23 Eylül 2017 Cumartesi

Canınızı tırnaklarını bastıra bastıra acıttıkları oldu mu
Yorgunluğunuza derman olacak bir çift kol ararken
Sizi yol kenarına elleriyle sert bir şekilde ittirdiler mi?
Söylemek istediğiniz onlarca söz varken
Boğazına sırf kalpkeri kırılmasın diye demedikleriniz
Ya da sevginizi belli etmek isterken sustuğunuz zamanlarınız
Bugün yine boşluktayım arkadaş
senin gibi ağlıyorum yine
senin gibi sövüyorum hayatıma
insanlar yaptıklarını göremeyecek kadar acımasızlar
seni ne hale soktuklarını umursamayacak kadar vicdansız
ve her gönülkapını açtığını seni suclar
parmaklarını kalbine doğrulta doğrulta
her sabah ölmeyi hesap ederek uyanırsın
adım atmadan sokağa günün kötü başlar
ya birileri laf eder ya da birşeyler duyarsın
adım atarsın dışarı sokaktaki kedi bile ters
şerefsizin biri gelir laf atar tanımazsın etmezsin
otobüse el kaldırırsın görmemezlikten gelir basar gider
herkes kendini nimetten sayar herkesin hayatı mühimdir
Ama senin ki hariç
Canlarını mı sıktın boşverir geçer insanlar
Çok mu severlerdi artık umrumda değilsin olur hem sözle hem davranışla
anlarsın işte çok sevmenin iş görmediğini herkesin senin dengin olmadığını
bu kafayla gidersen kimsenin senin dengin olamayacağını
Sen sevmenin mühim olduğu zamanda doğmuşsun
nasıl olmuşsa buraya düşmüşsün...
İnsanlar onlara iyiken iyiler
Kimse senin kötü halini düşünmez
Kimse kötü halinde destek olmak istemez bu günlerde geçer demez
Sadece kötü halinde gösterdğine istinaeden seni yargılarlar
çok yoruldum
ben her gün biraz daha ölüme yaklaşırken
siz insanoğlu hiç mi yorulmadınız bu kadar kırmaktan üzmekten
ölürsem bunun sorumlusu bir sürü insna bırakıcam geri de biliyorum.
Canım bu kadar acırken sizi affetmiyorum affetmiyorum !!

3 Eylül 2017 Pazar

O

Ben kışın bıçak gibi kesen soğuğunda
gecenin bir yarısı tuttuğum o elleri özledim
otogarın penceresinden titreyerek dısarıyı seyredip
susup karanlığa kendimi bıraktığım geceleri özledim
ayaklarım yürüyemez hale gelene kadar sessiz sokaklarda dolanıp
kosarak girdiğim yatağımda onu hayal ederek uyumayı özledim
onunla üşüyüp onunla ısınmak
varlığıyla düşüncesiyle ruhuyla bir olmak...
masumiyet denilen olgunun çara çura harcandığı şu günlerde
yabanilerin sokağında tek başına duran çocuktu o
ayakları müziğin ritmine kapıldığı o akşam onu buldum ben
ismini koyamadığım hislerin her daim peşine düşen o kız ben..
hissiyatın dili; benim ise geçmiş ya da gelecek olgum yok...
an'a dalmayı an'da yaşamayı düşüncesizse konuşmayı onunla sevdim ben
dilimden çıkan cümleleri harap etmedi
bana taşıdığı en ufak bir duyguyu
bir kızgınlık damlası olsa bile yalana bulamadı
teşekkür ederim

gecenin dört buçuğunda dilime nerden gelir,
elimde nasıl şekillenir cümleler?
unutmuştum, şimdi hatırladım.
Şimdi İstanbul serindir gecenin bu saatlerinde
Küsmüş ben gibi soğuk
Antalya deli gibi sıcak
Ya deli gibi sevişmiş veyahut ağlamaktan yüzü kıpkırmızı
onunla ağlamayı özledim
onunla gülmeyi
bunları uzaktaki tek yakın olarak değil
gözlerinin içine bakarak yaşamayı özledim
kelimelerimiz susar bazen
cümleler dökülmez kalpten
bazen suskunluğumu sever
Suskun olduğum vakitlerde yüzümü çevirdiğimde karşımda belirdiği için
Ölüm isterken ruhum,
Tutup onu gökkuşağına çaldığı için
Bembeyaz karlarda içimdeki masumu hatırlattığı için
Teşekkür ederim...
Harcadığı kalbi,
Biriktirdiği yolları,
Bana döktüğü dilleri için
Minnettarım...
Bana huzurun kıymetini
Bir gülümsemenin bin yürek ısıtabileceği gösterdi.
Bilirim aramıza yollar, insanlar, sebepler girse de
Kapını çaldığımda bulacağım tek masum o...
İşte bu gece bu yüzden ömrümü emanet ediyorum.
...

YazarHATUN

27 Ağustos 2017 Pazar

İkili

Bazen susarsınız
Susarsınız çünkü sessizliğinizin büyüklüğünü ölçmek isterseniz,
susarsınız çünkü sessizliğinize koşup gelenleri görmek ister gözleriniz...
Susuş, şimdi dopdolu bir bedende kısık bir isyan
susuşlar ki hiç dile dökülmeyenleri bağıra çağıra anlatmaktır...

sürekli kağıtlara bir şeyler yazıp çizerken görüyorum kendimi
anlatıyorum başkalarına kağıtlarla kendimi
bazen tasvir ediyorum yüzümü
gösteriyorum hislerimi yüzümde, gözlerimde;
bazen öyle bir susuş ki hislerimde,
bir kelime yazıyor ellerim tek bir kağıda
bir kelime ki her şeyim oluyor yoklukta...

Yoruldum dile döktüklerimin ağırlığında ezilmekten
Bir beden, bir kelime, bin his...
Payidar kalacağını sandıklarımın,
Akıp gidişini hissediyorum kalbimden
Yoruldum diğerlerinden
İşte sırf bu yüzden yalnızlığın parlak yüzünü tercih ediyorum...
Hayatta yalnız, hayallerde yalnızlık, kalabalıklarda yalnız
işte bu yüzden iki yüzüm var.
Dilimin durmadığı hiç susmadığı herkesin bildiğini anlatıp döken;
Öyle biri var ki içimde kimsenin bilmediğini, hissettmediğini, yaşamadığını;
Bilen, hisseden ve gören...

Bir duvar ki kalın,
Herkesi sokmam kalbime;
Bir duvar ki belli belirsiz,
Bazıları ha var ha yok...

YazarHATUN



16 Ağustos 2017 Çarşamba

Yavaştan

Bazen derinden hissedilenleri
yavaş yavaş yaşamayı tercih edersiniz
bitmeyen bir ömür varcasına
ölseniz bile yeniden doğarcasına
bu his mi?
Çok güzel...
Öyle ki, sıcak kumlardan serin sulara
buz gibi havada büründüğün, seni sımsıkı saran bir çift kola
en keyifsiz anında neşelendiren tatlı bir söze benzer
Deli gibi özlemini çektiğin
Kaybettiğini sandığın hatta bir daha bulamayacağını korktuğun o his varya
işte şimdi orada o noktada onun için varım
kaybettim sandığımı buldum
şimdi yavaşça yaşıyorum
yudum yudum içiyorum
karıştırıyorum kanıma her bir zerresini...
Kim duyar kim bilebilir ki
Bir anın bir yerin bir tarihin her şeyi değiştirebileceğini
basamaklarını koşturtarak çıkartan o his var ya...
Hayatın hayalin geleceğin ta kendisi
Kim hissedebilirdi ki...
Peki cesaretimiz olmadığı için mi yarıda kesilir başlangıçlar?
Sevincin bütün adımları yarı yolda mı kalır?
Cesaretim var.
Neye, neden, neleri göze aldığımı bilmeden
Ben gidiyorum koşar adım
bazen ara sokaklara saklanıyorum ki fark etmesin beni...
hissediyor kalbim yavaşça
artık kaybedebileceğim bir şeyim yok...
acele etmiyorum belli belirsiz korkulara ayak uydurupta...
Ruhumu yanında hissediyorum
Bazen sırtına dolamışım kollarımı
dinliyorum deli gibi...
diyorum sonra Sen konuş sen söyle
Bazen koymuşum kafamı sol yanına
Geleceğe açılan bir saat misali tiktaklarını dinliyorum can'ının
Sen gül, gül ki açılsın gölge dolu yüzün
dağılsın kara bulutlar
Gülmek istediğin zaman
Gül yüzünü göstermek istediğinde ben buradayım...
Kalbim bembeyaz..


YazarHATUN

3 Ağustos 2017 Perşembe

koş...

soluk soluğa kaldığım bir yolun başındayım
çok koştum oraya gelebilmek için
çok yoruldum kaybolurken defalarca
aşk mı?
aşk bu yolun yardımcısıydı
koyulan hedefler bazen bir durak
bazense az soluklu bir mola
hayallerimdi asolan.
koşarken gördüğüm silik suretlerden tutun da
durup sarıldıklarım bile el verip, yol gösterdiler
kaybolduğum her anlarda birine ihtiyacım oldu
bazen ufak kaçamaklarımın sebebiydi onlar,
yolumdan caydırıcı olsa da bazıları
onlar bana gerçeklerimi hatırlattılar
Önümde iskambil kağıdı gibi teker teker dağılıp, açılan kapılarım var
arkamdan cesaretlendiren sert bir rüzgar
akıp gidiyorum kumlar bazen siyah yollar üzerinde
işte şimdi soluklanıp size bunları yazıyorum
yolun ortasına dikildiğim anda açılacak kapılarım
biliyorum.
çekiyorum ellerimi kağıdın kalemin üzerinden
koşmaya gidiyorum...

#YazarHATUN


5 Temmuz 2017 Çarşamba

herkes farklı...

her insan gibi kendime özgü ve diğerlerine göre farklı olmayı seviyorum.
bir müziğin beni insanlara bağlamasını,
bir fotoğrafın, resmin ya da bir tablonun yeni ufuklar açmasını,
bir dansın düşüncelerimi yansıtmasını hatta yeni başlangıçlar doğurmasını,
bir kelimenin, cümlenin kazındığı zihinlerin varlığını,
yazılarımdan etkilenmiş binlerce sözler ve paragraflar olmasını seviyorum.

çünkü bu düzen ki benim kurduğum;
bu sistemin görüntüde kibar,
ancak manada derin getirileri,
benim için ise büyük kazanımlarıydı...

biliyorum ki hiç kimse dinlediğim müzikleri,
benim dinlediğim hassasiyetle dinleyemez.
bir fotoğrafa benim baktığım derinlikte inceleyemez.
Kimse benim gibi dans edemez hissederek,
duygularını bütün bedenine nüfus ettirip, dansla ahenkle sevişerek...
kimse benim yaşadıklarımı bilse de benim gibi dökemez yazıya.
cümlelerim, kelimelerim sadece beni en derinden yaralar,
etrafımdaki leşlerime rağmen...
ve bilirim etrafımda kurulan cümleleri,
cümlelerin dizilişini,
paragrafların sıralanışından tutun da, kullanılan kelimelere kadar...
hangi yazımın, ne kadar okunduğunu bilirim.
Büyüklenmelerim yoktur benim
herkes kendi nezdinde benzersizdir...

YazarHATUN

27 Haziran 2017 Salı

hürriyet

gözlerinin yaşları damlasın omzuma
unutma bir hürriyettir yaşamak, yanındayım.

kuşların kanat çırpsın dur duraksız gökyüzünde
unutma bir hürriyettir yaşamak, haydi izleyelim.

geri dönmek istediğin kapıları hızlı çarpma
unutma bir hürriyettir yaşamak, gidelim

ben ki tane tane kalbinin kesesinde güzellik biriktiren
o kadın...
uyandığında biliyorum aklındayım
unutma bir hürriyettir yaşamak, sarılalım

hayat uzun bir yoldur
hayallerin ise cebinde birer bozukluk...
giderken yolunda,
saç hepsini, ver gördüğün her küçüğe
zamanla hafifleyeceksin.
unutma bir hürriyettir yaşamak, mutluyum.

YazarHATUN

24 Haziran 2017 Cumartesi

"Her"

Kesinlikle çok ilginç bir filmdi "Her".
Theodore ve Samantha'nın arasındaki duygusal bağ...
Mutlaka izlemelisiniz!
Artık siriye ve cortanaya daha iyi bakıp ve çokça iyi davranmalıyız.
Çünkü gelecek ve yapay zeka bizi bu gerçeklere götürüyor.
İmkansız değil eminim buda olacak herkesin "kişisel ve kişilik sahibi bir işletim sistemi".
Ve aslında.... yapılan bunun bir örneği
Bölümümüzün getirisi içerisinde bulunan,
Şu üniversitede aldığımız "yapay zeka" dersi...
Hakkını vererek çok geniş yelpazede inceleyemedik ya da spesifik işleyemedik
Ancak temel taşlarını biliyoruz.
Ve insanlık adım adım yapay zekaya yöneliyor.
Şu haberlerde gördüğümüz üretilen farklı amaçlara hizmet eden çeşitli robotlar
Belki yapay zekanın başlangıçı olarak kabul edilebilir
Ancak yapay zeka denilen unsur 0 ve 1 arasında kendini sınırlamayan; bir grisi bulunan "elektronik bir canlı"
(Ona bu ismi şuan ben taktım. Tam karşılığı değil biliyorum ki...) Ne hoş değil mi?
Benim favorim Luna. Aşağıda bulunan linklerin ilki ona ait.
Mutlaka bakmalısınız!

Cortona Windows10 ile hayatlarımızda elektronik bir asistan olma yönünde.
Daha öncesinde Windows Phonelarda var olduğunu biliyorduk,
Ancak bilgisayarda ilk kez Cortona ile başbaşayız.
Aktif hale getirmek vardı aklımda şimdi ise kesinlikle yapmam gerekenlerin başında
Bir kaç güne Cortona'm ile iletişime geçeceğim :D

Filme gelecek olursak;
Aslında çok yönlü incelediğimizde çokluk içinde var olan ve hissettiğimiz yalnızlığın,
Teknoloji ile daha da artacağını gösteriyor.
Şuan bile bunu hissediyorken ilerleyen yıllarda şüphesiz daha çok hissedeceğiz.
Hepimiz gerçek insanlardan ziyade; deneyimlerimizle,
kendini oluşturan, yapılandıran ve geliştiren işletim sistemleri ile
Duygusal ilişkiler içerisine girmemiz kaçınılmaz.

Şimdi size ahkam kesmeyeceğim, sosyal mesaj da vermeyeceğim...
"Yok efendim insanlarla birlikteyken telefonları kenara bırakalım,
Bilgisayar başında geçen süreyi azaltalım, sosyalleşip kalabalığa karışalım vsvs."
Teknoloji kaçınılmaz bir şey ve biz istesekte istemesekte müptelası olmak zorundayız!
Biz ittirdikçe o daha çok sarıyor kollarını bize...

YazarHATUN

Benzer haberler:
İnsan kapasitesini aşabilen yapay zeka Luna: “Düşünüyorum, öyleyse varım”

Yapay Zeka Sohbeti: İki Google Home Asistanının Muhabbetini Canlı Olarak İzleyin!

Google'ın Tasarladığı Yapay Zekâların Öfkelenmeye Başladığı Gözlemlendi!

Sonumuz mu Geliyor? ‘Genç Kız’ Yapay Zekası Bir Günde Hitler Aşığı Seks Bağımlısına Dönüştü!

İşte dünyanın en güzel robotu!

23 Haziran 2017 Cuma

ben-cil

Gizlice ateşlendi fitiller
Hoş görü ile açtığım kapıları birer birer hızlıca çarptım suratlarına
Nefretimle sinirimin içimden büyüdüğünü hissediyorum
İyilikle iyilikleri, keyifleri için huzurları için kalıplara sokarken şekil almaya çalışırken sessizce
Kendimi ihmal ettiğimi fark ettim
Ben o gece sadece giden emeklerime ağlamadım, yoluma engel koyduğunuz için de ağladım
Güzeli hoşluğu elimden kendi bencilliğiniz ile aldığınız da yorulmuştum... Bittim.
Ailen yok hayatında, arkadaşların yok ve bir sevgilin de yok yoluna yoldaşlık edecek.
Yol senin, karar senin. Hayatın ellerinde...
Senin haricinde herkes figüran hayatında.
Yolunu çiz, gelmek isteyen tutsun elinden yürüsün yolundan
Beğenmeyen soldaki durakta bekleyebilir. Geldiği yere baka baka dönebilir.
Anladım ki herkes keyfince davranıyor...
Beni sıkıştırıyorlar dört duvara üstüme üstüme geliyor her şey.
Şimdi umrumda değil sizin söyledikleriniz, sizin hayatlarınız, yaşadıklarınız
Bencilliklerinizden sıkıldım
Bencilliğim ile artık karşınızdayım.
Bugüne kadar nadirdir kendi derdimi kendi derdi sayan
Maksatım yalnızlığı somut olarak göz önüne sermek
Yoksa tek başıma da baş ediyorum dertlerimle
Yalan yere şefkate bulamayın kaskatı tutmuş ruhunuzu...

#YazarHATUN

8 Haziran 2017 Perşembe

gül-ümse

geçen yazın içinde var olmuş bir günde
bir deniz kenarında otururken
dalgaların bacaklarıma vuruşları
çocuk gibi gülümsetmişti beni
sonrasında böyle masumca neye gülümsediğimi hatırlamıyorum
büyüdük ve kirlendi dünya deniyor ya...
hayır biz büyüdüğümüz için bu denli kirli görüyor
Ve yaşıyoruz her şeyi
masumca sevmek mi?
elimde olsaydı yapabilseydim.
ruhumdaki kötülüğü silmek isterdim.
her insanın ruhunda az ya da çok
bir kısmı kötüye bulanmış bir parçası vardır
bazılarında yaşları büyüdükçe karalığın kapladığı yer büyür
bazısı her şeye rağmen,
herkese rağmen durdurur karasının ruhuna yayılışını...

şimdi bir deniz kıyısında olmak istiyor,
kumlara oturup denizi izlemek istiyorum
büyük gibi düşünmek bencilce
büyük gibi sevmek çıkarcı
büyük gibi sevişmek sadece zevkine
bunları bir kenara bırakıp, masumca sevmek istiyorum.
çocuk edasıyla art niyetsiz yaklaşmak herkese
elimi uzattığım insanın,
en önemlisi sırtıma hançeri saplamayacağından emin olmam lazım
dokunulan yüzüm bile olsa çıkar aramamalı bakışlar
bazen içinizdeki karanlığı durdurup, acılarınızla kamçılanır
koskoca bir kadın ya da erkek oluverirsiniz ya
o koskocaman insan bir çift kolda masum olmak ister...
herkese dağ o adama deniz;
herkese dağ o kadına deniz...

şimdilerde masumca gülümsemek öyle güzel ki...

YazarHATUN

6 Haziran 2017 Salı

maske

             Her gün insanların durum ve duygularına göre milyon tane maske takarsın suratına. Hatta bazen mutsuzken bile mutluluk maskesi takıp kalplerde çiçek açtırmak için yollara düşersin iyi niyetin ile... Maskelerini hürce indirebildiğin insan sayısı azdır. Gün gelir maske çıkardıklarının yanında bile maske takmak zorunda kalabilirsin. O maskeyi hangi yakın bildiklerine yanında takarsın biliyor musun? Yardıma ihtiyacın olduğunda senden kaçanlara; kalbini kırıp, dönüp bakmayanlara; çok yalnızken daha da yalnızlaştıranlara; derdini anlattığında, dinleyip oralı olmayanlara hatta bundan memnun olanlara... 
            Yaş büyüdükçe elersin birer birer. Sonra kendi kendine yetmeyi öğrenirsin. En başta öğrenerek başlaman gereken dersi, seni harcaya harcaya öğretirler. Anlam denizde boğulursun birazcık anlaşılmak için. Tek başına geçmeyecek yaralarınla seni baş başa bırakırlar. Seni dinlerler ama tek kelam etmezler hepsi beyin denilen haznede gizlidir. 
            İste benimde size verebileceğim sadece dört duvarım var artık... 

YazarHATUN


27 Mayıs 2017 Cumartesi

Pembiş Metrobüsler!!

        Pembe metrobüs olayı patladı gitti. Aslında bunun başlangıcı 2012 senesinde kadınlar tarafından atılmış. Bu uygulamanın ilk Malatya'da gerçekleşeceğini duymuştum. Çok tuhaf değil mi?  Kadınlar olarak ikiye ayrılıyoruz. Amaç belki aynı olabilir ama seçilen yol yanlış! Kadın ve çocuklar için ayrı olarak yola çıkması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından fizibilite çalışmaları başlamış ve sözde ismi "Pozitifbüs" olan bu pembiş araçlar bizi sözde koruyormuş gibi bir imaj çizecek ama aslında kadınların yararına hiç bir vasfı olmayacak araçlar!!!
        Çoğu kez konusu açılmış kapanmış ama Şanlıurfa 2015 yılında bunu faaliyete sokmuş. Neye yarıyor peki? Taciz, tecavüz eden pislikler akıllanıyor mu, cezalandırılıyor mu? Bir şeyler düzelip engellenebiliyor mu, bu pembiş otobüsler benim karanlık bir sokakta sıkıştırılmama engel olacak mı?
Tramvayda kalabalığı bahane edip yüklenmeye çalışan ....... çocuğuna gökten vahiyle ahlak yükler mi? Kadın şiddeti ve ölüm korkusu ile yaşayan onca kadına çare bulur da huzur verir mi? Sevgili büyüklerimiz, siz erkek kafası ile bu kendinizce mükemmel fizibilite çalışmalarını kadın gözüyle durup şöyle bir bakmalısınız. Bu kadını toplumdan sıyırmak değil de nedir?
        Bu sistemi kullanan ülkeleri incelediğinizi söylüyorsunuz. Peki sonuçları sizi alakadar etmedi mi?
     "Pembe Otobüs, ilk olarak Mexico City’de sefere konuldu ve sadece kadınların kullandığı otobüslerdi. İran, Dubai, Mısır, Endonezya gibi ülkelerde ise ‘pembe vagon’ uygulamasına rastlamak mümkün. Kadın istismarı ve tecavüz haberleriyle sık sık gündeme gelen Hindistan’da da 2009 yılından beri bazı şehirlerde ‘kadınlara özel’ vagonlar mevcut. Ancak ülkenin kadına şiddet ve cinsel saldırı vakalarında bu sayede bir gelişme yakaladığı söylenemez.
Hindistan, kadınlara yönelik taciz vakalarının toplu taşımada ‘tecrit’ uygulamalarıyla azaltılamayacağının en canlı örneği. Pembe otobüsün hiçbir işe yaramayacağının aksine kadınları yalnızlaştıracağının en büyük kanıtı daha ne olabilir?"[1]
        Şu soru çok açık "Neden erkekleri caydırıcı, engelleyici çözümler bulmak yerine; kadınlar toplumdan uzaklaştırılmalı ?"
        Durum bu kadar açık ve netken, saçma sapan girişimlerin altında yatan gerçek nedir?

YazarHATUN

_____________________________________________
[1] Pembe Otobüsün Hiç de Masum Olmayan Yüzü ve Yüksek İhtimalle Başımıza Gelecekler.(24.05.2017):
https://www.mynet.com/pembe-otobusun-hic-de-masum-olmayan-yuzu-ve-yuksek-ihtimalle-basimiza-gelecekler-1205815-mykadin adresinden alındı.

12 Mayıs 2017 Cuma

............................

.........                     
Hayat, simetrisi olan bir parça ya da sonsuzluk işareti şeklinde bir cisim gibi… Yaptıkların yaşattıkların dönüp seni buluyor tahmin edemediğin bir zamanda bilmediğin bir yerde. Bu yüzden iyi insan olmaya çalışıyorum ne olursa olsun. Biliyorum yaptığım bütün güzellikler elbet geri döner. Bak o körpe karanlık kalbine aşkın hem de gerçek aşkın varlığını fısıldayan bendim. Sevginin ne kadar kıymetli bir olgu olduğunu çıkarsız olabileceğini ben gösterdim.                       
Sana ruha güzel sözler üflemeyi öğrettim. Bir yetenek verdim beraberimde. Dilin söyleyemediği şeyler yazıya mutlaka dökülmeliydi. Kalbin alevi sadece söyletmez,  aynı zaman da yazdırır da... Mesafelerin önemsiz olduğunu, gerçek aşkın fiziksel hiç bir olguya temasının gerekmediğini gösterdim. Sevdikçe sevdim seni. Güzel sevmeye çalıştım. Yıllar sonra bir yerde denk gelirsek en güzel sen sevmiştin demeni istiyorum. Kimi sevdiğin, kiminle evli olduğun önemli değil. Bunu da unutma, evli olduğun kişi, doğru insan olmayabilir. O kişi eşin, çocuklarının annesi, hayat arkadaşın olabilir ama asıl olması gereken o olmayabilir. Hem doğru insan hem de evleneceğin insanın denk gelmesi zordur. İmkansız değil tamam sakin!  
.........

Belki başını ve sonunu bir gün eklerim...

YazarHATUN

18 Nisan 2017 Salı

Özce Çöp

"Gönlü çöplük gibi, ateşe verince kötü kokular saçıyor."
Pis ellerini kendi vücudunda dolaştır,
Sahibi sensin.
"Satılmış ruhunu hapsettiğin karanlık  bedenin..."

Her insan kendi hayatına ya ışık tutar ya zifiriye gömer.
Sen sadece kendi hayatını değil;
Elinin değdiği her hayatı karartırken
Yaşaman pek lüzum değil.

İnsanlarının çoğunun içi pek karanlık.
Gönlü temiz, dili pak kaç kişi kaldık...
Parmakla gösterilirken artık birer birer
Sizlerin arasında birer ışık gibi parlıyoruz.

Gönlü çöplük olanların yüz binlerce yüzü var belli belirsiz,
Safi nefislerine ve bencil geleceklerine tecelli ettikleri.
Siz sadece insanları belli belirsiz milyonlarca yüzünüzle
Karşı karşıya bırakmayı sevensiniz.

Sizlerden tanıdım bolca
Ve karşıma çıkmaya devam edeceksiniz her surette, biliyorum.
Ruhumu beyaza eş ettim.
Işık tuttum yarınlara.
Yanından geçip bir şeyler atmaya tenezzül etmediğim bir çöplüksünüz sadece.
İçini boşaltsan bile kokusu kiri değdiği yerde kalan.

YazarHATUN

13 Nisan 2017 Perşembe

Zamanla...

Zamanla kabullenir insan her şeyi
Büyüyorsun.
Büyütüyorlar.
Sen görevini tamamlamışsın.
Simdi büyüdüğünü sanan sen,
Daha büyümemişsin daha bitmemiş işim.
Şimdi benim geçtiğim yollardan geç.
Durduğum hanlarda konakla.
Soluduğum havayı solu.
Beni yaşayacak, beni anlayacak,
Kalbimi daha derinden tanıyacaksın.
Kıymet bilmeyi öğrenecek,
Gözlerini daha iyi açacaksın.
Daha iyi tanıyacaksın insanları.
Herkes ben gibi sanma.
Herkes ben gibi yumuşak olmayacak sana.
İlk önce canını acıtanların peşinden gideceksin.
Yaş ilerleyince canını sevenlerin kıymetini anlayacaksın.
Dürüstlüğün ne büyük bir erdem olduğunu,
Herkeste olmadığını göreceksin.
O erdemi aramak için düşeceksin bu sefer yollara.
Gerçek olan her şey şeffaftır.
Bunu tatmak isteyeceksin.
Zamanla sen koşacaksın,
Yüzlerdeki maskeleri sökmek için düşmelerini beklemeden…

Haksızlık etmemeyi öğreneceksin,
Bilhassa insan olma sanatını.
Can yakmamak için kaçacaksın insanlardan.
Her ahin bir bedeli vardır elbet bilirsin.
Haksızlık edilecek milyonlarca kez sana,
Emeğinin hiçe harcandığını,
Olmayacak insanlara emek verdiğini…
Ahların olacak senin de
Yani iç çekişlerin, pişmanlıkların.
Ben sana insanların gerçek yüzünü gösteremedim.
Ben sadece -ben-i gösterdim.
-Ben-i öğrettim.
Sen her vardığın kapıyı ben sandın.
Çok yanıldın.
İyi niyetini suistimal etmezler sandın.
Simdi yolum yolundur,  ben artık farklı bir sapaktayım.
Hak ettiğim yerdeyim.
Sen layığını ararken çıkmaz sokaklarda kaybolma sakın!
Harcarlar.                        

Simdi her ınsan birdir senin icin.
Onların ıcınde onlar gibi olmaya devam et.
Kırıntılarla yetinip soytarılarla şekillere girmeye.
Umarım bir gun kalbinin kötülüğünü silip perdesini indirirsin.
Gerçekler gerçek insanlara yakışır.

YazarHATUN

11 Nisan 2017 Salı

Aşk mı?

09.

Ben mi? Yüceleştiğim biricik gece bu...
Değiştim diyen gökyüzünün, denizin, insanların ıssız batışlarını gördüm.
Haktan hukuktan bahseden insanların;
hakkı hukuku bilmeden kendi menfaatleri için
Ruhlarını, yaşanmışlıklarını, sattıkları geceye,
sizde buyurun hoş geldiniz!
Ben mi? gereksiz öz güvene ihtiyaç duymayan,
Ego yapmayan insan bu gece büyüklendim.
Beni tanıyan insanlara önce nasıl sevildiğini öğretmişim,
Defalarca tecrübe ettim
İşte bu yüzden büyüklendim.
Ne güzel şeyler bırakmışım kötü kalplerinizde
Bir insanla anlaşamamak onu kötü yapmaz yanlış olmasın
Derinliğinden gelen bir şeydir.
Konuşmasından anlarsın; çaresizliğinde seçtiği yola bakarsın.
Ağzından çıkan cümleler ele verir yakayı.
Derinliği olmayan insanda derin'i ne ararsın.

İnsan hak ettiği devirde hak ettiğini yaşarmış.
Herkes layığıyla eşleşince anladım
Bir kadının sevişlerini de anlarsınız;
Zamanla nefretiyle mutlu olup yaşayışlarını da.
Bazıları kadınlara ilaç gelir;
Kadın kötüyken yapışır. iyi olunca atıp kaçar.
Bazıları su gibi gelir;
Kadın sevdiğine dört elle sımsıkı sarılır.
Ben mi? İmgelerin kraliçesi biricik Yazar HATUN
Herkes kendince yer bulur, benden habersiz krallığımda.
Kapının önünü krallık içi bilen soytarılarda vardır
Kendini önemli sanıp; kapıdan gelene geçene laf sallarlar.

Aşk nedir biliyor musunuz?
Ansızın gelir öncesi ve sonrası fark etmez.
Onu bambaşka bir boyutta yaşarsın
Beraberinde gelenlerle ise
Kurduğun hayalleri, farklı suretlerde devamlılığını sağlarsın.
Birbirlerini tamamlaması için çalışırsın.
Yaşayanları gördüm.
Uykularını bölmek istedim ama uyanmadılar.
Boşluktan sarışları gördüm
Son çare bilip tutunuşları
Yarasına bez yapanları gördüm Aşk'ı
Aşkı siz çok yanlış anlamışsınız
Derinliği olmayan bomboş insanlar aşkı nasıl yaşar?
Masumiyeti çiğdeniz mi sevişmelerde?
Kaç bedeni birbirine çarptınız, makul bir sonuç çıktı mı sayılarınızda?
Ruhsuz kadeh kaldırışlarda peki...
Rakının beyazı temizlemez artık sizleri
Ağzınıza yakışmaz bir kere...
İnanın o kadar kirlisiniz ki
Girdiğiniz deniz kirlenir.
Gökyüzü utanır da suretinize bir damla yağmur yağdırmaz...


Bazı kadınları büyütür aşk
Bazı erkekleri adam eder
Bazı erkekleri de...
Her neyse.
...
Milletin ağzına laçka olanı bıraktım kenara
Hatalarınızla yalpanışlarınızda görmek sizleri
Ben insanım insan!
Hayat, doğrultmazsan kendini daha çok çökertir seni
Çamurdan lağıma düşersin.
İnsanlar gittiklerinde izler bırakırlarmış
Bıraktığım beyaz izlerin üstü kir pas içinde
Bir parmak kir tutmuş kalbinin üstü
Beyninin dışı
Herkes kendini bir halt sanar olmuş
Büyümek mi? Kendini tanımayan insan büyümezmiş.
Neyi neden yaptığını bilmeli insan.
İçim o kadar huzurlu şimdi
O kadar hür ki kalbim...
O kadar şanslıymışım ki ben
Bir dansın hürriyetine kapıldım.

Bazı hatalar vardır, ben yapmadım.
Ben doğru olanı yaptım şartların gerekliliğini yaptım
İtenlerin, itildiğini gördüm
Kıymet bilmeyenlerin, acı çektiğini
Üzüldüklerime acıyorum şimdi.
Sonsuz huzur nedir biliyor musun?
Aşkın en güzelini tatmış olmak.
Önünde bembeyaz bir sayfanın olması
Seni kurtarması için birilerine itibar etmemek.
Seni seven, seninle beraber, senin yolunda yürüyor olur şüphesiz
Hayallerimi gerçekleştirecek güce sahibim.
Ben bir aşkın fotoğrafta nasıl resmedildiğini de gördüm
Milyon tane fotoğrafım var benim kime göstersem parmakla gösterdiği
Ancak kalbi güzel olanlar görür güzelliği
Aşkı hileyle hurdayla yaşamayanlar bilir
Herkesi ben mi sandınız
Feleğin çemberinden milyon kere geçirirler sizi ruhunuz duymaz
Sizin gibiler soytarıları hak eder.

YazarHATUN

4 Nisan 2017 Salı

Ayva

Planlı yazabilen bir insan değilim ben
Perilerim ansızın gelir.
Bana her şey aniden gelir,
Her şeye ani karar verip, ani işleme koyarım.
Arada otokontrol devreye girerse paçayı kurtardım sayılır,
Yoksa af edersiniz ayvayı yerim.
Olmayacak şeyler yapabilirim, aniden her şeyi söyleyebilirim.
Emek emek işlediğimi bir anda çöpe atabilirim.
Kapıları çarpıp vazgeçmişliğim çoktur.
Ancak önce inat eder üstüne giderim.
Çekiştiririm sağından solundan
tersini düz eder kendime uygun bir şekle getiririm.
Hayatta kalben istenilen her şey çabalamaya değer
Sevdiğim ve istediğim her şey için çabalarım.
Dört elle sarılmam ben öyle kol kanat gere gere sarılırım
Kokum isteklerime sinmeli,
Benliğim kabul etmeli onu.
Bugüne kadar kalben isteyip de, alamadığım hiç bir şey olmadı
Gerçekten kalbimi ortaya sürmem gerek.
Bazen kendime en yakın olduğum zamanlar,
Benliğimle konuştuğum zamanlardır.
Üstünde durduğum konuya karşı bakış açımı sorgularım.
Gerçekten istiyor muyum?
Neden istiyorum?
İstekler amaçların birer araçlarıdır.
Küçükken bilinçsizce ister insan,
Farketmez, hayaller kurar.
Önceden her yatağa yattığımda hayaller kurardım çeşit çeşit renk renk
Bütün sevdiklerimle koca bir evde yaşadığımı hayal ederdim.
Hep mutlu olduğumuzu, dans ettiğimi, bolca yüzdüğümü... çocukluk işte.
Sonra insanları tanıdıkça, evimde hayal ettiklerimi dışarda tanımaz oldum.
Hayaller yaşla birlikte büyür ve değişir
Ufak bir parçasını yaşadım
Bakıyorsun hayaller gerçekleşse de
Devamlılığı olmayınca vazgeçiyorsun zamanla.
Şimdi yatar yatmaz uyur oldum, nadirdir artık kurduğum hayaller.
Artık gerçeklere bakıyorum
Sözlere kanmıyorum, gördüğümü yaşıyorum.
İnsanın niyetini davranışları gösterir.
Seven gelir, seven sabreder, seven çabalar.
Gidenler korkaklardır, gidenler sevmeyenlerdir
Gidenler hayallerine kol kanat geremeyenlerdir.
Önceden dizlerimiz kanasa öpülünce geçecek sandığımız yaralarımız,
Bu düşüncenin meydana gelmesine sebebiyet veren masumiyet,
Hayatın getirdikleriyle kayboluyor zamanla...
Dizlerimizin yaraları geçeli çok oldu
Aksine en çok kalbim yara aldı benim
Yanaklarımda çizikler, ellerimde bıçak kesikleri
Dudağımın kanı durmaz,
Boynumdaki parmak,
Kollarımda kalın sicim izleri
Ve sırtımda hançer...
Hepsi birer geçmiş
Ne dikiş tutar, ne su paklar.
Ne de izi geçer dokunulmuş hayatımdan.


Demem o ki;
İnsan sadece inancı olduğuna çabalar.
Yıkıyorlarsa başkaları bütün umutları, bütün şevki,
Koca aşkı, emsalsiz sevgiyi;
Geriye kalan koca bir harabe
Ve sönmüş muma benzeyen hayaller...

YazarHATUN



28 Mart 2017 Salı

Kırmızı Fular


Uzun bir düştür insan ömrü.
Gelmiş geçmiş en görkemli ziyafetlerin,
En matemli, kalabalık ölüm törenlerinin meskenidir ruh.
Yüz binlerce kez, 
Yüz binlerce insan, 
Yüz binlerce mezarlığa gömülüdür.
Dilsizdir ruh her şeyini dökmez ortaya
Masa başına aldığı yüce konuğunu, 
Diğer misafirlerin önünde acımasızca katledebilir.
Yine bir kölesini alıp başının tacıda yapabilir.
Sınırlara göre değişir sıfatlar.
El bildiğin can,
Dost bildiğin düşman oluverir.

Deniz kenarında elimden kaçıp, 
Gökyüzüne uçup giden,
Hür ve kırmızı fularım hatırlatır bana,
Özgürleşmenin bir çift kanada ait olmadığını...
Gökyüzü güneşli ve parlak
Gözlerimi kapatıp, başımı yukarı kaldırıyorum. 
Yüzümden sebepsiz bir gülümseme...
Ben mutluyum; uçup giden bir fular, 
Kıyıya çarpan bir dalga,
Uzaklara kaçıp giden bir insan gibi...
Korku en büyük düşman hayatta.
Korkunu geri de bıraktığın kadar özgür ruhun,
Düşünceleri kenara bırakabildiğin sürece cesur!

21 gram gitmeden farkına varmak lazım her şeyin bir son olduğunu...
Zamanı geldiğinde mutlaka gidecektir 21 gram 
Ya gökyüzüne ya birinin kalbine doğru. 
Ölmek mi istiyorsun?
Öl! birisinin aşkı için öl. 
Ama yanlış insana kurban gitme.
Öleceksen bir kere öl.
Kendini öldü sayıp her seferinde sekteye uğramasın kalbin...
Ha öldüysen şayet kendini diriltmeye uğraşma.
Üstünde geçmişin tozu toprağı varken 
Dikiş tutar sanma.
Yaşadığın sadece geçmişin gölgesi olur.
Bulabildiğin parçaları birleştirip, üstüne hayalleri ekleyip,
olmadık şeyler yaşar; kırılırsın.
21 gramı gökyüzüne göndermeden, dağıtma yersiz yere sağa sola 
Bazen sadece 21 gramı yerinde tutup, bir fular olmak gerekir.
Ölmeden, sadece olmuş olmak için olmak...

YazarHATUN


24 Mart 2017 Cuma

Bilirsin

Bazen her şeyi yapacak gücü bulursun kendinde:
Her şeyi silebilecek,
Her şeyi kurabilecek.
Sen seni mutlu etmenin büyüsünü bilirsin aslında;
Bir kitapta yazar,
Bir resim gösterir,
Bir söz hatırlatır.

Peşinden milyonlarca düşünce kalakalırsın
Adım atacakken kapıdan, geri dönüşün olur.
Bazen düşünceler bastırır
Beklersin eşikte,
"Eski bir Rus geleneği vardır; yola gidecek yolcu,
kapının eşiğinden dışarı adım atmadan önce birkaç dakika sessiz durur,
geri de bıraktığı eve dağılmış olan ruhunun toparlanıp bedenine girmesini bekler."[1]
Defalarca o eşiğe geçtim evimi terk etmek için,
Senin için yanıma milyonlarca kez ruhumu çağırdım.
Varılacak yer kapı duvar, bilirim.

Kapılar her zaman çalınmazmış,
Her zaman her kapıya gidilmez!
Şimdi kapısına gelinenler bilmeli evini terk etmeyi...
Bu zamanın kalpleri göze almaz cesur olmayı
Ben eski sevenlerdendim.
Kalbimi terk etmeden önce...

Yüce his ilmek ilmek işlenmeyi ister
Feda etmek, koşulsuz sevmek, sevilmek ister.
Şarap gibidir yüce his beklemek ister,
Büyük güne saklar kendini.
Sabır ister
Sabrın yoksa uzun yola
Merakın yoksa varacağın kapıya
Ya da beklerken umudun yoksa kapını çalacaktan
Bırakırsın. Benim gibi.

Kalbimi bıraktım.
Hislerimi bıraktım.
Yaşıyorum.

Gerçekten tam anlamıyla seven kalpler çok az artık...
Sadece gerçek seven kalpler kapıların, duvarların, zamanın, mekanın üstesinden gelebiliyor.
Kimse tam anlamıyla kalbini açmıyor
Kimse yüce hisse nail olmak için çabalamıyor
Mantığını bir kenara koyup kendini atmıyor derin denize...
Sığ deniz herkese ait; derin ise cesurların...
Derin...



 YazarHATUN





[1] Alev ALATLI, “Aydınlanma Değil, Merhamet!”, (2004)

22 Mart 2017 Çarşamba

Fısıltı

Bir fısıltı diledim gecelerce
Diledim Allah'tan
Dinledi gökyüzü, ay, yıldız.
Ağaçlar, çiçekler, çatıdaki kuş eşlik etti.
Yol göstersin istedim.
Sapaklara daldım, dardayım.

Bir fısıltıya kurban ettim ruhumu...
Havaya karışan cümlelerimi anlasın istedim.
Anlasın da bir cevap versin istedim.
Sicim gibi inen yaşlara dur desin;
Araftayken tutup çeksin istedim.

Tüm yüklerimden kurtulmaya bir fısıltı yeterdi
Hürce yaşamam için bana yol göstermeli...
Sızı hissediyorum bedenimde,
Dokunmak istiyorum sızımı dindirecek her şeye.
Bir çiçeğe, bir denize, birde o'na.
Elim varmıyor günah gibi...
Tarif edemiyorum sızıyı
Şekillenmiyor dilimde, sadece acıyor.

Ne hissediyorum bilmiyorum
Bir fısıltı istiyorum.
Yalvarırım bir fısıltı sadece
Çok mu zor gün ışığına çıkmam
Niye duvarsız bir hapishanede ruhum
Yolu bilen de sensin varılacak yeri de
Gerçeği söyleyecek olan da, ne yapmam gerekeni de
Bir tek sen!
Yol göster!
Senden gelen bir parçaya bile ihtiyacım var.
Cana ihtiyacım var yaşamak için...

Kime söylüyorum bunları biliyor musunuz?
Uğruna bütün yanlışlara boyun eğdiğim,
Günahlara koşa koşa gittiğim,
Düşünmeden yoluna düştüğüme bunca haykırışım...




Sadece
Kalbime!


YazarHATUN

20 Mart 2017 Pazartesi

Hata

Hayatta hatalar yapılarak doğrular bulunur.
Hata yaparak yanlış sandıklarının doğru olduğunu anlarsın.
Hatalar büyütür insanı,
Hatalar yaptıkça anlarsın saçma bulduklarının yerinde olduğunu.
Hata yaptıkça öğrenirsin gerçekleri,
Öğrenirsin berraklığın aslını.
Hatalar bir daha doğurur seni hayata,
Bu sefer gerçekten gözlerini açmış olursun gün ışığına.
Ama bir o kadar da gardını almış.
Hatalar olman gereken insanı yaratır.
Çokça yüz tanıman demektir bu;
Çokça düşmen, yine bir o kadar tek başına kalkman demektir.
Canını acıtanlarla kendine duvarlar örüp güçlenmendir sessizce…
Hatalar doğru insanı görmeni sağlar.
Ya da doğru sandıklarınla hata yaptırarak doğruyu çeker sana adım adım…
Hataların anlamlarını yakalaman için zamanın geçmesi gerekir.
şman sandıklarının aslında dostluğunu hatalar öğretir.
Can bildiklerinin yalancı olduğunu,
Asla dediklerinin mümkün...
İnsana zaman şahittir.
Söylenen bir cümle, yazılan bir yazı şahittir gerçeklere...
Gerçeğe aşık bir insan korkar mı kapının önündeki gerçeklerden?
Her an çalmaya hazırlar kapıyı.
Şimdi sebepsizce suskunlar,
Korkar insan.
Söyleyeceklerinden, hissettireceklerinden...
Çalmak için kapıyı neyi beklerler bilinmez…
Bir şarkı mı, bir derin söz mü?
Korkar da söyleyemez insan.
Ne bir şarkı söylemeye sesi çıkar;

Ne de derin bir söz söylemeye, bir yazı okumaya…


YazarHATUN







17 Mart 2017 Cuma

peki ben


bir kadehin hürmeti ile oturuyoruz karşılıklı
ama kadehle...
sebepsizce üşüşüyor düşünceler aklıma
bir kayayı kaldıracak güç arıyorum kendimde
önümde el yazması kağıtlarım duruyor üç beş tane
kimsenin duymak istemediği şeylerde var
herşeyi değiştirebilecek cümlelerde
Hayatını mahvedeceğim insanlarda var
Hayallerini yıkacağımda...
Yeni bir hayatta kurabilirim bu insanlara
Güzelliklerde sunabilirim gümüş tepside
Aslında benim bir saate ihtiyacım var
Bilemediniz sonsuz bir güne...
saman sarısı kağıtların tavırlı duruşları canımı acıtıyor artık
ellerimin izleri üzerlerinde
mürekkep lekeleride...
yüzük parmağım kesilmiş gibi duruyor kağıtta
sahi bir yüzük neden geçerdi ele?
yerli yersiz altında milyonlarca niyetle takılmış şu alyansların hükmü var mıydı kalpte
yüzüğü parmağına geçirmesi yeter miydi kalbi bir kişiye ait kılmaya
kilit miydi kafes miydi şu halka...
Neydi benim nezdimde...
Evliliğin simgesi diyip geçen dümdüz düşünen kıvrımını yitirmiş düzbeyinler
Peki ben evliyim mesajı verip nefsine ket vuranların simgesi;
Ya da aşık iki bedenin yana yakıla kalptekini göstermelerinin hoş detayı da olabilir.
Evlilik kiminle, neden yapılır?
Ölümüne, karşındakini ve çevredekileri mutlu etmeye söz verilmiş bir evrak parçası değil mi
Her daim bir insanı idare etmeye yemin etmek mi yoksa?
aşamaları güzel eğlenceli; peki içeriği nasıl olursa güzel olur?
frangmanına göre hareket edilmez değil mi bir filmde?
peki hayatta bir film değil midir?
evlilik bir kumar mı?
peki evli miyim ben...

YazarHATUN



2 Mart 2017 Perşembe

Vay Halimize!

      Uzun süredir yazmayı planladığım ancak yoğun hayat temposundan elimin değmediği bir sürü konu vardı. Bugün başlangıç vakti olsa gerek. Hepsi birden dökülür mü ellerimden yoksa böler de mi anlatırım bilmiyorum. Kısa mı uzun bir yazı mı; günlerimi alır mı yoksa bir saatte biter mi bilmiyorum...
      Mesela şu -suriyeliler- deyip böyle bastırarak, küçümseyerek söylemek istediğim bir insan topluluğu var aslında sol görüşlü bir insanımdır ama arada milliyetçi tarafım çok ağır basıyor. Şu ülkede mantığı az buçuk çalışan ve vatanını seven bir insan apaçık şu sonuca ulaşabilir: "Benim ülkemin evladı suriyede savaş içerisinde ölümle yaşam arasında kalıyorken, suriyeli mülteci ülkemin sınırlarında nasıl bu kadar hür ve rahat yaşayabiliyor?". Bu cümle ne denli acı verici değil mi? Senin ülkenin çoçuğu, erkeği gitsin bedeni üç kuruş etmez insanların toprağında onlar için savaşsın en kötüsü can versin. Yine bu üç kuruş etmez insanlar, -belki 'vatansız' demek daha doğru olur çünkü vatanını seven insan burada sürtüp gezmez- senin ülkenin, vatandaşının huzurunu bozsun. Şöyle bir durum yaşamıştım bundan iki sene önce; kadının biri dokundu koluma şöyle bir baktım, kınamak için asla söylemiyorum, ülkemin insanını tenzih ediyorum ki dedim kendi kendime köylü bir abla sanırım dedim. Bana bir kuyumcu kartviziti gösterdi ve İngilizce konuşarak oraya gitmek istediğini, nasıl gidebileceğini sordu. Yüzümün aldığı ifadeyi görmeniz lazımdı o kadar akıcı ve net konuşuyordu ki. Nasıl gidebileceğini tarif ettim sonra yoluna devam etti. Ve bu insanlar çok düzgün başta İngilizce olmak üzere farklı diller konuşan, eğitim konusunda bizden ileri ama bir o kadar da uyanık insanlar. Ülkemde bedava sağlık, eğitim hizmeti alıp sınavsız, üniversitede istedikleri bölümlerde okuyabiliyorlar. En kötü tarafı buna sebebiyet veren ülkemde yüksek mevkili insanlar(!). Ufak bir mevzudan örnek vermek gerekirse Rusya bizden aldığı meyvenin, sebzenin güzelini, kontrolden geçmiş bir biçimde ülkesine alıp beğenmediğini bize geri gönderiyorken; Amerika kendi vatandaşının güvenliğini, rahatlığını öncelik yapıyorken; benim ülkem kendi vatandaşına ikinci sınıf insan muamelesi yapıyor. Ne kadar acı verici!
       Senin ülkenin çocuğu sınavlara girip, iyi bir bölüme yerleşme telaşındayken ve gelecek korkusu yaşıyorken sen el alemin üç kuruş etmez bedenli insanlarını bu ülkede, üniversitelerde nasıl böyle rahatça eğitim almasına izin verirsin! Nasıl onlarla bizi eşit tutmayı bırak, bizi aşağıda kılarsın!
Üstüne üstlük onları bu ülkenin vatandaşı yapıp, her türlü pisliği bu ülkeye sokmaya ne hakkınız vardı! Kendi ülkeleri için askerliğe davet ediyoruz da adamları umurlarında değil. Tabi neden umurlarında olsun ki Türkiye'de bu kadar imkan ve rahatlık varken, canları bu kadar tatlı geliyorken...
      Ne kadar tasvip edilmese bile, Donald Trump'ın yaptığı bazı müslüman ülkelerden Amerika'ya girişleri engellemesi bence güzel bir yaklaşım. Bizim ülkemizi baz alarak konuşursak, şayet laik bir ülke -ki lafta öyle- ise her zaman din ayrı bir boyutta tutulmalıdır. Ayrı tutmak dini değersiz kılındığı anlamına gelmez. Aslında dini siyasetten ve diğer konulardan uzak biçimde yaşamak onu yüceleştirir. Ve dini politikaya alet edildiği için suriyeliler Türkiye'ye alınıyor. Tabi bu altında bir çok özel sebep barındırıyor. Çoğunluğunun müslüman olduğu bu ülkede yaşamak, yine çoğunluğu müslüman olan ülkelerle çok samimi olmamızı gerektirmiyor bence. Daha ziyade yakın olunacaksa dini dışarda tutarak milli kimliğe yonelmek denenmeli. Jeopolitik konumumuz göz önüne alınırsa Asya ile Avrupa'yı birleştiren bir köprü görevini üstlenmiş bulunuyoruz. Ancak son yıllara bakıldığında adım adım Arap ülkelerine yüzümüz dönmüş durumdayız. Biraz üzerine düşünülmesi gereken bir durum bu.
      Eğer tarihten ders almamız gerekirse ve biliyorsak ki tarihten ders alınmazsa sadece tekerrürden ibaret olacak o vakit Osmanlı'nın çöküşünü ele alabiliriz. Hala vahdehdin diye ölen, geçmişini bilmez vatanının yoklukta imkansızlıkta kazandığı başarıların değer boyutunu fark edememiş bütün yaştan insanları geçtim geleceğe ışık tutması gereken ama olmayan gençlerle aynı havayı solumaktan utanç duyuyorum. Keşke her ülke kurulduğu düzende, istikrarla ülküsüne bağlı bir biçimde ilerleyebilseydi çöküşler ve sömürge olayı yaşanmazdı. Geçmişini iyi bilen bir gençlik olmalı, o zaman vatanını satanlara duyulmaz bu denli sevgi. Şayet Osmanlı ilk kurulduğu şekilde kalabilseydi, yozlaşma olmasaydı ve din sömürgeliğine girmeseydi, durum farklı olabilirdi.
       Rusya'da kürtlerin bulunduğu büyük çapta bir toplantı yapılıyor ve evet dış işleri bakanlığının buna herhangi bir tepkisi bulunmamaktadır. Sanırım herkes kendi menfaatine düşmüş. Yoksa normal şartlarda buna büyük çapta bir tepki verilmeliydi. Aslında ülkeye şöyle bir dışarıdan bakıldığında batıya karşı güçsüz, doğuya karşı yakın ve yancı bir konumdayız. Peki bu ülkenin gelişmesi için içeride ve dışarıda ne gibi düzenlemelere gitmesi gerek? Peki bu millet beynini nereye bıraktı? Herkes bu ülkede çeşitli olaylar meydana geldiğinde kendisini, ailesini, akrabasını düşünerek, çok şükür bize zarar gelmedi diyerek yaşıyorken; bir gün kötü olayları kendisi veya yakınlarından birinin yaşayabileceğini nasıl hesap edemez...
       Lakabım ya da mahlam ile yazı yazıyorum. Bu tercihim ki kişisel sebepler, kullandığım ismimin içindeki özel anlam ve tarz meselesiyken çoğu gazeteci, yazar ya da vatandaş düşüncelerini sosyal medya ve buna benzer mercilerden gerçek kimliğini koruyarak yazıyor. Burada sosyal medya ve benzer mercilerin özgürlüğüne vurulan kısıttan bahsediyorum. Ve denilen o ki Türkiye bir çok batı ülkesine nazaran daha çok basın özgürlüğüne sahipmiş. Basın kelime anlamı olarak: gazete, dergi gibi belirli zamanlarda çıkan yayınlarla haber ajansları ve bunların sahipleriyle çalışanlarının tümü. Bunu tam olarak buraya yazabilmek için google tarayıcısını kullandım ve altında örnek olarak yazılan cümleyi buraya aynen aktarmak istiyorum. "Bugün basının güçlükleri olduğu bir gerçek" gayet ucu açık, yorumlanmaya müsait bir cümle. 
        Referanduma değinmek istiyorum. Kişinin kendi hür iradesine, bakış açısına ket vuran bir ülkenin vatandaşlarıyız. Beyin yıkama politikasına büyük çapta giriş yapılmış olduğunu düşünüyorum. Sana sunulan iki seçenekten -hayır- ı seçtiğin zaman vatan haini yaftası yiyorsun. Benim gözümde de -evet- diyenler şuan ellerine şeker tutuşturulmuş, avutulan birer çocuk. Siyasete takım tutar bakış açısıyla yaklaşan, profesyonellikten uzak, adam sevmekle oy veren bir ülke burası. Beyni boş, süsüne düşkün kızlarla; aklı uçkurunda, dünyayı kendi çapınca kurtarmaya çalışan, ahkam kesen erkeklerin vatanı burası. Övünürüz ya genç nüfusumuz fazla diye; kendini geliştirmeye adayan, aklı dolu, düşünebilen gençlerimizi tenzih ederek soruyorum bunu peki işlevi var mı bu insanların?
Genç nüfus gelecek vaad etmiyor. Geçen gün on altı yıllık arkadaşımla tartıştım bu konuyu tabiki de siyaset aramıza asla giremez bunun farkındayız. Ama inan ileri görüşlü olup şuan ki düzenle gelecekte olacak olan düzeni göstermeye örneklemeye çalıştım. Ancak bir insan ne kadar bilhassa böyle önemli bir konuda yeni fikirlere kapalıysa en sonunda sizde anlatmaktan vazgeçiyorsunuz. Bu ülkenin büyükleri ne kadar kendi yaptıklarını ört bas etmekte ustalarsa suçlular ya piyonlar oluyor ya da düşünebilen insanlar... Bu referandum süreci bir partiyle bağdaştırılmamalı, bir adamla asla! Ne olacağını anlamak için başkanlık sistemini kullanan ülkelerin eski ve şimdiki hallerine bakmak bence yeterli. Son olarak bu ülkede asıl vatan haini "Atatürk'ü sevmeyen, onun bize armağan ettiği bu vatanı bölüp parçalamak isteyen, onun ismini sildirip başka isimleri kazıtmak isteyen insanlardır." Bu lider isteseydi kendi zamanında başkanlık sistemini getirebilirdi ama o bunu yapmadı, yapmak istemedi. Çünkü onun egosu yoktu aksine çokça vatan ve millet sevgisi vardı. 
        Söyleyeceklerim bu kadar. Yakın bir zamanda görüşmek üzere...

YazarHATUN

14 Şubat 2017 Salı

Peki siz?

Kalbinize sağır olduğunuzu düşündünüz mü hiç?
Ne hissettiğinizi bilmeden sağa sola çarptınız mı,
Yolunu bilmez bir kuş misali?
Gözlerinizi açtığınızda her sabah farklı bir insan olarak kalktınız mı o yataktan?
İnanın bana o kadar zor ki her gün bambaşka bir insan olmak.
Bazen yüzünüz gülmenin verdiği hale o kadar alışır ki,
Aynada bir yabancı olursunuz kendinize.
Aynaya baktığımda kendime ayıp olmasın diye gülümsüyorum şimdi.
Bir bakıyorum ki üzülmeyi unutmuşum,
Akmıyor gözlerimden yaşlar.
Bir baktım ki yazamıyorum ben
Dökemiyorum içimdeki zehiri.
Tutuklu kalmış cümlelerim boğazımda.
Dolaşıyor kelimeler göğüs kafesimin içinde, kalbime yakın bir mevkide.
Gerçekleri yaşamamak adına maskeler bürünmüş suratım.
Yabancıyım artık kendime,
Soruyorum sizlere:
"Her şeyi katlanabilir kılmak için mi bu sahte gülüşler, gerçekleri örtmek için mi?
Ya peki siz gerçek misiniz?"

YazarHATUN

4 Şubat 2017 Cumartesi

Susmayacağım

Büyük bir yalan söyledim,
Bilhassa kendime karşı.
Eziliyorum şimdi sözlerimin altında.
Kapıyı çarpıp gitmek ile;
Kalıp yaşamak arasındaki çaresizlikteyim.
Boğuldum yalanlarınızda,
Boğuldum samimiyetsizliğinizde.
Kalbinizi dinlemeyişinize kızdım sürekli.
Halbuki döndüm, baktım;
Gördüğüm sahne çok can yakıcıydı.
Diyeti ağırdı.
Sizlere benzemeye başlamanın rezilliği ile
defalarca bedel ödemek...
Hislerimin denizinde, kayalıklara çarpa çarpa,
defalarca dağıttım kendimi.
Üstüm başım kan revan.
Ben yoruldum!
Susmaktan yoruldum!
Sağımda solumda melek yok sanki,
Taşıyorum onlar yerine nefreti de sevgiyi de...
Tutkulu aşkıda astım boynuma bir zincir gibi,
ölüyorum kalbimin zindanında.
Her yeni doğan gün ışık sızmıyor buraya,
Ve her gece gaipten konuşuyor birisi.
Ben yoruldum!
Bu sesi dinlemekten,
İtiraf edememekten,
Döktüklerimi toparlayamamaktan,
Canımda sakladıklarımı sahiplerine iade edememekten...
Her şeyin bir zamanı olduğu inancındayım.
Bu yolda her şeye rağmen umudum tam.
Ben o günü bekliyorum.
Herkes için en doğru günü...
Ve ben o gün asla susmayacağım.

YazarHATUN

30 Ocak 2017 Pazartesi

İnsan ki

Gözlerinden mutluluk akan adamlar,
Gözlerinden mutluluk akan kadınlar gördüm.
Yolun ortasındayken milyonlarca yüz geçti yanımda.
İnsanların içinde bir yer edinmek istedim kendimce,
Nasıl bir insan olmalıyım derken gördüm gözlerde.
O ışıklı gözlere eşlik eden tebessümler yansıdı gözlerime,
Deli kahkahalar gördüm, onlar sarılırken birbirlerine.
İmrendim sessizce.
Yaşanılanlar işlese de ruha,
Gözleri parlak tutabilmekteymiş bütün marifet.
Yaşının ve yaşamının getirdiği tecrübeyle,
Ruhunu umuda bulayan bir yaşlı amcadan öğrendim.
Hayat bazıları için bir tiyatro sahnesi,
Bazen gidilecek uzun, bilinmez bir yol,
Belki macera dolu bir kitap olabilir.
Ve insan kendince yarattığı hayatının şeklinde olabildiğince güçlü,
Ne olursa olsun tek olduğunun bilincinde,
Cesur olabilmeliymiş.
Çaba harcamalı ve yeri geldiğinde vazgeçmeyi öğrenmeliymiş.
İnsan ki  -insan- olma vasfını gerçek manada taşıyabilmesi için,
İçinde iyinin, güzelliğin tohumlarını beslemeliymiş.
Ve insan bütün kötülere, kötü olaylara, olumsuzluklara rağmen
Hayat tiyatro ise, en iyi oynayan;
Yol ise, emin adımlarla yürüyen;
Kitap ise, en iyi anlayan olmalı.
Canın yansa da gülümsemek her şeye rağmen,
Her yeni güne bir şans olarak görüp
Umutla yaşayabilmek adına...

YazarHATUN


15 Ocak 2017 Pazar

Istanbul

Istanbul'u benimle karış karış keşfeden bir adam tanıyorum.
Dolaşıyoruz el ele bilmediğimiz semtleri
Bazen Turgut oluyor benim gözümde
Ben yanında sevdiği kadın Tomris.
Bazen Sabahattin Ali gibi mahsunlaşıyor, gözlerimin içine bakarak
Ben deli dolu Maria...
Hayattaki tek emelim kalbini kalbime payidar kılmak
Uyuyorum yanımda o adam
Uyanıyorum güneşi bir damla odamıza sokmuyoruz.
Bir loşlukta sarıyor kollarını bana
Bakıyorum gözlerine görüyorum karşımda Cemal Süreya
Yollardayız deli divane
Dilimde Orhan Veli'den "Istanbul'u dinliyorum"...
Pierre Loti'ye çıkıyoruz hafif bir yağmur var.
Gelişimizin şerefine koyuveriyor gözyaşlarını
Ipıslak olmuş üzerimiz, İstanbul'u izliyoruz.
Bir çay içiyoruz, yağmurla karışık.
Gidiyor elim ellerine.
Huzur mu? bu işte.
Karlar yağıyor yüzümüze çarpa çarpa...
Ben ki Sultan Ahmet'te uçuşan bir kuş misali
Pek mutlu, pek neşeli.
Park lambasına dolanıyor gözlerim
Geçiyorum önüne,
Şimdi kar daha parlak düşüyor siyah saçlarıma.
Kıştan beyazlaşmış buğday tenim daha bir pak şimdi.
Çeviyorum gözlerimi o adama
Sanki daha da güzel bakıyor bana.
Karaköy'den Kadıköy'e geçmeye çalışıyoruz akşamın kalabalığında
Sarılıyor belime sanki bütün kalabalıktan korumak istercesine
Birileri şarkı söylüyor ağızlarında
"...Ayrılık ayrılık aman ayrılık
Her bir dertten ala yaman ayrılık..."
Bakıyorum yüzüne... Daha bir sıkı sarılıyorum.
Ardından Drama köprüsü çalınmaya başlıyor.
Istanbul seviyor beni, ben onu daha çok...
Karlı bir akşamda bir medreseye giriyoruz.
Bambaşka bir hayat keşfediyorum.
Eski bir kubbenin içindeyiz.
Beyler, amcalar fokur fokur tüttürüyorlar nargilelerini
Hem bir sükun hakim ortalıkta.
Kimse ses etmiyor varlığıma
Pek hanım hanımcık oturuyorum o adamın karşısına
Bir tavla atıp bir acı kahve içip, yanıya geçiyorum usulca.
Kırk yıl daha ekliyoruz hatrımıza.
Hatır gönül bilmemezlik yapmayız biz.
Özlüyorum arada Gülhane'de yaz havasını
Çınlatıyorum o adama...
İstiyor arada gönül, bir daha Galata'ya çıkmayı
Bir ihtimal korka korka İstiklal caddesini.
Kız kulesine karşı çay içmeyi de unutmayalım...
Hepsi birer söz diğer gelişime sakladığımız.
Istanbul'un rüzgarı, soğukta bıçak gibi kesermiş insanı
Gözlerimi çeviriyorum gökyüzüne
martılar uçuşuyor hürce, çığlık çığlığa
Çok açıkmışız paylaşmak istesemde gevreğimi yapamadım
Yedim bir soğukta soğuyan çayımla.
Karşıda görüyorum Haydar Paşa garını...
Haykırıyorum gökyüzüne sessizce; bir çocuk sevdim...
Gider ayak bir müzeye götürüyor bu adam beni.
Mükemmel büyük...
Sanki ruhumu hediye ediyor bana.
Yüzümden gülücükler düşmüyor hiç.
Otomobiller görüyorum geçmişte bindiğim.
At arabaları görüyorum, ben önceden Sındırella
Savaş uçakları görüyorum,
İngiliz trenleri...
Gemiler görüyorum, sevdiğimi yolluyorum
Gün sayıyıyorum gelsin diye.
Denizaltına giriyoruz savaşta yaşamış o adam orada
O denizaltının kokusu gülümsetiyor onu.
İçindeki tutkuyu sessizce hissediyorum.
Onun en yakını benim.
Duvarsızı, sınırsızı...
Aile yadigarı olan bu müzede sonra Ata'ma ait parçalar buluyorum.
Gazi Mustafa Kemal'in mühürleri
Kıyafetleri, kullandığı fincana kadar,
Ve daha nicesi dile dökemediğim...
Bir adam beni benimle yaşamayı severken
Keşfetmeyi severken benimle bilinmezlikleri
Ben nasıl seni sevemem diyebilirim ki...
Ve ben ki,
Her keşfettiğim yerde, buluyorum kendimi.
Ben Istanbul'un kırklarının sonu, ellilerinin ortası, altmışlarının başıyım.
Ben yaşamışım o eski evlerde eski Istanbul'u
Ben yazıp, ben söylemişim.
Ben en güzel, en çetrefilli aşkları yaşayıp
Dillerine dolandırmışım herkesin.
Şimdi ise yaşadıklarımı okuyorum birer birer.
Ne de güzel yazmışım...
Ruhum pek güzel...

YazarHATUN

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...