Eskilerde bu mevzunun hiç konusu geçmezmiş "güven". İlişkin varsa ve onu gerçekten seviyorsan kalbini kıracak, onu incitecek, şüpheye düşürecek tek birşey yapılmazmış. Çünkü eskiden gerçekten sevilirmiş, gerçekten sahiplenme ve ait olma kavramları yaşanıyormuş.
Güven geniş bir kavramdır ve bir sürü alt basamağı bulunur. Sadakat, dürüstlük ve şeffaf olma. Liseden bir hocamız. Branş vermeyeceğim. Hocamızın dersine girdiği bir arkadaşım anlatıyor bunu. Üniversite yıllarında bir sevgilisi varmış. Bu adam askeri pilotmuş. Bir gün uçak kazasında vefat etmiş. Ve hocamız tamamiyle hayata küsmüş. Annesi onu geri hayata döndürmüş. Hocamız hiç evlenmemiş. Tek düşündüğüm bu kadın aşkın ve sadakatin dibine vurmuş. İyi mi yapmış orası tartışılır ve tercih meselesi. Ama aşk bu işte. Tek. Dürüstlük mevzusu ise çok kısa ve açık. Siz yalan söyleyerek başkasının gerçeği öğrenme hakkını elinden alıyorsunuz. Bence hırsızlığın en büyüğü. Şeffaf olmak ise ailen, arkadaşın ya da sevgilin sana sürekli mesafeli davrandığını, doğru düzgün birşeyini söylemediğini, gizlediğini ya da arkandan bir sürü iş çevirdiğini düşünsene. Kendini nasıl hissederdin? Dışlanmış, değersiz... seç birini. Ben mevzuya ilk aşktan girdiğim çünkü günümüzde güven mevzusu en çok kendini burada aksettiriyor. Benim gözümde "güven bana" kelimesi her dediğime inan, soruşturma, altını kurcalama demek, "güven bana" demek ben istediğimi yapayım ama senin haberin olmasın demek. Artık ilişkiler güven bana denilmesinin çoğu sebebi bu. "Güven bana" diyorsunuz ama tek hatanızın bile herşeyi mahvedeceğini bilmiyorsunuz,"güven bana" diyorsunuz hatalar yapıp tekrar tekrar af diliyorsunuz. Güvenin anlamını siz bilmiyorsunuz.
Doğru düzgün kimseye güvenemiyorum. Elimde değil, insanın yaşadıkları ve gördükleri içindeki masumiyeti öldürüyor ne yazık ki. Ne eskisi gibi çocukça sevebiliyorsun ne çocukça ağızlardan çıkan tek cümleye itibar edebiliyorsun ne de sığınabiliyor o insanlara yine çocukça...
Melis ŞAHİN