Oturduk başladık konuşmaya
Yeni tanıdığım birine göre çok samimiydi.
Bende ise o istemsiz merakım bazen de şu boş vermişliğim
Sanki sormuşçasına çocukluğundan kesitler sunuyordu bana,
Yaptığım tek şey dinlemekti.
Bir yandan gözlerim sağda solda
"Sıkıldın yine değil mi?" dedi.
"Yine derken?"
"Hep böylesin izliyorum uzun süredir seni, hep bir arayışta gözlerin.
Ya kahkaha atıyorsun, ya kaçıp koyverecekmişçesine huzursuzluk var.
neden böylesin?" dedi.
İşte asıl o an koşup kaçmak istedim.
Anlatmalı mıydım?
Neden bu kadar meraklıydı?
Neden beni izliyordu uzun zamandır?
Sorsam cevap verir miydi?
Yoksa susar benden mi cevap isterdi?
Bilemedim.
"Bazen ruhum sıkışıyor, bazense çok hür" dedim, geçtim.
Gözlerindeki anlamlı bakışa donup kaldım.
"Bana öyle bakma. Keskin susuşlarıma maruz kalacaksın, üzgünüm." dedim
"İnsan ruhuyla iki kişi yaşar mı? dedi.
"Ben bazen üçlüyorum onu" deyince kahkahayı koyverdi.
Eee tabi bende gülmeye başladım.
"Sormayacağım bunları" dedi.
İyi ederdi.
Bende onu karşımda kahvesini içerken seyrettim.
Yüz hatları yaşına göre olgundu.
Gözlerinden ruhunun yorgunluğunu okunuyordu...
Her yudumda bir medet umuyordu sanki
Farklı birşey beklercesine...
Arada fincanın dibine bakıyordu.
Kahve değil, deniz sanki...
Fincanda uzaklara dalıyordu
Ne arıyordu ki?
Dayanamadım sordum, kaldırdı kafasını gülümsedi.
"Kahveyi sevmem."
"Eee neden içmek istedin?" dedim.
"Çünkü ucunda sana eşlik etmek vardı, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı değil mi?
ve bende ki o keskin susuş...
yine susuş...
Yazar Hatun