28 Aralık 2014 Pazar

Kararlar

Uzun sohbetin bitiminde ortak bir payda da buluşabildiğimize sevinerek şu cümleyi tekrardan dolaylı ya da doğrudan söylüyorum. "Hayatlarımızı kararlarımız belirler." Boşluktan ya da finallerden önce kafa dağıtacak birşey bulamadığımızdan yine benzer mevzular üzerinde dolaşarak bu konuya odaklandık. Nasipçi ya da kaderci bir insana bu kavramı anlatmak zorladı beni ama başardım :) İlahi gücü kenara koymadan, onun anlayabileceği bir dilde, yaptığı planlardan başlayarak neden sonuç ilişkilerine girerek ve yaptığı ya da yapamadığı seçimlerin, verdiği ya da beceripte veremediği kararların ortaya çıkardığı durumlara göz atarak ona bu cümleyi benimsettim. Kararların önemini bir insana kavratabilmek ve farketmez diye birşey olmadığını ona göstermek. Mutluyum. Sanki büyük bir zafer kazanmışcasına. Şimdi uyku vakti. Yarın yopyoğun bir gün beni bekler. İyi geceler... :)

26 Aralık 2014 Cuma

Benim gözümden 'Dijital Avrupa'

Dijital deyince herkesin aklına geldiği gibi benim de elektronik aletler geliyor. Çok basit bir giriş cümlesi. Ama gerçek bu. Dijital dünya hayatımızın her yerinde bize kolaylık sağlarken bir yandan da esiri haline getirdi. Gecen gün okulumda düzenlenen sosyal medya okuryazarlığı semineri de bunun bir kez daha fark etmemizi sağladı. Teknolojinin yıllar içersinde nasıl geliştiği, hayatımızı nasıl, ne şekilde kapladığı ve bizim bu süreçte nasıl hareket ettiğimiz... Görülen o ki dijital dünya dediğimiz kavram internetin doğuşu ile yıllar içersinde geçirdiği evrimle bu duruma geldi. En başta insanlar ile iletişim diyerek başladık bu yolculuğa. Sonra bu internet denilen meretle neler yapabileceğimizi fark ettik. Bütün resmi, kurumsal, kişisel işlerimizi bu yol üzerinden halletmeye başladık. Şuan interneti kullanabildiğimiz bütün elektronik araçlar vasıtasıyla yapabildiklerimiz, fatura bilgilerimizi görebiliyoruz, her gün her dakika dünya gündeminde olanları takip edebiliyoruz hem de gazeteye ihtiyaç duymadan. Buna örnek verebileceğimiz Radikal gazetesi artık online gazete olarak basın dünyasında yaşamını sürdürmeye devam ediyor. E-kitap denilen olay ile yine kağıt israfına dur denilebiliniyor. Dijital imza ile elektronik belgelerimizi, postalarımızı ve ticari işlerimizi güvenli hale getirebiliyoruz. İnternet üzerinden eğitim alabiliyoruz. E-devlet üzerinden kurumsal işlerimizi halledebiliyoruz. Kısaca Dijital vatandaş oluyoruz. Bunlar sadece bu dijital dünyanın ufak bir parçasını oluşturuyor.
Bu konuma gelmemiz ülkece yıllarımızı aldı. Ve hala 6-7 yıl geride olduğumuz ayrı bir gerçek. Bizden istisnasız bir adım önde olan Avrupa.  Övündüğümüz Genç nüfusumuz olmasına karşı onlar yaptıkları ile bize örnek oluşturup kapı açıyorlar. Bizim dijital üzerine çalışmalarımız yok mu? Tabi var, ancak onlardan bir adım önce olacak kadar güçlü ve yoğun değil.  Avrupa birliğine girmek isterken dijital dünya kullanımını kısıtlayarak bunu yapabileceğimizi sanan bir ülkeyiz. Bu ayrı bir ironi. Nitekim bu duruma karşı Bilişim fuarları, seminerleri, konferansları, zirveleri düzenleyen dernekler ve öğrenci arkadaşlarımız mevcut. Bu yıl içersinde 6-9 Kasım  tarihlerinde Ankara Ticaret Odası (ATO) Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda  düzenlenen gelenekselleşmiş Ulusal Bilişim Kurultayı’nın 31'incisi Bilişim 2014, Türkiye Bilişim Derneği (TBD) tarafından  bu yıl ilk kez CITEX'2014 Ankara Bilişim Fuarı'yla birlikte gerçekleştirildi  . Bu bir örnek oluşturabilir.  

Kısacası Avrupa Dijital Dünyayı hayatlarının her alanında aktif biçimde kullanabiliyor. Bunu insan hakkı olarak sayıp özgürce kullanılmasını sağlıyor. İnsanlarını bu dijital dünyada dijital vatandaş olarak görmeyi istiyor. Neden bizim vatandaşımızda böyle olmasın, nasıl yapabiliriz?

19 Aralık 2014 Cuma

Hadi İnşallah

18.12.2014

          Hemen hemen her cuma film izleme günümüz olsada sinemada izlemediğim sürece ben yazı yazamıyorum :) "İncir Reçeli 2" den sonra su bir kaç ay içersinde gittiğim ikinci film "Hadi İnşallah". Yorumları okudum. Bazıları beğenmemiş, bazıları bayılmış. Bende hafif ön yargı olsa da gittim. Tek kelime "bayıldım". Puccanın "Küçük aptalın büyük dünyası" kitabından uyarlanan film çekti beni, güldürdü, rahatlattı, özlediğim şeyleri hatırlattı. Film İzmir'de çekilmiş. Karşıyakalı Pucca ile Göztepe çocuğu Pekmezin aşkı :D  Ben Manisa'da yaşıyorum ama İzmir'in hep bende ayrı bir yeri olmustur. Öncelikle annem İzmirli, hala en yakınlarım orada ikamet ediyor ve ben İzmir doğumluyum. Aşkım depreşti tekrardan. Canım bir kere boyoz çekti. İlk İzmir'e adım attığımda metro ile ver elini Konak. Konak meydanındaki küçük seyyar araba. Sabah 8 9 sularında gidersiniz sıcak boyozlara sahip olabilirsiniz. Bir de bildiğim kadarıyla Alsancak'ta çok güzel boyoz yapan eski bir pastane varmış. Her neyse şu askımı geçip filme dönelim biz.
          Bazıları kitaptan aykırı bir senaryo izlendiğini söylüyor, Puccanın filmin galasına çağrılmadığı bir başka gerçek. Ben kitaplarını alıp okumadım. Ama başlayacağım. Zaten Pucca deyince kafamda çok marjinal bir kız portresi çiziyordu, şimdi bende daha bir ilgi uyandırdı.
          Filmdeki espriler günlük hayatta hemen hemen herkesin yaptığı tarzda olduğu için filmi izlemiyorsunuz sanki içinde yaşıyormuşsunuz hissi veriyor insana. Büşra Pekin yine tatlılığını göstermiş. Murat Boz oyuncu olmamasına rağmen işi başarmış. Tabi ben bir film eleştirmeni değilim. Sadece nacizane görüşüm. Pişman olunacak bir film değil bence. Sadece bir kaç saat dış dünya ile iletişimi kesiyorsunuz o kadar :) "Burası çok güzelmiş gerçekten/ Eee Karşıyaka burası/ Ama manzara Göztepe :D "

Nil Karaibrahimgil-Hadi İnşallah


Bu da önceki yazım İncir Reçeli 2
Melis ŞAHİN

11 Aralık 2014 Perşembe

Güven Bana

          Eskilerde bu mevzunun hiç konusu geçmezmiş "güven". İlişkin varsa ve onu gerçekten seviyorsan kalbini kıracak, onu incitecek, şüpheye düşürecek tek birşey yapılmazmış. Çünkü eskiden gerçekten sevilirmiş, gerçekten sahiplenme ve ait olma kavramları yaşanıyormuş.
          Güven geniş bir kavramdır ve bir sürü alt basamağı bulunur. Sadakat, dürüstlük ve şeffaf olma. Liseden bir hocamız. Branş vermeyeceğim. Hocamızın dersine girdiği bir arkadaşım anlatıyor bunu. Üniversite yıllarında bir sevgilisi varmış. Bu adam askeri pilotmuş. Bir gün uçak kazasında vefat etmiş. Ve hocamız tamamiyle hayata küsmüş. Annesi onu geri hayata döndürmüş. Hocamız hiç evlenmemiş. Tek düşündüğüm bu kadın aşkın ve sadakatin dibine vurmuş. İyi mi yapmış orası tartışılır ve tercih meselesi. Ama aşk bu işte. Tek. Dürüstlük mevzusu ise çok kısa ve açık. Siz yalan söyleyerek başkasının gerçeği öğrenme hakkını elinden alıyorsunuz. Bence hırsızlığın en büyüğü. Şeffaf olmak ise ailen, arkadaşın ya da sevgilin sana sürekli mesafeli davrandığını, doğru düzgün birşeyini söylemediğini, gizlediğini ya da arkandan bir sürü iş çevirdiğini düşünsene. Kendini nasıl hissederdin? Dışlanmış, değersiz... seç birini. Ben mevzuya ilk aşktan girdiğim çünkü günümüzde güven mevzusu en çok kendini burada aksettiriyor. Benim gözümde "güven bana" kelimesi her dediğime inan, soruşturma, altını kurcalama demek, "güven bana" demek ben istediğimi yapayım ama senin haberin olmasın demek. Artık ilişkiler güven bana denilmesinin çoğu sebebi bu. "Güven bana" diyorsunuz ama tek hatanızın bile herşeyi mahvedeceğini bilmiyorsunuz,"güven bana" diyorsunuz hatalar yapıp tekrar tekrar af diliyorsunuz. Güvenin anlamını siz bilmiyorsunuz.
         Doğru düzgün kimseye güvenemiyorum. Elimde değil, insanın yaşadıkları ve gördükleri içindeki masumiyeti öldürüyor ne yazık ki. Ne eskisi gibi çocukça sevebiliyorsun ne çocukça ağızlardan çıkan tek cümleye itibar edebiliyorsun ne de sığınabiliyor o insanlara yine çocukça...

Melis ŞAHİN

9 Aralık 2014 Salı

Unutulmaz

         Arkadaşla bu akşam oturuyorduk. Kaç zamandır böyle konuşmamıştık. Sohbet muhabbet laf lafı açtı aşka geldik. Sordum bir kaç soru gözleri dolduğunu hissettim. Kendimi kötü hissettim güldürmeye çalıştım şakaya vurdum konuyu geçiştirdim yarım saat sonra yine aynı noktadayız.                                                                                        Aileden arkadaşlardan girdik konuya "Hiç mi kimseyi özlemiyorsun?" dedim. "Hayır" dedi. Sonra "hayatıma birileri girmiş birileri çıkmış umrumda olmuyor pek. ailemi bile özlemiyorum, onlar beni arıyor hep" dedi. "Önceden de mi böyleydin yurtdısına ilk çıktığında falan?" dedim "Ben bir tek onu özledim" dedi. "ayrıldım ondan.bir yıl sonra herşeyi farkettim ama dönemedim. Sorunlarla karşı karşıya geldim nasıl çözecektim bilmiyordum o olsaydı bana yol gösterirdi biliyordum. Onu çok aradım. Ama ben çok büyük bir hata yaptım bunu da  biliyordum. Eğer gitseydim konuşsaydım o beni yine kabul edecekti ama onun bu iyiliğinin altında her gün vicdan azabıyla ölürdüm" dedi.
       Onun cümlelerini tamamlıyordum bazen "ilk bitti" dedi "rahatladın" dedim "evet hoş bir boşluktu, sorumluluk yoktu, yorulmuştum. Zaman geçti" dedi "İstediklerini yaptın" dedim "Evet, ama bir yerden sonra dank etti herşey." dedi. Şimdi o kız nişanlıymış. İlişkileri biteli 3-4 sene olmuş. "O olsaydı, gelseydi yine onu ister miydin?" dedim gözleri doldu "evet" dedi.
Ben herşeyin cevabını almıştım oradan kalktığımızda :)

Melis ŞAHİN  

8 Aralık 2014 Pazartesi

İlaç

Yalnız ve bir o kadar çaresizsin. Sızını nasıl ne şekilde geçireceğini bilmiyorsun. Bundandır insanlara sarman. Bundandır çaban konuşmak, herşeyi unutmak için. Ama inan bana kalabalıklar içinde daha çok yalnız kalıyorsun. İnsan oğluda toprağa benzer nadasa bırakmak gerekir. Yaralarını kendin saracak kadar büyümediğini iyi biliyorum. Ama öğrenmelisin. Cüssenin büyüklüğü seni büyük yapmaz. Acıların ile ne kadar yanar, dertlerinle ne kadar büyürsen o kadar büyüksün işte. Kimi katarsan kat yarana, dertlerine uymaz denk gelmez yanlış parça. Sen ilacının ne olduğunu iyi biliyorsun ama cesaretin yok işte.


Melis ŞAHİN

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...