13 Aralık 2016 Salı

AHDE VEFA - II


İnsanın mümkün birleşiminin ya da çokça bir arada durmalarının yine aynı mümküniyette sebepleri olmalıydı. Keskin mevzu bahisi buydu. Şu karşıdan el ele tutuşmuş çiftin bir arada olmasının sebebi neydi? Bakıldığında birbirlerine en azından dış görünüş olarak uygunlardı. Ama ne çok yakışıklı ne de çok güzeldi her ikisi de. Belki de yalnızlık bir olmaya itmiş olabilirdi. Evet, çokça ilişkinin biricik sebebi buydu. Kısaca günümüzdeki ilişkilerin sebebi buydu. Yalnızlığın getirdiği sıcak kucaklaşma... Yaranı saracak birini mi arıyorsun;  zaman öldürecek, gezip, eğlenebileceğin birini ya da yatağını dolduracak birini? Yalnızlık öyle bir olgudur ki kaybetme korkusunu da hisseder insan, kendini aşık hissetme ayrıca bir arada olma istek ve hissiyatını arttırır. Aşık olup olmadığını keskin bitişlerde anlar insan.
Sadece üstüne bir soğuk yel değmesi gerekir. Başka birini bulamazsam korkusuyla elindekine sarılır insan. Saçma olarak son şansım düşüncesine kapılabilir. O kişi gözünde değer kazanır böylece. Aslında ortada bir aşktan ziyade beyin oyunu vardır. Nöronlarının kuklası olur insan. Psikolojik olarak orada tutacağı bir elin varlığını bildikçe insan rahatlar.
Birde mantıkçı takımı vardır. Yüzde ellisi o büyük aşklarını yaşamıştır. Diğer yüzdelik kısım ise aşkı bulamadığı ve yaşları yavaştan
kemale erme durumunda olduğu belki de erdiği için kendilerince oluşturdukları istek listesine göre buldukları biriyle ilişkilerini devam ettirme durumunda  olurlar.
Sevdiği insanla birlikte olan takımı var birde. Bunların sayısı da yadsınamaz kadar fazla. Sevdiği diyorum işte sadece sevdiği ama aşık olduğu değil. Huzur bulduğu, değer verdiği belki de sadece sevmek değil çokça sevmek içinde bulunduğu sıcak bir çift kol. Aşk yok, sadece huzur var. Senin seven birinin olduğunu bilmenin verdiği mutluluk denilebilir buna.
Derin, belki de bu yüzden yalnızdı. Sahte gülüşmelerin öpüşlerin ve dokunuşların kurbanı olmamak adına kalbini kendince camdan bir fanusa koymuştu. Herkes o kalbi görüyordu. Herkes Derin'e kendince yaklaşmak istiyordu. Derin kalbiyle oradaydı ama kimse o kalbi almaya yanaşmıyordu.
Çünkü sorumluluk ister gerçek aşk. Kırılırsa o fanus, alınırsa o kalp toparlanamazdı bir daha gerçekler. Derine sevmek ya da çok sevmekte yetmezdi. Derin derinliğinde boğulacak cesur bir kalp arıyordu. Derin'in ölümüne sevmekti bütün arzusu, her ne olursa olsun ölümüne sevilmek.
Son olarak Derin'in cephesinde en şanslı bulduğu birbirlerine aşık olduğu için birlikte olan insanlar vardı. Bir insanı çok sevmenin ötesindeki -farklı bir şekilde çok- kavramıyla sevmek. Delice, kalben bağlanmak demekti bu ilişki. Aşk cesaret isteyen; zaman, mekan, ayrım tanımayan bir sonsuzluktu. İnsanlar canlarını verebilirdi birlikte olmak için. İstisnasız bir elmanın iki yarısı olma hali denilebilirdi. Derin böyle sevebileceğini adı gibi biliyordu depderin sevebilirdi.
Ama bu yaşına kadar kimseden karşılığını bulamadı. Kimse elini taşın altına koyacak kadar babayiğit olmadı bugüne kadar.
Derinden bir of çekip denizi izlemeye devam etti. Aşk herkesin ağzına alabileceği kadar ucuz, yanlış kişilere kurban gidebilecek kadar alalede olmamalıydı. Masumiyetle başlamalıydı. Aşk, oyunlara gelebilecek bir olguda değildi, biliyordu. Bir damla yaş geldi gözünden. Kalbinde öldürdüğü herkese bir duaydı bu gözyaşı... Kalbinde şekillenmeye başlarken intihar etmiş,
bazen de şekillenmiş ama vefat etmişlere gelsin. Hepsi sırayla olması gereken Derin'i yarattılar. Can yaka yaka... Bunlardan biri de Murat'tı. Esra ile olan laubali birliktelikleri, Derin her ne kadar bunu görmek istemese bile Murat'a yakışır şekildeydi. "Peh, bir adam yedisinde neyse yetmişinde de odur!" dedi yüksek bir sesle. En son alışveriş merkezindeki olaylı görüşmelerinden sonra bir daha iletişime geçmemişlerdi.
Derin sinirlendikçe denizin dalgaları arttı. Saatlerce oturup hırçın denizi izleyebilirdi nasıl olsa kendi gibiydi denizde. Dertleşiyorlardı sessizce. Yorgunluklarını denize dökerken, deniz ise hırçın dalgaları ile uzak sulara sürüklüyordu dertleri. Kafasına gökyüzüne çevirdi sonra, nasılda huzur veriyordu insana. Güneş parlaktı. İzmir'in iç ısıtan güneşi, rahatlattı Derin'in bedenini.
An’ı durdurdu kalbinde, anıları birer birer geçirdi beyninden. Gözleri denize hipnoz olmuşçasına bakıyordu. “Neyim ya da ben kimim? İsmim sadece Derin. Peki dokunduğum kimin kalbi ben kadar derin…” devamı geldi. Susmak bilmedi ruhu.
“İsterdim içinden geçenleri bilmek
Her gece fısıldadıklarını uykuya dalarken
Kalbini bilmek isterdim kuytu bir köşede
Bir köşede yine karşılaşmak seninle
Vedalaşmak bir köşe başında sıcak bir öpüşünle
Belki yağmurlu bir Kanunuevvel akşamında
Maamafih uykuya dalıyoruz her gece,
Filhakika çıkıyorsun yine bir köşede,
Beyaz bir silüetle…
Olsun varsın bilirim bekleyiştedir kudret,
Salınırken kuru yaprak gibi bir soğukta.
Kudret sükun etmiş bir kalpte,
Bütün gerçekler dilde,
Kudretle beklerken bir köşede;
Kanunuevvelin on yedisinde
Bahsedeceğim, bulabileceğim her köşeye.
Öncelikle uyan aç gözlerini
Gör gerçekleri,
Etrafın ne yaptığını bilmeyen insancıklarla dolu.
Uyan... Bu senin son şansın değil.
Uyan...”
Bunu dile getirip Murat’a da söylemeliydi.

...

7 Aralık 2016 Çarşamba

YazarHATUN Tumblr'da !

2014 yılında açtığım tumblr hesabımı,
Geri aktif etmiş bulunmaktayım.
İçinde kaybetmek istemediğim, 
Çokça hatırlamak istediğim bolca ve
Manidar resimler paylaşacağım...


YazarHATUN

5 Aralık 2016 Pazartesi

Ben ki...

O kadar kırgınım ki bu hayatta,
Belki de bu hayata.
Kalabalık bir caddede ters yönde yürüyor da,
İnsanlar bana çarparak geçiyormuş gibi  hissediyorum.
Öyle yalnızım ruhumda.
Öyle bittiğim ki...
Saatlerce sahilde bir banka oturup,
Denize o deli boş gözlerle bakabilirim.
Kimseye güvenemeyecek kadar yıprandım.
İnancımın bittiği noktada başlıyor gözyaşlarım,
Canım o kadar yanıyor ki,
Tarif edemiyorum.
Dünden bugüne dağılan canımı toplayıp, yaşamaya çalışmak;
Yordu çokça...
Etimi çektiklerini hissediyorum bazen.
Beni anlamadıklarını gördükçe vazgeçiyorum her şeyden.
Hayatımdan, canımdan, inançlarımdan...
Örüyorum duvarlarımı kalbime ve
Ben ben'i terk ediyorum çöpün kenarına.
Canım o denli büyük yanıyor işte,
Yaşarken ölüyorum.
Nefes alan bir ölüden farkım yok kendimce,
Gerçekten nefes almakta değil bu...
Mutluluk yok ki bu nefeste.
Her bitişi açılacak bir kapı olarak görüp koşuyorum sualsiz.
Bazen dua ediyor insan; bu kapı bari ölüme açılsın diye.
Sahte gülüşler,
Sahte yakınlıklar, yakınlaşmalar...
Bana göre değil, asla katiyen!
Ancak,
Gülüşler düşünce yere, takıyor insan yüze maske.
Şimdi canımı içimden söküp alsınlar istiyorum.
Haykırmak istediklerim yer edindi dilimde,
Söküp atamıyorum.
Belki de haykırmak istediklerimi fısıldadığım için kaybediyorumdur.
Olamaz mı?
Değersiz hissettiğim insanlar arasında olmaktansa
Artık kalbime sığınıyorum.
Bilirim ki;
Huzurun başkenti kalbiniz ve başkentin tek sahibi sadece sizsiniz.
Son olarak soruyorum:
Gözyaşlarım arındırdı mı sizi günahınızdan, kirinizden,
Yoksa berrak düşen damlalar siyaha dönüşüp
Buladı mı sizi gama kedere?

YazarHATUN

1 Aralık 2016 Perşembe

AHDE VEFA - I


Derin, Tarık'ın kapısını tıkladı hemen ardından kapıyı açmaya yeltendi. Kapı kilitliydi. Kapının yanındaki duvara yaslandı ve incelemeye başladı.  Gün ışığını içeri süzen giriş kapısına gözleri arada kayıyordu. Birden karşıdan Tarık'ın geldiğini fark etti. Belli belirsiz gülümsedi kendince, Derin için kurtarıcı gelmişti diyebiliriz. Tarık, her daim dertlerini dinleyen, yol gösteren ve mesleğinden ziyade arkadaş gibi gördüğü biriydi.     
Tarık'ın her seferinde daha dün görmüşçesine takındığı doğal tavrı Derin’in her odaya girişinde rahatlamasını sağlıyordu. Ceketini çıkardı, masanın önünde her zamanki yerine oturdu. Hal hatır ettikten sonra; Tarık, Derin’e önceki gelişinden daha iyi göründüğünü söyledi.  Evet, öncekine göre kendini iyi hissediyor olabilirdi ama aslında iyi değildi. Hiç bir zaman iyi değildi.
Derin’in kafasında cirit atan, kuyrukları birbirine değmeyen bin bir tilki ve milyonlarca soruyla; beraberinde hep aynı cümleleri, benzer kelimeleri telaffuz ediyordu. Arada kendini anlatıp arada Tarık ile sohbet ediyordu. Kendi içinde çeliştiği, kendisi dahil dörtlükten, sağı solu dahil edip, eh birazda zorlarsak altıdan kendini alamıyordu. Maç yapmaya dört kişi kalmıştı.
Rüyada görülenlerin malum olmasından, belki de aynısını birebir yaşamaktan yorulmuştu. Gördüğü yüzler hakkında duyulan gerçekler günlük yaşantıyı şüphesiz etkiliyordu. Hayatı bir denklemdi, zordu. Tabi ki her insanın dayanma sınırı farklıydı bunu da biliyordu. Ancak Derin’e dillendirdiği ve içine gömdüğü bütün sorunlar bir yük gibi binmişti omuzlarına ve bütün sırlarını sadece kendi biliyordu. Tarık bir kısmına erişmiş olsa da insan sadece kendisi ile yüzleşirmiş. Bedenin hissettiğini kalp bilirmiş. Gözün gördüklerini ise beyin... Ama beynin içindekini de kalpte atanları da bir Allah bir de insanın kendi bilirmiş. Sırlarının bir kısmına daha Tarık'ı ortak etti. Tarık'ın iyiliğini düşündüğünü bilirdi. Bunca hukukları Tarık’ın ona yol gösterici taleplerde bulunmasına engel değildi. Derin’den bir rica da bulundu. Mektup yazmasını istedi.  Geçmişini, mutluluklarını, üzüntülerini, kızgınlıklarını, pişmanlıklarını birer birer yazmasını, rahatlamasını istemişti. Mektup yazmak bilhassa Derin için çok kolaydı ama sebepsiz olmazdı. Düşündü, yazmaktan vazgeçti. Önce kabul ettiği, ikna olduğu bir mevzuyu hem de içini bu kadar dökmek isterken; susmayı yeğledi. Bilinmez bir adresi bulmak, bir postaya evde bulduğu geçmişten kalan bir zarfı yollamak kolaydı. Ama yazmaya beynin sinirleri ve kalbin damarları dayanmaz, isyan edebilirdi.
Tarık başka bir yol gösterdi. Karşısında Tarık’ın her lafına bir cevabı olan Derin’in masum bir çocuk gibi sorgusuz sualsiz kabul edişi, onun kurtuluşu için son çareydi. Artık Derin ona bir vad verdi.  Ahde vefa olmalıydı…


YazarHATUN






































28 Kasım 2016 Pazartesi

Az kaldı

Bazen mutluluğun zirvesinden gökyüzüne el sallarken,
O güzel güneşli günlerde,
Aniden sisli bir boşluğa düştüm.
Apansızca çırpındım.
Karşıma kaç tane "ben" çıktı,
Bilemedim.
Ben ben'i tanıyamadım.
Her tarafım yara bere içinde,
Kanıyor ellerim...
Kanıyor kollarım...
Kanıyor kalbim.
Tırmanıyorum.
Bazen yorulsam bile zirvem için tırmanıyorum.
Yorgunluklarımda hırçın oluyorum
Tırmanmaya devam ettiğim zamanlarda ise mutluyum...
Sana geliyorum.
Biliyorum,
Yorgunluklarım seni de yordu.
Sana seslenirken diplerden
Duyamaman beni yordu.
Anlayamamak ise seni...
Yaklaşıyorum sana,
Netleşiyor yüzün.
Az kaldı sabret...
Sana dokunmama az kaldı...

YazarHATUN



25 Kasım 2016 Cuma

...

MAYBE,
we can go another city which we are known, ONEDAY
we can sing a song near the sea at A NIGHT
we can love each other AGAIN in months of winter
MAYBE,
we love each other EVERYDAY,
EVERYHOUR,
EVERYMINUTE...
'Cause people don't feel emotions of reality
People just want to touch different bodies for enjoying
People perform to other people as an actress.
You know that the REAL LOVE protect than all of evils
If you can labor,
Hapiness can FIND US every morning after red kisses.

Don't forget !
You must COLLIGATE words which given by life...
I learn that if you want,
You can create your life also against life which given to you.

YazarHATUN





23 Kasım 2016 Çarşamba

Mısralar...

Piraye kadar sadık
Vera kadar sonsuz kılabilirim sizi ancak;
Aşka aşık nazımın her kadına yazmıs olduğu yazılarını getirmeyin bana
Duvarlarımın soğunda ve içimde yanan güzel canda
Şüphesiz bulabilirsiniz Maria Puder'ı
Belki şuan hayatımın bu ziya noktasında yaşıyor olabilirim Maria'yı 
Ve siz mutlaka
Sabahhattin Ali'nin Maria'sına olan aşkını yaşayın bende
Ama ordaki cümleleri fısıldamayın kulağıma...
Bir kadınım. 
Bedri Rahmi kadar; rakı masasında sizi ağlatacak kadar çokça sevin. 
Bana çokça kadınım deyin;
Sadece bu dünyadan göçerken sizi öldüreyesiye ağlatmayı istemem.
Tomris gibi bir aşk dörtgenine çevirsem de ortalığı
Sadakatim tek bir adama olacaktır bilirim.
Süreya kadar bekleyin beni kapıda 
Hatta bana son şiirinizi yazın, mürekkebinizle gömün beni sonsuzluğa...
Turgut gibi kıskanın, kaybetme korkusu bürüsün dört bir yanınızı.
Edip gibi uzaktan sevin beni, 
Dokunamasanızda, 
Beni her dakika, her saniye, her salise göremeseniz de; 
Benimle bir rakı masasında iki kelam, bir şiir etmek için bekleyin beni.
Sizi bırakıp giderken, üşümem Lavinia gibi. 
Özdemir Asaf'ın şiirlerini sevsem de
bilin ki her şiirin sonsuza kadar tek bir sahibi vardır.
bana sadece siz yazın kalbinizin sözlerini...
o yazının, o şiirin tek ve sonsuz sahibi olayım. 
Sizin ve benim nezdimde saklanmış bir sır olsun saman sarısı bir kağıt.
Belki örselenmiş eski bir zarf kanıtıdır bütün gerçeğin
Bende sizi yazarım Aralığın keskin soğunda
Peki siz bir Ocak ayazında, sabaha karşı düştünüz mü yollara;
İliklerinize kadar üşüdünüz mü, 
Soğukla öpüştünüz mü kuytuda?
Ben Şubatta sabahın altılarında sizinle ısındım. 
Siz'i size yazdım efendim.
Ben... herkesten, herşeyden önce tanımalısınız beni
Dikkat edin kulaklarınıza, gözlerinizin okuduğuna dikkat edin.
Ben size başkalarının ağızlarından yazmam yazılar, 
Dökmem şiirler.
Ben size layık olan ben'i yazarım bendeki sizden.
Şimdi siz bağışlayın kalbinizi 
Açılsın dili
Dizilsin birer birer dizeler
Dökülsün mısralar 

YazarHATUN


22 Kasım 2016 Salı

Ya Rab!

Yollarım kutsal kitaplara çıktı.
Kalpte nasıl masum kalınır öğretir misin bana?
Kutsal kapılara dokundu elim.
Sürdüm yüzümü dedemin toprağına.
Ey Ya Rab !
Elimi avucumu açtığım,
Gözyaşlarımı akıttığım Ya Rab !
Kalbimi temizle desem; siler misin ruhumun en incesine kadar,
Alır mısın beni benden?
Yüz sürdüm dayandım yoluna.
Bilinmez, soyum köledir yoluna.
Alır da gömer misin beni dedemin toprağına?
Ya Rab ! sil bütün kötüleri ruhumdan.
Kıl ruhumu pak.
Sürdürmem,
Minnet etmem bir daha asla, pis ellere.
Ya Rab neyedir bu gözlerimin yaşları?
Ben bilmem,
Sen beni benden iyi bilirsin Ya Rab...
Öğrendim,
Çok seversem sana düşermiş yolum...
Masallar söyledi.
Destanlar fısıldadı.
Ellerimi, avucumu açtım sana.
Al göm beni,
Doğunun kara, yanık toprağına.
Vura vura bağrıma yalvardım sana
Bir hülya olsun;
Çöle düşen,
seraba boğulmuş kimsesiz bir bedeviyim şimdi.
Bu bir hülya olsun.
Uyansın bedenim, açılsın gözlerim.
Yanına Al beni.
Ben yüzümü sürdüm çoktan secde bildiğim toprağa
Dedemin yanına koy beni...

YazarHATUN

4 Kasım 2016 Cuma

bir ölüm atlattım yakın bir zaman önce
öğrendiğim tek şey dalga geçmek
ölümle hayatla insanlarla
dalga geçmem gereken insanların sayısını
olaylarınsa içeriğini arttırmış bulunmaktayım.
Daha bir kıymet bilir oldum.
sevmenin, beni seven insanların
ruhum dört elle sımsıkı sarıldı onlara.
bilenler vardır şüphesiz
dün yaşayan bir insanın ertesi gün tabutta görmek zordur
herkes sanki o, yerin altına girince herşey bitecek sanır
sevdikleri hariç
bilirsin olacakları dualar edersin ne olur ne olur yanmasın canı diye...
o soğuk toprakta nasıl yatar can bildiğin
azalırken kalabalık başından
onu bir toprağın basında,
kulağına gelen uğultular arasında algılamaya çalışırken
ne hisseder insan?
neyin peşinden koşuyoruz bu hayatta?
o gün sicim gibi inerken gözyaşlarım yanaklarımdan
avuçlarımı açmışken semaya
İzmir'in esintisine bıraktık bir sevdiğimizi
Ey İzmir'im güzel İzmir...
İnsanın canını en çokta o raddeden sonra bir mezar olarak görülmesi...
O oraya girdi diye öldü mü sanırsınız...
Yaşarsın hatta taşırsın canında, vücudunda...

YazarHATUN

25 Ekim 2016 Salı

Şemsiyem...

25 Ekim 2016

Burdur'da bundan tam 2 yıl önce, 
25 Ekim 2014'te çekmiş olduğum bir fotoğraf. 
Eski fotoğraflarımı karıştırırken rastladım kendisine. 
Hala sevdiğim şeffaf şemsiyelerin en güzel yanı bu bence; yağmuru izlemek. 
Gökyüzünün güzelliğini saklamıyor sizden. 
Hatta arada gökyüzüne kafamızı kaldırıp bakmamız gerektiğini hatırlatıyor kendince... 
Bütün güzellik aslında doğada. 
Bütün uyum, bütün ahenk... 


YazarHATUN


24 Ekim 2016 Pazartesi

Mavi

Sayıklanan son isimdi şüphesiz kalbimdeki,
Derinliğinden sual olunmaz baştan başa mavi.
Aşk demektir mavi telaş
Mavi, bir martının kanat çırpışıdır gökyüzünde,
Bir denizin hırçın dalgasıdır.
Güzel beyazda,
Mavi duvarlardır huzur.
Saçılır çiçeklerim gökyüzüne
İsterim kapılsınlar mavi telaşa
Bürünsünler neşeye...
Bir kızın koşan adımlarıydı mavi telaş,
Boş koridorlarda...
Huzur olmak isteyen adam ile
Asi bir küçük kızın sonsuzluğuydu kutsal renk.
Birimiz hırçın deniz, birimiz huzur dolu gökyüzü,
İşte ikimizde maviyiz.
Şuan derin bir rüyada mavi.
Uyanırsa bulanır gözleri,
Bırakın bulansın griye.
Geçer mevsimler biter yıllar, biter aylar...
Döner mavi güneşe...
Güneş parlak, güneş sıcak...
Mavi kutsal, mavi ulu...
Buluşurlar iki mavi güneşin yakıcılığında...
Ama önce yağmura katlanmamız gerek...
Sadece bilirim.
Ben bilirim.
Bir ben,
Mavinin hikayesini bilirim...

YazarHATUN

18 Ekim 2016 Salı

Yolcu

Elinde valiziyle bekler,
Bir yolcudur o yabancı şehirlere.
Yolcudur, kalamaz nefesinin son damlasına kadar.
Gitmek zorundadır; istemez bu şehri.
Gitmek ister; özlemiştir bir şehri.
Belki çok mutlu;
Belki payidar kalacak bir mutsuzlukla terk etmek,
Memleket bellediğin o hırçın şehri.
An gelir arşınlarsın yolları tek bir insana.
Arşınlarsın kalbinle geçip gittiğin,
Onun için terkettiğin şehirleri
Değer...
O'na değer...
-Sol'un derin mabedine- el sürmek için gidilir yollar.
Peki ya defalarca ağlayarak ayrıldığın bir yerse o koca şehir...
Yüzeyi küçük, anlamı büyük!
İçindeki o tek insanın kalbi kadar temiz ise o şehir,
Memleket bellenmez mi hiç!
Bazense son veda demektir yolculuk,
Son kez arşınlamak bir şehri.
Türkülerle özlemek.
Gözlerden akması demektir,
Kalpten gelen derin damlaların...
Tek suçlusu türküdür, türkü...
Milyonlarca söz verilir kalbe "bir gün gideceğim o şehre..."
Avunsun cenan...
Bilir yürek milyonlarca şehirde tek bir kapı vardır çalınacak.
Yemini vardır bir gün çalacak!
Sokaklar, caddeler, yüzler değişebilir ama gidilecek
Ev tektir...
Sadece o eve gönderilir özlem mektupları.
Sadece o mektup için saklanır en güzel kağıtlar.
Sadece o kağıt için tutulur kalem, dökülür kelam;
En güzelinden...
Ve ben bir yolcuyum yolunda
Arşınlarım kalbini milyonlarca kez
Geceler benimdir
Dayarım canımı gözlerinin kahvesine
İzlerim dünyayı gözlerinden...

YazarHATUN


16 Ekim 2016 Pazar

Yaşadığım...

Bir sır gibi yaşarım seni içimde
Dokunduğum ellerim belki benden sonra dokunacak eller bilemez
Sendekini,
Bendeki seni...
Milyonlarca yüzler geçecek belki çehrelerimizden.
Milyonlarca el tutacak sıkacak avuçlarımızı.
Herkes hayallerimizin ucundan girmeye  çalışacak geleceğimize
Belki yanlış insanların kurbanı olacağız
Karanlıkta bir sokak arasında
Umutlarımızla hayallerimizle terk edileceğiz
O zaman beni hatırla
Gökyüzündeki ayda olurum sana
Üstüne yağan yağmurda
Işıtırım geceni yıldızlarla
Belki her gece başka kollara sığınacağız yalnızlığımızdan
Sarıldığımız insanlarda zamanla unutturmaya çalıştırsa bile birbirimizi
Eminim bir gece yarısı ansızın çalacağım kalbini
Kendimizi unutmak için baskaşının acısını sarıp yalnızlığına ortak olacağız
En büyük gayemiz belki mutlu etmek olacak
Aniden beyninin içine dolacağım bir akşamüstü
Bir gün ufak bir göz yaşın benim için akacak gözlerinden
O zaman yanacak canın, canım...
Mutlu olabilirsin ya da sanabilirsin kendini
Unutma her mutlulukta bir acı
Her mutlulukta bir sahte gülüş vardır
Bir yerden burnuna çalınırsa kokum beni hatırla
Bir yasemine sığın belki bir menekşe yaprağına...
Gülüşlerimi hatırla.
Sana sarılışlarımı seni çok sevişlerimi hatırla
Benim sevdiğim gibi sevilmeyeceğini...
Ayna ararsan kendine görmek istersen sıcak bir kalp
Ben kalbinde olacağım
Sol'un benim.
Şimdi ise sımsıkı sarılma vakti
Aşka sarılma
Bu kötü ihtimallerden sıyrılma
Sevgiye sığınma vakti
Sıcaklığınla gel bana
Aralığın ortalarında
Veyahut bir bahar akşamı uçuşurken saçlarım rüzgarda
Gel, dolan belime yeniden...
İstanbul anlatsın bizi...
Her gün aşık olalım.
Her gün sevelim can içinde ki canı...
İstanbul sokaklarında...

YazarHATUN

9 Ekim 2016 Pazar

Söylerim...

Penceremin kenarında oturan kuşa söyledim.
Kıyıya vuran dalgaya.
Kahvemi getiren amcaya baktım,
Gözlerimle söyledim:
                                Ben sevdim.

Kuşun kanadına sakladım.
Denizin hırçın mavisine,
Bana, mavilikteki kalbime sakladım.
Gökyüzünün mavi huzuruna:
                                Sonsuzluğu.

Gecede parlayan yalnız ay,
Boş sokaklar,
Kapıya gelen çöpçü abi söyler:
                                Yalnızlığı.

Kazım Koyuncu'nun büyülü sesi,
Güzel kadının dudağındaki rakı damlası,
Bir ebedi erkeğe sonsuza dek bakması demektir.
Rakıda saklanan koca bir sır:
                                 Aşk.

Semahta yürek açan canlar,
Canı saklayan toprak,
Avuç açtığım ellerin sahibi bilir:
                               İçimde atan Can'ı.

Bilirim bendekini,
Serdekini bilirim.
Sessiz çığlıklarım söyler.
Duymadın mı?
                                  Sen'i

YazarHATUN


7 Ekim 2016 Cuma

Yaseminler...

Nadide bir çiçek beni çağrıştırır işte böyle...
Kendimi benzettiğim yaseminde,
Yaseminin o güzel kokusunda beni bulan sevgilim.
Yaseminler benim, artık bizim...
Bütün yaseminler...
Dikmişler bütün evlerin bahçelerine,
Toprağa kökünü salmış.
Dolanmışlar birbirlerine bizim gibi, geçmişler iç içe.
Beyaz yaseminler temizler, tertemizler...
Bütün günahları, yanlışları, hataları silecek kadar;
Her acının sonunda mutlu edecek kadar;
Doğan yeni günün umudu kadar;
Her şeyi güzelleştirecek kadar temiz.
Narin duruşlarına aldanmamak gerek
Narinliğinden gelir asaleti.
Her ele yakışmazlar da öyle,
Her eli sevmez, dökerler yapraklarını üzülünce.
Bazıları yanlarından geçer, tanımazlar onu, bilmezler.
Ben gibi...
Biz gibi...
Tanıdıkça daha bir anlaşılır güzelliği
Bir çiçek ne kadar özel olabilir bir insan için bunu bana gösteren sevgilim.
Kendimi bulduğum çiçek, senin kalbinde 'ben' oldu.
Artık sokaklarda bizim, caddelerde...
Şu yaşlı çiftin oturduğu bahçede,
Denize bakan beyaz evde bizim.
Çünkü topraklarına kök salmış yaseminler biz'iz.
Güzel kokulu,
Asil,
Temiz yaseminler...
En kıymetlisi de anılar biriktirmek yaseminlerde seninle...

YazarHATUN

4 Ekim 2016 Salı

Kaç gündür ingilizce essay yazdığımdan, bloğu ihmal ettim.
Facebook'un önceden hatırlatması üzerine,
22 Eylül 2013 günü sabah 06.24'te paylaşmış olduğum
kısa bir yazının devamını getirmek istiyorum bu gece.
"Yaşadığın her şeyi ne kadar gerçekçi, doğal ve isteyerek yaşarsan,
o denli özel olur yaşadıkların ve sen... Etrafındakiler bu mutluluğu görüp denemeye
çalışırlar ama yapabildikleri sadece taklit etmek olur... aşkını bile" M.Ş
Şimdi okları insanoğluna çeviriyorum
Yıllarca emek verip,
Toplum içerisinde kayda değer bir meslek edinmeye çalışıyoruz.
Emek verip hayalleri gerçekleştirmeye,
Güzel şeyler yaşamaya çaba harcıyoruz.
Her gün kader denilen sonsuz film şeridine
Payımıza düşeni yapıyoruz -en azından bir kısmımız-
Gerisini oturup izliyoruz.
Kaderci bir insan değilim.
Kadercilik, öğrenilmiş çaresizliktir.
Bu hayat içerisinde kazananı belli olmayan bir yarıştayız.
Yanımızdan geçip giden insanlara bakalım.
Ne kadar başarılı, ne kadar mutlu, ne kadar güzel/yakışıklı,
ne kadar iyi kalpli, ne kadar aşık... ve daha nicesi.
bir kısmımız buna sahibiz, bir kısmımız bunları yaşamak istiyor
bir kısmı ise sahip olduklarının daha fazlasını...
Bunu bazıları kıskanıp, hasetlenerek;
Bir kısmı ise özenip, örnek alarak gerçekleştirmeye çalışıyordu.
Mutluluk bulma ve yaşama açısından inişli çıkışlı bir insanım
Bir güzel kokulu yasemin çiçeği mutlu ederken her daim beni,
Bazen alınmış büyük bir hediye mutlu etmeyebilir.
Bu hayata karşı olan beklentiler ve gösterilen reaksiyonlar özgündür.
Başarı mevzu bahis olduğu zaman,
Kendime örnek aldığım, güzel bir insan tanıyorum.
Ben başarılarda fesatlanmam aksine en fazla feyz alırım, incelerim.
Güzel ve yakışıklı insanlar çok bilgili insanlar gibi mütevaziliği tercih edip genelde kabullenmezler.
Çirkin erkek ve bayanlar ise özgüven depolayarak,
Cahil bir insanın ben çok bilirim havalarında takılmayı tercih ederler.
En önemlisi beyin, açık olmalı öğrenmeye çünkü yollar bitmez.
Öğrenilecek çok şey gidilecek çok yol tanışılacak bolca insan var.
Hepsi kendimi geliştirmek için...
Kalp atan bir organ acımasız insanoğluna göre bakarsak,
Ancak yaşatabilirsen iyiliği içinde sana güzellikleri sunacak bir cennet.
Kalbinin derinliğine bağlı.
Cüssen küçük olabilir ama kalbin büyükse sen en büyükten daha büyüksündür.
Kalbin ne kadar derinse belki suretler değişebilir ancak
Verdiğin aşkın sıcaklığı, büyüklüğü, samimiyeti ve tatmini asla değişmez.
Aşk sende başlar sende biter.
Aratabiliyorsan cümle aleme yüreğini,
Bu dünyanın en zengini sensin...

YazarHATUN





28 Eylül 2016 Çarşamba

Göster...

Hayatta bazı şeylere müdahale edilmezmiş.
Fiziksel olarak her şeyi mümkün kılıp
Ya da aksine yok edebilirsin
Ama bazen elinin değemeyeceği derin köşeler vardır.
Sen görüneni çözerken
Sen görüneni yaratırken baştan başa
İnşa ettiğini sanarken hakimiyetini
Gücünün yetmediği noktalar susman gerektiğini öğrenmelisin.
Senin içindeki gibi
Senin içinde atan -can- gibi!
Yalan olmasın kalbindeki
Gerçeği aramak olsun felsefen
Gerçeği sevmek!
Gerçeği yasamak!
Oynamaktır bazen insanların yaptıkları
Kalp doldurmaktır bol keseden, boş yere...
Bazen geleceğin yüzünde yazar.
Aynaya baktıkça gördüğüne sor seni!
Ve sen et duvarı bir yere kadar engel olabilirsin kalplerdekine...
Kendi kalbine hüküm getir önce
Ya içindekini yaşa!
Ya görüneni hisset!
Şayet göstereceksen bazı şeyleri,
Hepsini göster, öğret.
Hayat gerçekleri sevmez,
Senin ise hayata yetecek kadar uzun bir ömrün olmayacak...

YazarHATUN




26 Eylül 2016 Pazartesi

Ah Maria, Maria Puder...

26.09.2016 // Saat; 04.52

Sabahattin Ali'den Kürk Mantolu Madonna...
Kendimden parçalar bulduğum bir kitaptı.
Bitireli uzun zaman oldu.
"Şimdi ki bana" benzeyen çok taraflarını gördüm.
Kahraman Raif Efendi'nin ağzından dökülen hatunda
aradım kendimi koyu kumral saçlarında,
siyah kaşlarında onun altındaki siyah gözlerinde,
Asi duruşunda,
Kalbinin ruhlara çarpıp, tutunamayan varlığında,
Kendi içinde yarattığı sonsuz boşluğunda,
Yalnızlığın tek varlığı olduğunu anladığın anda
Benzettim kendimi.
Ah Maria, Maria Puder;
Daldığın meşgaleler tutar seni bu hayatta,
Boya ve fırçalar işler cevherini tuvale... Ben gibi.
Dansın koynunda saklarım kendimi.
Bazense dökerim en ince sırlarımı, bazen çırılçıplak tüm gerçekliğimi
Gizli kelimelere, özel cümlelere...
Belki her kadın bir adamda Maria Puder olmuştur.
Belki her adam hayatında bir kere Raif gibi sevebilmiştir.
Ama sadece bir kere.
Hangi insan inkar edebilir ki,
Sabahattin Ali'den Kürk Mantolu Madonna'yı okuduktan sonra
Kendinden parçalar bulmadığını...
Kendinden cümleler, gülüşmeler, dolaşmalar ya da bir aşkı...
Ben kendimi yaşadım o kitapta.
Madonna Delle Arpie tablosundaki Meryem kadar ifadesizdi Maria'nın yüzü
Raif böyle düşünmüştü o galeride...
Maria hayata, insanlara, aşka karşı tepkili,
Kendine özgü bir kadın;
Raif ise kitaplarda okuduğu, kendince tasvir ettiği o kadını
bir tabloda bulmuştu.
Bıkmadan usanmadan her sabah sırf o tabloyu görmek için galeriye koşuyordu.
Bir insan nasıl masumca sevilebilir bunu gösteren bir Raif...
Günümüze bakıyorum da,
Bazıları içtenliği bitişlerde bulmuş da olabilir.
Bir yerden sonra masum olan yaşanmışlıkları bir tablo yapmış,
Tabloyu sonsuz kılıp saçma sapan insanlarla,
Bir tablo ve beraberinde içindeki görünmeyen canla
yaşamaya devam etmiş olabilir...
Kim bilir belki biri sadece bir tabloya aşık olmak istemiştir...
YazarHATUN


21 Eylül 2016 Çarşamba

Yine gel...

21.09.2016
En son ne zaman sardı güzel bir heyecan dört bir yanınızı?
Doğan günleri, batan güneşi saydınız mı günlerce?
Bir şey olma korkusuyla sakladınız mı kendinize o en büyük sevincinizi?
Mutluluğunuza gölge değecek korkusuyla savaştınız mı kafanızdaki ufak düşüncelerle?
İzlediniz mi peki huzurla bir kuşun kanat çırpışını?
Hesap ettiniz mi geçeceğiniz yolları,
Ya kalbe bırakacağınız anıları?
Geceler önceden göze uyku girmez oldu mu peki özlemden?
O'na dakikalar kala onun için sakladığınız,
Onun en sevdiği parfumüzünden sıktınız mı biraz?
Menekşe kokusu sardı mı dört bir yanınızı onun sevgisi gibi, oh mis...
Ona kavuşmak için koşarak geçtiğiniz yollar mı artık tanık onu sevdiğinize,
Yoksa gökyüzü mü şahit özleminize?
Belki de doğan gün yaşadı aynı heyecanı sizinle...
O benim için ilaç oldu, can oldu can...
Yine gel.
Bu alelade şehir
Ve kalbimin kapıları her daim açık sana...


YazarHATUN

15 Eylül 2016 Perşembe

derin anlaşılmamak içerisinde
ellerim sinirden titreyerek yazdığım satırlardan
birisi daha...
her seferinde ne kadar kadir kıymet bilmez varsa
hep bana denk gelir moduyla yaşıyorum su sıralar
hiç kimsenin tutulacak tarafı yokken
ben itekleyerek bir şeyler yaşamak zorunda bırakılıyorum.
En aşağılık en gereksiz insanlar el üstüne tutulurken
bana yapılmış iki üç şeyle idare edilmem isteniyor benden.
sıradan kişilerin sıradan insanlara yaptıkları bu nasıl olsa.
sıradan değilim, sıradan hissetmiyorum,
sıradan yaşamıyorum.
öyle duvarlarım var ki.
ya hiddetlendikçe nefretim
benim duvarlarıma taş ekleniyor
ya da insanlar küçülüyor. tutunamaz oluyorlar
laftan anlamaz oluyorlar
anlatsanda anlamaz oluyorlar işte...
sen ise boğulduğun denizde yılana sarılırcasına devam ediyorsun
belli belirsiz bir rıhtıma doğru.
nefretin gerçekliği
sinirimin gerçekliği...
bütün bu yaşıma kadar bundan emin oldum.
insanlar hep iki yüzlü oldular
kaybetmek istemeyişlerinde bile hep bir çıkarları vardı.
öyle boğuldum ki samimiyetsiz insanların içinde
öyle ölüyorum ki her gün bir toprağa gömmüyorlar sanki
bütün yaşama sevincimi yaşımı gençliğimi alıyorlar benden
ben ölürken içimdeki yaşar mı sanki...
her gün farklı bir insanı farklı bir şekilde öldürüyorum
yoluma bu sefer daha emin ama bir o kadar sert devam ediyorum.
duvarlarımı keskinleştiriyorum. duvarımın yanına bir duvar daha örüyorum.
kendimde değerli kılıyorum kendimi.
biliyorum kim isterse yıkar gelir duvarları
isteyip görünen ama yerinde sayanları çok gördük.
karakteri farklı huyları farklı ama hareketleri aynıydı.
ne farkınız var birbirinizden.
hepiniz bir süre sonra içimde koca bir hiçsiniz.

12 Eylül 2016 Pazartesi

ISLAM

11.09.2016

            Duyguları şaha kaldırmak, merak uyandırmak ve kalbin gümbürtüsüne kısa bir ara vermek istedim bu akşam. Her yerde maalesef laik olmaktan uzaklaşıp "biz müslüman bir ülkeyiz" diye adlandırılan kısımda bulunduğumuz için yüzümüze tokat gibi çarpacak islamofobi ile karşı karşıyayız. İslamofobi nedir? Sevgili Vikipedi diyor ki: "İslamofobi, kelime anlamı olarak "İslam korkusu" demektir. Müslümanlara ve İslam dinine karşı sürdürüle gelen ön yargı ve ayrımcılıktan kaynaklanmaktadır."[1] Belki sevgili müslimlerin hareket ve tutumlarından diyebiliriz. Bu kelime ilk kez 1991’de kullanılmış ve (şuan bu yazıyı yazdığım gün olan) Amerika’da 11 Eylül 2001’de ikiz kulelere yapılan saldırıda tekrar gündeme gelmiştir.
Övünüyorsunuz müslümanız diye, aslında dünya genelinde akseden olaylara bir göz attığımızda aslında övünülecek bir yanımızın kalmadığını görebiliyoruz.  Övünüyorsunuz dedim çünkü ben bugüne kadar milli kimliğimle övünmüş bir insanım. Çünkü bilirim vatan olmazsa, millet olmazsa ne dinin kalır ne milli kimliğin. Bu ülkeye karşı asli sorumluluğum milli kimliğimi korumak ve ona yaraşır şekilde davranmak olduğunu biliyorum. Ülkemin her insanı benimle aynı fikirde mi? Tabiki de hayır. Çünkü birbirinizi din açısından öyle güzel pof poflamışsınız ki gözlerinize kara perdeler inmiş. Son gelen din, kitap, peygambere sahip olduğumuz için şanslı hissetmemiz evet, normal. Ancak nereye kadar? Başka dindeki insanları yok sayıp, mezhep ayrımına giden şu siz müslimler değil misiniz? (Ateist, deist ve envayi çeşit bir takım, grup ve adı her neyse hiç birisine bağlılığım yok. Tek başıma parti misali konuşurum ben. ) Herkes size göre Müslüman doğmalı ya da sonradan olmalı, yoksa cehennemi boylar öyle mi? Kuran-ı Kerim’de ne söyleniyordu Arapçasını okuyup, hatim edip genellikle anlamını bilmeden hava atan insanlar ve saçma sapan duygulanıp, ağlayıp kendini yerlere vuran teyzeler varken tabi bizim bu denli cahil kalmamızda olası… Son din İslamiyet. Ancak görevlerini yerine getiren Yahudi ve Hristiyan insanlarda mükafatlandırılacaklardır. Eee tabi yine son din İslam olduğu için onu yaşanmamız da isteniyor. Ancak cennete kimin gideceğini sen değil Allah’ın yüce terazisi belirleyecek, ey müslim(!)
Neden Türkiye Cumhuriyeti farklı bir vatan denmiyor bu dünyada? Şimdi demeyin onlar bizi çekemiyor, herkes bizim düşmanımız. Evet, oraya katılıyorum. Peki düşmanına neden bunu söylettiremiyorsun. O FARKLI, diye??? :) Yine dünyada akseden olaylardan ötürü masum Müslümanların da katledildiğinin, baskı ve kötü muameleye maruz kaldıklarının farkında değil misiniz?  Uçakta inşallah demiş bir insan ne kadar zararlı olabilir yahut Müslümanlar Amerika’ya girmesin derken benim oraya adım atma hakkım neden kendini bilmezler yüzünden elimden alınıyor? Ve Avrupa…
İslamiyetten bahseden bir grubun, mezhebinden kıl kaptıkları için masum insanları öldürmesi olur iş mi mesela? Yine özellikle benim jenerasyonumun lise zamanlarında iyilikten, merhametten ve muazzam İslamiyet ışığından gem vuran bir topluluğun dünyada ve bilhassa ülkemin sınırlarında kendince küçük bir millet kurması kabul edilir mi?  Ve şuan adını sayabileceğim ve ipucu verebileceğim bir sürü bildiğim ve ayrıca bilmediğim gruplarda yine islamiyetten girip düşmanlıktan çıkmıyorlar mı?
Bunca olay, haklı ve haksız durum varken, dine bu denli körü körüne bağlı olup her yere, her koşulda onu öne sürmek ya da manasızca ona sığınmak neden? Yaptığınız onca kötülük ve terbiyesizlik islamın kanatlarına sığınınca silinecek mi sandın? Bunca Müslüman olma egonuz sizi bir yere taşıyabiliyor mu, dönüp bir baktınız mı kendinize? Bu kadar eminsen dininde sana önce beynini kullanmanı emreden bir kitabında varlığının şüphesiz farkındasındır. Peki bu bağnazlığın neden? Beynini vatanına yararlı bir şeyler sunmak, geride arkandan gelen gençliğin ufkunu açmak için kullanabilirsin. Şundan eminim içinde Allah sevgisi varsa iyi bir kul olma adına küçükte olsan büyükte bir yol bulursun, ancak vatan sevgisini çocuğuna küçüklükten aşılayamazsan; milletine yaraşır bir evladı da kaybetmiş olursun.
Neden bunca soru işareti kullandım farkında mısın? Beynini çalıştır diye…

YazarHATUN



[1] Vikipedi, “İslamofobi”,  https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0slamofobi, (11.09.2016)

5 Eylül 2016 Pazartesi

!

kilidi olmayan kapılar istiyorum bedenime
tek duvarla yalnızlaştırma ruhunu,
yık bütün tabuları, yasakları
kalbim ateşi tükenmiş bir kor parçası
bense içeride üşümüş, yapayalnız bir ruhum
belki de senden farksız
şuan için yapman gereken tek şey kalbini dinlemen
kusura bakma sana haddsiz hudutsuz geldim
nitekim farkında yoktu benden
sence eksik olan neydi?
sol yanın kimdi?
asıl soru içinde var mıydı biri?
bir düşün hislerini,
peki yaptıklarını, yaşadıklarını...
haksızlık etme bir başkasına,
bilhassa kalbine.
Unutma kalbin, varlığında en gerçeğin. 222"""

YazarHATUN

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Ahûzâr

Rüyalarımı nakşeden o an içerisinde
İnce bir cüddette saadetini kaybetmiş azlem ruhum,
Ya vardır söylemek dilde,
Yaşadım ben o a'zam aşkı
İstememek bir daha a'zam saadeti.
Yahut takayyüd biriyle,
Yine levaic olmak alemi-i fânide.
Gazn ettiler cenanımı muhavvete
Dilde kalmadı bedde
Döküldü kesretle akval enderundan dile
Dilden mâşukun çehresine
Ne faide, hâlden derkeden nerde
Ahûzâr eder bu azâr-ı dil
Şu derde bi çare
Ve ente ki
Avuç açtığım dua'm,
Yüzüme çarpan veşme,
Bennesinde bedmest olduğum yasemensin
Anla cenana dârû sensin.
Dil söyler derdi
El yazar azâr-ı dili
İfsah etme, aşk-ı hakîkînin esrarı satırlarda hafa.


YazarHATUN

26 Ağustos 2016 Cuma

Yerim seni Stalker !

Bunu hayatımda ikinci kez sorguluyorum.
"Eski sevgilimin sevgilileri neden beni takip eder?"
Yani modern zamanın stalk olayı...
Bloğumdan ne ister?
Amacı ne olabilir mesela?
Çok mu dile dolandım, çok mu anlatıldım ki sana
Kulağın, hasetin benimle doldu.
Bil ki kalpte iyi yere kazınmışım.
Merak etme payidar kalacak.
Çok mu sevmişim.
Benim gibi asla sevemeyeceksin,
Yoksa bundan mıdır telaşın?
Belki "gözüm üzerinde bilesin" imajı çizmek istiyorsun.
Komik.
Eğer böyleyse üslubumda zerre değişim yok.
İçimden geleni yazarım.
Edepsizleşir kalpte kırarım.
Ancak seviye düşürmeden yaparım ;)
Ayrıca baktığını gördükçe mutlu oluyorum.
Ruhumu okşuyorsun inceden :)
Ne olduğumu bana bir kez daha hatırlattığın için teşekkür ederim.
Biliyorum, hep değerli kalacak olan benim.
Hep böyle gir e mi!
Öğrenmek istediğin bir şey olursa sor çekinme,
Bende ne güzel anılar var neler neler...
Yazarım hepsini burda teker teker.
Korkutmuyor varlığın inan beni hiç
Senden beterini gördüm ne yalancı, ne düzenbaz
Beni değersizleştirmeye çalışan.
Beni bilen bilir,
Hatta kalbimin içine kadar.
Ama ben senin yerinde olsam
(Tamam keyiflendiriyorsun ama beni...)
Böyle küçük düşürmezdim kendimi.
Bana bakmaktan ilişikini yaşayamaz hale gelebilirsin.
Bence sen ilişkine odaklan, bana değil.
Ama şayet dersen "Ben mazoşistim, illa bakmak istiyorum."
Hay-hay, bloğumun linki her zaman sana açık. :)
(İstersen twitter hesabımın kullancını ismimi yazabilirim bu arada. )

Anladın mı?
Ses gelmedi. Her neyse.

YazarHATUN

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Bazıları yazdıklarım ile aşka gelebiliyor.
Harekete geçebiliyor.
Hatta doymayıp tekrar tekrar okuyup, okutuyorlar.
Bu yazılar fasa fiso bende daha neler var neler...
Aşka gelmek istedikten sonra
Bende aşkı diriltebilecek ne yazılar var
Aşık edebilecek ne cevherler var.
Kalbin büyüklüğünü,
Bazen tek cümledeki derin mana,
Bazense koskoca bir yazıda geçen tek kelime belirler.
Kullanmasını bilene...
Şimdi belki o beyninizi bunlara yoracaksanız.
Boşver çalışmış olur.
Bak işe yaradı gördün mü?
Ustaysan şayet dilin, kıvraksa duygularda,
Aşk denildiğinde harekete geçiyorsa dolu dizgin kalbin,
Varsa sözün hayatın tecrübesine dair,
Herkesin içindekini dökersin ortaya.
Edepli sandığımızın edepsizliğini,
Hanımefendinin içindeki, gerçek yüzü olan mahalle karısını...
Kimse göründüğü gibi değil.
Kim bilir seni söyleyim mi?
Derin'in
Derinliğine giren,
Seni bulan,
Sende kendini bulan,
Seni bilir.
Senindir.
Sendendir.

YazarHATUN


13 Ağustos 2016 Cumartesi

Ölüm mü...

12.08.2016
Hayat sürprizleri ile meşhurdur.
Sever ağlatmayı hayat,
Bazen ise güldürmeyi kıkır kıkır.
Bazense ölümle taçlandırır kötü şakalarını.
Bilirim nefesi şah damarımızda ama düşünmezdim
Bu denli yakın olacağını...
Can'ımın canının yanacağını düşünmemiştim.
Onun gözlerinden dökülen kıymetliler
İlk kez bu denli deldi işledi kalbimi.
Tuttuğun elin buz gibi olması değil de,
Onunla yaşadığın ya da yaşayacağın her anı,
Her dakikayı,
Her saati dondurmak
Hatta ertelemek sonsuza kadar...
Ve sever ölüm hiç ummadığın anda hatırlatmayı kendini.
Bir imtihan bu.
Söylemek istediği sarıl sevdiklerine,
Her an zamanı donduracaklarmış gibi
Ya da erteleyebilirlemişcesine güzel günleri...
_____________________
Seni Seviyorum Can'ım...

YazarHATUN

10 Ağustos 2016 Çarşamba

geceyi bana verin gündüzler sizin olsun :)
baslangıçlar güzeldir her zaman,
merak edersiniz giz yaratır.
senle aramda olduğu gibi...
benim hayatımın amacının bazen "benzersiz  olmak" olgusu olduğunu düşünüyorum
biliyorum insanlar birbirlerinden çok farklıdır
ancak içinde ben olduğum hiç bir şey sıradan olmamalı.
Fotoğraftaki samimiyet, sarıldığım bir insan, dokunduğum bir yüz
sevişirken bile ben gibi olmalı her şey...
öncelikle kendin ol diyerek başladım buna.
orta okuldaydım, kendim olmanın beni eşsiz kılacağının adımlarını attım.
sevdiğim her insan içinde bu böyle, ben gibi sevdim
prosedürsüz, adetsiz, bana özgü...
ayrıca rakıyı da çok severim :)
sevgilimle bir etkinlikle, kalabalık bir toplulukta tanıştık.
Onun müzik grubu vardı şarkı söylecekler, şiirlerimize eşlik edeceklerdi.
Ben ise hem dans edecek hemde şiir okuyacaktım.
Kapıdan girişini bana bakışını hatırlıyorum.
Önünde dans ederken beni izleyişini,
Hatta her sahneye çıkışımda, beni en önden seyredişini...
27 Aralık'ta son provada doğru düzgün konuşmadığım o kişinin,
benimle ahenkle, deli gibi dans edişini gördüm.
Biraz Barış Manço'dan, ucundan da Elvis Presley...
Bir insan beni nasıl, ne şekilde etkileyebilir bu bile net değil.
Bu başlangıçta ben gibiydi...
Yaşadığım ilişkiler, birde onların marjinal başlangıçları ileride torunlarıma anlatacağım anıların bir kısmında var.
"Ruhu çılgın, bolca duygusal bir büyükanneniz vardı." demek istiyorum.
Ruhumu uçlarda yaşamayı, kalpleri sınırsızca çarptırmayı seviyorum.
Farklı hissettirmeyi, farklı bir ilişki yaşamayı seviyorum.
Feyz alınacak çok huyum olduğunu,
Beni seven insanlarda gördüm.
Bana dönüşleri masumane bakışlarla, sıcak sarışlarla oldu.
Sıradan bir insana, sıradan kollarla sarılınmaz.
Öyle güzel sarılan bir insanda, sıradan sevilemez.
Sol'umdasın. Koy kafanı ve dinle.
Bak sana neler söylecek :)

YazarHATUN 


6 Ağustos 2016 Cumartesi

bak bakiyim.

Bazen yazdıklarımın dikkat çekmesini seviyorum
Bloğuma girenler oluyor
hatta her gün düzenli giriyorlar
şu sıralar bir İzmir takıldı gidiyor.
merak ediyorlar işte
içlerine kuşku düşüyor
kuskularını körüklememi isterler yoksa
susup gereksiz fazla huzurlu davranışlarda bulunmalarına eşlik mi etmeliyim?
beyinsiz olduklarına sevinip, hayatlarının sonlarına kadar böyle olacaklarına üzülmeliyi miyim?
peki gerçeklerden habersiz kendini uyanık sanan gerizekalının biriyse ne demeli ne söylesem bilemedim...
bazı şeyler silinse de, yok sayılsa da, konusulmasa da aslında yerlerinde hep durur.
silinen cümle toplulukları, beyinde saklanan anılar, kalpteki atışlar...
farz et ki saklarsın içi kırmızı kadifeden bir sandıkta...
pek yumusak, fazla özel ama dısardan sıradan
işte ben o sandıktayım :)
şimdi bunu okuyunca ne anladın bana yorum yazabilirsin :)
insanlar hep böyle..
sevdiğin, seviştiğin, söylediğin, dinlediğin senin hissiyatın kadar özel ama sana özel
baskaları bakmaz senin baktığın pencereden
aynı frekansta olan kalpler aynı hissiyatla sevişebilirler
severler, hissederler, değerli kılarlar...
ama aç gözünü iyi bak, iyi öğren
bilhassa yalanları...
sev detayları
yoksa salak yaparlar seni huzurlu ama salak.
unutma bütün gerçekler o detaylarda gizlidir
aşk diye birşey var.
kendini dünyanın en akıllı insanı sanan gerizekalının biri aşk tutkudur
internette yazan bir haberin aşk sadece cinselliktir der
ama sadece türkiye'de bu böyle.
aşk diye belledikleriniz sadece bel aşağısı olmaz
dikkat edin bel aşağısı için sizinle birlikte olanda aşk diyorsa
o adamın aşkından pek bir şey beklememek gerekir.
sonucunda aşkı zevki kadar.
gavur deyip kötülediğiniz bile yeri geldiğinde aşk ile cinselliği ayırabiliyorken
bizim insanımızın biçtiği değer bu kadar olur
kısacası
dikkat et seni seviyor mu sevmiyor mu bu insan
bugün niye bu kadar arsız yazdım bilmiyorum.
Dalda dala atladım gibi gözüküyor
biliyorum, ancak hepsi birbiriyle bağlantılı benim seviyeme yükselebilirsen tabi :)
yazı yazarken ve dans ederken ego yapmayı seviyorum
ee bazıları gibi 7/24 yürüyen balon değilim buna da şükür :)
dikkat etmedim büyük küçük harfe, kusura bakmayın.
saat 05.51 size günaydın bana iyi uykular.


YazarHATUN

20 Temmuz 2016 Çarşamba

Bu Kim?!

Kadın kaybolur bazen evin içinde,
Rakısı, şarabı eksik olmaz evinden.
İşin tuhaf tarafı kocası değil, kendi içer.
Evinde küçük bir odası var .
Hayallerinin bir kısmını gerçekletirmiş sayılabilir en azından evinde
Dans etmek isterken kanatları kırıldı
Kırdılar evli bir kadın dans edemezdi değil mi
Kendini hep koskocaman bir sahnede hayal etmişti
Sadece hayallerde kaldı...
Şimdi ise bu küçük odasında yazı yazar,
"Kitap çıkaracağım." deyip gecesini gündüzüne katar.
İlk basta basit bir düşünce,
Bir amaç ve bir hayali yine gerçekleştirme dürtüsü...
Aslı şu ki: o kitap onun geçmişi ve şimdisi.
Haftanın belli başlı günleri rakıysa 2 duble,
Şarapsa 3 kadeh olmak üzere odasına kapatır kendini.
Oturur orta büyüklükte bir masaya, açar lambasını.
Odasının loş ışığının ve gecenin asil karanlığını içine çeker.
Mevsim yazsa; penceresi açık olur rüzgarı misafir eder,
Tabi gelirse şayet.
Kışsa yine de o pencere açılır bir hava alınır.
Sonra eski fotoğraflar çıkar gizli kutusundan.
Hani şu kitaplığın sağ altta, kitaplarla kamufle ettiği,
O kabarık köşeden...
Dökülür masaya fotoğraflar.
Ne o, dökülen sadece fotoğraflar mı sandın?
Anılar, kahkahalar, gözyaşları ve sönüp giden hayaller yine...
O gözyaşı damlamalı o fotoğraflara bir gece de on kez,
Bir haftada 50, bir ayda belki 100.
Adet edinmiştir sonradan kendine,
Gençken klavyeye alışkın parmakları,
Şimdi saman kağıdı ve mavi tükenmez kalem ister.
Kalemin mürekkebi bittiği için tavır alan hatun o ya.
Küsüp kaleme, kağıdı bırakmışlığı çoktur masada.
Aman nostaljik hatunun teki işte.
Gramofonu kaçırabilirse şayet kocasından,
Arada odasına götürür, Müzeyyen Senar çalar.
Yoksa gramofon, devam eder eski o bol anlamlı şarkılara, türkülere.
Yazar yazdıkça milyon kere günah çıkartır.
Bazen hayalindeki olmak istediği kadını yazar,
Hayalindeki aşkı yazar.
Sonra bir iç çeker elimizdeki ile yetinmeye devam der ve yine devam eder.
Ask mı dedik biz?
Ask...
O gençliğinin başındayken yazmaya teşvik eden olgu bu değil miydi?
O mükemmeli hayal edip,
Onu yaşamak için çabaladı hatta bazen kendini ona çokça layık gördü.
Sonuç mu?
Şuan onu söyleyemeyeceğim size.
Bizim sırrımız ama hayalindeki olmadı yani bilin bunu :D
Güldüğüme kızma, hadi devam edeyim ben.
Bazen de kurguladıklarını,
Olmayan şimdiyi, belirsiz geleceği yazar önceden.
Şimdiyi değiştirme çabası, geleceğe merak diyebiliriz.
Sayfalar dolusu yazar bir gecede bir sayfa biter, bir kadeh biter.
Bir sayfa biter, bir duble biter.
Bütün gece böyle sürer.
En az bir, en fazla üç sayfa olmak üzere kendini döktünden sonra kağıda kaleme
şayet ağlayıp uyuşmuşsa bedeni
Gece on ikiyi geçtiği için kıstığı müziği kapatmayarak, odaya koyduğu kanepeye uzanıp
O sevdiği ekose desenli battaniyesi ile uykuya terk eder kendini.
Yalnızlığı seven bir kadının fiziksel olarak kendine duvar örmesini okudunuz.
İyi geceler.

YazarHATUN

14 Temmuz 2016 Perşembe

Melek

bir melek dokundu yüzüme dün gece
anlatabildiğim ölçüde anlattım ona,
günah çıkardım kendimce
bu melek kibirliydi ayrıca kendince
en az üç yüzü, milyon tane sözü...
dün gece anlattım içim'e
o melek şüphesiz derinliğimde...
kazdı kalbimi kanata kanata
yine de içimde kaldı milyon tane gerçek
ama dokundum kalbime ey melek
sana melek dersem uyanır mısın uykundan
ey içimdeki ben'le bütünleşmiş olan sen...
ey melek,
dün geceki melek...
doğruyla yanlışla cebelleştiğim tek melek...
gerçekleri siyah perdesiyle örten melek,
yanlışları kendine yol sayan son melek...



Yazar HATUN

14 Haziran 2016 Salı

uzun zamandır yazmıyordum
çünkü güzel bir tatil ve iki hafta geçirdim
düşünmeye fırsat bulamadığım güzel zamanlarım...
şimdi tekrardan bakıyorum, görüyorum ve düşünüyorum
sizin düşünemediğiniz incelikte ve seviyede...
insanların katmanları vardır,
kendi eliyle kendini yerleştirdiği basamaklar...
ruhunuzun, kişiliğinizin, duygularınızın ve düşüncelerinizin basamakları...
bilmiyorum benim kafamda çağrışan ile sizin okuduğunuzda oluşan aynı mı?
bazı insanlar bazıları için isteyerek ve istemeyerek basamak olurlar hayatlarında.
ben isteyerek basamak olanlardanım, daha doğruyu ve güzeli görebilmeleri için
ve en önemlisi nirvana olabilmek için.
nitekim hayatlarından çekildiğimde gördüğüm yalpalanmalarının
eserimin derin eksikliği olduğunu bilirim.
ben ise basamak tercih etmem birilerinin üstlerine basıp geçmek huyum değildir, bilinir.
ben gözlemlemeyi severim, en yakınlarımın ise kalplerini hissederim,
kahkahalarını işitirim,
gözyaşlarını silerim bazen beraber ağlarım.
sol'uma basarım bilirim bazılarını rahatlatır ritmim,
oldukları yerin sesini duymak hoşlarına gider.
neden bilmiş yazıyorum sizin gözünüzde bilmiyorum.
ben buna "kendini bilmek" diyorum.
bazen çok düşünüyorum bu konu hakkında neden?
yapılan saçmalıkların sebebi var mı?
kendinizce girilen tavırların sizin tabirinizle triplerin...
kaybedilenin suali olunmaz
sormamalısınız neden diye?
neden'i sizde
hayat'ınız sizde
her şey elinizdeyken,
kaybetmekte sizde kazanmakta...
neyi, nasıl, ne zaman...
işte zaman benim.
kazanan benim.
"ruhuma dokunan kalp" bastan başa benim...
hep "ben'im" sadece "benim"
bak bana sana göre megolaman mıyım?
sen beni benden iyi bilirsin...
tabiki değilim.

YazarHATUN


21 Mayıs 2016 Cumartesi

Gelirdim...

Müzik sesi yükseliyor kapından duyuyorum
Biliyorum ruhuna işliyorsun
her bir melodiyi,
her bir sözü, cümleyi...
"Yoksun,
Olmadın da hep aklımdaydın da;
Olmadın, Olmadın Yanımda...
Gelebilseydim ben,
Inan Gitmezdim Kalır, kalır uyurdum yanında...
Duyabilseydin sen,
Inan Susmazdım Anlatır, anlatır ağlardım omzunda..."
Ruhuna çarpıyor bu sözler... beni anlatıyor belki de sana...

Kapını çalıyorum sesleniyorsun:
"kim o?"
Bir defa daha çalıyorum kapını yine, bu sefer ısrarla...
"kim o?" diyip, yaklaşıyorsun kapıya
bu sefer ayak seslerini duyuyorum...
açıyorsun kapıyı
kapında duran kimdi gerçekten?
kim o? kimdi o?
bir zamanlar bakmaya kıyamadığın
sarılmaya doyamadığın değil miydi?
yüzünün ifadesi...
o mutluluk ve şaşkınlık arası geçişler
beni kendine çekişin,
içine basışın,
işte buradayım ben!
kadın'ın burada!
şimdi yine mi bırakacaksın beni?
bu kadar yeterli bize deyip,
kapatacak mısın kapıyı yüzüme?

hayır hayır sen alırsın beni içeri,
ama nasıl?
misafir mi, eski bir dost mu yoksa sevdiğin kadın olarak mı?
seviyor musun beni,
hala ?

çaldım kapını karşılıklı rakı içmek için,
çaldım kapını eski günleri yad etmek için,
çaldım kapını birlikte ağlamak için,
eğer bu son'sa
son kez gülmek için...
uyumak istiyorum son kez sana sarılarak...
belki bir daha olmayacağım
belki de yok sayacaksın beni o günden sonra "hiç olmamış gibi"
olmamak en önemlisi 'ruhunda' ne korkunç!
ama bana bakan o bir çift gözde okuyorum, kendimi.
bana olan zaafını, sevgini, aşkını...
"ruhunla ruhumun bağını"
sarıl bana...

eğer bu son'sa biriktir kendinde beni...
en çok ama en çok buna ihtiyacın olacak...

Yazar HATUN

20 Mayıs 2016 Cuma

Peki Ya?

öyle özledim ki seni
uykularımda çaldığım bütün kapılar seni bulmak için.
uyandığımda gözümde canlanan suret yine sen.
varlıkla yokluk arasında gelen belli belirsiz hayaletin yanımda,
yürürken yolda eşlik ediyor bana,
konuşuyorsun yine şen sesinle...
el ayak çekilmişken ortadan,
yüzüm avuçlarının içine düşüyor
ve içine çekerek öpüyorsun yine masumca...
içine basışını hissediyorum bazen,
milyonlarca kez içine basıp doyamadığın günlerdeki gibi...
bir film izliyoruz yan yana ben yine sıkılıyorum,
sana bakıyorum ve koyuyorum kafamı omzuna...
Huzur bu...
Ama fevriyim unutmadın dimi?
Çok seni arkada bırakıp gitmişliğim var.
bana yetişen o ayak sesleri sana ait biliyorum bırakmazsın beni,
ama yoksun...

bu gece birinin atan kalbinde olmak istiyorum,
can'ını bulduğu şah damarında...
ama yoksun...

bu gece gökyüzü yıldızlarını ödünç verir mi bize mesela?
aydınlatsın karanlık odamızı...
görebilir misin bedenimi?
sarılabilir misin bütün varlığınla?
öper misin kalbimi?
sarar mısın aşkınla?
peki ya aşık mısın bana?

Yazar HATUN

13 Mayıs 2016 Cuma

Sen Bile...

Duşun altında saatlerce durmak.
Akıp giden su.
Sana çarpıp,
Seni arındırmak için senin parçaların ile yere düşen her bir damla...
Yüzmek kadar hürce ve coşkulu bir arındırma değil de;
Daha ziyade yağmurda tek başına yürümek gibi.
Belki daha yalnız ve çaresizce...
Bugün biraz daha yalnızım.
İnsanların istekleri hep benden ağır basarken,
Yükselen sesimin getirdiği,
Bencil hareketlerle karşı karşıyayım yine.
Sorgulamak, içine dönmek...
İçine döndüğünde, bulunduğun sokağı yoklamak yavaşça...
Çıkmaz sokakta paslı demirlere tırmanmaya çalışıp,
Çöpün üstüne düşen başı belada biri gibiyim!
Ve yine aynı sokakta, aynı yerde dikelmiş, duruyorum.
Hayata dair sorduğum milyonlarca soru,
Belki yüz binlerce kez aynı soru
ve aynı cevaplar...
Bu mantıksızlık ile farklı sonuçlar beklemek...
Yalnızım tek kelime...
Bilirsin soğursa kalbim, soğur tenim.
Şimdi ise kalbim çarpmıyor sanki
Öyle kapıldım ki bu gereksiz hengameye
Ben artık tanımıyorum ben'i!
Sırtımı dayadığım çakıl taşları rahatsız ediyor bedenimi,
Güneş batmaya başladı.
Güneşim batarsa umutlarımda söner biliyorum.
Neye umut, niçin umut?
Kalbimin kırıkları o kadar fazla ki...
Kimse yanaşmıyor toplamaya... sen bile...


                                                                                             Yazar HATUN


10 Mayıs 2016 Salı

Ben...

Çıkmaz sokağın girişinde bekleyen
melek yüzlü şeytan ruhumdaki
gel derken benden olan meleğin gülümsemesini görüyorum.
pardon melek yüzlü şeytanın..
ve ben bana kanıyorum
giriyorum çıkmaza,
çeviriyor çevremi,
yalanlar, sırlar ve ihanet
ihanet milyon kere ruha,
yalan ruhunu avutmak için söylediklerin,
sırlar ruhunun huzurunu koparmamak için derinlerde sakladığın...
döndü baktı melekten suretim ne güzeldi
ama ne kadar fenaydı içindeki
beni kötü yola sokan da oydu,
cennetten bir tutam tattıran da...
ruhumla sıkıştım köşeye
meleğimin(şeytanın) kıvrak yürüyüşleri
peki ya aniden boğazımı kesişi...
pis bir çıkmaz sokakta kanlar içinde kalmak değilde
ruhumun pisliğe bulanması gücüme gidiyor..
en çok bu...


Yazar HATUN

8 Mayıs 2016 Pazar

Canım acıyor
gözlerimin bu ara doluyor
bazen kanıyor
canını vere vere yakıyor
bir film izledim dün "Veer Zaara"
Birbirini deli gibi seven,
ama gerçekten seven insanların 22 yıl sonra buluşmasını anlatıyordu.
şimdi ise bir şarkı dinliyorum Ezginin Günlüğü-Aşk Bitti
bunu bundan 5 sene önce öğrenmiştim.
ben bilirdim
hep gördüm örneklerini
hep duydum
aşkın dini mezhebi olmazmış
aşk için can verilirmiş
aşk için herkesi karşına alırmışsın
aşk cesaretmiş
tuttuğun eli bir ömür bırakmayacağına yemin etmekmiş
Sıradan bir nikah memuru ya da basit bir cami hocasına değil de
sevdiğine yemin etmekmiş şahidin kalbin, gözlerin ise misafirin
şimdi neden mi bunu yazıyorum?
ben böyle biri tanımadım, görmedim, bilmiyorum.
insanlar ilk fırsatta sevmedikleri herkesin kucaklarına,
ruhlarına,
hayatlarına atlıyorlar.
benim hayatım ne diye soran olmuyor.
sen nesin, sen neyi yaşıyordun, sen şimdi neredesin?
insanların bahaneleri var.
insanların senden daha önemli işleri, öncelikleri var.
sen her daim boş kalındığı zaman çalınan bir kapısın
insanlar bunu vuruyorlar yüzüne her gün
seni ezip geçtikleri her gün
senin için birşey yapmadıkları her gün
seni keyifle ağlattıkları her gün...
ağlıyorum,
duy beni !
dağıldım,
ben artık tanımıyorum beni!
bıraktığın yerde değilim,
bulduğun gibi hiç değilim.
ağlamaktan değişmiş yüzüm,
gözlerim parlamıyor artık.
kalbim atmıyor sanki bugünlerde,
boş bakıyorum hayata, boş yaşıyorum.
uyumak...
sadece uyumak istiyorum.
sonsuza kadar uyumak,
sonsuz uyku, huzur dolu...
sen bilmezsin değil mi?
sonsuz uykunun eşiğine milyonlarca kez geldim, döndüm.
nedeni, niçini önemli mi?
kimse sevmiyor biliyor musun?
sen bile.
hiç bir şey yapmıyor kimse herkesin ağzında aynı cümleler
boş laflar,
seviyorum deme bana
sevmiyorsun.
sevmek bu değil
iyilikle çözüm beklerken kapanan kapıların sonucu
Soğumakmış.
buz gibiyim, dokunma tenime...
Çözüm üreten insanlar sevmeli,
sorun yaratıp sizden çözüm bekleyen değil
bana güven demesin kimse!
güven bana diyen versin güvenini...
lafının hükmü olmalı,
sebebini sunduğun şeyin suali olmaz
ama sen kimsin ki
bir dön bak şu suratına sen neyden ibaretsin ki
aşk mı?
herkes herkesi seviyor
ama kim aşık ki?
güvendiğin tek omuzun gittiğini görmek mi
huzur bulduğun kolların artık ruhunda son bulması mı
yoksa seviyorum diyenin milyon kere bahanesi mi
siz nesiniz, siz kimsiniz ki?
aşk sizin ne haddinize...
sizin çözümsüzlüğünüzde çözüm ararken,
bu çaresizliğimde tek yapabildiğim,
gözlerim yana yana ağlamak
en çokta güvenebildiğim günleri özlüyorum...
güvenmek duygusunu özlüyorum...
öğrendiğim tek şey şu:
bir insan sevmese de güvenerek ömrünü geçirebilirmiş.

tek ihtiyacım olan bu.

Yazar HATUN




1 Mayıs 2016 Pazar


Bir gün yine gördü rüyasında kadın,
(-ama nasıl bir kadın?
 -kimin kadını?)
hüngür hüngür ağlıyordu adam
"cennetin kapısına gitsem, yanımda kul diye seni götürürüm." diyordu,
yüzünü gömerek avuçlarıma...
derin iz, derin etki, inkar edilemez gerçek burada başlıyor işte.
burada kimdi masum, sen mi ben mi?
derinliğin son'u var mıydı yarattığımız sonsuzlukta?
ruhsuz yazışlarıma anlam veremeyebilirsin
ama bu yaşanılanlar gerçek.
ben her zamanki gibi kendimde değilim en iyi sen bilirsin
göz yaşlarıma maruz kalan bilir elbet.
benden uzak bir adam nasıl bilebilir ki içimi...
belki de bilmiyorsun beni?
bilmiyorsun bendeki sen'i !
yazdıklarımda derin mana var,
belki ince sırlar...
konuşarak anlatamıyorum,
ağlayarak asla
belki bilir bir gün anlar beni bana karışan biri
kanıma, ruhuma...

Yazar HATUN


23 Nisan 2016 Cumartesi

Kadın!


*Kadın olmak...
-Ama nasıl bir kadın?
*Birinin kadını olmak...
-Anlat bana nasıl?

Unutulmaz aşklar yaşatıp, 
kazınmak bilhassa kalplerinin en derin yerine
unutma sen derin olansın !
Milyonlarca sıfata, söze, şarkıya iliştirilmeli ad'ın
sevdikçe sevilmelisin...
boynunu, boynundaki fuları
saçlarını, saçına bağladığın bandanayı,
belki iliştirdiğin narin bir yasemini,
hatta dudağının kenarından akan bir damla rakıyı bile
taparcasına sevebilmeli,
o adam. 
söylediğin bir söz,
dokunduğun bir yüz,
kaç yıl saklanabilir?
o adamda bulabilirsin cevabını
seninle ya da sensiz
nefesin teninde ya da bilinmez bir yerde
bir rüyada...
belki sadece kilometrelerce uzakta...
öyle bir kadın olmalısın ki
seni aradığı kollarda,
yollarda karanlığa düşüp;
seni benzettiği bin bir türlü yüzde, sözde, davranışta
aslında hiç birinin,
"sen gibi olamayacağını" milyonlarca kez fark ettiğinde,
öldürmeli yokluğun...
Olmaman düşüncesi delirtmeli adamı.
Ayrıldıktan dakikalar sonra delice özlemek
Aşk bu işte !
Dedirtebilmek sevdiğin adama  "o bambaşka"
açtığın yarayla,
sardığın aşkla,
ona her sımsıkı sarılışında...
bitişinde başlangıcında...
en büyük sırlarını dudaklarında saklamalı
ya da milim milim öptüğü sırtında..
bir adamın "herşey"i olmaktır aşk
unutulmaz olmak gibi bir kaygın olmamalı
delice sevmelisin
canını vere vere
öz'ünle...
Korkma,
Dokunduğun her aşkta sonsuz olan sen'sin...

'Yazar HATUN'


3 Nisan 2016 Pazar

halsizliğin yüze yansımış iki bambaşka insanız biz
bahadır sağlam söylüyor seni bana 
"...aşk olsun sana güzel, gözün doysun..." diyor senin ağzından bana
gitmiyor gözümden gözlerin
aklımdan gitmiyor beni öpüşün,
fırsat kolladığımız kısa karanlıklar... 
aynı şeyleri aynı anda düşünmenin zevkini yasadığımız güzel günlerimiz...
gözyaşlarımı durduran sadece güzel gelecek umudu,
biliyorum gelecek...
yorgunum dostum, sevgilim, kardeşim... 
yorgunum ey sırdaşım.
sırlarımı, dertlerimi paylaşmayı unuttuğum günleri yaşıyorum seninle
kafamda milyonlarca dert 
ruhum hapishanede. 
şimdi yazıyorum seni sana, beni sana, bizi sana...
yazıyorum dün geceki gibi... 
boğulurken hayat denizinde
ısrarlıyım, inatçıyım güldürmeyeceğim o martıları kendime.
birinin -Dur!- demesi gerekiyor.
birinin sarsması gerekiyor; seni, beni, bizi...
sarsması gerekiyor ki,
düzeltilmeyecek kadar derin değil dertlerimiz
canım, yarim, sevdiğim.
bilmem ki güzel canın ne zaman ister bunları okumayı...
bilirim bir gün görecek canım gözlerin.
boğulurken biz, seni kıyıya çekeceğim söz veriyorum sana
ellerine ihtiyacım var, en çokta sıcak omzuna.
gözyaşlarıma kayıtsız kalmayan, hisseden, yaşayan güzel canına
ihtiyacım var canım, dostum, yoldaşım
dinle beni!
istersen sus, konuşma
kimse beklemiyor sevdiğim dediğini
uzakta da olsan canını, canımdan esirgemediğin sürece beklerim seni...
yüz çevirirsen bana, dayanağım kalmaz ki benim...
anladın biliyorum.
her bir zerresine kadar işledi kalbine biliyorum
tenime dokunduğunda, sıkıca sarıldığında 
sarıldığın tenim değil, ben değilim...
sarıldığın kalbim canımın canı.
şimdi susuyorum.
biliyorum sessizliğimden anlayacaksın,
anlarsın tanırım seni.
unutma hayat engellerini döşeyecek,
duvarlarını örecek.
hayat bu ayırmayı sever.
tecrübe eden bizler ya da başkaları bunu iyi bilir
hayata olan kavganda ya galip gelirsin ya da çiğner tükürür seni
bütün ağır hakaretlerin tek sahibi, sebebi bu hayat.
bozdukça morali gelir insanın üstüne 
çektikçe kendini yürür üstüne üstüne
şimdi susuyorum.
biliyorum sessizliğimden anlayacaksın,
anlarsın tanırım seni.

'Yazar HATUN'

Piremses :)

İlişkiler karmaşık döngüler, benzer şemalar ve görünmez terazisi bulunan derin yapılardır. Değişen toplum koşulları, ahlak ve etik değerlerl...