23 Kasım 2016 Çarşamba

Mısralar...

Piraye kadar sadık
Vera kadar sonsuz kılabilirim sizi ancak;
Aşka aşık nazımın her kadına yazmıs olduğu yazılarını getirmeyin bana
Duvarlarımın soğunda ve içimde yanan güzel canda
Şüphesiz bulabilirsiniz Maria Puder'ı
Belki şuan hayatımın bu ziya noktasında yaşıyor olabilirim Maria'yı 
Ve siz mutlaka
Sabahhattin Ali'nin Maria'sına olan aşkını yaşayın bende
Ama ordaki cümleleri fısıldamayın kulağıma...
Bir kadınım. 
Bedri Rahmi kadar; rakı masasında sizi ağlatacak kadar çokça sevin. 
Bana çokça kadınım deyin;
Sadece bu dünyadan göçerken sizi öldüreyesiye ağlatmayı istemem.
Tomris gibi bir aşk dörtgenine çevirsem de ortalığı
Sadakatim tek bir adama olacaktır bilirim.
Süreya kadar bekleyin beni kapıda 
Hatta bana son şiirinizi yazın, mürekkebinizle gömün beni sonsuzluğa...
Turgut gibi kıskanın, kaybetme korkusu bürüsün dört bir yanınızı.
Edip gibi uzaktan sevin beni, 
Dokunamasanızda, 
Beni her dakika, her saniye, her salise göremeseniz de; 
Benimle bir rakı masasında iki kelam, bir şiir etmek için bekleyin beni.
Sizi bırakıp giderken, üşümem Lavinia gibi. 
Özdemir Asaf'ın şiirlerini sevsem de
bilin ki her şiirin sonsuza kadar tek bir sahibi vardır.
bana sadece siz yazın kalbinizin sözlerini...
o yazının, o şiirin tek ve sonsuz sahibi olayım. 
Sizin ve benim nezdimde saklanmış bir sır olsun saman sarısı bir kağıt.
Belki örselenmiş eski bir zarf kanıtıdır bütün gerçeğin
Bende sizi yazarım Aralığın keskin soğunda
Peki siz bir Ocak ayazında, sabaha karşı düştünüz mü yollara;
İliklerinize kadar üşüdünüz mü, 
Soğukla öpüştünüz mü kuytuda?
Ben Şubatta sabahın altılarında sizinle ısındım. 
Siz'i size yazdım efendim.
Ben... herkesten, herşeyden önce tanımalısınız beni
Dikkat edin kulaklarınıza, gözlerinizin okuduğuna dikkat edin.
Ben size başkalarının ağızlarından yazmam yazılar, 
Dökmem şiirler.
Ben size layık olan ben'i yazarım bendeki sizden.
Şimdi siz bağışlayın kalbinizi 
Açılsın dili
Dizilsin birer birer dizeler
Dökülsün mısralar 

YazarHATUN


22 Kasım 2016 Salı

Ya Rab!

Yollarım kutsal kitaplara çıktı.
Kalpte nasıl masum kalınır öğretir misin bana?
Kutsal kapılara dokundu elim.
Sürdüm yüzümü dedemin toprağına.
Ey Ya Rab !
Elimi avucumu açtığım,
Gözyaşlarımı akıttığım Ya Rab !
Kalbimi temizle desem; siler misin ruhumun en incesine kadar,
Alır mısın beni benden?
Yüz sürdüm dayandım yoluna.
Bilinmez, soyum köledir yoluna.
Alır da gömer misin beni dedemin toprağına?
Ya Rab ! sil bütün kötüleri ruhumdan.
Kıl ruhumu pak.
Sürdürmem,
Minnet etmem bir daha asla, pis ellere.
Ya Rab neyedir bu gözlerimin yaşları?
Ben bilmem,
Sen beni benden iyi bilirsin Ya Rab...
Öğrendim,
Çok seversem sana düşermiş yolum...
Masallar söyledi.
Destanlar fısıldadı.
Ellerimi, avucumu açtım sana.
Al göm beni,
Doğunun kara, yanık toprağına.
Vura vura bağrıma yalvardım sana
Bir hülya olsun;
Çöle düşen,
seraba boğulmuş kimsesiz bir bedeviyim şimdi.
Bu bir hülya olsun.
Uyansın bedenim, açılsın gözlerim.
Yanına Al beni.
Ben yüzümü sürdüm çoktan secde bildiğim toprağa
Dedemin yanına koy beni...

YazarHATUN

4 Kasım 2016 Cuma

bir ölüm atlattım yakın bir zaman önce
öğrendiğim tek şey dalga geçmek
ölümle hayatla insanlarla
dalga geçmem gereken insanların sayısını
olaylarınsa içeriğini arttırmış bulunmaktayım.
Daha bir kıymet bilir oldum.
sevmenin, beni seven insanların
ruhum dört elle sımsıkı sarıldı onlara.
bilenler vardır şüphesiz
dün yaşayan bir insanın ertesi gün tabutta görmek zordur
herkes sanki o, yerin altına girince herşey bitecek sanır
sevdikleri hariç
bilirsin olacakları dualar edersin ne olur ne olur yanmasın canı diye...
o soğuk toprakta nasıl yatar can bildiğin
azalırken kalabalık başından
onu bir toprağın basında,
kulağına gelen uğultular arasında algılamaya çalışırken
ne hisseder insan?
neyin peşinden koşuyoruz bu hayatta?
o gün sicim gibi inerken gözyaşlarım yanaklarımdan
avuçlarımı açmışken semaya
İzmir'in esintisine bıraktık bir sevdiğimizi
Ey İzmir'im güzel İzmir...
İnsanın canını en çokta o raddeden sonra bir mezar olarak görülmesi...
O oraya girdi diye öldü mü sanırsınız...
Yaşarsın hatta taşırsın canında, vücudunda...

YazarHATUN

25 Ekim 2016 Salı

Şemsiyem...

25 Ekim 2016

Burdur'da bundan tam 2 yıl önce, 
25 Ekim 2014'te çekmiş olduğum bir fotoğraf. 
Eski fotoğraflarımı karıştırırken rastladım kendisine. 
Hala sevdiğim şeffaf şemsiyelerin en güzel yanı bu bence; yağmuru izlemek. 
Gökyüzünün güzelliğini saklamıyor sizden. 
Hatta arada gökyüzüne kafamızı kaldırıp bakmamız gerektiğini hatırlatıyor kendince... 
Bütün güzellik aslında doğada. 
Bütün uyum, bütün ahenk... 


YazarHATUN


24 Ekim 2016 Pazartesi

Mavi

Sayıklanan son isimdi şüphesiz kalbimdeki,
Derinliğinden sual olunmaz baştan başa mavi.
Aşk demektir mavi telaş
Mavi, bir martının kanat çırpışıdır gökyüzünde,
Bir denizin hırçın dalgasıdır.
Güzel beyazda,
Mavi duvarlardır huzur.
Saçılır çiçeklerim gökyüzüne
İsterim kapılsınlar mavi telaşa
Bürünsünler neşeye...
Bir kızın koşan adımlarıydı mavi telaş,
Boş koridorlarda...
Huzur olmak isteyen adam ile
Asi bir küçük kızın sonsuzluğuydu kutsal renk.
Birimiz hırçın deniz, birimiz huzur dolu gökyüzü,
İşte ikimizde maviyiz.
Şuan derin bir rüyada mavi.
Uyanırsa bulanır gözleri,
Bırakın bulansın griye.
Geçer mevsimler biter yıllar, biter aylar...
Döner mavi güneşe...
Güneş parlak, güneş sıcak...
Mavi kutsal, mavi ulu...
Buluşurlar iki mavi güneşin yakıcılığında...
Ama önce yağmura katlanmamız gerek...
Sadece bilirim.
Ben bilirim.
Bir ben,
Mavinin hikayesini bilirim...

YazarHATUN

18 Ekim 2016 Salı

Yolcu

Elinde valiziyle bekler,
Bir yolcudur o yabancı şehirlere.
Yolcudur, kalamaz nefesinin son damlasına kadar.
Gitmek zorundadır; istemez bu şehri.
Gitmek ister; özlemiştir bir şehri.
Belki çok mutlu;
Belki payidar kalacak bir mutsuzlukla terk etmek,
Memleket bellediğin o hırçın şehri.
An gelir arşınlarsın yolları tek bir insana.
Arşınlarsın kalbinle geçip gittiğin,
Onun için terkettiğin şehirleri
Değer...
O'na değer...
-Sol'un derin mabedine- el sürmek için gidilir yollar.
Peki ya defalarca ağlayarak ayrıldığın bir yerse o koca şehir...
Yüzeyi küçük, anlamı büyük!
İçindeki o tek insanın kalbi kadar temiz ise o şehir,
Memleket bellenmez mi hiç!
Bazense son veda demektir yolculuk,
Son kez arşınlamak bir şehri.
Türkülerle özlemek.
Gözlerden akması demektir,
Kalpten gelen derin damlaların...
Tek suçlusu türküdür, türkü...
Milyonlarca söz verilir kalbe "bir gün gideceğim o şehre..."
Avunsun cenan...
Bilir yürek milyonlarca şehirde tek bir kapı vardır çalınacak.
Yemini vardır bir gün çalacak!
Sokaklar, caddeler, yüzler değişebilir ama gidilecek
Ev tektir...
Sadece o eve gönderilir özlem mektupları.
Sadece o mektup için saklanır en güzel kağıtlar.
Sadece o kağıt için tutulur kalem, dökülür kelam;
En güzelinden...
Ve ben bir yolcuyum yolunda
Arşınlarım kalbini milyonlarca kez
Geceler benimdir
Dayarım canımı gözlerinin kahvesine
İzlerim dünyayı gözlerinden...

YazarHATUN


Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...