10 Mayıs 2016 Salı

Ben...

Çıkmaz sokağın girişinde bekleyen
melek yüzlü şeytan ruhumdaki
gel derken benden olan meleğin gülümsemesini görüyorum.
pardon melek yüzlü şeytanın..
ve ben bana kanıyorum
giriyorum çıkmaza,
çeviriyor çevremi,
yalanlar, sırlar ve ihanet
ihanet milyon kere ruha,
yalan ruhunu avutmak için söylediklerin,
sırlar ruhunun huzurunu koparmamak için derinlerde sakladığın...
döndü baktı melekten suretim ne güzeldi
ama ne kadar fenaydı içindeki
beni kötü yola sokan da oydu,
cennetten bir tutam tattıran da...
ruhumla sıkıştım köşeye
meleğimin(şeytanın) kıvrak yürüyüşleri
peki ya aniden boğazımı kesişi...
pis bir çıkmaz sokakta kanlar içinde kalmak değilde
ruhumun pisliğe bulanması gücüme gidiyor..
en çok bu...


Yazar HATUN

8 Mayıs 2016 Pazar

Canım acıyor
gözlerimin bu ara doluyor
bazen kanıyor
canını vere vere yakıyor
bir film izledim dün "Veer Zaara"
Birbirini deli gibi seven,
ama gerçekten seven insanların 22 yıl sonra buluşmasını anlatıyordu.
şimdi ise bir şarkı dinliyorum Ezginin Günlüğü-Aşk Bitti
bunu bundan 5 sene önce öğrenmiştim.
ben bilirdim
hep gördüm örneklerini
hep duydum
aşkın dini mezhebi olmazmış
aşk için can verilirmiş
aşk için herkesi karşına alırmışsın
aşk cesaretmiş
tuttuğun eli bir ömür bırakmayacağına yemin etmekmiş
Sıradan bir nikah memuru ya da basit bir cami hocasına değil de
sevdiğine yemin etmekmiş şahidin kalbin, gözlerin ise misafirin
şimdi neden mi bunu yazıyorum?
ben böyle biri tanımadım, görmedim, bilmiyorum.
insanlar ilk fırsatta sevmedikleri herkesin kucaklarına,
ruhlarına,
hayatlarına atlıyorlar.
benim hayatım ne diye soran olmuyor.
sen nesin, sen neyi yaşıyordun, sen şimdi neredesin?
insanların bahaneleri var.
insanların senden daha önemli işleri, öncelikleri var.
sen her daim boş kalındığı zaman çalınan bir kapısın
insanlar bunu vuruyorlar yüzüne her gün
seni ezip geçtikleri her gün
senin için birşey yapmadıkları her gün
seni keyifle ağlattıkları her gün...
ağlıyorum,
duy beni !
dağıldım,
ben artık tanımıyorum beni!
bıraktığın yerde değilim,
bulduğun gibi hiç değilim.
ağlamaktan değişmiş yüzüm,
gözlerim parlamıyor artık.
kalbim atmıyor sanki bugünlerde,
boş bakıyorum hayata, boş yaşıyorum.
uyumak...
sadece uyumak istiyorum.
sonsuza kadar uyumak,
sonsuz uyku, huzur dolu...
sen bilmezsin değil mi?
sonsuz uykunun eşiğine milyonlarca kez geldim, döndüm.
nedeni, niçini önemli mi?
kimse sevmiyor biliyor musun?
sen bile.
hiç bir şey yapmıyor kimse herkesin ağzında aynı cümleler
boş laflar,
seviyorum deme bana
sevmiyorsun.
sevmek bu değil
iyilikle çözüm beklerken kapanan kapıların sonucu
Soğumakmış.
buz gibiyim, dokunma tenime...
Çözüm üreten insanlar sevmeli,
sorun yaratıp sizden çözüm bekleyen değil
bana güven demesin kimse!
güven bana diyen versin güvenini...
lafının hükmü olmalı,
sebebini sunduğun şeyin suali olmaz
ama sen kimsin ki
bir dön bak şu suratına sen neyden ibaretsin ki
aşk mı?
herkes herkesi seviyor
ama kim aşık ki?
güvendiğin tek omuzun gittiğini görmek mi
huzur bulduğun kolların artık ruhunda son bulması mı
yoksa seviyorum diyenin milyon kere bahanesi mi
siz nesiniz, siz kimsiniz ki?
aşk sizin ne haddinize...
sizin çözümsüzlüğünüzde çözüm ararken,
bu çaresizliğimde tek yapabildiğim,
gözlerim yana yana ağlamak
en çokta güvenebildiğim günleri özlüyorum...
güvenmek duygusunu özlüyorum...
öğrendiğim tek şey şu:
bir insan sevmese de güvenerek ömrünü geçirebilirmiş.

tek ihtiyacım olan bu.

Yazar HATUN




1 Mayıs 2016 Pazar


Bir gün yine gördü rüyasında kadın,
(-ama nasıl bir kadın?
 -kimin kadını?)
hüngür hüngür ağlıyordu adam
"cennetin kapısına gitsem, yanımda kul diye seni götürürüm." diyordu,
yüzünü gömerek avuçlarıma...
derin iz, derin etki, inkar edilemez gerçek burada başlıyor işte.
burada kimdi masum, sen mi ben mi?
derinliğin son'u var mıydı yarattığımız sonsuzlukta?
ruhsuz yazışlarıma anlam veremeyebilirsin
ama bu yaşanılanlar gerçek.
ben her zamanki gibi kendimde değilim en iyi sen bilirsin
göz yaşlarıma maruz kalan bilir elbet.
benden uzak bir adam nasıl bilebilir ki içimi...
belki de bilmiyorsun beni?
bilmiyorsun bendeki sen'i !
yazdıklarımda derin mana var,
belki ince sırlar...
konuşarak anlatamıyorum,
ağlayarak asla
belki bilir bir gün anlar beni bana karışan biri
kanıma, ruhuma...

Yazar HATUN


23 Nisan 2016 Cumartesi

Kadın!


*Kadın olmak...
-Ama nasıl bir kadın?
*Birinin kadını olmak...
-Anlat bana nasıl?

Unutulmaz aşklar yaşatıp, 
kazınmak bilhassa kalplerinin en derin yerine
unutma sen derin olansın !
Milyonlarca sıfata, söze, şarkıya iliştirilmeli ad'ın
sevdikçe sevilmelisin...
boynunu, boynundaki fuları
saçlarını, saçına bağladığın bandanayı,
belki iliştirdiğin narin bir yasemini,
hatta dudağının kenarından akan bir damla rakıyı bile
taparcasına sevebilmeli,
o adam. 
söylediğin bir söz,
dokunduğun bir yüz,
kaç yıl saklanabilir?
o adamda bulabilirsin cevabını
seninle ya da sensiz
nefesin teninde ya da bilinmez bir yerde
bir rüyada...
belki sadece kilometrelerce uzakta...
öyle bir kadın olmalısın ki
seni aradığı kollarda,
yollarda karanlığa düşüp;
seni benzettiği bin bir türlü yüzde, sözde, davranışta
aslında hiç birinin,
"sen gibi olamayacağını" milyonlarca kez fark ettiğinde,
öldürmeli yokluğun...
Olmaman düşüncesi delirtmeli adamı.
Ayrıldıktan dakikalar sonra delice özlemek
Aşk bu işte !
Dedirtebilmek sevdiğin adama  "o bambaşka"
açtığın yarayla,
sardığın aşkla,
ona her sımsıkı sarılışında...
bitişinde başlangıcında...
en büyük sırlarını dudaklarında saklamalı
ya da milim milim öptüğü sırtında..
bir adamın "herşey"i olmaktır aşk
unutulmaz olmak gibi bir kaygın olmamalı
delice sevmelisin
canını vere vere
öz'ünle...
Korkma,
Dokunduğun her aşkta sonsuz olan sen'sin...

'Yazar HATUN'


3 Nisan 2016 Pazar

halsizliğin yüze yansımış iki bambaşka insanız biz
bahadır sağlam söylüyor seni bana 
"...aşk olsun sana güzel, gözün doysun..." diyor senin ağzından bana
gitmiyor gözümden gözlerin
aklımdan gitmiyor beni öpüşün,
fırsat kolladığımız kısa karanlıklar... 
aynı şeyleri aynı anda düşünmenin zevkini yasadığımız güzel günlerimiz...
gözyaşlarımı durduran sadece güzel gelecek umudu,
biliyorum gelecek...
yorgunum dostum, sevgilim, kardeşim... 
yorgunum ey sırdaşım.
sırlarımı, dertlerimi paylaşmayı unuttuğum günleri yaşıyorum seninle
kafamda milyonlarca dert 
ruhum hapishanede. 
şimdi yazıyorum seni sana, beni sana, bizi sana...
yazıyorum dün geceki gibi... 
boğulurken hayat denizinde
ısrarlıyım, inatçıyım güldürmeyeceğim o martıları kendime.
birinin -Dur!- demesi gerekiyor.
birinin sarsması gerekiyor; seni, beni, bizi...
sarsması gerekiyor ki,
düzeltilmeyecek kadar derin değil dertlerimiz
canım, yarim, sevdiğim.
bilmem ki güzel canın ne zaman ister bunları okumayı...
bilirim bir gün görecek canım gözlerin.
boğulurken biz, seni kıyıya çekeceğim söz veriyorum sana
ellerine ihtiyacım var, en çokta sıcak omzuna.
gözyaşlarıma kayıtsız kalmayan, hisseden, yaşayan güzel canına
ihtiyacım var canım, dostum, yoldaşım
dinle beni!
istersen sus, konuşma
kimse beklemiyor sevdiğim dediğini
uzakta da olsan canını, canımdan esirgemediğin sürece beklerim seni...
yüz çevirirsen bana, dayanağım kalmaz ki benim...
anladın biliyorum.
her bir zerresine kadar işledi kalbine biliyorum
tenime dokunduğunda, sıkıca sarıldığında 
sarıldığın tenim değil, ben değilim...
sarıldığın kalbim canımın canı.
şimdi susuyorum.
biliyorum sessizliğimden anlayacaksın,
anlarsın tanırım seni.
unutma hayat engellerini döşeyecek,
duvarlarını örecek.
hayat bu ayırmayı sever.
tecrübe eden bizler ya da başkaları bunu iyi bilir
hayata olan kavganda ya galip gelirsin ya da çiğner tükürür seni
bütün ağır hakaretlerin tek sahibi, sebebi bu hayat.
bozdukça morali gelir insanın üstüne 
çektikçe kendini yürür üstüne üstüne
şimdi susuyorum.
biliyorum sessizliğimden anlayacaksın,
anlarsın tanırım seni.

'Yazar HATUN'

1 Nisan 2016 Cuma

(Taslaklardan fırlayan bir yazı)

Bir şarkı size ruhunuzu yazdırabilir mi?
Sizi on dokuz yaşında, ruhu taptaze bir kız yapabilir mi?
Masumca sevdirebilir mi yine birini?
İllaki o uçurumdan atılmak mı gerekliydi?
Aynaya baktığında değişmemiş suretime sevinmeli,
Ancak yorulmuş ruhuma her sabah, 
İstisnasız her sabah üzülmeli miyim böyle?
Ne güzel söylüyor laz kızı,
Ne güzel götürüyor beni yüzyıllar öncesine...
Kalbimin kapısını çalıyor önce,
Cevap yok, biliyor açılmayacak.
Sonra yumrukluyor, tırnakları ile çiziyor yüreğimi...
Açmam.
Yine ağlayamam.
Kendimi bulduğum kayalıkların,
Çakıl taşlarının üzerinden izliyorum güneşimi.
Biraz rahatsız ama çok huzurlu. 
Hızla giden bir otobüsün içersindeyim,
Gidiyorum denizin kıyısından.
Ve gittim sayısını bilmediğim kadar...
Gide gele büyüdü ruhum, köreldi masumiyetim...
Ben adım attığımda yağmurunu kesen,
Güneşini açan şehir,
Artık düşman bana...

'Yazar HATUN'

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...