün. Ve son olarak onunla ilgili aklımda kalan "başarının gerçek manası zorluklara karşı göğüs germektir."....
          Beni konuşması ile etkileyen işte bu mükemmel iki insan oldu. Sürç-i lisan ettiysem affola...

                                                                                                                        Melis ŞAHİN


Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...