30 Aralık 2015 Çarşamba

Tarifsizliğin ötesinde
Kalbimde bilmediğim bir sokaktayım şimdi
Sapaklar, çıkmaz sokaklar bana göre değildi
Hem de hiç bir zaman...
Ama şimdi neredeyim?
Kimin kalbindeyim?
Ben bu hayatın neresindeyim?
Düşüncelerimi birinin esintisine verebilir miyim?
yeniden...
Birinin rüzgarına karışabilir miyim
ya da
Kaybolup gidebilir miyiz bir fırtınada?
Derin bir ruh, sokulabilir mi kalbime...

Yazar Hatun


26 Aralık 2015 Cumartesi

İyi ki...

Gönlü (gerçekten) güzel olan insanları yazmakta benim işim. Murat'ın paylaştığı bir şarkı ile bu geceki duygusallığım daha da arttı. Kent Şarkıları-Hayat Devam Ediyor... Kısa sürede can olduk kan olduk destek olduk birbirimize. Herkesin bende yarattığı yeri bambaşka oldu. En büyük Keşke'msiniz şimdi. Keşke birinci sınıfta tanısaydım sizi keşke birbirimize bu denli o zaman karışabilseydik. Eminim ki çok güzel işler başarıp mükemmel anılar biriktirebilirdik. Ben orada bir iş çıkarmak için uğraşmadım aksine ben eğlenmek için oradaydım. Provalar ah o provalar bilhassa Perşembe gün ki olan... Hepinizin farklı yönlerini gördüm. Bazılarını çabaladı didindi bugünü planladı. Hatta çabalarken kafayı yedi. Biriniz kendini zorladı hazırladığım kareografide bana eşlik etti. Benim için kalıplarının dışına çıktı. Bazılarınız ruhunu notalara döktü. Biriniz çabaladı şiirime ortak oldu, yoldaş oldu. Hatta alkışlarıma kardeş oldu. Şiirim bittiğinde ise sevincime eş oldu. Bazen de çok güzel şarkı söyledi. Hep söyle olur mu? Ruhundan dökülen parçalar başka kalplere çarpsın. Biriniz içindeki cesareti ortaya çıkardı benimle dans etti benimle eğlendi. Enerjisi enerjime karıştı. Belki de benim hissettiğim duyguları hissetti. Mutlu oldu, heyecanlandı belki de yıldız oldu sahnede. Hani herkesin ennn imrendiğinden. Unutma; "Cesurların işidir Dans, ruhunu yüzüne giyebilecek kadar cesur olanların..." İyi ki tanımışım seni, yüreği güzel insan...  Biriniz beni gülerken yakaladı hep en güzel karelerimi çekti. Hemde hep güldü yüzünü gördüğümde ise enerjiyi hissettim. Ve daha nicesi... Çook teşekkür ederim... çoook... Bir gün bir yerlerde yine aynı samimiyette buluşmak dileğiyle. Göz yaşlarım klavyeme damlarken dinlediğim şarkı ile selamlıyorum sizleri. Sevgilerimle...


Yazar Hatun




21 Aralık 2015 Pazartesi

...

bazen gerçekleri örtmeye çalışır kalbin
bazı gerçekleri de gizli tutar
itiraf etmez çoğu zaman
yeniden başlamak istersin
yeniden sevmek
ben bir adama tekrar tekrar aşık olmak istiyorum şimdi
ben bir adamın yanında ölene dek uyuyup,
ölene dek  onun yüzünü görerek uyanmak istiyorum
ben bir adamı çok seviyorum
boşluklarımı geçmişteki güzel anılarla sarmaya çalışarak
ben bir adamın geleceği olmak istiyorum
bazen çok yoruluyorum
gözlerimi kapatıyorum kıyısındayım
bir tepenin...
bakıyorum engine
önümde uçsuz bucaksız bir deniz
rüzgar esip saçlarımı dağıtıyor
bırakmak istiyorum boşluğa kendimi,
önümde asi Karadeniz
en güzel anılarımı ben orada bıraktım
ben en güzel geceleri, en güzel sabahları
denize bakan bir eve sığdırdım.
ben en güzel yolları elimi sımsıkı tutan bir erkekle arşınladım
ben aşkı bir erkeğin kollarında tattım
sıcak öpüşünde...
ben bir erkeğin masumiyet'iydim
öylece de kaldım...


18 Aralık 2015 Cuma

Tek Gerçek

(Taslaklarda kalmış, şu an'a fırlayan bir yazı)
Bazı insanlar gerçekleri bilir, susmak isterler.
Gerçekleri hatırlatacak her şeyden herkesten koşarak uzaklaşırlar.
Ve zamanla kendini kandırmaya başlar insanoğlu
Öyle güzel kandırır ki...
Kalp hariç.
Anlık oyalarsın onu
Yalnız kalana kadar...
Sonra ışığı kapatırsın yavaşça,
Gerçekler canlanır sessizce izlersin
Her gece,
Kendini kandırdığın her gece
Kendine lanet edersin
Hayatını, edindiğin meşgalelerle götürmeye çalışırsın.
An gelir sakladığın gerçekleri yavaştan da olsa yaşatmaya başlarsın.
Uğraşların üzerinde gerçeklerin ile hareket edersin.
Gerçekleri sığdırabildiğin ölçüde, dünyana katarsın.
Çünkü içten içe olmaz bilirsin.
Herkesi kandırırsın da bir o kalbi kandıramaz insan
İçinde o kadar koca boşluk açarsın ki yalanlarla
Meşgalelerle kapatma telaşına varırsın...
Bolca gülmek istersin; unutmak için.
Düşüncelerin mezara gömer seni; bilirsin.
Gözlerini de dahil edersin büyük yalanlarına...
Yine bilirsin ki kandırmaya önce oradan başlamak gerek.
Gerçeklerini başka yüzlere katarsın
Gerçeklerini başka tenlere
Belki başka seslere...
Elinden dökülen cümlelere bile aslında gerçeklerini katarsın
Hatta gerçeklerini yaşatmak için ona yaptığın aynı şeyleri yaparsın
Çünkü gözlerini kapadığında önüne gelen suret farklıdır.
Herkese her şeye sevmiyorum der kandırırsın hatta belki kötülersin de
Elini soluna koyduğunda "köööpek gibi seviyorummm" dersin ya
biliyorum öylesin.
Bu gerçeği inkar etsen de ikimizde biliyor olacağız...
Hatta bu gerçeğimizle mezara gireceğiz.
Çünkü bunu sen öğrettin bana
"Aşk" bir kere...
"Kadınım" bir kere
"Erkeğim" bir kere

Yazar Hatun



15 Aralık 2015 Salı

Kapalılık

Kapalılık kavramı hakkında herkesin kafasında deli soru işaretleri var. Herkesin kendince tarzı. Mezhebimi, tarzımı, bilhassa düşünüş tarzımı eleştiren çok insanla karşılaştım. Beni aykırı bulan insanlığımı sevsede, beni yanlış bulan. Aldırış etmedim hatta umursamadım bile.
Kim oldukları, benim hayatımda kapladıkları kısım beni etkilemedi. Ama dilleri uzamış insanlara kendimi daha iyi savunabilmek için Kuran'ı Kerim'i okudum. Okumadan önce de biliyordum kapanmak farz, emir, ayet. Kitapta var  bir kere inkar edemezsin. Evet bir kez daha öğrendim bu sefer gözümle. Ama kapanamayacağımı, kapansam da dayanamacağımı biliyorum. Çünkü ne anne ne de baba tarafım kapalı değil. Bünye alışık değil bir kere. Ancak şundan da eminim kapalı olursam zamane kapalılardan daha kapalı olacağımı da biliyorum.
Başımı kapatıp daracık tayt ya da pantolon giymezdim. Zaten makyaj yapmam kolay kolay, bilen bilir beni o zaman hiç yapmam. Erkeklerle davranışlarıma dikkat ediyorum ama o zaman özeni daha çok artırırım. Kuranda baş örtünüz omuzlarından aşağı inecek şekilde örtünün diyor, ziynet eşyalarınızı mahreminiz dışında kimse görmesin diyor ooo ben kapalı bacımın iç çamaşırının izini görüyorum sen diyorsun ya.
Şimdikilerin kapalılığını açık olduğum halde eleştirme hakkını kendimde görüyorum. Çünkü açıksan bu ülkede, kendini bilmez, başını boğazını sıkmış kadınların daha doğrusu -dini çenesine vurmuş beynini kaybetmiş- kadınların altlarındaki daracık pantolonlarla bana orospu yaftası yapıştırmaya çalıştıklarını biliyorum.  Etek giyerim, elbise giyerim mevsim zaman mekan fark etmez benim için
en azından onun içinde nasıl davranmam gerektiğini biliyorum.
Beni tanıyan erkeklerin beni gördükleri halde orospu damgaları vurmamaları ne kadar güzel bir şey haberiniz var mı? İnsanlar içimi biliyor ve bu kız yapmaz diyebiliyor.
Bedenimi öne sürmem hiç bir zaman, insanlığımı sevenler çevremde. Neden etek, elbise giyiyorsun?Yazın sıcağında pantolon giyde göreyim seni diyorum, ben yapamıyorum.
Gerçekten olmuyor. Kışın neden giyiyorsun? Kendimi iyi hissediyorum her gün pantolon giymekten sıkılıyorum.
Erkeklerin bakışları...  diye cümlelerini başlatıp bana çenelerini açıyorlar. Sanane! vallahi sanane...
-Erkekler nefslerine hakim olamıyorlar- sebebiyle baş örtüsünü sadece onlar azmasın ya da
bakmasın diye takmak ne kadar doğru? Bir erkeğe biat etmek için kendimi kapatmam ne kadar doğru?
Baş örtüsündeki maksat Allah'a biat etmek değil mi?
Zamanla insanların baş örtüsüne ve kapalı insanlara bakış açısının değişmeye başladığını fark edersiniz. Aslında onlardan bazılarının bizden daha fena olduklarını fark edersiniz. Daha orospu daha yalancı daha iki yüzlü. Amacım kapalı-açık ayrımına düşürmek değil. Bir kadının açık olsa da kapalıdan daha namuslu daha imanlı, bir kadının kapalıda olsa bir açığa yapıştırdığı yaftadan daha orospu daha karaktersiz olabileceği. Gerçek olan kalpte, Allah aşkıda Allah'a imanda kalpte... orda başlıyor. Ondan geldik ona döneceğiz...

Yazar Hatun


Farklı Ol

"İnsanların bana baktığı noktadan kendimle tanışmak isterdim." Ne kadar güzel bir cümle değil mi bilhassa ince düşünen beyinler için. Beni tanımayan ancak hakkımda belli bir düşünceye sahip olan insanlarla ilerde tanıştığımda hakkımda sahip oldukları o düşünceleri öğrenmek beni mutlu ediyor. Sert duruyorsun, gözlüklerinle beraber disiplin sahibi biri imajını çiziyorsun, çok somurtkansın bazıları ise çok güzel gülüyorsun, seni okulda gördüm eğlenceli birine benziyordun bla bla bla... Hep benzer düşünceler, aşina olduğum söylemler... Beni tanıdıkları andan itibaren aslında hiç bir zaman tam anlamıyla tanıyamacakları biriyle muhattap olduklarını fark ediyorlar. İşte o anda başlıyor her şey. Bazen diyorum keşke onların düşündükleri, bana baktıkları noktadaki gibi sert, disiplin sahibi, despot ya da tam tersi her daim eğlenceli. Ama hiç bir zaman keskin bir karaktere sahip olmadım. Ben kime nasıl davrandığımı kontrol eden bir insan olmadım. Kime nasıl istiyorsam öyle davranırım diyen biri asla... Hep kalbimle yöneldim. Duygularım yönetti beni genellikle. O gün mutluysam bambaşka bir kızı gördüler, üzgünsem bambaşka, sinirliysem apayrı... Sevgimi göstermekte sınırlama koymadım kendime. Kimi ne kadar seviyorsam, hareketlerim ile karşımdakinin kalbini dolduruyordum işte.  Birini sevdiğim zaman kendimi sevdirebildiğimi fark ettim öncelikle. Ben kimi seversem seveyim can-ı gönülden severim. Annem kızar bazen çok değer veriyorsun insanlara diye. Ben insanım işte insan gibi insan olan böyle davranır eğer gerçekten insansa özünde. Bunu okuyup taklit etmeye çalışacak çok insan var çevremde orda burda şurda. Buna rağmen yazıyorum işte. Ancak hayatımda kendime koyduğum sonsuz bir hedef var "Farklı Ol." Sana yaklaşmak isteyen insanların sende buldukları, farklı olman ya da onlara yaşattığın benzersiz farklılıklar olmalı. Her durumda her zaman geçmişte ya da şimdi diyebilecekleri "O Farklı." Bu yüzdendir belki de herkesin verdiği tepkileri vermem, herkesle aynı düşünmem, herkes gibi asla sevmem... Öz'üm bambaşka benim. Mutluyum kendimle...

Yazar Hatun

Kaçıncı Güven?

"Güven". Eminim güven hakkında çok yazım vardır eskiye bakarsak. Şimdi bir daha dökmek istedi kalbim cümlelerini... "Melis koyul yazmaya, dillendirdiklerimi dök." dedi. Biat ettiğim somut, tek varlık o. Güveni iki boyuttan üç boyuta çıkardım (kendi benliğimde). Birincisi; birinin seni fiziksel olarak koruyacağına inandığın durum, ikincisi; birinin sana yalan söylemeyeceğine, bir şeyler saklamayacağına inandığın durum, üçüncüsü; birinin sözüne güvenerek bir işe ya da işlere kalkışmak ve onun hem sana verdiği sözde hemde arkanda durmasına inandığın durum. Açıklayıcı olduğumu düşünüyorum. Birbirlerini kandırmak, yalan söylemek ve bencil olmak için yarışan insanlar varken güveni arıyor insan "kayda değer olmayan insan ruhlarının boş sokaklarında..."
İsterdim insanlara öğretmeyi küçük  yalanların ve sırların büyük yaralara yol açtığını. İsterdim göstermeyi bok insanlara bulaşınca, yüzlere sıçrayan pislikleri ve yine isterdim hissettirmeyi basit insanların ruhları ne kadar kötüye yönelttiklerini... Güven şimdi nerede? İnsanlara yalan söylemeyi sevmem. Yalan söylemeyi becersem de sevdiğim ama çok sevdiğim insanlara yalan söylemem.  Saklamak benim için sakladıklarımda boğulmak demek. Zor durumda olmadıkça saklamam kimseden kolay kolay bir şey. Kimseyi yarı yolda bırakmam. Nefret etsem de o insandan kolay kolay çekip gitmem. İşin ucunda pişmanlıkta var, haksızlık yapmışta olabilirim belki ilerde anlarım. Bu hisler ya da insanları kaybetmek hissi iğrenç bir şey. Ondan kimseden gitmem. Ben böyleyken ve ben bu denli ince düşünüp insanların bana güvenmesini sağlıyorken, karşımdakilerin benimle derdi ne? Çözemedim. Gerçekten çözemedim. Ey ahali ne istediğiniz belli ne istemediğiniz ne sevdiğiniz belli ne sevmediğiniz... Adam gibi sözde durmak çok mu zor. Şerefsizlik paçalardan akıyorken hayata ve hayallere doğru yürümek zor olmuyor mu? Gerçekler zorlaştırmıyor mu adımları? Peki ya vicdan o bas bas bağırırken siz nasıl susuyorsunuz? Cesaret dna'da yoksa sizde haklısınız çok zor.

Yazar Hatun

14 Aralık 2015 Pazartesi

Şarap

Bazen hayata karşı olan yorgunluğunu
İki kadeh şarap geçirebilir mi?
Biri sana diğeri ona...
Aralığın başında, kışın soğunda,
Ilık bir akşam hissettin mi hiç
yüzüne çarpan hafif rüzgarda?
Sessizliğe vurdun mu kendini onunla;
bir kapının tokmağında,
metruk bir köşkte,
güzel şekillendirilmiş demir bir korkulukta?
gizlice öpüşmek istedin mi
sokak lambasının hemen altında,
o boş sokaklarda?
Samimiyeti bir fotoğraf karesinde ölümsüzleştirmek istedin mi,
sana bakan o bir çift gözü yakaladığında?
Gökyüzüne bakarak söylenen bir şarkıda buldun mu kendini
yıldızlar izlerken sizi?
Bir yasemin kopardın mi 
hayalini kurduğunuz o şirin evin bahçesinden?
Ah ne güzel kokar o yaseminler...
Peki ya en güzel an'ı bir kokuya sığdırdın mı 
Sana sarıldığında?
İşte o iki kadehtir güzel bir gecenin sonu
Sıcak bir öpüştür o gecenin sonu...

Yazar Hatun




8 Aralık 2015 Salı

Etrafım yarım kalmış aşklarla dolu, benzer bitiş hikayeleri...
Dön bak aşk bir keredir işte kim ne derse desin kime ne söylerse söylesin.
Seversin ama nasıl seversin söyleyim mi?
İnsanlığını seversin,
Seni sevdiği için seversin,
İlgilendiği için seversin,
Arkanı toparladığı için seversin
Ama birini "BAŞKA" seversin.
İşte Aşk o bAŞKanin içinde...
Bir erkek içinde bAŞKa olmakta onda "KADINIM" olmaktır...
Bir gün "kadınım" der, bir gün "hatunum"...
Çok iyi bilirim bu kelimeleri ve yarattığı hisleri. Ne güzeldir bir adamın kadını olmak, hatunu olmak...
Senden öncesi de olabilir senden sonrası da.
Hatta belki biriyle seninle mutlu olduğundan daha çok mutlu olabilir, ona değer verebilir, belki zorlarsa sevebilir hatta onunla evlenip yuva bile kurabilir.  Çocuklarının annesi olduğu için değer verir yine hatta kıskanadabilir. Ama kalbi mahremidir, dokundurtmaz kimseyi. Bazen -Mış gibi yapar. Seviyormuş gibi değer veriyormuş gibi mutluymuş gibi...
Ama adam hayatında bir kere evlenmeden bir yuva kurar kendine,
Bir kadını hem sevgilisi, hem çocuğu, hem kadını yapar,
Bir adam ilk kez bu denli hayal kurar...
Bitsin ne önemi var. Nasıl bittiğinin ne önemi var...
Karısı olamasam da Kadını olarak kalacağım nasıl olsa...
Bir adamın en büyük pişmanlığı, ağzından çıkan en değerli keşkesi, yarım kalan hayalleri...
Ama Ben olacağım işte...
Bir sır gibi kalbinde gölge gibi belli belirsiz yanında...
Bakan yüzlerin göremeyeceği kadar derinde...

Yazar HATUN

7 Aralık 2015 Pazartesi

ukde

her kadına yakışmaz kadeh
kadın önce kalbe yakışmalı
sonra bir erkeğin gözlerine
içinden zikrettiği tek isim senin ki olmalı
yanında olmasına gerek var mı
milyonlarca km uzakta da olsa
siz aynı masada
birbirinizin gözlerinin içine bakarak içmiyor musunuz zaten
dilinizden dökülen nağmeler birbirinizin kulaklarına dolmuyor mu inceden
buruk bir gülümseme ile selamlamıyor musunuz birbirinizi
birinizin gözleri doluyorsa
diğeri devamını getirip
dökmüyor mu gözlerden o naif taneleri
rakıyı anlamlı kılan zaten bu değil mi? AŞK
o kadar yakışıyor ki kadeh ellerime
dalıyor derinlere gözlerim
biliyorum uzaklarda sende oturmuş beni izliyorsun
herkesi yok sayıyoruz,
siliyoruz,
bir tek biz kalıyoruz.
seviyorum bu tadı, ağzımda bıraktığı acıyı...
her yudumda dinliyorum yarım kalmış bir öyküyü
pisliğe bulanmış şimdiyi, ilerisini göremediğimiz geleceği...
biz sadece geçmişi izliyoruz onu rakının beyazıyla temizliyoruz...

Artık ukde içimizde;
edemediğimiz iki kelam, karşılıklı içemediğimiz rakı...

Yazar Hatun


5 Aralık 2015 Cumartesi

Katiller...

Günümüz ilişkilerine bakıyorum.
Dışarıdan çok normal, mutlu bazen fazlasıyla mutlu gözüküyor her şey.
Derinlere indiğimizde benzer hikayeler aksediyor sinsice.
Çoğu hayatının aşkını yaşamış oluyor,
Bazıları zaten aşka inanmıyor.
Ama bu insanların ilişkileri var ve bir şekilde yürütüyorlar.
Çok şahit oldum,
Birbirlerinin arkalarından sövüp yüzlerine canım cicim diyenleri,
Çok gördüm,
Yalanlar söyleyip diğerinin arkasından milyon tane iş çevireni.
Millet masumiyetini kaybettikçe,
Karşısındaki insanı nasıl kullanacağını iyi öğreniyor.
Duygular değil, taktikler dönüyor ortada.
Nasıl etkilerim, nasıl inandırırım, nasıl göz boyarım?
Nitekim başarılı oluyorlar.
YALAN; en nefret ettiğim.
Her daim doğru bir insan oldum.
Çabalamadım, sadece oldum.
Yalanlara boğmadım karşımdaki insanı.
Kuşku uyandırmadım.
Ama kimseye güvenmiyorum artık
ve bahşettiğim gerçekliğimi kimsenin hak ettiğini düşünmüyorum.
Hayatının aşkını yaşamış birinin,
Beni sevdiğini söyleyişine nasıl inanırım?
Ya da kabarık bir ilişki listesi olan biri hakkında,
Ne düşünebilirim ki Casanovadan başka?
İki günde aşkım ölüyorumdan tutta,
İki ayda evleneceğime dönüp,
Sekiz ayda yüzük takıp,
Üç ay sonra ayrılanlarla dolu bu dünya.
Bok gibisiniz be
Çocuk oyuncağı olmuş sizin gibilerin ellerinde...
Lafı döndürmem ben, direk söylerim.
İğrençsiniz sizin yüzünüzden temiz bir duygu kalmadı yaşanacak
Aşkı yataktan ibaret sananlarla dolu bu dünya
Kimi kendime inandırsam da yatağa atsam
İki haftalık sevgilisinin yatağından çıkmayanlarla dolu bu dünya
İlk önce dokunmadan sevmeyi öğrenmeli insan
Ruhunu doyuruyorsa şayet, dokunuyorsa kalbine
Dökül istersen, uzan boylu boyunca
Ama zaman ver
Aşk alev alsın
Sınırlarını zorlasın
Bu kadar mı çok istiyorsun birinin kollarında uyanmayı
Önce hak etmelisin, Önce hak etmeli.
Girdiğin günaha değecek biri olmalı karşındaki...
Aşk bu her ruha yakışmaz, her bedende raks etmez.
Ruhta sevişmelisin önce
Ruh uyumu varsa, bedene dökebilirsin.
Ama yok siz bunu da beceremezsiniz.
Her şeyin bokunu çıkarmayı seven halleriniz...
Hiç bir şeyin değeri kalmadı.
Herkes her sevgilisini ailesi ile tanıştırıyor.
Her önüne gelenle yatağa giriyor.
Her önüne gelene aynı sözleri söylüyor.
Her önüne gelene aynı şekilde davranıyor
Bu basitliğin içinde yok olmak yerine,
Tek başıma, yolumda devam etmeyi tercih ediyorum.
Bana sözde o sevgiyle bakan gözleri şöyle bir süzüyorum da,
İnanmıyorum.
Bu kadar çokluğun, bu yavanlığın içinde bolca pislik var.
Millet çıkarı için 'aşk' kelimesini kullanır olmuş.
En güzel duyguların ve en güzel anların katilisiniz...

Yazar Hatun

4 Aralık 2015 Cuma

Patates :)

Bugün yemek sırası bendeydi
Arkadaşımla yaptığımız beyin fırtınasından sonra
ne yemek istediğimize zorda olsa karar verdik.
Mutfağa geçtim
Televizyonu açtım ama kulağımdan akıp gidiyordu müzik
Ben beynimi dinliyordum her zamanki gibi
Düşünceler istila ederken benliğimi
Ben patatesle haşır neşirdim.
Patatesi soyacak yardımıyla temizliyordum,
Bir yara vardı üzerinde.
Her yeri temizlenmişti bir orası kalmıştı.
Geçtim üstünden defalarca,
Yara geçmek bilmiyor.
Bıçakla oydum, aldım yarayı,
Oyuk kaldı orası, bomboş.
Şekilsiz bir boşluk;
benzersiz bir boşluk.
Ne yapsan da yeri dolmayacak cinsten...
Hayat böyledir işte...
Yaran varsa zorla da olsa belki söküp atabilirsin.
Ama o benzersiz boşluğa kimseyi, hiç bir şeyi koyamazsın.
Dolmaz çok iyi bilirsin.
Tuhaf değil mi?
En ufak bir şeyden koskoca bir dünya yaratabiliyorum kendime,
Ufak bir yaradan koca gerçeği sunabiliyorum önüne.
Görmek istedikten sonra gerçek her yerde...

Yazar Hatun

3 Aralık 2015 Perşembe

Büyük Engel

Romantizmden gerçekliğe dönmek gerek arada.
Günlerdir aklımda olan bu konu üzerine yazmak istiyordum. İletişim kurmanın sınırları olabilir mi?
Çoğunuz evet diyecek. Bana sorarsanız sınırlardan ziyade engeller var. İletişim kurmak deyince neden insanın aklına sadece iletişim araçları ve teknolojinin getirdiği aplikasyonlar geliyor. Hayır iletişim kurmanın en büyük aracıda, özgürlüğüde, engelide "DİL" evet, aynen öyle dil...
Bugün ana dilim haricinde Ingilizce konuşmak, yazışmak için can atıyorsam var olan bir engeli kaldırmışım demektir. Kendime yabancı arkadaşlar edinmek, sohbet etmek ve gülümsememe yardımcı olmaları güzel bir şey. Yurt dışından alışveriş yapmak takıldığın konuda satıcılarla iletişim geçmek aynı şekilde var olan bir engelin kaldırılması... Arkadaşlarımdan birisi İspanyol. Bir oyun üzerinden tanıştık ve zamanla aramızdaki bağ güçlendi. Şuan whatsap denilen o yegane uygulama ile iletişime engelsiz devam ediyoruz. Yurt dışından oda arkadaşımla alışveriş yapıyoruz. Bir sıkıntısı olduğunda ben iletişime geçiyorum. Onun engellini ben kaldırıyorum yine "Dil" ile... Beğendiğim çok hoş yapılmış bir resim hakkında yabancı bir kullanıcı ile diyaloğa girebiliyorum sosyal medyada... Benim özgürlüğüm Dil'im...
Kendimi bildim bileli dillere karşı hep bir ilgim var. Değişik dillerde şarkılar dinlemeyi severim, söylemeyi de ayrıca çok severim. İngilizce, İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Arapça, Hintçe şuan için aklıma gelenler bunlar :) Bir gün hiç unutmuyorum lisede Ingilizce dersinde keyfi olarak ek dönem ödevi almıştım. 4 İngilizce, 1 Fransızca ve  1 de Korece şarkı söylemiştim... "Fools Garden-Lemon Tree", "Dido-Hunter", "Mariah Carey-My All", "Alexander Rybak-Fairytale",  Fransızca olarak "Lara Fabian-Je T'aime", "Perhaps Love" Korece yazılışını bilmiyorum "Bir ihtimal Aşk" deyip bırakalım biz :) Bazen Lemon Tree'de dans etmek Je T'aime diyip hafif hüzünlenmek...
Şu sıralar "Calvin Harris & Disciples-How Is Deep Your Love", deli gibi hem dinliyorum hem söylüyorum...
Teknoloji ile haşır neşir olan ben ve çevrem dil olmadan her şeyden geri kaldığımızın farkındayız. Tez sürecince dilin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha fark ettik. I. Makü Kariyer Zirvesinde Raifhan Aydın aynen şöyle demişti "Bir teknolojinin Türkçe'si çıktıysa o teknoloji eskimiştir." Evet bu söze katılıyorum.
Dilin insanlara farklı bir bakış açışı kazandırıp, farklı kültürlerle etkileşime geçirdiği düşüncesindeyim. Bir kere sizi özel kılıyor, imkansız gördüklerinizi de mümkün...

Yazar Hatun

*****

bu gece duygularımın beni aştığını hissediyorum
hiddetliler, yakıp yıkıyorlar her şeyi...
kendine yarattığın yalanların...
düşününce bazen gülüyorum
bazen kızıyorum sana
kalp bu ! sende bilirsin
sende bana söylerdin,
bir keredir bu duygu.
aşık olmak bir kere...
ruhun, kalbine giden derin bir yol
milyonlarca kere arşınladığım
ve arşınlamayı bu sefer sessizce sürdüğüm
uzun bir yol...
yalanların önümde yıkılıp geçtiği gerçek bir yol...
senin benden izler bulduğun yalanlar...
kendi içinde verdiğin derin savaş
galip gelebileceğini mi düşünüyorsun bu kara dehlizde
bir insan kendini nasıl diri diri toprağa gömer
sende gördüm...
tek sıfatım "aşk" kalmamalıydı benim...

2 Aralık 2015 Çarşamba

iz.

göz dolduracak,
kalp sızlatacak bir iz...
sevmek bilhassa
asık olmak eyleminin zirvesini,
erken yaşta tırmanmış olan bizler;
sevmeyi öğreten,
kalp denilen olgunun varlığını hissettiren bizler,
zamanında var olduğumuz hayatların en derin köşelerinden izler bırakırız.
iz bırakmayı severiz
yaşatılmak onur verir bize
eminim ki yasamak mutlu eder onları gizlize
güzel bir anı özellikle
her şeyi silebilirsin, çöpe atabilirsin hatta,
kafanın içindekileri hariç...
aklını ansızın delen bir anının
kalbinde yarattığı yıldırımı,
nasıl silebilir ki insan...
insan sever bir kere
güzel, en özel...
büyüdükçe,
yandıkça ruhun hissetmezsin aşkı.
sonra önünde, elinde somut olan her şeye
ama her şeye
anılarını yükleyerek devam edersin yola.
derinliklerde sakladığın gerçek
yaşam biçimin haline dönüşür.
hep aynı örnekler,
hep aynı bitişler...
bakıyorum sonuçlarda aynı...
unutulmayacaksın,
unutulmayacağım...
tekerrürler asıllarını yaşatır derlerdi inanmazdım
tecrübe etmenin bu denli can yakacağını düşünmezdim
daha bir büyüyoruz...
ama bazı şeyler hep aynı
birbirlerinin her bir zerresini bilen
iki kalp,
tek aşk...

Yazar Hatun

1 Aralık 2015 Salı

başka biri...

o kadar pis ki ellerin
o kadar çere çöpe bulanmış ki ruhun
duruluğundan eser yok şimdi
şeffaf gözlerinde belli belirsiz karanlık
yüzünden geçmiş kötü bir el
vücuduna yaklaşmış eğri büğrü bir beden
kim temizler şimdi seni?
masum duygular nasıl yakılır
sen öğrettin bana.
şimdi veriyoruz damardan acıyı
Sayende ikimizde de birer maske
Oynuyoruz herkese
Herkesi seviyoruz biz
Ölüyoruz onlara
sanki ilk kez hissediyoruz bu duyguları
deli gibi biliyoruz ki
biz bizi başkalarında bir kez daha oynuyoruz
biz bizi her gün yaşıyoruz
her sabaha kendine kandırarak uyanır mı insan
biz aynaya birer yabancı bakıyoruz
ama çokta güzel gülüyoruz
kahkahalar bastırıyor gerçekleri
bak bunu da iyi öğrenmişiz.
ölümsüzleştirmek bizi böyle olmamalıydı
ama çok mu istedin içten içe
içtiğin her yudumda beni hatırlamak,
bir fotoğrafla gözlerini doldurmak?
Ben ise her kadehimi bazen sonsuzlaştırdığımız tek aşkımıza
bazen de şerefsizliğine kaldırıyorum.
ama her daim anıyorum
ruhumu okşayan bir nefes şimdi bu sonsuz aşk
kulaklarımdan silinmeyen cümlelerin
benim için böldüğün uykuların
anı değil sanki her an canlı
uykudan önce öpüp geçiyor kalbimi...

Söyle bana Koca yürekli küçük kadınından başka kim temizleyebilir ki seni...

Yazar Hatun


28 Kasım 2015 Cumartesi

..

Kendilerini ifşa etmemek için
Dökmezler çoğu sancılarını cümlelerine.
Bazıları yazamaz.
Bazıları söyleyemez.
Çıkmaz ağızdan bazen,
Güzel bir şarkının dillere dolanan o sözleri
Kalplerinde derin yaralar,
Gözlerde belli belirsiz bir buğu,
Aniden yüzlerinden geçen gölgeler...
Hiç öyle bir an'a denk geldin mi?
Lokmayı yutkunurken ansızın zorlandıklarını,
Gözlerinin uzaklara daldığını fark ettin mi?
Hani sen kahkalarına eşlik etmelerini beklerken,
Onların derin boşlukta kaybolduğu an'lar...
Birini hiç böyle görmedim, izlemedim.
istemem.
Uzak olsun benden.
Sebebi çok açık değil mi? 

Yazar Hatun

27 Kasım 2015 Cuma

susuş-VI

Buluşmak istedi
"40 yıl daha katalım bize" dedi
Gülümsedim.
Yorgunluğumu sessizliğinde dindireceğim biriydi o...
Sessizliğini dinleyecek bir insan aradın mı susuşlarını sevdiğin...
Seni herkesten her şeyden uzaklaştırıp mutlu edebilen...
belki bir dost... belki bir sevgili... belki kardeş...
Seni senden çok seven
Seni senden çok düşünen, iyiliğin için her şeyi yapabilen.
Yalansız gizsiz sırsız...
Herkes gitse bile o bırakmaz beni dediğin
O beni hep çok sever, huzuru bulabilirim dediğin...
Evet şu sıralar ondan arıyorum...
Ancak o sadece gözümde güzel bir dost
Yaşatamıyorum kalbimde
Yılmaz Güney'in öyküsünden bir kesit değil miydi bu?
"Yakın bulmak, sevmek demek değildir".
Bugün beni görünce parlayan gözlerine anlatacağım bu gerçeği.
Onu eskiden bir kere yapmış olduğum gibi sevmemi istedi
Zordu.
Kalbim berrak bir nehirken taştı, kendini aştı.
Denize karıştı, hırçın deniz oldu
Onu izleyen gökyüzüyle o sonsuz noktada buluştu.
Şimdi zorluğunu anlayabildiniz mi?

Yazar Hatun


Öğrenmeli İnsan

(Taslakta kayıtlı kalmış eski bir yazı)
Asılıyken gövdem ipe
kendi iskemlemi kendim ittireceğim.
herkes kötü zamanlar geçirir değil mi?
bazılarına senin kaldıramayacağın şeyler hafif gelebilir,
seni umursamazlar
zaten umursamıyorlardı, merak etme.
Okurken farklı birşey bekleme
senin zayıf bünyen kaya gibi ağır gelirken ruhuna
onlara rüzgar olup eser, geçip gider
Bu başkalarına göre küçük, bana göre dev acılar neler öğretti söyleyim mi sana?
Hiç kimseye sırtını yaslamayacaksın.
Herkes serçe parmağı ile tutar seni.
Sebebi ise gitmek istediğinde o elini çarçabuk çekebilmek için.
Koca bir uçurumsa yüreğin daha çok itmek isterler seni sana,
İçindeki kara dehlizde kaybol git diye.
Sen iki elin birbirine kenetlenmiş hali olmak isterken
onlar sana sırtlarını dönerler
ilgileniyormuş gibi, seviyormuş gibi, biricikmişsin gibi davranırlar
Arada birkaç gün oynar bir kavgada seni sevmediğini anlarsın
Sen sırf sevdiğin için devam etmek istersin
sevdiğin için yanında olacağını sanırsın
Bir insan sevdiği için her daim dağ gibi yanında dururken
Benim miş'liler kaçar gider.
İster ailenden biri, ister deli gibi sevdiğin sevgilin, hatta sıkı dostun bile...
yabancıdır işte.
kendi boşluğunda yaşamayı öğrenmeli insan...

YazarHatun


23 Kasım 2015 Pazartesi

susuş-V

parmaklarım tuşlarda gezinirken
girdi odaya
sıfatsız bu insana bazen hayranım
Türk kahvesini ne kadar sevdiğimi bilir
kendisi sevmese de bana eşlik etmeyi sever
her bir fincan başına da bir 40 yıl biçer...
güzel insan...
hayatımdan kesitleri kendine feyz almaya başladı
hayatımdaki minik detayları seviyor...
bakış açımı kattım ona...
kafasını uzattı,
omzumdan ekrana bakıyor
"yine ne yazıyorsun?" dedi
"ben'i yazıyorum." dedim
Parmaklarımdan dökülen
farklı ben'leri...
Sadece senin değil,
başka insanlarında kendilerince feyz aldığı
ben'leri yazıyorum buraya...
Ama sen bilmiyorsun, bilmeyeceksin...
Aniden sarıldı bana
Rahatsız etti birden beni...
Fark etmese de (yine)
Bana hatırlatmayı başarıyordu işte...

Yazar Hatun




22 Kasım 2015 Pazar

gülüyorum

Hayatın yoğunluğu, işlerinin çokluğu
Son sınıf öğrencisi olmanın verdiği o telaşla
Saçma sapan insanlarla uğraşmak zor geliyor bana
İnsanlar sıfatları, nereden oldukları mühim değil hatta
Dıdının dıdısının dıdısı... olma şerefine erişenler bile
Çenelerini kapatma konusunda
Pek başarılı değiller maalesef
Herkes ya boşluktan saracak yer arıyor
Ya da bir kuyruk acısı var...
Milletin ağzı torba değil büzülmüyor
Onlar ki bazen avaz avaz, bazen de sinsi sinsi sövüp estiriyor
Estirin bre süslüler estirin bre kendini beğenmiş sürtükler
Ağzı olan konuşuyor işte
Bazen ne giymişim diye süzüyor,
Ne söylüyorum onu dinliyor
Bazen ben gibi davranmak istiyor,
Benim yerime geçmek istiyor
Bunu deneyen zat-ı muhteremlere sormak isterim
herkes bir mi cicim?
Ortam kuklası olmuş millet
Nerede gezelim neyin dedikodusunu edelim
Daha orjinal nasıl olabiliriz
Kimi taklit edelim
yemezler gülüm
yemezler bebeğim
Her insana her laf, her söz yakışmaz
Duruş bakış bahane
Düşer bir gün yüzüne taktığın maske
Arkadaşım canım cicim bir yere kadar
Omzuma dokunan el bile döker içinizi yerlere...
Biraz daha ciddileşeyim mi?
Yoruldum sizlerden
Benim yerime geçme derdinizden
Kimse ben olmaz bilirim
Dokunduğum hiç bir hayattan silinmez izim
İsmim, cismim, şeklim
Beni ben yapan şeylere hiç gelmeyelim
Çok doğalım bilen bilir
Ben sadece gülüp geçerim
Ey arkadaş bildiklerim
Neden böylesiniz azizim?
Nedir kuzum derdiniz?
Paylaşamadığınız nedir?
Anlaşmak dost olmak varken kuyu kazmak niye?
22 yaşındayım ve sıkıldım bunca salaklıktan.
Çoook banal bir yazı olmuş değil mi?
bazıları için evet bazıları için hayır
Ama bazılarına şarttı üzgünüm
millet görsün, okusun ve sussun diye.
eee şarttı ama.

Yazar Hatun

20 Kasım 2015 Cuma

susuş-IV

...

El Tango de Roxanne açtı
Işığı kapattı
Elimi tuttu ve kaldırdı ayağa
Belimdeki kıvrımları sahiplendi usulca
Biliyorum içten içe Roxanne diye haykırıyordu...
Kulağıma fısıldadı 
"Gözlerini kapa ve farz et ki,
senin o çok istediğin parlak avizeli geniş salonların birindeyiz."
Kapadım gözlerimi...
"Üzerinde kırmızı bir elbise var,
bütün salon bizi izliyor, 
bitince biliyoruz ki alkışlar kopacak..."
bu tasvire nasıl kaptırmam kendimi
ayaklarımız ahenkle müziğe uyum sağladı
Kalp atışlarımın hızlandığını hissettim
Heyecan doruğa yaklaştı...
Dans; Aşk demekse,
Tango; Tutku demek...
Bir hakimiyet, bir devrin doğuşu
Ve kabul ettiğim tek teslimiyet
Bendeki Aşk'a boyun eğiş...
Nasıl hayır derim bir erkeğin kollarından
bütün yıldızlara uzanmayı
Ben nasıl hayır derim 
bir erkeğin kalbine dokunup 
kanında dolaşmayı...
Deja Vu olmak imkansız
ve son fısıldayışında
"Sen benim en değerli hazinemsin"
Bedenimin hızla soğuduğunu
Gözlerimin aniden dolduğunu ve
Ona nasıl nefretle baktığımı unutmayacağım
...

Yazar Hatun

17 Kasım 2015 Salı

susuş-III

bu sefer bir rakı masasında karşıladım onu
her şeyin bir üslubu vardı sonuç olarak
teker teker denemek istedim onu
yavaş başladım içmeye
ben birincisini bitirirken o ikinciye geçti
ağır gitmesini söyledim
gözlerime baktı
farkındaydım günden güne kalbime zehrini akıtmak istiyordu
sevmek ve sevilmenin tanımı tek kelime ile zehir demek bende...
Bu süreye gelene kadar çok şey öğrettim ona
"kalbime her dokunmak isteyen yaklaşamaz bana..."
önce bunu gösterdim...
Aşkın konusunu açmak için kıvrandı durdu
"Sor ne öğrenmek istiyorsun bu kadar?" dedim.
"Aşk nedir?" dedi
Klasik girişlerdi bunlar
"Herkes için anlamı farklı." dedim
"Anlat" dedi
Başladım şakımaya...
saatler geçmiş...
Onun gözlerinden süzülen damlalar...
ben bir erkeği ağlatabilmişim
sevinsem mi yoksa o ağlıyor diye üzülsem mi bilemedim
"Bir daha böyle güzel sevemez misin, aşık olamaz mısın?" dedi.
"Sevebilir miyim bilmiyorum ama aşık olamam." dedim.
"Neden?" dedi,
"Aşk bir kere" dedim.
"Saçmalık!!!" deyip sinirlendi birden...
"Hayır değil, bunu o söylemişti bana." dedim
bu sefer o suskunluğa gömüldü...

Yazar Hatun






16 Kasım 2015 Pazartesi

susuş-II

Cam kenarındaki tekli koltuktaydım,
Elimde bir kadeh şarap,
Bütün duyguları hissedebiliyordum,
Dünyam genişlemişti sanki...
Güzel konuşuyordu 
Ben gözlerine bakmayı tercih ettim...
Kafamı yana eğdim 
O an sadece gözlerine odaklanmak istedim...
o ise gülerek anlatıyordu her şeyi
Hüzne dair tek kelam yok
varlığımdan gayet memnun...
Bir adam bu denli hissedebilir miydi duygu denilen, 
her an değişebilen şu soyut şeyi?
Bana beni anlatmasını sevdim...
Beni diğerleri gibi farklı bulmasını 
Beni farklı bulurken aslında 
İçimdekini öldürmek isteyişini...
Diğerleri gibi
...
Yerde oturuyordu,
Sonra yaklaştı ayaklarımın dibine
koydu başını dizime...
Sustu...
Ne diyecektim sende katilsin
seni seversem 
sende öldürürsün
Diğerleri gibi
...
Ona çok sevdiğim şu cümleyi söyledim aniden
Bana güç veren dışardan gelen seslerle...
"Şarabımız biterse, yağmura çıkarız..."


Yazar Hatun



15 Kasım 2015 Pazar

susuş-I

Oturduk başladık konuşmaya
Yeni tanıdığım birine göre çok samimiydi.
Bende ise o istemsiz merakım bazen de şu boş vermişliğim
Sanki sormuşçasına çocukluğundan kesitler sunuyordu bana,
Yaptığım tek şey dinlemekti.
Bir yandan gözlerim sağda solda
"Sıkıldın yine değil mi?" dedi.
"Yine derken?"
"Hep böylesin izliyorum uzun süredir seni, hep bir arayışta gözlerin.
Ya kahkaha atıyorsun, ya kaçıp koyverecekmişçesine huzursuzluk var.
neden böylesin?" dedi.
İşte asıl o an koşup kaçmak istedim.
Anlatmalı mıydım?
Neden bu kadar meraklıydı?
Neden beni izliyordu uzun zamandır?
Sorsam cevap verir miydi?
Yoksa susar benden mi cevap isterdi?
Bilemedim.
"Bazen ruhum sıkışıyor, bazense çok hür" dedim, geçtim.
Gözlerindeki anlamlı bakışa donup kaldım.
"Bana öyle bakma. Keskin susuşlarıma maruz kalacaksın, üzgünüm." dedim
"İnsan ruhuyla iki kişi yaşar mı? dedi.
"Ben bazen üçlüyorum onu" deyince kahkahayı koyverdi.
Eee tabi bende gülmeye başladım.
"Sormayacağım bunları" dedi.
İyi ederdi.
Bende onu karşımda kahvesini içerken seyrettim.
Yüz hatları yaşına göre olgundu.
Gözlerinden ruhunun yorgunluğunu okunuyordu...
Her yudumda bir medet umuyordu sanki
Farklı birşey beklercesine...
Arada fincanın dibine bakıyordu.
Kahve değil, deniz sanki...
Fincanda uzaklara dalıyordu
Ne arıyordu ki?
Dayanamadım sordum, kaldırdı kafasını gülümsedi.
"Kahveyi sevmem."
"Eee neden içmek istedin?" dedim.
"Çünkü ucunda sana eşlik etmek vardı, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardı değil mi?
ve bende ki o keskin susuş...
yine susuş...

Yazar Hatun

13 Kasım 2015 Cuma

Cesurların işidir...

Kendini ifşa edebilmeyi göze almalısın,
Aşkını, tutkunu, nefretini, sevincini...
Gözyaşları ahenkle akmalı yanaklardan
Dans acı sever.
Dans tutku sever.
Karşındakine gerçeklerini teslim etmektir dans.
Yavaş yavaş işler ruhuna
Sevişir seninle bazen ay ışığında
Belki parlak avizelerle dolu bir salonda
Seni hanım efendide yapabilir;
erkeği deli divane peşinde sürükleyen
Bazense deli kadın;
tutkulu ve bir o kadar asi...
Her zaman kimsenin bilmediği ikinci bir ruh katar bedenine...
Sonsuz gizem...
Kalbinde herkese gösterdiğini farklı kılar.
Ben  buyum işte.
Dans ki,
Farklı bir pencere açmaktır, birine ellerini tutarak...
Bazen de rüyalara daldırmaktır...
Aşk'tır.
Ve sadece Cesurların işidir,
Ruhunu yüzüne giyebilecek kadar cesur olanların...

Yazar Hatun

Teşekkür ederim

Karanlıkta pustum.
Sığındım duvar kenarına,
Dayadım başımı dizlerime.
Yoktun işte... sığındım gecenin soğukluğuna...
Odaya süzülen ay ışığın aydınlattığı yerlere bakındım boş boş
Ay ışığını severim...
Soyundum yavaşça, kalbimi açtım bilhassa, 
Uzandım sessizce
Doldu içime dokunuşlarıyla,
Önce yüzümde dolaştı, sonra kalbime takıldı...
Hissettim, boşluğu dolduruşunu hissettim...
Sonra fısıldayışlarını duydum.
Nefesini hissettim tenimde,
Bir ay ışığı böyle konuşabilir miydi benimle?
Böyle dokunabilir miydi sonsuzluğuma
Sol’uma…
Ay eşlik etti bana bu gece tenime vuran ışığıyla…

Ruhlar bir oldu bu gece…

Yazar Hatun

9 Kasım 2015 Pazartesi

24/10/2015 I.Makü Kariyer Zirvesi

24.10.2015 yapılan I. Makü Kariyer Zirvesi'nde aldığım notlarımı daha yeni temize geçme
yaşadıklarımı paylaşma fırsatı buldum...
O gün o kadar güzel bir gündü ki içimdeki mutluluğu size anlatamam.
Bu zirveler beni böyle sarhoş ediyor.
Elimden geldiğince gidebildiğim zirvelerde yazıyorum.
O gün ne yaşadığımı buraya dökeceğim açık seçik.

Emrah Kozan ile basladık ilk olarak. Hepimiz az çok tanıyoruz Emrah Hocayı.
Pixel Akademi kurucusu ve bütün makünün aşina olduğu sıcak kanlı, mükemmel adam.
Bize ilk önce önerdiği kitabı size söylemek istiyorum "Dünyayı Değiştiren Beş Denklem" yazarı Michael Guillen. Bu kitabın onda değişik bir bakış acısı yarattığını, bu kitap sayesinde matematik ve fiziği sevdiğini söyledi. Kendisi daha sonra tasarımdan söz etti design process yani tasarım süreci aşamaları...
Kendi zevkinizden ziyade müşteri odaklı ve onun isteklerini göz önüne alarak çalışmamızın daha doğru olacağını bildirdi .Benim nacizane düşüncemdir bu -tasarım her yerde her konuda ve herşeyde var-. Dediği cümle şu "Tasarımın egosu olmaz o zaman sadece kendisinin beğendiği işten ibaret olur"
grafik tasarım, web tasarımı ve kurgu-animasyonda kullanılan programlardan ve Adobe'nin planladığı yeniliklerden ve değişiklerden bahsetti. Sonra araya bir isim sıkıştırdı. "Emrah Yücel" kim peki biliyor musunuz?
Size onun için dünyanın en iyi afiş tasarımcısı diyebiliriz. Hemde bir Türk...
Biliyorsunuz ki az çok hepimizin kara kalem veya benzeri çizim boyama çalışmaları olmuştur.
bunları istersek "www.behance.net" sitesine yükleyip belki freelance tarzında ufak işler çalışmalar elde edebiliriz. Telif hakkı konusunda gayet hassas bir site olduğunu öğrendik. Yani gönül rahatlığı ile kullanabilirsiniz.
Özgür, çalışanı ciddiye ve dikkate alan -dijital tasarım alanları- olduğunu da belirtti ve zaman içersinde Türkiye'nin de yavaşta olsa esnek çalışmaya ayak uydurduğunu belirtti.

Ve bende tam saat 10.40 da "Tasarım, hayallerin parmak uçlarından dünyaya dökülmesidir " dedim, geçtim.

Ardından Raifhan Aydın çıktı sahneye. Kendisi Pixel Akademi Kurucu Ortağı. Oda Emrah Hocanın aksine Yazılım kısmına değindi. Arkadaşımla benim dikkatimi çeken ilk özelliği mizah anlayışı idi. Çok konuşuyor, seri konuşuyor ama sıkılmıyorsunuz kendisinden.
Geçmişte katıldığı zirvelerden ve sempozyumlardan çıkardığı ilk yararın bilgi paylaşımı olduğunu ve esprili bir dille konuşmacılardan ziyade katılımcılarla bilgi paylaşımı içersinde olmuş olduğunu söyledi batak olsun, kaç el aldığı olsun, nerden geldiği olsun, tuttuğu takım olsun bilgi paylaşımının dibi yani :) Yazılımın evrensel olduğunu hatta günümüz, gelecek, her şey olduğunu, yazılımın her sektörde bulunduğunu ve yazılımcıların aslında pekte asosyal olmadıklarını kendisinden bir kez daha öğrenmiş olduk.
"Herkes yazılımcı olacak potansiyele sahip mesleği ve yaşı önemli değil" diyor kendisi. Doktor, mühendis hatta emekli öğrencileri varmış.
Yazılımın kullanıldığı platformlardan, çalışma düzeninden ve yazılımcıların elde ettiği ünvanlardan da ayrıca bahsetti.
Yazılım sektöründe diplomadan ziyade ne bildiğimize bakıldığını bir kez daha kesinleştirmiş olduk. Sertifikaların aslında yazılımcı için önemsiz olduğunu biliyoruz. Bu sektörde tutunmak için ilk şartın dil olduğunu da bir kez daha duyduk ve diyor ki kendisi "Bir teknolojinin Türkçe'si çıktıysa o teknoloji eskimiştir." Nitekim haklıda...
Türkiye'de yazılım mimarı yani "Architect" yokmuş. Bu kelime mimar demek evet ama bu yazılım dünyasında da geçen bir ünvan. Bu yazılım mimarının diğer manası ile devri değiştiren olması gerekiyor. Buna örnek olarak C# nın yaratıcısı Anders Hejlberg'i örnek gösterdi. "Kimse C# biliyorum demesin, bende bilmiyorum. 22 bin insanla gerçekleştirdik" demiş. Eee gerisini siz düşünün. Bize konuşmanın sonuna doğru "maddi sıkıntın olmazsa o beyin çalışır" diyerek aslında hayat telaşına kapılıp kafadaki milyonlarca düşünce ile yaratıcılığımızı nasıl öldürdüğümüzü bir kez daha fark ettirdi.

Mehmet Gözetlik ismini hiç duydunuz mu? Bende bu zirve sayesinde kendisini tanımış oldum.
Kendisi başarılı bir Designer. Belki de ona hayal gücünün vücud bulmuş hali de diyebiliriz.   Hayallere ulaşmanın cesaretten geçtiğini ilk önce uçma örneğini vererek gösterdi bizlere. Bu örnekler başta cesaret kırıcı olsa da aslında hiç birşeyin hayatta imkansız olmadığını ve sadece istememiz gerektiğinin örneklerini gördük. Mehmet Gözetlik'i anlatırken biraz mecaz yüklücem ve ona yazar diye seslenmek istiyorum. Yazar, cesareti Türkiye'nin en yüksek binası olan "Sapphire" den örnek vererek başlamış. Arkadaşıyla asansör ile 6 km/h ile 54. kata oradan da, merdivenlerle 56. kata çıkmış. Kısaca İstanbul 236 metreden izlenebilir durumdaymış. 10-15 dk durabilmişler. Fırtına gibi hissedilen rüzgar ve binanın sallanma durumu... Sonra bir video izlettirdi bize yazar. Dubai'de 413 m den Princess Tower'den atlayan gençler, 99. kattan diyorum... Adrenalin, mutluluk, korku ve coşku. Yüz ifadelerini kaydetmişler görülmesi gereken tepkiler. İnsan keşke bende onların yerlerinde olsam diyor. "Korkularınızı omuzlarınıza alıp çıkıyorsunuz oraya" aynen böyle söyledi yazar. "Public Enemies" filmini izlemedim, izleyeceğim. Ancak bu filmin fontundan özenerek kendi fontunu yaratmış insandır kendisi. Ne demiştik? Yazar, başarılı bir designer. İlk 9 saatte 5000 downland gerçekleşmiş. Ardından Universal Studiolarından bir mail. Tehditkar bir biçimde fontu cekmesini istemişler. 3 günlük yazışmadan sonra Universal Studioları font ile bir sıkıntılarının olmadığını ancak film üzerinden prim sağlayamayacağını söylemişler. Fontunun adı "Public Gothic". Daha sonra yazar değişik yerlerde ve bir filmde karşılaşıyor kendi elleriyle yaptığı fontuyla. İşte bu film "Looper" kısa bir sahnede bir binanın üzerinde görünüp kaybolması saniyeler alan bir sahnede...   Beş ay içersinde 100.000 downland edilen bir fonta dönüşüyor. Bir gün Wiley'den teklif geliyor. (Bir yayın evi) . Public Gothic'i kullanmak için izin isteniyor. Yazar istedikleri gibi indirip kullanabileceklerini söylüyor ancak Wiley'in prensipleri doğrultusunda emeğinin karşılığını vermeden kullanmak istemiyorlar. Yazarda veremeyeceklerini düşündüğü bir uçuk mebla söyleyip gönderiyor. 3 Ay sonra o mebla çek üzerinde posta ile kapısına geliyor yazarın...

Yazarın tek işi fontla sınırlı değil tabi. Filmlerde kullanılan sponsorların olduğu farklı afişler hazırlıyor ve bu afişler 52 ülkeye dağılıyor. Bunun dışında mükemmel bir reklam filmine imza atıyor. "China Town" reklam filmi. Var olan bütün markaların Çince olduğunu bir düşünsenize...
 Mehmet Gözetlik'in Kişisel Web Sitesi
bu verdiğim bağlantıdan yazarın o reklamına ve onun hakkında daha çok bilgiye ulaşabilirsiniz.
Mehmet Gözetlik'i dinlediğimde sadece şunu düşündüm; Biz kendi kabuğumuzda yaşamaya devam ederken bizim milletimizden, vatanımızdan bir insanın neler yaptığı çok aşikar değil mi? Ben şuan küçüçük bloğumda nacizane bir kadın olarak bunları yazarken, sizler bunu okurken, bizler evde oturup dururken o ise dünyayı peşine takarak neleri başarıyor.
Son olarak konuşmasını bitirirken aynen şöyle söyledi:
"Kendi Hayallerinin 99. katına çıktığında korkuların önüne dikilecekler,
korkularınıza yenik düşüp vazgeçebilirsin ya da
hayallerini sırtına alıp uçabilirsin ve bağımlılığa dönüşebilir."

Daha sonra Ali Şir Yardım sahnede yerini aldı. Kendisi Borsa İstanbul Denetim ve Gözetim Kurulu Başkanı. Borsadan ziyade insan kaynakları kısmına yöneldi. Mesleği bir yol, kariyeri taşıyıcı, sektörü iş kolu, unvanı titr olarak tanımladı. Ancak bunlardan ziyade kendi ailesinden örnekler vermesi hoşuma gitti. Bir pedagog tavsiyesi verdi. "Anne-Babanın yaşantısı en iyi eğitimdir" dedi ve açıklamasında "Ağızdan çıkan söze uygun yaşayın " diye ekledi. Kısacası öğütler gereksiz. Birine bir laf söylüyorsak ona uygun yaşamalıyız tabiki. İş hayatında direk işe alınmamızı sağlayan Mesleki Ünvan Sertifikalarından da bahsetti. CISA, CIA, CFA, CPA ve Professional Engineer. İsterseniz araştırıp açılımlarını öğrenebilirsiniz.
Bitirmesine yakın söylediği bir sözü ayrıca not ettim. "Düşünmenin etimolojisi, kendi içine düşmektir." dedi ve aslında bir çok şeyi böylece göz önüne serdi.

Peki hiç Emin Çapa ismini duydunuz mu? Kendisi CNN Türk Ekonomi Müdürü.
Bambaşka bir enerjisi var insan izlerken dinlerken ve mizah anlayışı ile yüzümüz bol gülücük ile izledik . Bizi verdiği bir bilgi ile şaşırttı öncelikle. Dünyanın sadece %2 si üniversite mezunu. Düşünebiliyor musunuz? Emin Çapa'ya göre ise Üniversite bir okul değil ufkunu açma kendini geliştirme yeri. Üniversite başlamadan bende böyle düşünüyordum ta ki sistemi görene kadar. "Entellektüel seviyeniz olmazsa liderlik yapamazsınız." Evet işte bizi bu cümleyi kullandı. Kendisi ve konuşma tarzına bakıldığında gerçekten kültürlü bir insan, istisnasız görülüyor. Kendisi bize "Görünmeyen ekonomi: Dünya gerçekte nasıl işliyor?" kitabını önerdi. Yazarları Stephen J. Dubner ve Steven Levitt. Bakıldığında bana göre de içinde bol ekonomi içeren bir kitapmış gibi geliyor olabilir. Doğal. Ancak içeriği hiçte öyle değilmiş. Hayat üzerine insanlar üzerine kendisine çok şey kattığını söyledi. Okumak gerek. Ailesinden örnekler ile anlatımını hoş bir hale getirdi. Tabi bu esprili tarafının yanında Türkiye'nin gerçeklerini reel oranlar ile ortaya döktü. 65 ülkede gerçekleşen ölçüm sonucunda 15 yaşındaki çocukların Fen Bilimleri, Matematik, Okuma yeterliliğine ve Geneli ölçülmüş. Türkiye'deki 15 yaşındaki çocuklarımız 65 ülke içinde Fen bilimlerinde 43, Matematikte 44, kendi dillerinde okuma yeterliliğinde 42 ve genelinde ise 45. olmuşlar. Buda acı gerçeklerimizden birisiydi işte. Hayatta her daim beynimizin çalışması gerektiğini, her ne kim ve ne olursa olsun sorgulamamız gerektiğini söyleyen bir insan. Veri madenciliğinin ileride önemli mesleklerden birisi olduğunu verdiği örnekler ile de gözler önüne serdi. Daha sonra dünyada gerçekleşen bilimsel ve teknoloji içeren yeniliklerden haberdar etti bizleri. Biyo Fabrikasyon bunlardan birisi. Nedir diye soracak olursanız. Farz edin ki bir organınızı yitirdiniz bu bilimsel süreç sayesinde kaybettiğiniz organınızın benzerinin üretilip yerine yerleştirilmesi süreci diyebiliriz kabaca. Sonra konu Voyager 1'e geldi. Güneş sistemi dışına çıkan insan yapımı ilk araç. Ve ordan bu aracın çekmiş olduğu görüntüleri gösterdi. Daha sonra oradaki minicicik duran dünyayı. Carl Sagan ona "Soluk Mavi Nokta" diye adlandırmış. Ayrıca Carl Sagan'ın seslendirdiği bu durum hakkında birde video mevcut.
Carl Sagan-Pale Blue Dot(Soluk Mavi Nokta)
Mutlaka izleyin derim. Liderlik örneği için bir kızı sahneye çağırıp birkaç dakika onunla dans eden Emin Çapa'yı kıskandım. Orada ben olmalıydım :)


Ve ve ve son olarak Türk Yıldızları Pilotları sahneyi devraldı. Kendileri aynı zamanda TSK Pilotları.
İlk önce ilk uçma deneyimi gerçekleştiren aslında bir çoğunun ismini bilmediğimiz insanlardan bahsettik. İbni-Firnas 9. YY, İsmail Cevheri 11.YY, Hazerfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan Çelebi 17.YY ve Wright kardeşler 1903. Sonra bu şahane gösterilerin ve pilot olmanın zorluklarını sağlığa ne kadar ne şekilde etkisi olduğunu gördük. Bu meslek gerçekten müthiş bir dayanıklılık istiyor. Türk Yıldızları kendince az buçukta olsa yaşadıkları deneyimleri paylaştılar. Ne hissettim biliyor musunuz? "Türk doğmak" ne kadar onu verici bir duygu olduğunu bir kez daha ama bu sefer şiddetli bir şekilde hissettim. Slaytlar içersinde onlar kendi fotoğraflarını gösterirken, aralarında bir bayan pilotun olduğunu gördük. "Çocukta yaparım kariyerde diyen bir bayan arkadaşımız var." dedi sunum yapan karizmatik pilotumuz. Hoşuma gitti tabikide.  Feminen tarafım ağır bastı. Soru sordum. "Bunu bir kadın pilota sormak isterdim ama maalesef size soracağım. Aranızda bu denli az bayan pilotun olması sebebi nedir? Erkek fizyolojisinin kadın fizyolojisinden farklı olması sebep mi yoksa başka sebepler var mı?" diye girdim mevzuya. İçlerinden bir pilotumuz açıkladı tabiki de. Bayan pilot sayısı yadsınamaz kadar fazlaymış ve Türk Yıldız Pilotları için özel olarak seçim yapıldığını, cinsiyet ayrımcılığına gitmediklerini söyledi. Sadece hak eden olmalı mantığı...

Ve ben bir kez daha bu zirvelere katılmak ile ne kadar iyi bir iş yapmışım onu gördüm...
Ancak mühim bir sebepten ötürü ertesi gün zirvenin 2. kısmına katılamadım. Burası için ayrı üzüldüm.
Dilerim bu güzel zirvelerin devamı gelir...

Yazar Hatun


31 Ekim 2015 Cumartesi

kim sever

sana beslediğim sefkatin tanımı yok bende
cocuk gibi sevdim seni
hep benim yanımda ol istedim
benim ellerimi tut istedim
sana yol göstermek istedim
seni büyütmek istedim
sana öğretmek istedim hayata dair her şeyi
kimseye güvenilmeyeceğini ama bana güvenebileceğini
herkesin yalan söyleceğini ama
benim seni gerçekten hiç bir zaman sasırtmayacağıma
sana söz verdim
defalarca milyonlarca
ama bilemezdim koskoca adam olduğunda ilk benim elimi bırakacağını
koskoca bir adam olduğunda ilk benden koşup kaçacağını
başka kollara başka ellere
yalancı sözlere
üzerler seni kıymet bilmezler
inanma onlara
sevdim derler bırakıp giderler
ama ben gitmem
kimse elini tutmasa da ben tutarım, sözzz
ne olursa olsun ben seni severim, sözzz
kim sevebilir seni böyle delicesine, öldürürcesine belki boğarcasına
vazgeçmeden-yılmadan-bıkmadan
sadece "seni"
annenden sonra kim sever böyle,
söyle bana seni en çok seni...

Yazar Hatun

Bak

Her bir zerresine öldüğüm adam...
Her bir zerresini milim milim bildiğim
Her bir zerresiyle her bir zerreme can veren adam
dayanamıyorum gidişine
bazense başka birinin kalbinde can bulma ihtimaline...
seni bu kadar çok
seni bu kadar derin
seni bu kadar deli severken,
başkasının kalbine başını yasladığını düşünemiyorum
orası benimdi be adam
sen "kadının"a söz vermiştin
"başım üstüne" demiştin
her sabah uyandığımda ölüyorum
her gece yatarken ölüyorum
kadının ölüyor
bakıyorum hayallerime
her bir parçasında milim milim işlenmiş sen
soluduğum havada sen
ruhumda sen
sen yokken seni sensiz yaşamak ne kadar zor bir bilsen
harcatma aşkımızı üç kuruşluk insanlara
dönde bir bak bana
hala nerdeyim
bak bıraktığın gibiyim...
bak hala seninim...

Yazar Hatun


Bilemezsin

ben yazarım sana
usul usul söylerim sana
fısıldarım dokunmasa da ruhuna
sen bilir misin arafta yaşamak nedir?
uykunun kollarında cennetteyim
aklım sana düşünce cehennemde
kaldım ince bir ipin üzerinde
ne gidebiliyorum bir adım ileri
ne dönebiliyorum bir geri
yanmak zamanı şimdi
sensiz solumda bir ateş
gözyaşlı gecelerde ise
koskoca bir yangın yeri
feryat figan hıçkırarak büyütürüm içimdeki seni
niyetim niyazım sanadır
ölmeden bir kere sarman beni
son kez
koymak basımı göğsüne
çekmek kokunu içime
ne zordur bilemezsin
savrulup giden aşkı göz göre göre izlemek
istenmeyen kadın olmak
birinin sonsuza kadar kadını olarak kalacak olmak
birinin bedeninde doğup başka bedenlerde ölecek olmak
ne zordur bilemezsin...

Yazar Hatun




18 Ekim 2015 Pazar

İçmelisiniz

Bir kere hayatındaki insanla her şeyi içebilmelisin,
el ele yürüyüp bir çay bahçesinde oturup karşılıklı ince bellide bir çay içmelisin, tavlasız olmaz ama...
evde baş başa Türk kahvesi içmelisiniz bilmelisiniz bir acı kahvenin kırk yıl hatrı vardır kahve acı olsa da fark etmez elinden zehir olsa içer değil mi? ;)
karşılıklı oturup birer kadeh şarap içmelisiniz yağmurlu havada cam kenarında kısık bir müzikle romantizm adına...
üzülme şarabınız biterse yağmura çıkarsınız sizde... hem sen bu sözü çok seversin değil mi? "şarabımız biterse, yağmura çıkarız..."
sonra kafanız atarsa bira alıp içmelisiniz çok mu geldi ver şişeyi devamını o bitirsin. iki arkadaş gibi dertleşmelisiniz birbirinizle...
en önemlisi kadın dediğin rakı içmesini bilecek arkadaş
en azından arka arkaya 4 kadehi devirecek
oturup içmelisiniz şu rakıyı. yer zaman mekan fark etmez ama tercihiniz deniz kenarı olursa daha bir hissedersiniz sanki rakının anlam ve önemini, ne dersin?
seni içerken izlemeli kadını ona buna değil rakıya eşlik ediyor, eşliik...
sonra usulca şarkılar dökülmeli dilinizden güzel anılarınıza ve hayalini kurduğunuz geleceğinize içmelisiniz.
Dilerim Allah hepimizin hayatında bize aşk, eş, sevgi, dost, kardeş, sırdaş, arkadaş olacak bu sıfatların tümünü üstünde taşıyacak insanı geleceğimizde yanımıza denk eder... :) :)

Yazar Hatun

17 Ekim 2015 Cumartesi

.....

kalbime her dinlediğimde huzurla, 
kendini birine adamışlık hissi veren duygular uyandırıyor bende bu şarkı...
gözlerimi kapatıyorum.
karşımda bir kadın, kadına asık bir erkek
dokunuşta dansa davet var
dansta aşka davet...
valse benzeyen adımlarla başlarlarken zarifçe
adımlarıyla dansı hızlandıran asi bir adam
aşkın eş anlamlısını tercih etti "tango"
kadını aşkla kollarının arasında dans ederken
birden kadının gözleri değiştirmeye basladı adımları
şimdi kadının peşinden deli divane adama dönmüştü o asi
yakalayıp kalbine bası verecek sanki...
adımları hızlanmıştı kadının arkasından
kırmızı elbisesi içinde eteklerini savurarak giden
deli gibi bir kadın vardı karsısında, biliyordu.
o kadın vazgeçmeden sahip olamayacaktı ona
o kadın istemeden bitmeyecekti bu dans
elinden kayıp gitmesine üzgün ama bir o kadar hırslı...




Yazar Hatun

10 Ekim 2015 Cumartesi

ey kadın


Ey kadın Unutma, onu adam yerine koyan da sensin Hiç edende Onu kendine "nazım" yapanda sensin "süreyya"da Ve o verdiğin değerden ibarettir. 
Görmeli gözlerin...

Gerçekler hissedilmeyecek kadar acı, 
Bazen bazende gülüp geçilecek kadar sıradan

Bilmezler ki aslında çabaladığın her şeyi bir kalemde silebileceğini... 
Bilmezler bilmeyecekler..

Sensin ona aşkı veren ey kadın Sensin onu kendine can yapan Korkacak deli gibi korkacak Her bir zerreni yavaş yavaş kaybettiğini anlarken, deli gibi korkacak.
Düşün o an ki acısını...

Sen sadece mutluluğa yürüyen olacaksın.

O ise bir daha bir nazım, bir süreyya belki de bir turgut olamayacağını bilerek kahrolup gidecek.

Yazar Hatun

9 Ekim 2015 Cuma

kadınlar...

bütün kadınlar istisnasız muhtaçtır sevgiye
sevgisini hissetmediğimiz bütün insanlara zamanla sırt döneriz
bilhassa erkeklere
zor olsa da başarır kalbimiz
biz gerçekten güçlü varlıklarız.
kendi ayakları üzerinde, bir erkekten
daha iyi durabilen güzel varlıklar...
erkeklerin izlemekten, sevmekten, sevişmekten, aldatmaktan
geri kalmadığı ve bıkmadığı
kadar güzel varlıklarız
an gelir baş üstünde taşınırken
bazen buluveririz
değersizler mezarlığında kendimizi
erkeklerin benzer konulara verdiği
benzer reaksiyonlar aynı iken
biz verdiğimiz tepkilerle bile kendi içimizde
çok farklıyız.
bir kadın düşünün;
güzel, güçlü,
çalışan eli ekmek tutan
evini çekip çeviren
herkesin imrenerek baktığı bir kadın
erkeğe ihtiyacı olmayan belki de boşanmış
çoluk çoçuklu...
ne bilirsn bu kadının içini
sevgiye ne kadar aç olduğunu ne bilirsin
kendi ayakları üzerinde dimdik dururken
bir erkeğin limanında dinlenmek istemez mi
kendini koruyabilecek durumu gücü varken
bir erkeğin kanatlarının altında olmak istemez mi?
ister hemde ne ister
ama o kadının cesaretini kıranda
yine sizsiniz...
hayatına kattıkları onu kıra kıra büyüttüler işte...

Yazar Hatun

5 Ekim 2015 Pazartesi

adam

bir insan olacak hayatımda bir gün
ne zaman hissedeceğim onu biliyor musun?
denizi seyrederken sırtıma dokunan biri olacak o
diğer elinde ince bellilerde iki çay
gözlerine bakacağım
huzuru bulacağım orada
sonsuz güveni
aşkının bana verdiği sadakati...
yanıma oturacak usulca
yüzü yüzümü görmek için eğilecek usulca
gündüz vakti iki buçuk suları olacak saat
"biz çok işsisiz ya" deyip kıkırdayacağız
bu zamansızlığı severek
saatin iki buçuk olduğuna bakmayın mevsimlerden
ilk bahar olacak hani o arada soğuk yapanından
esecek hafiften rüzgar
elim ceketime gitmeden
ceketimi sırtıma usulca yerleştirip
beni kendine çekip sıkıca saran
bir adam olacak yanımda
hadi kalkalım deyip elimi tutup yürümeye başlayacağız
öyle böyle bir el değil ama o
en güven vereninden olacak onun ki...
deliler gibi koşmaya başlayacak
arada durup saracak belimi, öpecek yanaklarımdan
kokumu içine çeke çeke
sevdiğini öpüşünden anlayacağım o adamın
adam gibi adam olacak şüphesiz
"deli kadın" güzel sever de
erkek, "adam" olmaz mı hiç?

Yazar Hatun

4 Ekim 2015 Pazar

Birinden diğerine

"BİZ HER İNSANIN KADERİNİ, KENDİ ÇABASINA BAĞLIK KILDIK"
(İsra : 13)

Kader konusu çok hassas bir mevzu
Okuduğum kaynakların benim bireysel düşüncelerimi destekler olduğunu gördüm.
Bazı şeyler Allah'ın elindeyken
İzin verildiği ölçüde bazı şeylerin bizim elimizde olduğunu fark ettim, tekrardan.
Bu mutlu edici bir olay...
Hayatına kimle devam edeceğine,
Kimi seçeceğine özgün iraden ile karar vermek...
İnsanoğlu özgür iradesi kendi kaderini götürmekteydi...
Önümüze bir sürü konuda bir sürü seçenek sunulabilir
Seçtiğimiz, yaptığımız tercihler olacaktır...
İşte bu noktada kaderim neyse o olsun demek yanlış olacaktır.
En sonda kararını verdikten sonra,
"Hakkımda hayırlısı neyse o olsun" deyip Allah'ın yardımını isteyebilirsin.
Bunu güç veya destek olarak düşünebilirsin.
Kısa bir hikaye anlatacağım;
Hz Ömer zamanında Suriye Şam'a savaşa gidiyorlar,
Ancak Şam'da veba salgını var.
Ve Hz. Ömer ordularını geri çekiyor.
Orda ki bir adam soruyor "Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?"
Hz. Ömer cevap veriyor. "Evet, Allah'ın bir kaderinden başka bir kaderine kaçıyorum."
Ne de güzel anlatmış değil mi?
Yani boş boş oturup beklemekle kaderini değiştiremezsin
Ayağına bazı şeyleri beklemek bencillikten başka bir şey değildir,
Aynı zamanda sana istediğini de vermez.
En iyisi yürekten istemek, dua etmek ve sabretmekten geçiyor.
Beni gören herkes giyim tarzımdan belki de dışa sergilediğim davranışlarımdan ötürü
Dinine bağlı olmayan hatta dinsiz damgası vurabiliyor.
Bu durum beni mutlu ediyor açıkçası
Neden mi? İnsanları şaşırtmayı seviyorum :)
Benim dinim, bir baş örtüsünde değildir,
dinin reklamını yapmakla da dindar olunmuyor.
Allah'a ya da kadere sığınıp tembellik yapmakla hiç olmuyor.
Ağzınızda olmasın dininiz, kalbinizde olsun...

Yazar Hatun

30 Eylül 2015 Çarşamba

hep iyi...

insan olmak neydi?
kalp kırmak mı oyunlara masum insanları dahil etmek mi?
insan olmak neydi sahi?
iki yüzlü, sahtekar olmak mıydı?
bencilliğin dibine vurmak mıydı?
22 yıldır bu lanet dünyanın toprağındayım
en çok kalp kırıklarım acıttı beni
çok şükür daha büyük çapta bir hasara maruz kalmadım
canım yansa da çıkarımlarım büyüktü yine, bana göre
"canını yaksalar da can yakma"
pişman olabilirsin,
"seni mutlu ettiği için sana karşı duyguları olan birine yakın olma"
empati kur, boş yere umutlanmak ister miydin?
"büyük bir yanlış olmadığı sürece, seviyorsan; sevdiğini terk etme"
belki güzel bir geleceği ellerinle yıkıp, keşke diyebilirsin,
"Canın ilk başta çok yanıyormuş gibi gelebilir. Unutma asıl canı yanacak olan, canını yakan olacak "
Kişinin canını en çok yakan yarım bıraktıkları ve yaptığı haksızlıklardır. Böyle hissetmesine yardım eden ise vicdanıdır.
"iyiliği seçtiğin ve dürüst bir insan olduğun için utanma"
seni kandıranlar ya da kandırmaya çalışan insanlar kendilerine ihanet ederler, gerçek er ya da geç ortaya çıkacaktır. Korkma
hayat senin... hayatın ellerinde...
geriye dönüp baktığında temiz bir geçmiş görmek istiyorsan
kalbini dinle
hep iyi olmayı seç
gözyaşların mutluluğunun habercisidir, kötülükleri siler...

Yazar Hatun

24 Eylül 2015 Perşembe

vazgeçtim

ilk askını hatırla ..
ne kadar çok sevdin
bir o kadar da habersizdin her şeyden
onu kendin gibi sanırdın
her dediğine inanırdın
yaptığı her yanlışla gerçek yüzünü gördün
ama her seferinde kalbini kandırdın
masum severdin
o da senin masum sevişini severdi kızım
kimse onu böyle sevmemişti annesi dışında
sonra içindeki masumiyeti bitirdi
sen büyüdün
küçük bir kızken, koskocaman kadın oldun
öğrendin herşeyi
kimseyi bir daha böyle masum sevmeyecektin söz verdin kendine
senin iyiliğini çaldı senden
onun gözyaşlarını silmesini beklerken artık nasıl silmen gerektiğini öğrendin
sadece kalbinden süzülen damlaları değil, insanları da...
sonrada dersin işte böyle
"vazgeçtim"
sonra arkadan duyulur bir Sezen Aksu parçası,
aynen şöyle der...
"vazgeçtim gözlerinden
vazgeçtim sözlerinden
bir ah de yeter..."

Yazar Hatun


22 Eylül 2015 Salı

otur ve izle

hayatta yemekten en zevk aldığım şey midye iken,
eve gelen midyeyi tok olduğum için yiyemediğimde birşeyi fark ettim.
bazen birşeyi deli gibi sevsende,
bazı durumlarda uzak durmak zorunda kalıyorsun.
bazı şeyleri sindirmek gerekiyor,
bazı şeyleri sineye çekmek gibi...
bazen çok sevdiğinden uzak durmak gerek bazı şeyler için
mesela o öğrenmeli gerçekleri,
anlamalı sevdiğini,
pişmanlığa boğulmalı ruhu
neden biliyor musun?
askı mümkün mertebe sonsuz kılmak için...
sonsuz ayrılıkta anlamalı,sonsuza kadar değerini
hep güzel bir yerde anılmak istiyorsan
hatta ölene dek sevilmek
belki uzak durmalısın sevdiğinden.
seni bırakıp giderken anlamadığı duygularına
gömmelisin onu yokluğun ile
yokluğun terbiye etmeli onu eğer bu kadar sonsuz kılmak istediyse seni
sen baska birinin elini tuttuğunda anlamalı seni gerçekten sevdiğini
sen baska birinin eşi olduğunda yasamalı her seferinde pişmanlığı
üzülme bırakıp gittiği için
belki o imkansızı seviyordur
onun bu yönünü de diğer özellikleri gibi öğrenememiş,
hatta cok gec farketmiş olabilirsin
belki sahte ruhlarda bitirmek istemiş olabilir "seni seviyorum"ları, sevmeleri, sevişmeleri
üzülme sahte ruhlarla temizleyemez geçmişini; bilhassa seni.
unutma askı senden öğrendi
o hala küçük bir çoçuk; büyümedi.
şimdi yalpalanışını izle...

Yazar Hatun



19 Eylül 2015 Cumartesi

gitme...

7 ay ayrı kaldıktan sonra ve birlikte yaşanılan 7 aydan sonra
Herşeyi durdurduğum zamana bir
Halil Sezai şarkısı ile dönüyorum "galata"
şimdi aklımda her bir zerresi yaşadıklarımın
"...kadehin dibini vurunca dostlar masaya
gönlümün sokaklarında kandiller yanar..."
bir oturup karşılıklı içemedik diyeceğiz yıllar sonra
yarım bıraktığım hatta yaşayamadıklarım için
her bir an için farklı şarkılar sectim
her birinin sözlerine gizledim yaşadıklarımı
"...ruhumu yakan bişiler var öyle bakmayın kırılır..."
senden daha iyi olmam gerek
ben ağlamayı haketmiyorum
gözyaslarımı silmiyorsun zaten
gülüşlerim dokunmalı kalbine
kahkalarım kesmeli tenini inceden
kanamalı kalbin, tenin, ruhun, hayallerin
sızlamalı canın, sızlatacağım
daha sonra halil sezainin üstüne bir "yokluğunda" dinlerim
ve sana son kez şöyle söylerim,
"gitme !
kaybedince daha cok seveceksin..."

Yazar Hatun


15 Eylül 2015 Salı

inziva

Ne kadınlar var ki bazen tek cümle etmeden
Köle edip şiirler yazdırtabilir bir erkeğe
Bazen aynı kadın ruhunu teslim ederde
Kılı kıpırdamaz erkeğin...
Ne devrik bir düzen bu !
Bazısı değer vermekten ödü kopar,
Bazısı değer deyip, serer herşeyini ortaya.
Acımasız hayat.
Bu kadın benim işte...
Kalır elimde bir şiir
Üç beşte şarkı
Veremediğim bir kalp var, bana ait...
Her bir zerresi hayallerle örtülü.
Kapkalın duvarlarım var,
Ruhum derin bir inzivada şimdi...

Yazar Hatun


6 Eylül 2015 Pazar

başlangıç

Sana verilen sözler gelsin aklına,
Sonrada verilen sözlerin tutulmadığını görmelisin
Hepsinin tam ama tam tersinin yapıldığını
şunu oncelikle öğrenmelisin
insanlar sana zor zamanlarında gelir
ve sensizlik onları korkuttuğu zaman
sana güzel sözler verirler
insanları para bozar, arkadaş bozar ve daha nicesi...
para varken insanlar değişir senden vazgeçerler
arkadaşlarının çevreleri cazip gelip ayak uydurabileceklerini sanıp
yine senden vazgeçerler.
unutma herkesin ait olduğu bir yer var hayatta.
onlar ki gün gelecek bozuk para gibi dağılıp gidecekler
baskalarının maskeleri ile benliklerini unutacaklar
gün gelecek vazgeçtikleri şeylerin ne kadar önemli olduğunu kavrayacaklar
peki sen ne yapacaksın?
onun ne yapacağı zaten belli
basit insanları basit sonlar bekler
basit insanların basit hayalleri
hatta verdiği sözleri tutacak kapasiteleri yoktur.
asıl onemli olan onun senin ne yapacağını bilmemesi
korkacağın hiç birşey yok
asıl korkması gereken kendisi

Yazar Hatun

30 Ağustos 2015 Pazar

Feeling

Sometimes, 
You should need to rejuvenesce, like born...
Again,
You should born with love or for love...
At the moment,
Let your eyes close,
And think everything about us.
I can feel,
I can live our moments everynight as if you was here
This name is "Love"
I'll be in your heart everytime,
Don't let me go...




Yazar Hatun

26 Ağustos 2015 Çarşamba

uzun zamandan sonra

uzun zamandır ilk kez yazıyorum buraya...
uzun zamandır bu kadar aykırı ruhum bedenime...
tarifsiz bir rota benimki
sonu karanlık göremiyorum gerçekleri
kör oldu ruhum
bana bir ışık gerek ufukta
bana bir yol
bana seven biri gerek
beni benden çok...

Yazar Hatun

23 Mayıs 2015 Cumartesi

son'dur

Ayrilik kacinilmaz sondur... 
Her bitis ise yeni bir baslangic. 
Bilinmezliklerin cam kenarina kesilmis bir bilet belki de... 
Bazen de isteyerek caninin yanacagini bile bile duymaktir gercekleri.
 Ve oyle ki hayat olmasi gerektigi gibi degildir.

 ‪#‎YazarHatun‬

pişmanım

Pismanliklarini farkeder insan. 
Hayallerinde hep baska yolu vardir. Planladigi cok farkli bir yol ama cesaret edemez.
İste o noktadayim. 
iki yolun birlestigi yerdeyim. Var oldugum yoldan cikip kendime kapi acmak var. 
Korkuyorum. 
Bir el mi bekleyecegim beni iceri cekecek ya da kapiyi acacak bir guleryuz. 
Bilmiyorum. 
Dumduz bir cizgi cekmek var, icimdeki oyle soyler. Nasil yaparim... 
Bilmem...

 ‪#‎YazarHatun‬ 

ansızın

Ertelenmış yalnızlıklar biriktiriyoruz kendimize
Son kullanma tarihi belirsiz birliktelikler
Bazen kıymet biliyoruz
Bazen hor kullanıyoruz
Az çok dayandırmaya çalışıyoruz elimizdekileri
bir hedef koyuyoruz kendimize
bu son diyoruz belki de
hedeflere ulaşıyor, sonlar sonsuz oluyor bitmiyor
ama an geliyor ummadığın bir zamanda noktalıyorsun herşeyi
ansızın ...

 ‪#‎YazarHatun‬

Söz

parçalarımı sağda solda bırakmak istemiyorum
anılarımı bölmek istemiyorum
her şeyi tek bir ruhla yaşamak istiyorum
benim için çarpan bir kalple sarılmak istiyorum
bir beyin benim için düşünsün istiyorum beni benden önce
bir bedende ölmek istiyorum kokusunu her gece içime çektiğim
anılarım, fotoğrafların hızlı geçişlerinden oluşsun istiyorum.
bir öpüşmenin sıcaklığında samimi gerçek,
bir şarkının iki göz arasındaki anlamından ibaret olsun
gülerek ve ağlayarak anlattığım hikayeler
rakı masasında sevdiklerime...
kelimelerini bana ver anılarıma ortak ol
parmaklarını kat parmaklarımın arasına güveni hisset
hep yanımda kal
sonsuza kadar.
pişman olmayacaksın, söz...


10 Mayıs 2015 Pazar

hayat...


  • Bazen insanlara yalvarırcasına bakar mısın gözlerine, kırıldığını belli edercesine kısık cıkar mı sesin belki de içine biriken cümlelerin boğazında düğüm olmuştur artık cıkmaz sesin konusasın gelmez. Yaşadın mı?

    Yaşıyorum.

    Sesim çıkmıyor çok şey anlatmak istiyorum bazen bağırmak istiyorum bazen de sarılarak ağlamak ama sadece istiyorum işte. Öyle kalmak zorundayım. Elden gelmiyor daha fazlası.

    Öyle bir an geliyor bir omuz arıyorsun o yanında bir şey yapmasa bile kafayı yaslayıp susmak istiyorsun ve seni susarken bile dinlesin istiyorsun içinden geçenleri duysun istiyorsun. Sımsıkı sarılsın istiyorsun, soluna sımsıkı basarcasına. Deli gibi soluna... Orada kalbi yokta sanki sen atıyormuşsun gibi hissettirecek birine ihtiyacı var senin benim herkesin...


    Ne kadar zor biliyor musun deli gibi emek verdiklerini avuçlarından akarcasına yere bırakmak, rüzgara savurmak gözyaşlarında akıtmak.

  • Her zaman öyle olmuştur işte herkes seni elde edene kadar nadide bir parçasındir, zamanla sıradanlaşırsın. Senin için ölüp biterler ama zamanla senden vazgeçişleri kolaylaşır. O zaman her şeyden şüphe duymaya başlarsın,
    Aşktan, sevgiden...

    Sen seni soluna basan adamın artık sıradan sarılışları nedir bilir misin? Ya da yüzünü avuçlarının içine alıp koklayarak öpen adamın artık gözlerine bakarken üşendiğini...

    Bana kimse aşktan bahsetmesin bazıları benim gibi şanslıdır solunda hisseder her daim. Yediği içtiği aşk olur, bazıları da aşk yasıyorum ben der sıradan bir ölümle bu hayatı noktalarlar...

Yazar Hatun

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...