Bugün
erkek arkadaşlarımla konuşurken fark ettiğim birşey oldu, hala kadınları
sınıflandırıp bir kalıba sokuyorlardı. Ön yargılarınızla verdiğiniz kararları
görüyorum ve bundan bağımsız bencillikleriniz de cabası... Fizikselliğiniz,
sıfatlarınız, ayrıcalıklarınızdan sıyrıldığınızda, ruhunuz çırılçıplak
kaldığınızda 'hiç' olduğunuzu fark ediyorum. ‘Gerçekte’ kimsiniz?
Yazdıklarım
bazı insanlara dokunabilir. Amacım yargı dağıtmak değil yalnızca sizi size
yansıtmak. Ne kadar çok birikmiş konuşacak şeyler...
Ne istediğini bilmeyen
sizleri görüyorum.
Beni tanıyan insanlar bilir son iki senedir dişil-eril
enerji konusunda hassasiyetim mevcut. Hormon misali her iki enerjide hem kadın
hem erkek kişisinde bulunurken ve her iki bireyin bunu yaşamının her yerinde
deneyimlemesi gerekirken, konu hayat içerisinde aksiyon almak ve ikili
ilişkilerde geldiğinde işin rengi değişir birden. İş hayatında cinsiyet fark
etmeksizin bizi atmacaya çeviren eril enerji özellikle kadınlar için özel
hayatımızda dişil enerjimizle birlikte yerini sakinliğe bırakması gerekirken erkek
kişisinin daha dengeli bir erile dönüşmesi beklenir. Yin-Yang gibi düşünün
bunu. Kendi içinde de erilini ve dişilini aktif halde kullanabilmelisin,
karşındaki insan ile yine bu homojenlik de birbirine karışabilmelisin. Hem
zıtlıkların hem de benzerliklerin uyumu diyelim. Ancak bunların çok uçlarda
yaşanması kişiyi ya pasifize eder ya da despot ve yıkıcı hale getirir.
Eril
enerji: analitik düşünce, pratik zeka, başarı tutkusu, rekabet,
üretim ve organizasyon gibi konuları; Dişil enerji: zeka,
sevgi, içgüdü, güven, yaratıcılık, hassasiyet, empati, denge, uyum ve sabır gibi
konular kapsar. Bir gün daha detaylı anlatabilirim.
Şu dönemde erkeklerde gördüğüm kendi değerini bilmekten ziyade dişil enerjisi
olması gerekenden yüksek, ilk adım dahil olmak üzere hemen hemen her şeyi karşı
taraftan bekleyen, kararsız, şüpheci, mücadele etmeyen bir yapıda olmalarıdır.
Her şeyi haddinden fazla gereksiz yere akışa bırakan, pasif alıcı, emek
vermeden sonuç bekleyen erkekler türedi. Genellikle centilmenlikten bi haber
kariyerine odaklı ama duygusal olarak kopuk, ihtiyaç dahilinde irtibata geçen,
sürekli gel-gitleri olan, sorumluluk almaktan imtina eden, romantik ilişkilerde
iletişim problemi yaşayan ya da ne istediğini bilmeyen; derin bir ilişki
kurmaktan çekinip yüzeysel şeyler yaşamayı tercih eden erkekler görüyorum. Daha
da detay verilebilir ancak bu kadarı yeterli olsa gerek. Bunu yalnızca ben
değil uzmanlarda söylüyor. Yok Norveçli bilim adamları değil; ilişki
uzmanları :)
Bu durumlar biz kadınların ilk etapta eril enerjimizi
yükseltip aksiyon almamıza teşvik etse de uzun vadede akışa bırakıp karşıdan
aksiyon görülmez ise o kişiden vazgeçmek ile sonuçlanıyor. Ben dahil çoğu
kadının özellikle yalnız olmasının bir sebebi bu. Ne kadar özünü koruyup bunu
başarsan da kadın olarak akışa da bıraksan kendini, çoğu şey karşıdaki erilde
bitiyordu. Aslında var olan benliğini, özgürce seçtiğin cinsel tercihlerin
sonucunda şekillendirmen söz konusu. Erkek misin gerçekten? Ona göre davran ve
yaşa. Özüne dönüp varlığını gerçekleştirmeye başladığında bazı şeylerin
hayatında her anlamda yerli yerine oturduğunu göreceksin.
Siz
erkeklere empati ile yaklaşmaya çalışırken hayal kırıklığı ile karşılaşmaktan
ne kadar yorulduğumuzu görüyorum.
Bir kısmınızın böyle olmadığını kabul edip
tenzih ederek geri kalanlar içerisinde en modern(!) olanınız bile bizleri hala
ikiye bölmeye devam ediyordu. Nasıl mı? 'Evlenilecek' ve 'Eğlenilecek' kavramı kadar pis bir şekilde.
Suratsız ve mesafeli olduğumuz, fazla kimse ile muhatap olmadığımızda bunun
doğru ancak sıkıcı bulduğunuzu; içimizdeki gerçek bizi ortaya çıkardığımızda
bunun eğlenceli ancak uygunsuz bulduğunuzu dile getirmeniz bunları yazmak için
iyi bir fikir oldu, bakın yalnızca bunun için size teşekkür edebilirim. Sizin
yaptığınız ya da yaşadığınız şeyleri bizler yapınca, uygulamaya geçince bu
yaftayı almayı reddediyorum. İçimden geldiği gibi içimden geldiği yerde kahkaha
atmam da başka bir anlama gelmiyor emin olun. Dışarıdan soğuk durmam sizden beklentim
olduğu anlamına gelmezken bazen tanımadığım insanlara bile selam verip
geçebiliyorum. Ya da emin olun ufak bir çoğunluğumuz hariç açık giyindiğimizde
kendi rahatımız; mevsim koşulları ya da öyle hoşumuza gittiği için giyiniyoruz.
Kabul ediyorum bunu da o bahsettiğim ufak bir çoğunluğun teşhircilik
mahiyetinde bunu yaptığını bilsek de bu geri kalanımızı emin olun kapsamıyor. Kısaca kadının kıyafeti din, siyaset malzemesi ya da cinsel obje değildir.(Siyasi&Sosyal bir not: Taciz ve tecavüze uğramamız için de bir sebep değil bunlar!)
Çoğunuzun
mantıklı olduğunu düşünürken mantıksızlığınız beni çok şaşırtıyor.
- Yaptığımız,
yaşadığımız ve söylediğimiz şeyler kafanızda nasıl şekilleniyor acaba?
- Evlenilecek(!)
ve eğlenilecek(!) sınıflarına girecek olmanın koşulları nelerdir? Salı, Çarşamba evlenilecek, geri kalan günler eğlenilecek moda geçeceğim de…
- Evleneceğim insan ile eğlenemeyeceksem(bu kısım sizin hayal gücünüze ve eğlence
anlayışınıza bağlı) neden hayatımı birleştireyim?
En önemli soru: Siz hangi sınıfa giriyorsunuz ki bizleri bir sınıfa
sokuyorsunuz?
Belki de bizde sizi asıl öyle sınıflandırıyoruzdur, bunu bilebilir
misiniz? :)
Devamı gelecek…
#YazarHATUN